“Dağda silahla gezeceğine ovada siyaset yapsın” diyen Mehmet Ağar, bildiğimiz Mehmet Ağar mı?
“Evet” diyor DYP lideri:
“Bildiğiniz Mehmet Ağar. PKK’ya karşı en sert mücadeleyi veren adam, ben, dağda silahla gezeceğine ovada siyaset yapsın, diyorum. Dağlarda silah sesi olacağına kuş sesleri olsun, diyorum. Dağlarda çiçekler açsın, diyorum.”
Silahlı çatışmaların dorukta olduğu yıllarda emniyet güçlerinin başındaki adam ne değişti de böyle konuşmaya başladı? Ya da siyaset Mehmet Ağar’ı değiştirdi mi?
Yine “yok” diyor Mehmet Ağar dünkü görüşmemizde:
“O zamanki şartlar öyle gerektiriyordu. Gereğini yaptım. O zaman vatanın bir parçası silahlı işgal edilmeye, koparılmaya çalışılıyordu. O şartlarda yapılması gereken neyse ben onu yaptım. Bugün şartlar farklı. Ben bugünün şartlarına göre konuşuyorum. O zaman bürokrattım, şimdi siyasetçiyim. Risk üstlenmeyen çözüm üretemez. Geceleri uykusu kaçmayan Türkiye’de siyaset yapamaz, yapmamalı.”
Sihirli formül
O zaman akla şu soru geliyor:
Bürokrat ile siyasetçi arasındaki fark oy mu? Oy kaygısı mı siyasetçiyi değiştiriyor?
Ağar, yine “hayır” diyor:
“Oy kaygısıyla böyle yapıyorsam, Allah hiçbir şey nasip etmesin. Tam aksine, oy kaygısı taşımadığım için konuşuyorum. Oy hesabı yapsam, tam tersini söylerim. Ankara’da oturup hamaset nutukları atılarak sorunlar çözülmez. Ama Güneydoğu’ya gelemeyen liderler bunu yapıyorlar. Oysa benim gibi Güneydoğu’yu karış karış gezseler vatandaşı dinleseler, dertlerini paylaşsalar, sorumluluk hissederler. Güneydoğu’daki vatandaşın birlikte yaşama iradesi var. Bu sihirli bir formüldür. Dağda çoçuğu ölen insanlar gelip elimize sarılıyor, bu iş bitsin, başka çocuklar dağa çıkmasın diyor. Buna nasıl kulak tıkarsınız?”
Bomba istemiyorlar
Ağar, Güneydoğu’da halkın tedirgin olduğunu, yeniden çatışma ortamına sürüklenmekten korktuğunu vurgulayarak, şöyle devam ediyor:
“Halk artık bomba istemiyor. Bir bomba daha patlayacak diye ödü kopuyor. Huzur istiyor. Bunu sağlamak devletin görevi. Eğer halk kucaklanır, dışlanmazsa, PKK da tabii ömrünü bitirir. Beslenecek kaynak bulamaz. Bunu sağlamanın yolu halkı kucaklamaktır. Osmanlı’dan beri de bu böyledir. Bu toprakların tecrübesi bunu gösterir.”
Askerin sırtına yüklenemez
DYP lideri, siyasetin çözüm üretmeye katkıda bulunmadan her şeyi askerden beklemesinin yanlış olduğunu belirterek, şöyle konuşuyor:
“Yıllardır yapılan nedir? Her şeyi askerin sırtına yükle, yürü git. Böyle siyaset olmaz. Her şey askerin sırtına yüklenemez. Asker o zaman da görevini yaptı, bugün de yapıyor. Ama siyaset ne yaptı? Ne üretti? Türkiye’nin enerjisi toprağa aktı, boşa gitti. Ben bu sorumlulukla konuşuyorum, ne dediğimi biliyorum. Siyaset de birlik, beraberlik, müşterek vatan bilinciyle çözüm üretmeli.”
Çocukların geleceği
DYP lideri, Güneydoğu gezisinde edindiği izlenimleri aktarırken, sorunun sosyal boyutunun çok daha çarpıcı olduğunu söylüyor: “Diyarbakır’da yaşları 14-18 arasında 100 bin çocuk var. Batman’da, diğer illerde de on binlerce bu yaşlarda çocuk var, genç var. Bunların geleceği ne olacak? Bunların eğitimi, mesleği, işi, gücü ne olacak? Siyaset bunları düşünmeli. Artık bu gençler dağa çıkmasın, kimse dağa çıkmasın. İki hassasiyet dikkatimi çekiyor: 1- O muhterem şehit aileleri, başka gençler şehit olmasın diye dua ediyorlar. 2- Dağda çocuğunu kaybedenler de başka çocuklar dağa çıkmasın diye dua ediyorlar. Bu, birlikte, beraber yaşama iradesi değil de nedir? İşte burada sorumluluk siyasete düşüyor.”
Milliyet, 11.10.2006
|