Büyük bir firma ile iş görüşmesine gitmeden önce özgeçmiş doldurdum. Ön görüşmeden sonra şirketin insan kaynakları müdiresi ile mülâkata girdik. Rakiplerim oldukça fazla ve kâğıt üzerinde benden çok çok avantajlı durumda idiler. Üstelik hepsi takım elbiseli ve gayet şık giyinmişlerdi.
İçlerinde sadece ben spor giyimliydim. Beyaz bir keten pantolon ve mavi-beyaz kareli gömleğimi giymiştim, üstelik kravat da takmamıştım, çünkü kendimi böyle daha iyi hissetmiştim, en azından mülâkatta rahat olmak istiyordum...
Sonuç olarak bir sürü insan “O mülâkata” girdik. Sıra bana geldiğinde ezbere konuşup, klişe lâflar etmek yerine inandığım ve bana ait olan özellikleri, beklentilerimi, amacımı ifade ederek salondan ayrıldım. Yarım saat sonra sonuçları telefon aracılığı ile bildireceklerini söylediler. Mülâkattan çıktığımda kafama takılan ve keşke şunu da söylese idim diyeceğim bir şey yoktu.
Mülâkata girdiğimiz arkadaşlarla yakınlarda bir yerlere gidip bir şeyler içerken herkesin gözü cep telefonundaydı. İlk olarak yanımdaki arkadaşımın telefonu çaldı ve müjdeli haberi alıp, eğitim toplantısına dâvet edildi. O an herkesin kendi telefonunun çalmasını ve aynı haberi almayı istediklerinden emindim Arkadaşımı ilk tebrik eden ben oldum. Diğer arkadaşlar da nezaketen tebrik ettiler ve gergin bir bekleyiş başladı. Derken benim telefonum çaldı. Mülâkatı geçtiğimi söyleyip eğitim için davete ettiler.
İşe kabul edilmiştim. Sebebini sorduğumda “Kendin gibiydin” cevabını aldım.
|