20 yıldır “PKK terörü ile mücadele eden” Silahlı Kuvvetler’de, bu mücadeleyi eksik, yetersiz, yanlış bulan bir zümre mi var ki, kimi muvazzaf subaylar “çete sanığı” olduklarında, “Askeri emir ve hiyerarşi dışında kendi inisiyatifimizle PKK’ya karşı örgütlendik; ordudan zimmetimize geçirdiğimiz ve PKK’dan elde edilen patlayıcıları PKK’ya karşı kullanacaktık” diyorlar.
Yani, zaten mücadelenin içinde olan, onca şehit, yaralı veren büyük bir orduda... Bir de böyle bir şey!
Silahını kaptıran herhangi bir erin “namusunu kaybetmiş” sayıldığı bir askeri kültürde, kapanın elinde kalan, evden eve dolaşan, istiflenen, kimi ordu meşeli, kimi PKK kılıklı bombalar, patlayıcılar; nasıl bir şey!
Çok özel bir eğitim ile farklı ve sıkı emir komutaya tekabül eden “özel harp-özel kuvvetler” bünyesinden, birtakım garip sivillerle, suça yatkın kişilerle ve suçla iç içe olan “aşırı inisiyatif sahibi” subayların, astsubayların “dışarı sızması”, ne bileyim “hiyerarşiden ve yasalardan kopması” da garip bir şey!
Daha da garibi ve vahimi...
Kimi haber kaynakları ile medya bakış açılarında, bütün bunların, yukarıdan aşağıya hemen hepsinin “normalleştirilmesi”, misal “aşırı lokalize” edilmesi, “dördüncü kuvvet olarak kamu adına denetim ve hesap sorma işlevi” nin, iktidara yahut başka güçlere biat alışkanlığıyla terk edilebilmesi.
Sabah, 6.6.2006
|