Asıl adı Atike binti Halid'dir. Ümmü Mabed künyesi ile tanınıp meşhur olmuştur. İman etmeden önce de ve sonrasında yardımseverliği, mertliği ve akıllı kişiliği ile tanınmıştır. Özellikle, kıtlık zamanında, hanesinin dışına çıkarak gelen geçenleri karşılamış ve ikramlarda bulunmuştur. Hicret sırasında Peygamber Efendimiz de (asm) hanesine uğramıştır. Risâle-i Nur’da da aktarılan, kısır keçiden bal gibi süt sağma mucizesi burada gerçekleşmiştir. Peygamber Efendimizin (asm) Medine'ye varmasından hemen sonra eşi ve çocuğu ile huzuruna çıkarak iman etmiştir. Müslüman olduktan sonra bir şeyler öğrenmek için büyük çaba sarf etmiş ve öğrendiklerini hayatına tatbik etmiştir.
Ummü Mabed künyesi ile tanınan Atike'nin hayatı hakkında elimizde ayrıntılı bilgi mevcut değildir. Nerede ve hangi tarihte doğduğu kesin olarak bilinmemektedir. Peygamber Efendimiz (asm) ile ilk karşılaşması ve İslâmiyet ile şereflenmesinden önceki hayatı hakkında fazla bir bilgi yoktur. Ancak kişisel özellikleri ve daha çok Müslüman olduktan sonraki hayatı hakkında kaynaklarda bilgi verilmektedir.
Atike, kabilesi ile birlikte Kudeyd bölgesinde bulunmakta ve çadırda yaşamaktaydı. Halid bin Huleyf'in kızıdır. Amcasının oğlu ile evlendi. Çok temiz bir karakter ve akıllılığıyla ön plana çıktı. Ailesinin önemli miktarda koyun sürüleri vardı. Daha çok mertliği ve çadırına uğrayanlara mutlak sûrette ikramda bulunmakla tanındı. Bir taraftan süt ikram ederken diğer taraftan da koyun keserek et ikram ederdi. İman etmeden evvelki bu güzel hasletlerini ve daha sonraki dönemde de örnek insan olma özelliğini devam ettirdi. Mekke bölgesinde kıtlığın yaşandığı senede bile çadırına uğrayan hiç kimseyi ikramsız göndermedi.
Ümmü Mabed, özellikle kıtlık senesinde, gündüzleri çadırının dışına çıkarak gelen geçenlere bir şeyler ikram etmek için beklerdi. Saf, temiz, merhamet dolu kalbe sahip olan bu mübarek kadının çadırına uğrayanlardan birisi de Kâinat Güneşi Peygamber Efendimiz (asm) oldu. Ancak, kendisi misafirini henüz tanımamakta idi.
Çok sevdiği memleketinden ayrılmak zorunda kalan Peygamber Efendimiz (asm), sahabeleriyle birlikte Hicret yolculuğunu sürdürmekteydi. Yanında sahabelerinden; Sıddık-ı Ekber (ra), Amir ibn Füheyre ve Abdullah ibn Ureykıt bulunmaktaydı. Bu zatlarla birlikte Ümmü Mabed'in çadırına uğradı. Peygamber Efendimiz (asm), mertliğiyle ünlü kadına, süt olup olmadığını sordu. Ancak, o sırada hiç süt yoktu. Süt sağıp vermek imkânı da yoktu. Ancak, daha sonra Peygamber Efendimizin (asm) bir mucizesine şahit oldu.
Risâle-i Nur’da da (Mektubat, 1994, s. 150) aktarılan mucize, Ümmü Mabed'in gözleri önünde cereyan etmekteydi. Hiç sütü olmadığını söyleyen Ümmü Mabed'e, Peygamber Efendimiz (asm), orada bulunan bir keçiyi işaret etti. Hayvan gayet zayıf, sütsüz ve kısırdı. Peygamber Efendimiz (asm), keçinin sütünün olup olmadığını sordu. Ümmü Mabed, hayvanın sadece sütsüz değil aynı zamanda kansız olduğunu, hayvanın bu haliyle süt veremeyeceği karşılığını verdi. Bu cevap üzerine Peygamber Efendimiz (asm) keçinin sırtına mübarek elini sürdü, memelerini meshetti ve duâ etti. Akabinde; "Kap getirip sağınız" diye buyurdu. Peygamber Efendimiz (asm) ve Hazret-i Ebû Bekir süt içtikleri gibi, orada bulunan misafirler ve hane halkının tamamına süt ikram edildi. İkram sırasında kendisine süt verilen Ümmü Mabed, ilk evvel süt içmeye Peygamber Efendimizin (asm) lâyık olduğunu söyledi ve önce kendisinin içmesini istedi. Ancak, Peygamber Efendimiz (asm) herkese ikram edip içirdikten sonra kendisi en son sütü içen oldu. Bu mübarek hayvan süt verdiği gibi giderek güçlendi ve uzun süre süt vermeye devam etti.
Peygamber Efendimiz (asm), keçiyi sağıp herkese süt ikram ettiği gibi, bir kap daha sağarak Ümmü Mabed'e bıraktı. Ümmü Mabed de bu arada yemek pişirerek misafirlerine ikramda bulundu ve bir kısmını da yanlarına azık olarak verdi. Misafirleri ayrıldıktan bir süre sonra, kocası eve geldi. Hayvan sürüleriyle birlikte gelmişti. Evde sütü görünce şaşırdı. Sütün nereden geldiğini sordu. Çünkü, çadırda sağılacak ve süt verecek hayvan yoktu. Hanımı Ümmü Mabed; kendilerine nur yüzlü mübarek bir zatın misafir olduğunu söyleyip olanları anlattı. Kocası, kendilerine misafir olan zatın eşkalini anlatmasını istedi. Peygamber Efendimizin (asm) fiziki görünüşü hakkında bilgi veren ve kaynaklarda kendisinden nakledilen önemli rivayetçilerden biri olan Ümmü Mabed, Peygamber Efendimizi (asm), meâlen şöyle tasvir etti:
"Gördüğüm öyle bir zât idi ki, güzelliği besbelli idi. Şişman olmadığı gibi zayıf ve ince de değildi. Gözlerinin siyahı ve beyazı birbirinden iyice ayrılmıştı. Saçı ile kirpik ve bıyıklarındaki kıllar gümrahtı. Sesi kalındı. Sustuğu zaman vakarlı, konuştuğu zaman da heybetli idi. Uzaktan bakıldığında insanların en güzeli ve en sevimlisi görünümündeydi, yakından bakıldığında da tatlı ve hoş bir görünüşü vardı. Çok tatlı konuşuyordu. Orta boylu idi. Bakan kimse, ne kısa, ne de uzun olduğunu hissederdi. Üç kişinin arasında en güzel görüneni ve nur yüzlü olanıydı. Arkadaşları, ortalarına almış durumda hep onu dinlerler, buyurduğu zamanda hemen buyruğunu yerine getirirlerdi. Konuşması tok ve kararlı idi. Ekşi ve asık suratlı değil, güleçti. Kimseyi kınamaz ve azarlamazdı."
Eşinin tatlı tatlı kendisinden söz ettiği, Peygamber Efendimiz (asm) hakkında daha önce duyum sahibi olan kocası; "Vallahi, bu zat, Mekke'de kendisinden bize sözü edilen Kureyşlidir. Ey Ümmü Mabed! Eğer ben ona rastlamış olsaydım, arkadaşlığına kabul edilmemi dilerdim. Yine de buna bir imkân bulmaya çalışacağım" demek suretiyle Peygamber Efendimiz (asm) hakkındaki duygularını dile getirdi.
Bilindiği gibi, müşrikler, Peygamber Efendimizi (asm) takip etmekteydiler. Bu takip sırasında Atike'nin de hanesine uğradılar ve Peygamber Efendimizin (asm) nereye gittiğini sordular. Cömert olduğu kadar zeki ve akıllı da olan bu mübarek kadın, öfkeli müşriklere, önce kimi aradıklarını sordu. Onlar da Peygamber Efendimizi (asm) tarif ettiler. Ümmü Mabed, önce hiçbir cevap vermeden sustu. Biraz daha zorlamaları ve nereye gittiğini bilip bilmediğini sormaları üzerine; kendilerinden bir şey anlamadığını söyledi. Daha sonra da, kendisine bir misafirin geldiğini ve kısır bir keçisinden bal gibi süt sağdığını, sözlerine ekledi. Ancak, nereye gittiğini söylemedi. Müşrikler kendisini tehdit edercesine sıkıştırmaları üzerine, hemen başından çekip gitmelerini, aksi takdirde kabilesini çağırıp üzerlerine salacağını söyledi. Müşrikler de Ümmü Mabed'in kabilesi içinde saygın bir yeri olduğunu biliyorlardı. Bu yüzden daha fazla ısrar etmeden oradan ayrıldılar.
Atike, kocası ve küçük çocuğu ile birlikte, Peygamber Efendimizin (asm), Medine'de, huzuruna çıktılar. Baba oğul hemen orada iman ettiler. Kadınların arasında bulunan Ümmü Mabed'e ise Peygamber Efendimiz (asm) selâm verdi ve akabinde; zina işlememek, çocuklarını öldürmemek, iftira atmamak, hırsızlık yapmamak, hiçbir ma'rufa isyan etmemek üzere bağlılıklarını bildirmelerini söyledi. Hanımların hepsi kabul ve bağlılıklarını bildirdiler. Ma'ruf'un ne olduğunu soran Ümmü Mabed'e Peygamber Efendimiz (asm); "Ölünün arkasından bağırıp çağırmamak ve feryad ederek ağlamamak" şeklinde meâlen cevap verdi. Böylece Ümmü Mabed de iman edenlerin safına katılmış oldu.
İslâmiyet'le şereflenen Atike binti Halid, bir şeyler öğrenmek için her yola başvurdu. Öğrendiklerini hayatına tatbik etti ve en güzel şekilde yaşamaya çalıştı. Hazret-i Ebû Bekir'in halifeliği sırasında ziyaretine gitti. Büyük halife kendisini gülümseyerek çok güzel şekilde karşıladı. Hal ve hatırını sorarak ikramda bulundu. Hazret-i Ömer'in (ra) halifeliğini de gören Ümmü Mabed'in ne zaman ve nerede vefat ettiği de kesin olarak bilinmemektedir. Ancak, mübarek hayvanın Hazret-i Ömer zamanında da yaşadığı ve bol süt verdiği nakledilmektedir.
|