Dünyanın kendi etrafında dönmesiyle çehresinde her an değişiklikler meydana gelir. Gece vakti yani “yatsı”, “akşam”, öğleden sonra yani “ikindi”, “öğle” ve “sabah” bu değişikliklerin en yoğun ve belirgin olduğu zamanlardır. Reha Erdem’in “Beş Vakit” filminde, zaman ve mekânın önemsiz olduğu, güzelliğini ve fıtrîliğini koruyan bir köyde, günün beş vaktini arkaplana alarak, köyün rutine bağlamış, fakat her an bu alışılmışlığı bozacak sürprizlerin yaşandığı hayatını beyaz perdeye yansıtıyor.
Filmin her hangi bir mesajı veyahut göze çarpıttığı bir metni olduğunu ileri sürmek yanlış olur. Film bundan arınarak tamamen sade bir üslûpla günlük sıradan köy yaşantısının içinde bir kaç ailenin ve çocuklarının hayatından kesitler sunuyor.
Kim Ki Duk’ın “İlkbahar, Yaz, Sonbahar, Kış, İlkbahar” filminin arkaplana aldığı bir senedeki mevsimleri, Reha Erdem bir gündeki vakitlere indirgiyor.
Filmin geçtiği mekânın benzerliğinden olsa gerek Nuri Bilge Ceylan’ın Kasaba’sının tadını da veriyor film. Ortamdaki, koyun kuzu melemeleri, bebek ağlaması, doğuran bir ineğin boğuk sesi, hayvanların boynundaki çan sesleri, yağmur sesi ile köyün bütün tabiîliğini, bazen arkaplanda verilen mistik melodiyle bize başarıyla yansıtmayı başarmış yönetmen.
Film vakitleri tersine anlattığı halde, senaryonun sanki düz devam ettiği hissi ise yine Erdem’in başarısı. Türk Sineması’nın son dönemde Uzak, Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak ve Babam ve Oğlum’la birlikte gelen yükseliş, Reha Erdem’in son filmiyle devam ettiğini gösteriyor. Yurt içinde bir çok festivalde ödül alan film, bize her ne kadar sıradan bir senaryo gibi gelse de san'at’a bir “keşif” olarak baktığımızda aldığı ödülleri sonuna kadar hak ettiğini ve yurt dışındaki festivaller için de umut kaynağı olduğunu hissetmemiz zor olmuyor.
Beş Vakit, gidilip görülmesi gereken, kaliteli bir film.
|