Tahsin Bey: “Yedinci Şuâ’nın sonunda, ‘bu günlerde manevî bir muhaverede…’ diye başlayan bir cümle var. Bu cümleyi açar mısınız? Nasıl bir muhaveredir?”
ÂLEM- İ MÂNÂDA İSLÂM’IN MUKADDERATI
Bahsettiğiniz yerde serdedilen sual ve cevaptan anlaşılıyor ki, Risale-i Nur ile âlem-i gayb alâkadardır, âlem-i mana alâkadardır. Ve Risale-i Nur bir gaybî ilimler hazinesidir.
İslâm’ın mukadderatı açısından âlem-i şehadette olup bitenler hakkında âlem-i gaybta müzakereler yapılıyor. İslâm’ın mukadderatı için Risale-i Nur tarih yazmaya ehildir. Risale-i Nur’un birbirinden farklı Risaleleri âlem-i İslâm’ın bütün dertlerine birer reçete sunmaktadır ve bu reçeteler günü geldiğinde muhatabını bulacak ve baş göz üstüne alınacaktır. Dolayısıyla Risale-i Nur Risaleleri âlem-i İslâm’a inşallah ferec ve bahar getirecektir.
Her asrın mebusları âlem-i manada İslâm’ın mukadderatı için müzakere yürütüyorlar, âlem-i şehadette bu çerçeveye hizmet eden hareketleri izliyorlar ve değerlendiriyorlar.
ASIRLARIN MEBUSLARI KİMLERDİR?
Asırların mebusları, Peygamber Efendimiz (asm) tarafından başta Ehl-i Beyt imamları olmak üzere, her yüz senenin başında geleceği tebşir edilen ilim ve kemal ehli imamlar, mücedditler, badelmemat tasarrufu ve müzakere hakkı devam eden kutuplar ve muhakkiklerdir.
Asırların mebuslarının İslâm’ın mukadderatı hakkında müzakereler yaptıklarını mübalâğalı bulmamak lâzım. Çünkü onlar hayatlarını Allah yolunda harcamışlardır.
Onlar ölmezler. Yani gerçekte hayy’dırlar ve diridirler. Nitekim Kur’ân “Allah yolunda ölenlerin ölü olmadıklarını, diri olduklarını, lâkin bizim onu hissetmediğimizi,”1 açıkça bildiriyor.
Dolayısıyla anlaşılıyor ki, gerçekte hay olan, diri olan ve âlem-i Nurda bulunan sadat-ı kiram asrımızla ve asrımızdaki din, iman ve Kur’ân hizmeti meyanındaki hareketlerle alâkadardırlar.
RİSALE-İ NUR’DA MÂNEVÎ EMİRLER
Risale-i Nur’da yer yer bir gaybî muhavereden, gaybî konuşma ve müzakereden bahseden cümlelere rastlıyoruz.
Meselâ Sünûhat adlı eserinde Bediüzzaman, 1335 senesi Eylül’ünün bir Cuma gecesinde, İslâmiyet’in şiddetli mağlûbiyetinin verdiği üzüntü ile mustarip olduğu bir sırada, bir rüya-yı sadıkada âlem-i misale girdiğini; orada benzerini dünyada görmediği selef-i salihinden ve her asrın mücedditlerinden oluşmuş bir meclis-i muhteşemde bulunduğunu beyan ediyor. Meclis tarafından kendisine İslâmiyet’in bu mağlûbiyetinin hikmeti soruluyor ve kendisi istikbale ait harika keşfiyatlarla cevap veriyor.2
Keza Bediüzzaman, Birinci Dünya Harbi’nden önce bir vakıa-i sadıkada, Ağrı Dağı’nın müthiş infilâk ettiğini, bu esnada mühim bir zat meydana çıkarak, kendisine amirane: “İ’caz-ı Kur’ân’ı beyan et.”3 diye emrettiğini ifade ediyor.
Yine keza Şuâlar’da bahsettiği gibi Bediüzzaman, “Bugünlerde, mânevî bir muhaverede bir sual ve cevabı dinledim” diyerek bir manevî müzakereden bahsediyor.4
RİSALE-İ NUR’UN DAİRESİ EHL-İ BEYT DAİRESİDİR
Gerek burada bahsedilen muhaverenin, gerek Sünûhat’ta geçen müzakerenin Bediüzzaman’ın hayatında ve hizmetinde çok vaki olduğunu görüyoruz.
Bu müzakerelerden anlıyoruz ki, Risale-i Nur imanın ve Kur’ân’ın tebliği, hizmeti ve dâvâsı için bu zamanda istihdam edilmiştir. Risale-i Nur’un mesleği, sahabe mesleğidir ve Risale-i Nur’un dairesi Ehl-i Beyt dairesidir.5
Bediüzzaman, Peygamber Efendimizin (asm) ilmine ve dâvâsına varis olmuştur.
Cenâb-ı Hak Bediüzzaman’ın uhdesinde insanlığa büyük bir dâvâ, bir iman ve Kur’ân dâvâsı, bir velâyet-i kübra yolu ihsan etmiştir.
GÜNÜN DUÂSI
Ey rahmeti geniş olan! Ey lütfu geniş olan! Ey bereketi geniş olan Allah’ım! Rahmeyle! Lütfeyle! Mağfiret eyle! Gazap ettiklerinin değil; nimet verdiklerinin pak yollarında cümlemizi haşreyle! Âmin.
Dipnotlar:
1- Bakara Sûresi: 154. 2- Soru ve cevaplar için bakınız: Bediüzzaman Said Nursî, Sünûhat, Yeni Asya Neşr., İstanbul, 1996, s. 55 vd. 3- Tarihçe-i Hayat, s. 174; Barla Lâhikası, Yeni Asya Neşr., Germany, 1994, s. 11. 4- Şuâlar, Yeni Asya Neşr., İstanbul, 2005, s. 283. 5- Emirdağ Lâhikası, Yeni Asya Neşr., İstanbul, 1997, s. 61.