'Kedicik babası' ünvanıyla şöhret bulan büyük sahabilerden Ebu Hureyre Radiyalllahu Anh'ı hatırlatan Üsküdar Hüdayi Camii'yi imamı Mustafa Efe Hoca ve 'insana karışık arakadaş' olarak yaratılan sevimli dostlarıyla tanışın...
Rahman ve Rahim Cenab-ı Hakkın sonsuz merahmetinin sınırsız merhametinin güzide tecellilerinden birtanesi olarak; aciz, kimsesiz ve soğuk havalarda zor durumda kalan minik dostlarımıza, insanlar eliyle hizmet ettirilmesinin sayısız örneklerinden bir tanesi...
Hiç şüphesiz böylesine güzel bi merhamet ve şefkat duygusunu, şefkatli ve merhametli Mustafa Efe Hoca'nın kalbine koyan, ve Bediüzzaman'ın veciz ifadeleriyle belirttiği bir hakikat olarak ''Doğru İslamiyet ve İsamiyet'e layık doğruluk'' hakikatini ince ruhlu bir kulu vesilesiyle tecelli ettiren Sonsuz Şefkat Sahibi, Rahman ve Rahim olan Cenab-ı Hakk'tır...
Böylesine güzel davranışıyla takdir toplayan Mustafa Efe Hoca, sosyal medyada geniş kitlelerde yankı bularak, binlerce tebrik ve dua aldı.
İşte o tebrik ve duaların bazıları;
''Helal olsun imama zaten dinde de bir sakıncası yok kedinin, kışta donmaktan kurtarmış''
''Çok sagolun hocam''
''Allah seni başımızdan eksik etmesin yufka yürekli hocam''
''Orasının Allah'ın evi olduğunu anlayanlar da varmış, helal olsun. İşittiğim bir hadis şöyleydi: "Kedilerin yediği yenir içtiği sudan abdest alınır, onlar kerih sayılmaz" Bu hadisi sanırım ki bu görevli kardeşimiz de biliyordur.''
''Gerçek bir insanlık örneği.Allah razı olsun ondan.''
''Allah razi olsun helal olsun''
''Bu hocamız merhametli helal olsun hocam sana''
''Tabii ya; Allah ın sessiz kulları onlar. Biz onlara, Allah bize yardım edecek Ne yaparsak onu bulacağız''
''Bu fotoğraflar gerçekten çok güzel ve imamı canı gönülden kutluyorum''
''Allah razı olsun .. Ne Mutlu ona''
''Hocam Allah size cenneti köşk eylesin hayvan sevginizden dolayı''
''Helal olsun ona, din görevlileri öncelikle vicdanlı insanlar olmalı bu hocamız gibi.''
''Yüce Allah,Kur'an-ı Kerim'de Enam Suresi 38. ayette şöyle diyor:
''Yeryüzünde yürüyen hayvanlar ve (gökyüzünde) iki kanadıyla uçan kuşlardan ne varsa hepsi ancak sizin gibi ümmetlerdir...Nihayet (hepsi) toplanıp Rablerinin huzuruna getirileceklerdir.''onlara merhamet edenlere bende merhamet edeceğim.''
Ebu Hureyre Radiyallahu Anh Hakkında
Ebu Hureyre, çok hadis rivâyet eden meşhur sahâbîdir. Adı, Abdurrahman b. Sahr; künyesi, Ebû Hureyre 'dir. Câhiliye döneminde ismi Abdüşşems idi. Hz. Peygamber (asv) onu, Abdurrahman (bazı rivâyetlere göre Abdullah, hattâ başka isimler de ileri sürülmektedir) diye adlandırdı. (el-Hâkim en-Nisâbûrî, el-Müstedrek, Beyrut, t.y, III, 507).
Ne sebeple Ebû Hureyre diye künye edindiğini kendisi şöyle açıklamıştır:
"Bir kedi bulmuştum, onu elbisemin yeninde taşırdım; bundan dolayı 'Ebû Hureyre (kedicik babası)' künyesiyle çağrılır oldum." (ez-Zehebî, Tezkiretü'l-Huffâz, Haydarâbâd 1376/1956, I, 32).
Hayber gazvesi sıralarında Yemen'den Medine'ye gelip Müslüman olmuştur. (H. 7/M. 629) (ez-Zehebî, a.g.e., aynı yer). Bu genel kanaatle birlikte onun, Tufeyl b. Amr ed-Devsî vasıtasıyla daha Yemen’de iken, hicretten önce Müslüman olduğuna dair rivayet de vardır. (İbn Hacer, el-İsâbe, 3/287)
O tarihten itibaren Hz. Peygamber (asv)'ın vefâtına kadar ondan ayrılmayan bir sahabesi olmuş, kendisini onun hizmetine adamıştır. Hizmet süresi yaklaşık dört yılı buluyordu. (ibn Kesir, el-Bidâye ve'n Nihâye, Beyrut 1966, VIII, 108,113).
Hz. Peygamber (asv)'ın misafirperverliği ve cömertliği sayesinde yaşayan Ebû Hureyre, Rasûlullah (s.a.s.)'in mescidinde sadece ibadet ve ilimle meşgul olan Ehl-i Suffe'nin en ileri gelen siması idi. Hz. Peygamber (asv)'i büyük bir muhabbetle sevmiş, onun sünnetine uygun olarak yaşamış ve manevî yüce mertebelere erişmiştir. (İbn Kesir, a.g.e., VIII, 108, 110).
İffet sahibiydi, eli açık ve cömertti. Hz. Osman (ra)’ın şehid edilmesinden sonraki fitne olaylarında köşesine çekildi. Halk onun bu halinden kendisine söz ettiklerinde Rasûlullah (s.a.s.)'in şu hadisini rivâyet ediyordu:
"Fitneler çıkacak. O zamanda, oturanlar ayakta durandan, ayakta duran yürüyenden, yürüyen koşandan daha hayırlıdır. Kim dönüp bakmaya yönelirse, o da ona yönelir. Kim bir sığınak veya korunak bulursa onunla korunsun." (Buhâri, Menâkib, 25; Müslim, Fiten, I0).
Hoş sohbet, temiz ve ince duygulu, saf gönüllü idi (Zehebî, Tezkire, 1, 33). Emirlik ve valilik ona kibir vermedi. Üstelik alçak gönüllülüğünü arttırdı. (ibn Sa'd, et-Tabakatü'l-Kübrâ, Beyrut 1380/1960, IV, 336)
İmam Şâfii gibi büyük âlimlerin bildirdiğine göre, Ebû Hureyre kendi dönemindeki hadis nakledenlerin içinde hafızası en sağlam olanıdır. (İbn Hacer, el-isâbe fî Temyîzi's-Sahâbe, Mısır 1328, IV, 205).
Ebû Hureyre 78 yıl yaşadıktan sonra Hicrî 57/676 yılında Medine'de vefât etmiştir.(sorularlaislamiyet.com)
KEDİLER VE ''YA RAHİM'' NİDASI
Bediüzzaman Said Nursi kedilerle ilgili olarak oldukça önemli olan bir tefekkür yolculuğunu şu şekilde ifade etmektedir;
''...Sonra, deniz içinde ve zemin yüzünde merhamet ve şefkatle terbiye edilen küçük hayvanattan ve yavrulardan sor. "Ne diyorsunuz?" de. Elbette "Yâ Cemîl, yâ Cemîl, yâ Rahîm, yâ Rahîm" diyecekler. HAŞİYE-1
Haşiye-1
Hattâ birgün kedilere baktım. Yalnız yemeklerini yediler, oynadılar, yattılar.
Hatırıma geldi: "Nasıl bu vazifesiz canavarcıklara mübarek denilir?" Sonra gece yatmak için uzandım. Baktım, o kedilerden birisi geldi, yastığıma dayandı, ağzını kulağıma getirdi, sarih bir surette "Yâ Rahîm, yâ Rahîm, yâ Rahîm, yâ Rahîm" diyerek, güya hatırıma gelen itirazı ve tahkiri, taifesi namına reddedip yüzüme çarptı.
Aklıma geldi: "Acaba şu zikir bu ferde mi mahsustur, yoksa taifesine mi âmmdır? Ve işitmek yalnız benim gibi haksız bir muterize mi münhasırdır, yoksa herkes dikkat etse bir derece işitebilir mi?" Sonra, sabahleyin başka kedileri dinledim. Çendan onun gibi sarih değil; fakat mütefavit derecede aynı zikri tekrar ediyorlar. Bidâyette hırhırları arkasında "Yâ Rahîm" fark edilir. Git gide hırhırları, mırmırları aynı "Yâ Rahîm" olur; mahreçsiz, fasih bir zikr-i hazîn olur. Ağzını kapar, güzel "Yâ Rahîm" çeker.
Yanıma gelen ihvanlara hikâye ettim. Onlar dahi dikkat ettiler, "Bir derece işitiyoruz" dediler. Sonra kalbime geldi: "Acaba şu ismin vech-i tahsisi nedir? Ve niçin insan şivesiyle zikrederler, hayvan lisanıyla etmiyorlar?"
Kalbime geldi: Şu hayvanlar çocuk gibi çok nazdar ve nazik ve insana karışık bir arkadaş olduğundan, çok şefkat ve merhamete muhtaçtırlar. Okşandığı vakit, hoşlarına giden taltifleri gördükleri zaman, o nimete bir hamd olarak, kelbin hilâfına olarak esbabı bırakıp, yalnız kendi Hâlık-ı Rahîminin rahmetini kendi âleminde ilân ile, nevm-i gaflette olan insanları ikaz ve "Yâ Rahîm" nidâsıyla, kimden medet gelir ve kimden rahmet beklenir, esbap-perestlere ihtar ediyorlar.''
(Risale-i Nur, Sözler,24.Söz,Birinci Dal,syf.302)
🔍
Bediüzzaman Said Nursi; Risale-i Nur'da güzel bir vazifelendirmeye dikkat çekerek;
''Hayvanî vâlideler yavrularını, küçük iken vazifeleri bulunduğundan lezzetle himayeye çalışır. Büyük olduktan sonra vazife kalkar, lezzet de gider. Bazan yavrusunu döver, elinden taneyi alır.'' (Risale-i Nur, Mesnevi-i Nuriye) ifadeleriyle çok önemli bir hakikati vurgulamaktadır.
Merhamet ve şefkatte gözleri nemlendiren böylesine güzel tebessüm vesilesi olan bu ve benzer görüntülerden düşünen insanlar için Cenab-ı Hakka götürecek nice tefekkür yolları bulunmaktadır.
🔍
Bu ve benzeri sayısız güzel tabloya şahit olan insana ve insanlığa, Büyük İslam Alimi Bediüzzaman Said Nursi'nin öz ve özet olarak şu şekilde hitap etmektedir;
''...Ey insan! İnsan isen, şu güzel işlere, tabiatı, tesadüfü, abesiyeti, dalaleti karıştırma; çirkin etme, çirkin yapma, çirkin olma...''
(Risale-i Nur, Sözler - 357)
Haber Merkezi