* Genelkurmay Başkanı TESEV almanağına neden bu kadar kızdı?
Çünkü askerler demokratik bir denetime ve gözetime razı değiller. Böyle bir konunun bırakın tartışılmasını, bilgi olarak dahi ortaya konmasını istemiyorlar. Tarihten gelen birtakım nedenleri de var; ama TSK 1980’den beri iktidarda.
MGK yapılanması ve 12 Eylül hukukunun getirdiği düzenlemelerle yürütme ve yargı erkleri ile toplum üzerinde güçlü bir iktidara sahip ve sürekli topluma korku salıyor. Böyle bir tehdit ve korku ortamında onu denetleyemezsiniz. Hükümetin bu almanağı ifade özgürlüğü bağlamında ve demokrasiye bir katkı olarak algılayıp savunmaması ve askere hak vermesi hatta bu çıkışın nedenini daha çok bu almanağa yöneltmesi hem etik hem de ahlaki değil. AKP iktidarda muktedir değil, yalpalıyor.
* Başbakan’ın askerlere “Gelin abartmayalım, uzlaşalım” önerisi yalpalamak mı?
Başbakan tutarsız davranıyor. ABD’de ordunun sivil otoritenin emrinde olduğunu söyleyip, dönüş yolunda tavizkar bir tutum sergilemesini doğru bulmuyorum. Başbakan’ın bu konularda askeri ikna etmesi gerekmiyor. Askerî bürokrasi bir siyasi parti değil, kendine bağlı, idare içinde yer alan bir kurum. İktidar uzlaşmayı muhalefet partileriyle arar, onları iknaya çalışabilir. Ama askeri değil. Ayrıca askerin tatmin edilebileceğini de sanmıyorum. Almanakta yazıları bulunan akademisyen 5 polis hakkında soruşturma açılması bilimsel ifade özgürlüğüne bir saldırı ve bu soruşturmanın askerin hedef göstermesi sonucu başlaması çok acı. Üstelik bu akademisyenlerin makale yazdıkları konuların ordu ile ilgisi yok. Bu insanların aldığı yara nasıl onarılacak? Bilimsel gelişme nasıl sağlanacak? Bu konularda siz demokrasiden yana bir iktidar olarak nasıl kayıtsız kalır, taviz verirsiniz?.. Gerçek irtica bu işte.
(...)
* MGK’nın yapısındaki yasal değişiklikler uygulamada neleri değiştirdi?
MGK’nın yetkileri daraltıldı. Bir sivil genel sekreter getirildi. Ama değişen bir şey yok. Fiiliyatta oluşturdukları müdahale geleneği, fişlemeler, iç istihbarat devam ediyor. Bence MGK’nın tamamen kalkması lazım. Dış güvenlik kurulu olabilir. Dış güvenlikle ilgili konularda askerin görüşünü alacaksınız tabii ki. Ama MGK’da iç siyaset konuşuluyor. Siyasetçinin böyle bir zemine ihtiyacı yok. Kendi parti grupları var, Meclis var, bakanlar kurulu var.
* Yeni sivil genel sekreter MGK’nın iç değil, dış güvenliği izleyeceğini beyan etmişti.
Uygulamada böyle olmuyor işte. O zemin durduğu sürece askerler oraya kendileri açısından tehlike gördükleri konuları hep getirecekler. Zaten kavram milli güvenlik, milli savunma değil. Güvenlik dediğinizde bu her şeyi kapsar; hukuk, ekonomi, eğitim, kültür hepsiyle ilgilenirsiniz.
* Milli Güvenlik Siyaset Belgesi’ni görmediklerini açıklayan siyasiler var. Neden gizleniyor?
Bunun hazırlanmasında asker egemen olduğu için, kendilerine göre yaptığı birtakım tehdit algılamalarının bilinmesini istemiyor. Bu belgeyi yürütmenin hazırlaması lazım; ama acaba sivil siyasetçiler bu konuda ne kadar nitelikliler, buna eğilmek istiyorlar mı? Yoksa bu askerin işi, biz onlara mı bırakalım diyorlar?
* Eğer siviller yetersizlerse bunda askerin payı yok mu? İşte hep deniyor ki siyasiler boşluk yaratıyor, asker de onu dolduruyor. Sen sürekli onları korkutursan, aşağılarsan nasıl gelişecek beyinler?
Gelişemez tabii. O boşluğu zaten asker yaratıyor. Asker siyasete müdahale ettikçe siyasetçi sorumluluk almaktan kaçınır. Kendine olan güvenini kaybeder bir süre sonra. Hatta Genelkurmay milli güvenlik siyaseti ile ilgili galiba bir görüş sormuş hükümete. Onlar da ‘siz nasıl uygun görürseniz’ demişler.
* Bunu diyen kim, Başbakan mı?
Artık bilemiyorum, ya Başbakan ya Milli Savunma Bakanı. Siz siyaset yapıyorsanız, cesur, programlı ve dik olacaksınız. Bakın toplumsal bir olay olduğu zaman vali askerden yardım ister. Öyle bir yönetmelik çıkarıldı ki asker doğrudan doğruya müdahale ediyor artık. Bunu hazırlayan, hükümet. Siz kendi yetkilerinizi resmen askere devrediyorsunuz. Ha diyeceksiniz ki asker bunları tokatlıyor. Travma geçirdiler bunlar. Doğrudur. Bir başbakan, iki bakan asıldı. Ondan sonra iki gömleğimiz var; bayramlık ve idamlık söylemleri. Tayyip Erdoğan da yakın bir zamanda böyle bir psikolojinin içindeydi. Darbeler yapıyorsunuz. Siyasetçi tabii ki güvenini kaybediyor. Sorumluluk almaktan korkuyor.
* Bir adım ileri iki adım geri gidiyor.
Kürt sorunu var diyorsunuz, lafınızın altını dolduramıyorsunuz. Askere dur kardeşim, ben bunu çözeceğim, bu benim sorunum diyebiliyor musunuz? Yoksa bir kenara çekilip, asker gitsin, savaşsın mı diyorsunuz. Siz güçlü birisinden dayak yediğiniz zaman bir daha onun çevresinde dolaşabilir misiniz? Dolaştığınız zaman da boynunuzu büküp korkarak kaçarsınız, onun dediğini yaparsınız.
* Peki bu durumdan dayak atan da zarar görmüyor mu?
Tabii, o da netice itibarıyla güç kaybına uğruyor. Disiplini zayıflıyor, kendi içinde muhalif gruplara bölünüyor. Her darbeden sonra tasfiyeler oldu orduda. 12 Eylül’de bir sürü genç subay atıldı. 1960 ihtilali keza Eminsuları, tasfiye etti. 28 Şubat’ta da aynı şeyler yaşandı.
* Genelkurmay Başkanı’nın konuşmasını dinleyen genç subayların kafalarında hangi soru işaretleri vardır acaba?
Askeri eğitim çoğunlukla bir prototip yaratıyor. Daha ortaokul çağında o kurmaylığa marke olan insanların kafasında gücü elde etme, general olma, genelkurmay başkanı olma, cumhurbaşkanı olma fikri var. Sürekli onlara ‘sivillerden daha üstünsünüz, sizin donanımınız farklı, siz cumhuriyeti koruyacaksınız’ gibi bir psikolojik yaklaşım da onları farklı düşünmeye sevk ediyor. Kurmay sınıflarda muhalif olacağını düşünmüyorum. Yani o piramidin tepesine doğru gittikçe amaçlar değişiyor. Yani bir tuğgeneral tümgeneralliği, tüm olan korgeneralliği hedefliyor. Tabii imtiyazlar, ayrıcalıklar başlıyor ondan sonra. Bunları bırakmak kolay değil.
(...)
Tabii ordunun çoğunluğunu sivil toplumdan gelen, askerlik görevini yapan bizim gibi insanlar oluşturuyor. Astsubaylar ve hatta subaylar dahi kurmaylara göre kendilerini ezilmiş görürler bu sistem içerisinde. Ne kalıyor geriye? Bir kurmay sınıfı, yani o piramidin tepesi siyaseti belirleyici olan. Zirvedekiler üç yüz kişi midir, beş yüz kişi midir, neyse işte. Yoksa alttakilere bir şey sorulmaz. Sıkı bir emir komuta zinciri var.
Zaman, 8.10.2006
|