Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 09 Ekim 2006

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Kültür-Sanat

 

Müsbet hareket modeli

11 Eylül saldırılarından sonra dünyada Müslümanlara karşı mevcut olan önyargılı yaklaşımın daha da sertleştiği bir gerçek. Gerek karikatür krizinde İslâm dünyasının verdiği görüntü, gerekse yükselen radikal akımlar bu önyargıyı katılaştırdı. Ülkemizde ise, devletin dine karşı olumsuz tavrı, 28 Şubat ile beraber yeni bir ivme kazandı. Medyanın da kışkırtmasıyla, din kavramı hep olumsuzluklarla birlikte anılır oldu. Dindarların kimi olaylar karşısındaki tavırları ise işe tuz biber ekti.

Tüm bu gelişmelere bakarak, “Nerede yanlış yapıyoruz?” diye sorma gereği duyan aylık gençlik dergisi Genç Yaklaşım, Ekim sayısını “müsbet hareket” prensibine ayırmış ve şu sorulara cevap aramış:

- Müsbet hareket nedir? Nerede başlar, nerede biter? Bir hakikatin ifadesi midir, yoksa bir imaj çalışması mı?

- Bediüzzaman’ın davranışlarındaki “müsbet hareket” örnekleri nelerdir? Rus kumandanının karşısında ayağa kalkmayıp, Türkiye’de bir askere boyun eğmesinin anlamı nedir? Bu çerçevede, “Dahilde kılıç çekilmez” sözü nasıl yorumlanmalıdır?

- “Haksızlıklar karşısında susmamak” ilkesini “müsbet hareket” prensibi içerisinde nasıl değerlendirebiliriz?

- Peygamberimizin hayatından “müsbet hareket” örnekleri nelerdir?

- Dünyada vahşet, kan ve gözyaşı sürüp giderken, müsbet hareketin İslâm dünyasına ne gibi katkıları olabilir?

Kadir Aytar, müsbet hareketi tanımlayıp çerçevesini çizdikten sonra, yapılması gerekenleri, “Bir Müslüman her şeyden önce taşıdığı misyonun bilincinde olmalıdır. İslâmı temsil ettiğini hiçbir zaman unutmamalıdır. Kur’ân’ı bir bütün olarak öğrenmeli, hissî ve kendi başına hareket etmekten kaçınmalıdır. Yapacağı her bir hareketin sonunun nereye varacağını iyi hesap etmelidir” cümleleriyle özetliyor.

Veli Sırım, Bediüzzaman’ın hayatından üç örnekle konuya farklı bir boyut katıyor.

Bu sayıda, Muhammed Bozdağ ve san'atçı Nuray Hafiftaş ile yapılmış söyleşilere de yer verilmiş.

Şule Kulu’nun Türkçeye çevirdiği ihtida öyküsü de ilgiyle okunuyor.

Ayrıca, Mikdat Çelik ülkemizdeki madenlerle ilgili tartışmaları, Mahmut Şaylıkay masonların gizli dünyasını, Ayşe Çağlayan “imajlar dünyası”nı masaya yatırıyor.

09.10.2006


 

Güle oynaya bilgi

İlköğretim çağı çocuklarına yönelik din ve ahlâk odaklı eğitim ve kültür yayını olmayı hedefleyen Birdirbir Dergisi, “Din Eğitimi ve Kültürü Dergisi” sloganıyla okurlarıyla buluştu. Türkiye’de ilköğretim çağı çocuklarına yönelik din ve ahlâk eksenli bir eğitim ve kültür yayını olmayı amaçlayan Birdirbir Dergisi, ilahiyat, çocuk eğitimi ve psikolojisinde uzman kişiler tarafından hazırlanmış ve yayıma sunulmuş.

Dergi, hayatın her kesitinden bilgiler vererek çocukların yaşadıkları toplumda ve dünyada “Müslüman” bir kimlik edinmesi konusunu gündemimize getiriyor.

Birdirbir Dergisi Yazı İşleri Müdürü Alpaslan Durmuş, derginin yola çıkış serüveni ve muhtevası hakkında şunları söyledi:

“Çocuklara yönelik din eğitimi konusu sürekli olarak gündemde olmasına rağmen maalesef ciddî mesafeler alınamamıştır, bu noktada önemli bir boşluk söz konusudur.

Bu boşluğun giderilmesi her birimizin şahsî sorumluluğundadır. Biz bu sorumluluğu omuzlarında hisseden ve konusunda yetkin ilahiyatçı, eğitimci, yazar, çizer ve yayıncılarla tek tek görüşmeye, onların fikirlerini ve katkılarını almaya çalıştık.

Bu bağlamda görüş alış verişini sürdürme gayreti içindeyiz. Bu görüşmeler sonucunda muhteva ve kullanılacak üslûp titizlikle belirlenmiş, konular öncelik sırasına göre ele alınmıştır.”

Bilgi için: 0(216) 481 30 23

09.10.2006


 

Kur’ân bülbülleri yarıştı

Hafız ve hafız olmayıp sesine, kıraatına ve hançeresine güvenen erkek yarışmacılar Kur’ân-ı Kerim’i en güzel şekilde okumak için yarıştılar. Mihrabistanbul İlim Kültür ve Sanat Derneği tarafından bu yıl ikincisi düzenlenen ve 80 kişininin katıldığı Kur’ân-ı Kerim’i Güzel Okuma Yarışması’nın ön elemeleri Eyüp Zal Mahmut Paşa Camiinde yapıldı. Yarışma sonunda Türkiye’nin değişik illerinden gelen 12 aday finale kaldı.

Amaçlarının aslına uygun okuyuşları, okuyucuları teşvik edip desteklemek olduğunu ifade eden Mihrabistanbul İlim Kültür ve Sanat Derneği Başkanı Mehmet Elmaz, geçen yıl İstanbul için düzenlenen yarışmayı bu yıl Türkiye geneline taşıdıklarını söyledi. Yarışma hakkında bilgi veren Elmaz, “Yarışmaya katılım için hafızlık şartı aramadık. Türkiye genelinde 18-40 yaş arasında olan sesine, kıraatına ve hançeresine güvenen erkek yarışmacılar katıldı” dedi.

Jüri heyeti, Prof. Dr. İsmail Karaçam, Habil Öndeş, Talip Akbal, Yard. Doç. Dr. Fatih Çolak ve Hafız Osman Şahin’den oluşurken, ön elemeye katılanlar içinde en yüksek puan alan 12 aday finale kaldı.

15 Ekim 2006 Pazar günü Süleymaniye Camii’nde gerçekleştirilecek finalde, birinciye 10 bin, ikinciye 7 bin 500 ve üçüncüye 5 bin YTL para ödülü verilecek.

Ümit KIZILTEPE / İSTANBUL

09.10.2006


 

“Kaatı”yı yaşatmaya çalışıyorlar

27 yıldır geleneksel Türk süsleme san'atlarıyla uğraşan ve çok sayıda eserin sahibi Yurdagül Özsavaşçı, belki pek çok kişinin bilmediği, Osmanlının önemli tasvir ve süsleme san'atları arasında yer alan kaatıyı yaşatan ustalardan biri.

Özsavaşçı, 27 yıl önce eşinin kendisini Süheyl Ünver’in nakışhanesine götürdüğünü ve kaatı’yı orada öğrenmeye başladığını söyledi. Kaatıyla 27 sene önce sadece hobi olarak ilgilenmeye başladığını vurgulayan Özsavaşçı, ‘’İlk zamanlar tezhip, minyatür, kaatıyla amatör olarak ilgileniyordum. Ancak, daha sonra bu san'atlar içinde harmanlanınca, kendi kendime, ‘neden öğrendiklerimi açığa çıkarıp başkalarıyla paylaşmayayım’ dedim.

Artık hem üretiyorum, hem de isteyenlere ders veriyorum’’ dedi. “Kaatı, Osmanlı döneminde saray içinde ve bazı kesimlerde yüzyıllar boyunca yaşatılmış bir tasvir san'atıdır’’ diyen Özsavaşçı, şunları kaydetti:

‘’Osmanlı döneminde, İslâm’ın resmî yasakladığı gerekçesiyle,tezhip ve minyatürün yanında kaatı san'atına ağırlık verilmiştir. Bir tasvir ve süsleme san'atı olan kaatıyla saray hayatı, savaşlar, kıyafetler ve dönemin özellikleri tasvir edilmiştir. Kaatıda, hazırlanmış ebru kâğıtlarına çizilen tasvirler, özel aletlere kesilir ve çıkarılan parçalar, oluşturulmak istenen görüntüye uygun olarak renkli zemin üzerine yapıştırılır. Kaatı, kâğıt oymacılığı olarak tanımlanır, ancak deri ve ahşap da kullanılır. Osmanlı desenlerinde daha çok koyu renkler kullanılırken, Selçuklu motiflerinde renkler turkuaz ağırlıklıdır.’’

Özsavaşçı, kaatının, diğer tasvir san'atlarından ayrı düşünülemeyeceğini, hat, tezhip ve minyatürlerin bir süsleme san'atı olan kaatı ile renklendirildiğini, bütünleştiğini ve böylece daha estetik bir görünüme kavuştuğunu dile getirdi.

Kaatının günümüzde pek bilinmediğini ifade eden Özsavaşçı, ‘’Bizim kendimizi dünyaya ifade etmek için çok güzel değerlerimiz var. Bizim tarihimiz, özümüz geleneksel san'atlardan ayrılamaz. Biz onlara ne ölçüde sahip çıkarsak o derece önem kazanırız’’ diye konuştu.

Beyşehirli olan Özsavaşçı, emekli sosyal hizmetler uzmanı ve İstanbul’da yaşıyor. Özsavaşçı’nın, Konya Vergi Dairesi Başkanlığı hizmet binasındaki Nejat Altan Tufan Sanat Galerisi’nde bulunan resim sergisinde, tezhip, hat, minyatür ve kaatı çalışmaları da yer alıyor. 18 Eylül’de açılan sergi Ramazan ayı sonuna kadar gezilebilecek.

09.10.2006

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

Bütün haberler


 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004