Ali Karakaş: “Üstad Hazretleri, ‘Âlem-i İslâm ağlıyor. Avrupa ziyade incitse, bağıracaktır.”1 diyor. Âlem-i İslâm’ın ağlaması ne zaman bitecek?”
MUSÎBETİ UNUTTURAN MUSÎBETLER
Gazze’yi, Filistin’i unuttuk şimdi biz. Halep’i, Şam’ı, Rakka’yı unuttuk. Bosna’yı, Çeçenistan’ı, Irak’ı, Somali’yi, Mısır’ı, Yemen’i, Doğu Türkistan’ı, Suriye’yi unuttuk. Türkiye cezaevlerinde suçsuz tutuklu yatan ve adalet bekleyen on binlerce darbe mağdurunu unuttuk.
ŞİMDİ ARAKAN’A KİLİTLENDİK
Dünya sessiz, ruhsuz, vicdansız… İnsanî değerleri yitik ve bitik dünyanın!
Şimdi Arakan’la meşgulüz, ama aslında Arakan için de yaptığımız doğru dürüst bir şey yok! Belki bir miktar sağlık ve gıda yardımı gider, bir miktar çadır kurulur. O beline kadar çamurun, suyun içinde ülkesinden kaçan Müslümanların bir kısmının çok az derdine bir merhem olunur; o kadar!
Sonra unutulur. Belânın bir başka faslına geçilir.
Allah’ım; biri bitmeden diğeri başlıyor. Bu nasıl bir umumî musîbet sürecidir?
Bediüzzaman bu musîbeti bir asır öncesinden yüreğinde hissetmiş ve şöyle haykırmıştı: “Âlem-i İslâm’a indirilen darbelerin en evvel kalbime indiğini hissediyorum.”2
BİR BUÇUK MİLYAR MÜSLÜMAN VAR
Dünyada bir buçuk milyar Müslüman var. Dünya nüfusunun yaklaşık dörtte biri eder. İstese, dünya nüfusunu tükürüğü ile boğacak bir sayıdır bu. Ama Müslümanlar, kendi aralarında problemler olsa da, Müslüman olmayana karşı barış içindedirler, kötülük, terör, zulüm yapmazlar, yapmamışlardır. İslâmî terör diye sunup bundan İslamofobi üretip korktukları şeyler, gerçekte İslâm ülkelerinin zenginliklerini yemek için, dünya devlerinin, cihad mefhumunu kaşıyarak bizzat kurdukları tezgâhlardan başka bir şey değildir. IŞİD de onların tezgâhıdır, Boko Haram da. Yoksa terörün cihad olmadığını aklı başında her insan bilir.
Müslümanlar, Müslüman olmayana kötülük yapmazlar. Bunun ne tarihte ne günümüzde bir örneği yoktur. Myanmar’ın Müslüman vatandaşlarına yaptığını, hiçbir Müslüman ülke gayr-i Müslim vatandaşına yapmamıştır. Sırpların Bosna’da yaptığını, Çin’in Doğu Türkistan’da yaptığını, ABD’nin Irak’ta, keza ABD’nin ve Rusya’nın Suriye Müslümanlarına yaptığını hiçbir Müslüman ülke gayr-i Müslim’e reva görüp yapmamıştır. Şimdilerde, ‘zaten yapamaz’ diyeceksiniz; tarihte güçlü iken de yapmamıştır.
O HALDE BUNCA KÖTÜLÜĞÜN MANASI NE?
Peki, bunca kötülük Müslümanlara neden yapılıyor?
Ve kader buna neden fetva veriyor?
Birinci sorunun cevabı tamamen aç gözlülüktür ve hırstır. Müslüman coğrafyanın zengin kaynakları kâfirin ağzının suyunu akıtmıştır. Meselâ Arakan bölgesinde zengin doğalgaz yatakları kâfirin nevrini döndürmüştür.
Bediüzzaman aynen şöyle diyor: “Görmüyor musun ki, zarurî kuttan ziyade Müslümanların elinde bırakılmıyor? Ya Avrupa kâfir zalimleri veya Asya münafıkları, desiseleriyle ya çalar veya gasp ediyor.”3
PEKİ, KADER BUNA NEDEN FETVA VERİYOR?
Gelelim işin kader boyutuna… Bu sorunun cevabı da Bediüzzaman’da mevcuttur.
Bediüzzaman 1911’de Müslümanları Ortaçağda durduran altı tane hastalıktan bahsediyor. Müslümanların Ortaçağ karanlığından çıkmaları bu altı hastalığın tedavi edilmesine bağlıdır.
Bu hastalıklar şunlardır:
1- Ümitsizlik. Müslüman’ların bir daha ayağa kalkacaklarına dair ümidini yitirmesi.
2- Doğruluğun siyasî ve içtimaî hayatta ölmesi.
3- Müslümanlar arası düşmanlıkların rağbet görmesi.
4- Müslümanlar arası kardeşlik, uhuvvet, iman ve itikat birliği gibi binlerce birlik noktalarının ihmal edilmesi.
5- Müslümanlar arasında bulaşıcı bir hastalık gibi yayılan istibdat. İktidarı baskı aracı olarak kullanma ve muhalif fikre hayat hakkı tanımama.
6- Şahsî menfaatini millet ve kamu menfaatinin önüne geçirme.4
Şimdi âlem-i İslâm’a bakalım: Bu hastalıkların ne kadarı var? Eğri oturup doğru konuşalım: Birkaç asırdan beridir, Âlem-i İslâm hastadır. Sıkıntı buradadır.
Âlem-i İslâm hastalıklarından şifa bulduğu gün, kader inşallah âlem-i İslâm’ı dünya milletlerinin üstüne çıkaracak, muasır medeniyetlere örnek bir medeniyete ulaştıracaktır.
Âlem-i İslâm inşallah o zaman gülecektir. Dileriz bu şifa süreci uzun sürmesin.
Dipnotlar:
1- Eski Said Eserleri, Sünûhat, s. 490. 2- Hutuvat-ı Sitte, s. 94. 3- Lem’alar, s. 126. 4- Eski Said Eserleri, Hutbe-i Şamiye, s. 325.