Önce bir haber:”Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ndeki Türk yargıç Rıza Türmen, 301’inci maddenin tek başına sorun olmadığını belirterek, hakim ve savcıları eleştirdi: ’Türkiye’deki hákimlerde daha çok devleti koruma içgüdüsü, Avrupa’dakilerde ise daha çok bireyin düşüncesini koruma anlayışı var’ dedi.” (Sabah-31.10.2006)
Strasbourg’da 8 yıldır Türkiye’yi temsil eden Türmen’in bu sözleri Türkiye’de sadece hákim ve savcıların değil; bürokrasinin hemen her kademesinin ve hatta vatandaşların önemli bir bölümünün Türkiye’de belirli olgulara atfettikleri önem sırasını vurguluyor.
Bana göre; Batılı olmanın temel kriteri bir ülkenin vatandaşlarının zihniyet haritasındaki sıralamadır.
Bireyi devletten daha önemli gören algılama Batılı, devleti bireyden önemli gören algılama ise Şarklı zihniyet haritasını ifade eder.
* * *
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası birlik ve beraberliği tarif ederken “Türkiye devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür” (Madde 3) diyor.
Bölünmezlik sıralamasında devlet ilk sırada, ülke (toprak) ikinci sırada, millet ise son sırada.
* * *
Türmen söylemeye çalışıyor ki, eğer hákimler veya savcılar 301. madde çerçevesinde yapılan şikayetlere birey açısından bakabilseler, bir sürü davayı açmayacaklar. Ama, devletin aşağılanması ile ilgili bir iddia ortaya atıldığında savcı veya hákim bu iddiayı değerlendirmemeyi göze alamıyor, topu mahkemeye atıyor.
(...)
Bir tarihte Anglosakson geleneğin devleti bireyin (vatandaşın) emrine verdiğini açıklamak için İngiltere’de genelkurmay başkanlarının millete açıklama yaptıklarında hazırladıkları metni “sadık hizmetkarınız” (your obedient servant) diyerek imzaladıklarını yazdığımda, Genelkurmay Başkanlığı aramış ve “ne demek istediğimi” sormuştu!
Ben de şahsen milletin sadık hizmetkárı olarak anılmaktan şeref duyacağımı belirtmiştim!
* * *
“Devlet mi önde gelir, birey mi?” İşte soru bu!
Hürriyet, 1.11.2006
|