BAŞBAKAN Erdoğan ‘Ulusa Sesleniş’ programında milletimizin laik Cumhuriyet’e bağlı olduğunu, birtakım uç örneklerin bu gerçeği değiştirmeyeceğini söylerken yerden göğe kadar haklı...
Ne var ki bu tür ifadelerin, irtica-savar cepheyi ikna ve tatmin ettiğini söyleyebilmemiz pek mümkün değil.
Erdoğan ne yapsa inandıramaz.
Hele partisindeki bazı yetkililer, yaşadıkları samimi veya sahte değişimi abarttıkları sürece bu açıdan işi hayli zor.
Peki, Başbakan ne yapmalı ki, bu irtica vaveylası, ulus toplum kıvamını yakalamamamıza engel başlıca fitne aracı olarak kullanılmasın?
Hanımının başını mı açmalı?
Arada bir rakı mı içmeli?
Adım gibi eminim ki Erdoğan bir an hayalinden bile geçiremeyeceği bu işleri yapsa dahi, kendisini Başbakanlık makamında görmeyi hazmedemeyen çevreler yine de irtica sopasını kullanmaktan vazgeçecek değillerdir.
Bir örnek olarak hanımının başındaki peruk ile resmi törene katılan vali beyin halini mütalaa edelim:
Oradaki ‘irtica-savar’ çevre mensupları manzaraya bakarak ne düşündüler?
1) Güzel, sayın valinin hanımı cumhuriyetimizin laik resmini lekeleyen başörtüsünü çıkardı. Demek ki valimiz laiklik konusunda doğru yolu buldu. Bundan böyle valimizin irtica ile ilişkisi kalmamıştır.
2) Bakın şu adama... Bize yaranmak için türban-üstü peruk taktırarak karısını ve kendi kendisini maskara edebiliyor. Sanki yutuyoruz bu numarayı... Böyle kıvrak yobazlardansa tavizcileri tercih ederim. Bunlar akılları sıra hem bizi idare ediyorlar, hem kökten-dinci yandaşlarını...
Tanıdığım hiçbir ‘irtica-savar’ zat, sözde laiklik hassasiyeti adına bu tür davranışları hayra yormamaktadır. Tam aksine bu çevre, kendilerine şirin görünmek için vaktiyle hiç yapmadıkları işlere kalkışan İslamcı kişi ve kuruluşları daha da aşağılamaktadır.
Yine tanıdığım bütün İslamcı zatlar da bu gözlem ve izlenimlerimin benzerlerini yaşar ve yakınır.
Böyle iken, devlette veya özel sektörde çalışmakta olan nice dindar kişi şimdilerde ‘kraldan fazla kralcı’ görünmeye çalışmakta, Cumhuriyet’e bağlılık konusunu utanç verici biçimde abartmaktadır.
Örneğe bakın:
- Cumhuriyet’i korumak en kutsal görevimizdir.
Bu, bir büyük belediyemizin dünkü İslamcı kadrolarının marifetidir.
Yol üzerindeki köprülerden birinin alnına yapıştırılan bu söz samimiyet bahsinde azıcık duyarlılığı olan herkesin midesini bulandırmaz mı?
Hangi samimi Müslüman, Cumhuriyet’i korumayı ‘en kutsal görev’ olarak benimsemiş olabilir?
Ne demek en kutsal görev? Neden sadece ‘kutsal’ değil de, ‘en kutsal’ görev?
Müslüman kişi için en kutsal görev, Allah’ın Allahlığını bütün hakikati ile benimsemek olabilir ancak... Zira ‘en kutsal’ dediğiniz zaman, kastettiğiniz şeyi, her türlü mukaddesatınızın üstüne aldığınızı söylemiş oluyorsunuz. Bir Müslüman nasıl bu kadar kolayca dünyevi kutsallık üretebilir ve onu yüceltebilir?
Böylesine samimiyetsiz abartılar mide bulandırıyor.
‘Atatürkçülük’ bahsinde taşkınlık sergilenince nasıl ‘Gene birileri hortumunu maskelemek istiyor olabilir’ diye kuşkulanıyorsak, eski İslamcılar’ın de böyle abartıları ile karşılaştıkça kirli çıkarın kokusunu alıyoruz.
Erdoğan’ın dediği gibi, milletimizin laik Cumhuriyet’le herhangi bir meselesi yoktur. Kendisinin laikliği samimiyetle ‘değişik inançtaki insanların bir arada yaşayabilirliğinin teminatı’ olarak gördüğünden de eminim... Fakat irtica-savar kesimin buna inanması kolay değil. Partinin çeşitli kademelerindeki abartılı değişimciler, ülkenin irtica fitnesini aşabilmesini -sandıklarının aksine- zorlaştırıyor.
Tercüman, 2.11.2006
|