Türkiye’nin Avrupa Birliği üyelik sürecinde kritik öneme sahip İlerleme Raporunun açıklanması öncesinde, Ankara’da tedirgin bekleyiş sürüyor. Büyük bir kısmı basına sızan İlerleme Raporuna ilişkin Ankara’nın vereceği cevap merakla bekleniyor. Başbakan Erdoğan, raporun basına sızmasının ardından yaptığı ilk açıklamada, ifade özgürlüğünü kısıtlayan 301. maddedeki değişiklik için, “Türk hükümetinin herhangi bir çalışması bulunmadığını” söyledi.
Türkiye’nin Avrupa Birliği üyelik sürecinde kritik öneme sahip İlerleme Raporu’nun açıklanması öncesinde, Ankara’da tedirgin bekleyiş sürüyor. Büyük bir kısmı basına sızan İlerleme Raporu’na ilişkin Ankara’nın vereceği cevap merakla bekleniyor.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, raporun basına sızmasının ardından yaptığı ilk açıklamada, hem Kıbrıs sorununa, hem ifade özgürlüğüne değindi. Ancak her iki konuda da “umut vermedi.” Erdoğan, Kıbrıs konusunda, Avrupa Birliği’nin de Kıbrıslı Türkler’e pek çok söz verdiğini ancak bunları yerine getirmediğini hatırlattı. İfade özgürlüğünü kısıtlayan Türk Ceza Kanunu’nun 301. maddesinde değişiklik için ise “Türk hükümetinin herhangi bir çalışması bulunmadığını” söyledi.
TÜRKİYE’DEKİ ORTAM
Ancak Avrupalılar, her ne kadar Türkiye’yi bu iki sorunlu konuda adım atmamakla suçlasalar da Türkiye’nin içinde bulunduğu ortamın “özelliğine” de dikkat çekiyorlar. AB’nin önemli ülkelerinden İtalya’nın Ankara Büyükelçisi Carlo Marsili, hükümetin reform yolunda adım atmakta zorlanmasını, Türkiye’nin önümüzdeki yıl yaşayacağı iki kritik seçime bağladı.
2007’deki seçimlerle önce yeni Cumhurbaşkanının, ardından da yeni Parlamentonun belirleneceğine dikkat çeken İtalyan Büyükelçi, hükümetlerin seçim ortamlarında hareket kabiliyetlerinin de az olduğunu belirtti.
Büyükelçi’nin bir başka önemli tahmini ise, Türk hükümetinin yıl sonuna kadar her iki sorunlu konuda da adım atmaması halinde bile, üyelik müzakerelerinin dondurulmayacağı yolunda. Marsili, Kıbrıs’ta çözüm bulunamaması halinde bile, sadece Gümrük Birliği ile ilgili başlıklarda müzakerelerin dondurulabileceğini, diğer başlıklarda ise ilerlemenin sürebileceğini söyledi.
ASKER-SİVİL İLİŞKİLERİ
ABhaber’de yer alan habere göre, AB’nin Türkiye raporunda öne çıkan bu iki konu dışında, ilerde üyelik müzakerelerinde ciddi sorun çıkarabilecek başka konular da bulunuyor. Bunlardan biri, Türkiye’deki asker-sivil ilişkileri. AB yetkilileri, hemen her fırsatta ordunun siyasi karar alma mekanizmasında “rol almaması” gerektiğini, bunun “seçilmiş sivillerin işi olduğunu” belirtiyor. Ancak Türkiye’de askerler ise aynı görüşte değil. Askerler, hem ülkenin karşı karşıya olduğu PKK terörünü, hem de irtica tehdidini öne sürerek, Anayasa’nın kendilerine “gerekli önlemleri alma yetkisini” tanıdığını savunuyorlar. Ve ülke yönetimi içindeki bu ayrıcalıklı konumlarını korumak için mücadele edeceklerinin işaretini veriyorlar. Askerlerin bu yaklaşımı, AB raporunda ne kadar eleştirilirse eleştirilsin, Türkiye’nin PKK terörü tehdidi bitmedikçe, asker-sivil dengesi konusunda adım atmayacağının da kesin ispatı oluşturuyor.
MİLLİYETÇİLİK VE MUHAFAZAKÂRLIK
Raporun basına sızan bölümlerinde dikkat çeken bir başka nokta ise Türkiye’de artan milliyetçilik ve muhafazakârlık. Raporda, özellikle mevcut Türk hükümetinin Hristiyan misyonerlere karşı aldığı “sert tavra” dikkat çekiliyor. Türkiye’de iktidardaki AKP her ne kadar kendisini “muhafazakâr demokrat” olarak tanımlasa da gerek Türk halkı, gerekse yabancılar partinin asıl gücünü Türkiye’deki İslamcı hareketten aldığını farkında. Dolayısıyla, hükümet üyelerinin misyonerlere karşı yaklaşımı da “seçmen tabanına” mesaj olarak yorumlanıyor.
Çünkü Türkiye’deki veriler, ülkede yaklaşık bin misyonerin bulunduğunu, bunların bir yıl içinde ise 70 milyonluk ülkede sadece 250 kişiyi Müslümanlıktan Hristiyanlığa dönmeye ikna edebildiklerini gösteriyor. Kısacası, hükümetin çıkışlarına rağmen, misyonerlik konusu Türk halkı açısından “acil ve büyük bir tehlike” olarak algılanmıyor.
HÜKÜMET ŞİMDİLİK SESSİZ
Şimdilerde “sessizliğini” koruyan Türk hükümetinin, rapordaki eleştiriler arasında en çok, “reformların yavaşladı” ifadesine tepki göstermesi bekleniyor. Çünkü Türk hükümeti, gerek iç kamuoyuna, gerekse dışarıya “reformların Avrupa için değil, Türk vatandaşları için yapıldığını” söylüyor. Dolayısıyla yapılan reformlarda “yavaşlama” eleştirisi de hükümetin “en çok canını acıtan” konu olarak öne çıkıyor.
|