Başbakan Yardımcısı Akdoğan, Çözüm Süreci'ne ilişkin, "Süreçte herhangi bir tıkanma, duraksama yok. Süreç iyi bir şekilde devam etmektedir" dedi.
HDP heyetinin en son Kandil'e ziyaretinin ardından yaptığı açıklama ve KCK'dan gelen açıklamanın hatırlatılması üzerine Akdoğan, "Öncelikle süreçte herhangi bir tıkanma, duraksama yok. Bildiğiniz gibi süreç, 6-8 Ekim olaylarında bir türbülansa girmiş, ciddi hadiseler yaşanmıştı" ifadesini kullandı.
Akdoğan, yeni gelinen aşamada herhangi bir sorunun olmadığını ve rutin bir şekilde devam ettiğini söyledi.
"Bu, her gün gündemde olacak, birtakım konular konuşulacak anlamına gelmiyor" diyen Akdoğan, "Belirlendiği şekilde birtakım görüşmeler devam ediyor. Usul ve yöntem belirlenmiş durumda, muhteva çalışılarak devam eden bir süreç var. Burada toplumun özellikle dağda, tepede kimin açıklama yaptığına değil hükümetin ne açıklama yaptığına odaklanmasının daha doğru olacağını düşünüyorum" değerlendirmesinde bulundu.
Akdoğan, farklı gerekçe, yöntem ve amaçlarla bu tür açıklamaların yapıldığını kaydederek, "Bunlara çok takılıp kalmamak lazım. Burada sürecin sahibi hükümet ne düşünüyor, ne diyor' bu önemlidir. Bunun üzerinden süreci okumak daha doğru olur diye düşünüyorum. Böyle baktığımızda 'hükümet adım atsın, atmalı, niye atmıyor' gibi baskıları öbür tarafa kurmak lazım. Bu süreçte örgüt ne yapmıştır" diye konuştu.
Hükümetin önemli adımlar attığını belirten Akdoğan, Çözüm Süreci komisyonunu kurduğunu, Akil İnsanlar Heyeti'ni kurduğunu, Eylül ayında demokratik reform paketini hayata geçirdiğini, Meclis'ten bu konuyla ilgili yasa çıkardığını ve Bakanlar Kurulu talimatını çıkardığını anlattı.
"Peki, diğer taraf ne yapmıştır" diye soran Akdoğan, şöyle devam etti:
"Örgüt o yıl Türkiye'yi terk etti mi? Etmedi. Buna karşılık şehirlerdeki asayiş olaylarını durdur mu? Durdurmadı. Tek denilen 'eylemsizlik kararı var.' Eylemsizlik kararı var da o süreçte, tam anlamıyla hayata geçti mi? Yani karakol basmıyorsun, terör eylemi niteliğinde eylem yapmıyorsun ama şiddet olayları baskı, tehdit... Bölgede her türlü asayiş olayını gördük o süreçte."
"Bu sürecin sahibi biziz"
Kobani olaylarından önce de bunların olduğunu dile getiren Akdoğan, "Bu süreçte biz ne dedik: Yeni parametreler giriyor sürece. Kamu düzeni ve güvenliğini önemsiyoruz. Bu süreçte özellikle bunların tamamen geri planda düşünülmesi lazım. Burada adım atan çaba gösteren iyi niyetli olan hükümettir. Ama onun karşılığında bütün bu adımlarımıza karşı bir direnç olduğu da görülmüştür, ayak direme olduğu görülmüştür" değerlendirmesini yaptı.
Kobani olaylarından sonra ciddi şekilde sabote etme girişimlerinin olduğunu anlatan Akdoğan, "Bu sürecin sahibi biziz, demokratik açılım süreci, Oslo süreci, milli birlik kardeşlik süreci, Çözüm Süreci, bunları hep biz zorladık, biz yapmaya çalışıyoruz. Birileri de hep sabote etti" dedi.
Burada tabloyu doğru okumak gerektiğini, hükümetin iyi niyetle süreci devam ettirdiğini anlatan Akdoğan, "Süreç iyi bir şekilde devam etmektedir, görüşmeler devam etmektedir. Herkes kendi üzerine düşene odaklanması lazım, başkasının ne yapacağına değil" ifadesini kullandı.
Bu süreçte temel hassasiyetlerinin bulunduğunu belirten Akdoğan, illegaliteye, şiddete, baskıya, yol kesmeye, adam kaçırmalara kesinlikle müsamaha gösterilemeyeceğini kaydetti. Akdoğan, örgütün bölgede otoriteyi paylaşma, ortak olma girişimlerine izin verilmeyeceğini söyledi. Buna karşı tedbirler aldığını söyleyen Akdoğan, gelecek hafta meclise güvenlik paketinin sevk edileceğini, yasal düzenlemenin yapılacağını bildirdi.
"Hükümet PKK ve Kandil'den ve HDP 'den ayrı ayrı ne bekliyor" sorusuna Akdoğan, "Bir kere bu eylemsizliğin tam anlamıyla gerçekleşmesi lazım. Gerçek, sahici, kapsamlı bütün alanlara yansıyan bir eylemsizlik olması lazım. Siz hem 'tamam' diyorsunuz, ondan sonra yol kesiyorsun, baskı kuruyorsun, tehdit ediyorsun, haraç toplamaya çalışıyorsun, hendek kazıyorsun vesaire" şeklinde cevap verdi.
Akdoğan, bunların tamamen devre dışı kalması gerektiğini vurgulayarak, şöyle devam etti:
"Süreçten dolayı biz bu hassasiyeti vurguluyoruz ve HDP heyetine de söylüyoruz: 'Bakın bu konularda duyarlılık olsun.' Bu onlardan ricacı olmamız anlamına gelmiyor. Devlet, bunu yapacak güce ve kudrete sahiptir. Biz bu konuda taviz vermeyeceğiz ve üzerine gideceğiz. Onlardan özellikle istediğimiz budur. Eylemsizliğin tam anlamıyla hayata geçmesidir."
Bütün bu asayişi ve algıyı bozan olayların ortadan kalkması gerektiğine işaret eden Akdoğan, "Asayişi bozan olay, süreci ne kadar zehirliyorsa algıyı bozan birtakım söylemlerde kırılganlık üretiyor. Burada toplumsal desteğe bir şekilde darbe vuruluyor. Bunların da bertaraf edilmesi gerekiyor. Burada hükümetimiz, toplumun kabul etmeyeceği bir adım atmaz. Demokratik bir yöntemle bu sorun çözülecekse demokratik bir siyaset kurumunun marifetiyle bu sorun çözülecekse toplumsal destekle birlikte çözülecek. Bu hassasiyeti de gözetmek gerekiyor" diye konuştu.
Seçimlerde yüzde 10’un altında kalıp TBMM’de HDP’nin temsil edilememesinin Çözüm Süreci'ni nasıl etkileyeceğinin sorulması üzerine Akdoğan, seçimlerde her partinin siyasi amacı ve hedefi olduğunu söyledi.
Akdoğan, AK Partinin amacı ve hedefinin iktidarı kurmak ve sonrasında da Anayasa’yı değiştirecek çoğunluk olduğunu dile getirdi.
"Motivasyon kaynağı yeni Anayasa"
Her seçimin bir ruhu ve motivasyon kaynağı olduğunu bildiren Akdoğan, farklı seçimlerde farklı şeylerin ön plana çıktığını kaydetti.
Bu seçimin motivasyon kaynağının da yeni Anayasa olduğuna dikkati çeken Akdoğan, AK Parti'nin de bunu gerçekleştirebilecek çoğunluğa ulaşmayı hedeflediğini ifade etti.
Akdoğan, "CHP ve MHP'nin 'seçimi kazanacağım iktidar olacağım' gibi bir hedefi ve amacı var mı yok. Onlar için başarı oyunun geri gitmemesi belki bir puan artırabilmek. Onlar için başarı o olacak. Bu anlamıyla anlamlı bir hedefi ve amacı olduğu söylenemez" dedi.
Akdoğan, gelecek seçimde AK Parti iktidarının ne yapacağının ve HDP'nin baraj meselesinin ne olacağının merak konusu olduğunu dile getirdi.
Geçen seçimlerde Selahattin Demirtaş'ın sürpriz yaparak yüzde 10'a yakın oy aldığını hatırlatan Akdoğan, her seçimin anlamının ve motivasyonunun farklı olduğunu, Demirtaş'ın yüzde 10'a yaklaşmasının HDP'nin bugün aynı oyu alabileceği anlamına gelmediğini kaydetti.
"Kendi iç çelişkileri var"
Akdoğan, muhalefetin birleşerek tek aday göstermesinin bunun da kitlede yetersiz görülmesinin oy kaymasına sebep olduğuna, Demirtaş'ın oyunun artışına sebep olduğuna işaret etti.
Akdoğan, şunları kaydetti:
"HDP'nin yüzde 6-7'lerden onları geçebilecek bir performans ortaya koyabileceğini düşünmüyorum. Çünkü kendi iç çelişkileri var. Burada marjinal birtakım sol örgütler, partiler. Bunları bir araya getirme gibi bir yaklaşımı var ama bunlarla ancak emanet oy talep edebilirler farklı partilerden, yapılardan. Emanet oyla 'AK Parti zarar görsün' diye bazı mihraplar çevrelere yüklenme yapabilirler, bundan netice alınabileceğini düşünmüyorum ama buna oynuyorlar, zorluyorlar. Şimdiye kadar 'parti olarak seçime gireriz' meselesini biraz baskı unsuru olarak kullandılar, barajın düşürülmesi için ama bu olmadı. Anayasa Mahkemesinden de bekledikleri yönde bir karar çıkmayınca bu tutmadı."
Özellikle Kobani olaylarından sonra HDP'nin cumhurbaşkanlığı seçimlerindeki yüzde 10 oy oranının geriye gittiğini düşündüğünü belirten Akdoğan, "Alternatif meclis kurarız' gibi şeyler demek de siyasette samimiyetsizlik anlamına gelir. Siz demokrasiye inanıyor musunuz inanmıyor musunuz? Demokrasiye inanıyorsanız AK Parti hiçbir zaman 'barajı geçmezsen şunu yaparım' gibi tehditlere başvurdu mu? Bu demokrasiye inanmamak anlamına gelir" dedi.
"Sayın Cumhurbaşkanı'nın son Afrika ziyaretinde gündeme gelen cemaat okulları. Bu konuda TİKA formülünden, okulların satın alınmasından bahsediliyor. Belirlenen, kesinleşen bir formül var mı ve ne zaman harekete geçilecek?" sorusuna Akdoğan, "Milli Eğitim Bakanlığımızın yürüttüğü bir çalışma var. Bu çalışmaya sadece paralel meselesiyle ilgili bakmamak lazım" şeklinde cevap verdi.
Akdoğan, yurt dışında Türklerin yaşadığı yerler ve devletin açtığı okullar olduğunu belirterek, bunların daha iyi hizmet verebilmesi, oradaki Türklere bir şekilde hizmet vermelerinin önem taşıdığını ifade etti.
Bu okulların çoğunun Türk vatandaşlardan ziyade, o ülkelerin vatandaşlarına dönük hizmet verdiğine işaret eden Akdoğan, "Bu da öncelikli olarak Türklerin bu eğitimi iyi bir şekilde alabilmesi önem taşıyor. Bu kurulacak yapı, öncelikli amaçlarından bir tanesi buradaki Türklere, Türk çocuklarına iyi eğitim verebilmektir" değerlendirmesinde bulundu.
Akdoğan, TİKA marifetiyle devlet olarak çok şey yaptıklarını vurgulayarak, eğitimin de bunun bir ayağı olduğunu dile getirdi.
Kurulacak yapının da bir boşluğu dolduracağını düşündüklerini kaydeden Akdoğan, şunları söyledi:
"Bu paralel yapı meselesinde zaman zaman o ülkelerden de talepler geliyor. Devletin verdiği birtakım okullar var, bu yapının gerçek yüzünün görülmesinden dolayı onlarla iş yapmak istemeyen ülkeler var. Bu okulları devretmek istiyorlar, onların statüleri farklı. Bazıları vakıf, bazıları şirket statüsünde ikili anlaşmalarla kurulanlar var. Hepsi devrolunacak, bunun hukuki bir zemini yok ama yapılan çalışma belli bir şekilde burada bir boşluğu doldurabilir."
"Bizim çalıştırdığımız okullar, kurulacak vakıfsa, vakıf bir şekilde devralacaktır, kaliteyi de artıracaktır ama bunun somutlaşması elbette zaman isteyen bir şey" diyen Akdoğan, "Bu bütün okullar bir anda devrolacak diye bir şey söz konusu değil. Fakat burada bir sorun, boşluk, sıkıntı ve talep var. Bunun bir şekilde değerlendirilmesi gerekiyor. Bu yeni düzenleme de bu ihtiyacı gidermeye dönük" ifadelerini kullandı.
"Vesayetçi bir odak, bu operasyonları yapıyor"
Akdoğan, Cumhuriyet gazetesine 17 Aralık süreci savcısının verdiği "Saklayacak halim yok, Erdoğan bir numaraydı" demecinin sorulması üzerine şöyle konuştu:
"Bunu darbe girişimini tezlerini doğrulayan bir itiraf olarak görüyorum. Zaten 17 Aralık'tan sonra AK Parti iktidarının da gündeme getirdiği argüman buydu. Burada doğrudan bir siyaset mühendisliği çabası var. Bir iktidarı devirmeye ve ülke yönetiminde söz sahibi olmaya dönük bir siyaset mühendisliği var. Vesayetçi bir odak bu operasyonları yapıyor. Bu açıklamalar bu tezleri de doğrulayan bir itiraf gibi görünüyor. Burada gazeteler arasındaki işbirliği de gün yüzüne çıkıyor, kim kimle iş tutuyor, nasıl bir ilişki ağı var. Onlar da ortaya çıkıyor.
Bazı savcıların, polislerin, polis müdürlerinin emekli olduğu kurumdan ayrılıp... bu tür açıklamalar yapmaları da çok manidardır. Bu yapının kendilerine yükledikleri misyonu, hangi pozisyonda olursa olsun bir şekilde onun için savaştıkları, mücadele ettiklerini de gösteren hazin bir tablodur."
"Buradan bir şey çıkmayacağı çok nettir"
Dört eski bakanla ilgili Yüce Divan oylaması ve MHP Grup Başkanvekili Oktay Vural'ın, bu dosyaların kapanmadığını ve Meclis Başkanlığına başvurarak dosyaların direkt Yüce Divan'a gönderilmesini talep edeceklerini söylediği hatırlatılan Akdoğan, şunları kaydetti:
"Bundan bir netice çıkmaz, bunun yolu yordamı bellidir, hukuki mevzuatı da bellidir. Komisyon kurulmuştur, çalışmıştır, raporunu hazırlamıştır. Buna karşı muhalefet önergelerini vermiştir, bunlar da kabul görmemiştir. Bundan daha fazla bir yere ulaşabilmeleri mümkün değildir. Buradan bir şey çıkmayacağı çok nettir, siyaseten yapılan hamlelerin de boşa çıktığı anlaşılmıştır. Toplum da seçimlerde bu konuyla ilgili hükmünü vermiştir."
"Süreçler terör saldırılarıyla sabote edildi"
"Genelkurmay Başkanı Özel'in ziyaretinde çözüm sürecine değinildi mi?" sorusu üzerine Akdoğan, ziyaretin nezaket ziyareti olduğunu söyledi. Buna başka anlamlar yüklenmesinin anlamlı olmayacağını ifade eden Akdoğan, memleket ve güvenlik meseleleri gibi çeşitli konulardan konuşulduğunu belirtti.
"Abdullah Öcalan'ın mevcut durumdaki rolü yeterli ve olumlu mu?" sorusuna Akdoğan, "Öcalan'ın elbette rolü var. Süreçte verdiği mesaj, Nevruz'da yaptığı çağrı, örgüt bileşenleri üzerindeki etkisi. Buna değer atfetmek anlamına gelmez, illa küçümsemek gerekmez. Bir örgüt var, ettiğin bir laf üzerine o örgüt eğer silah bırakacaksa bu bir rol oynamak anlamına gelir. Ancak bu rolün zaman zaman yine örgüt tarafından boşa çıkarıldığını da biliyoruz" yanıtını verdi.
Süreçlerin terör saldırılarıyla sabote edildiğine dikkati çeken Akdoğan, şöyle devam etti:
"Bu ne demektir, bir takım örgüt, Kandil, bu terör saldırılarıyla bu süreçleri boşa çıkardı demektir. Eğer Öcalan'ın iradesinin de içinde olduğu bir durum varsa muhakkak bir hamle yapıldığı anlamına gelir. Zaman zaman Kandil'den farklı seslerin çıkabildiğini Öcalan'ın boşa çıkarıldığını da görüyoruz.
Öcalan'ın Nevruz mesajı, bu süreçte, silah bırakma fikrinin oluşması ve gelişmesi için 'artık silahlar sussun fikirler konuşsun' lafı şu demektir; 'artık silah bırakma fikriyatı gelişmelidir' demektir. Bu bir anlam ifade ediyor. Bugün artık bunun ilerisinde bir söze ihtiyaç var. Bu Nevruz'da silah bırakma, daha ileri bir adım ve mesaj gerekir. O da silah bırakma aşamasına geçilmesine dönük ifade olmalıdır. Silah bırakma ve tamamen Türkiye'ye dönük eylemlere son vermeye dönük bir çağrı olmalıdır. Bu bir anlam ifade eder diye düşünüyorum ama Öcalan'ın daha önceki çağrılarının da zaman zaman boşa düşürüldüğünü biliyoruz."
Başkanlık sistemi tartışmalarına ilişkin ise Akdoğan, başkanlık meselesini AK Parti'nin gündeme taşımadığını, onlarca yıldır Türk siyasetinde yer alan bir konu olduğunu söyledi.
Bu konunun siyasetin gündemine gelmesinin ihtiyaçtan doğduğunu dile getiren Akdoğan, bunun üzerine de başka siyasi anlamlar yüklenmemesi gerektiğini kaydetti.
Halkın seçtiği cumhurbaşkanının etkili olmasının şaşırtıcı olmadığını, bunun Erdoğan'ın şahsında daha da etkili olacağını belirten Akdoğan, başkanlık sisteminin AK Parti'nin bütün kadrolarınca benimsendiğini söyledi.
"Çoğunda da gülünç duruma düşüyor"
CHP'de bir siyaset açığı olduğunu kaydeden Akdoğan, "Ya popülizm yaparak ya da sağdan, farklı kesimlerden takviyelerle işbirliği yaptığını gördük. Tek tek anlamı olmayanlar bir araya geldiğinde bir anlamı olmaz. Başarılı olabilmek için sağa sola saldırma durumu, 30 Mart'ta ve 10 Ağustos'ta da gördük. Özellikle paralel yapının tesiri altında kaldığını ve onun yönlendirmesiyle yanlış şeyler yapabildiğini de gördük. En son fotomontaj olayında da gördük. Paralel yapı üflüyor, sayın Kılıçdaroğlu oynuyor. Çoğunda da gülünç duruma düşüyor. Kendi inandırıcılığı yara almaya başlıyor. Bu da bir talihsizlik açıkçası" değerlendirmesinde bulundu.
TÜSİAD'ın yeni yönetiminin seçildiğinin anımsatılması ve yeni yönetim kuruluyla ilgili görüşlerinin sorulması üzerine Akdoğan, hiç kimseye karşı bir ön yargılarının olmadığını belirterek, yapanın kendine yaptığını, yanlış yapanın da ona göre muamele gördüğünü söyledi.
TÜSİAD'ın önemli bir kuruluş olduğunu ama eski Türkiye'nin eski aktörü pozisyonuna da kendisini düşürmemesi gerektiğini ifade eden Akdoğan, şöyle konuştu:
"Yani, 'Yeni Türkiye'de ben de varım', 'ben de etkiliyim', 'ben de söz sahibiyim' diyorsa, bir kere eski Türkiye'nin eski aktörü gibi, eski zihniyeti gibi, eski refleksler, eski tavırları böyle racon kesen, had bildiren, tepeden konuşan efendilik taslayan şeyleri bırakması lazım. Biliyorsunuz bunların her açıklaması büyük hadise oluyordu ama artık bir kıymeti harbiyesi yok. Yani kıymeti harbiyesi yok dediğim, tartışılmaz anlamına gelmiyor. Onların bir siyasi etkisi olsaydı bugün AK Parti olmazdı."
Seçimlerde yeni bir provokasyon sürecinin beklenmesinin doğru olup olmadığının sorulması üzerine Akdoğan, "Bunlar her yolu denediler. Ellerinde ne varsa olan, olmayan uydurarak birçok şeyi denediler" değerlendirmesinde bulundu.
Akdoğan, son dönemde bunlara duyulan güvenin sarsılmasının, kumpas tezgahının bir şekilde bozulmuş olmasının bu yapının bir şekilde etkisizleşmeye başladığını gösterdiğine dikkati çekti.
"Ama tabii bunlar başka şeyler yapacak anlamına gelmiyor" ifadesini kullanan Akdoğan, şunları belirtti:
"Seçimden sonra eğer AK Parti iktidara gelirse biz her şeyi kaybederiz' düşüncesiyle tamamen bir topyekun saldırıya geçebilirler. Ama CHP, MHP bir şekilde işbirliği içerisine girebildiklerini gördük. Başka taban tabana zıt yaklaşımlarla bir araya gelebildiklerini, onları kullanmaya çalıştıkları... İşte biraz önce Sayın Kılıçdaroğlu'na yaptıkları şey gibi bunu gördük. Bu 'kırık kolla, sağa sola vurmak' anlamına gelir, daha çok zarar görürler. Bundan da zararlı çıkarlar. Daha fazla bu örgütsel, illegal yapının hastalıklı anlayışın daha fazla deşifre olmasına bu yarar. Toplumdaki güvenin tamamen ortadan kalkmasına yol açar."
"Batı'daki solla Türkiye'deki sol ne kadar örtüşmektedir?"
Genel seçimlerde AK Parti'nin "başörtülü aday gösterip göstermeyeceğine, azınlıklardan temsilci alınıp alınmayacağına ve MİT Müsteşarı Hakan Fidan'ın aday gösterilip gösterilmeyeceğine" ilişkin soru üzerine Akdoğan, şu yanıtı verdi:
"Şimdiden şu olacak, bu olacak demek doğru olmaz. Partinin ilgili kurullarının da iradesine saygısızlık olur. Yüksek Seçim Kurulunun seçim takvimini açıklaması lazım. Seçim Kurulu açıklayacak partiler de kendi programlarını takvimlerini açıklayacaklar. Kimler aday aday olacak bilmiyoruz. Önce bunun görmek lazım. İçinde farklı dinlerden, mezheplerden, etnik gruplardan, başı açık, başörtülü insanlar olabilir. Sembolik olarak 'Bunu yaptık' demek için yapılmaz, öncelikle belli bir yeterliliğe sahip ve bunu talep eden insanların olması lazım."
Yunanistan'daki seçimlere ilişkin CHP Genel Başkan Yardımcısı Faruk Loğoğlu'nun "Nasıl dersler alınacağına dair yorumlamamız lazım. Ders almamız lazım" açıklaması olduğu hatırlatılarak Yunanistan'daki seçim sonuçlarının Türkiye'de muhalefeti nasıl etkileyeceği sorulması üzerine Başbakan Yardımcısı Akdoğan, şunları belirtti:
"Avrupa'da dönemsel gelişmeler var. Bir dönem sağ partiler, Hristiyan demokratların öne çıktığını görüyoruz. Başka bir dönem de sol partilerin iktidara geldiğini görüyoruz. Yunanistan'daki durumun başka ülkelere örnek olamayacağını düşünüyorum. Orada farklı şeyler var, ciddi bir travma yaşandı ve ciddi krizler var. Bu tip kriz ortamlarında daha farklı siyasi tercihler ortaya çıkabilir. Bu tip kriz dönemlerinin kendine has psikolojisi vardır. Birtakım reaksiyonlar ortaya çıkabilir. Bu tepkisellikle birtakım siyasi gelişmeler yaşanabilir. Yunanistan'da da böyle bir durum olduğunu biliyoruz. Bu başka ülkelerdeki sol partilerin güç kazanacağı anlamına geldiğini sanmıyorum. Türkiye'de hiç yansımaz. Batı'daki solla Türkiye'deki sol ne kadar örtüşmektedir? CHP'nin son dönemde soldan ne kadar uzaklaştığını da biliyoruz. Türkiye'de, CHP anlamında baktığımızda yapısal bir sorun, ideolojik bir kriz var. Bu tip yapısal sorunlarından ve ideolojik travmadan kurtulması gerekir. Bunun olabilmesi de özeleştiriyle mümkündür. Sen geçmişinde yaşananları sorgulamazsan bu değişimi sağlayamazsın. Türkiye'de CHP böyle bir sorgulamadan geçti mi ki yeni bir durum ortaya çıksın?"
CHP'nin çelik çekirdeğini oluşturan ulusalcı bir kanadın olduğunu ve onların da parti içinden bir şekilde ayrıldığını anlatan Akdoğan, "Şu anda CHP'nin ideolojik yapısında bir boşluk var. Bu popülizmle doldurulmaya çalışılıyor. Farklı ittifaklarla ve işbirliği arayışlarıyla bu siyasetsizlik hali doldurulmaya çalışılıyor. Buradan ben yeni bir anlayış ortaya çıkacağı kanaatinde değilim" değerlendirmesini yaptı.
"Baas rejimi ve zihniyeti hastalıklı bir yapıdır"
Kobani'nin Kürtlerin hakimiyetine geçmesinin ardından yaşanan sevinç gösterileriyle ilgili bir soru üzerine Akdoğan, IŞİD'in Kobani'den çekilmiş olabileceğini ama bölgede etkinliğini sürdürdüğünü, bunun bir sorun olduğunu söyledi.
Bazı kesimlerin sanki Kobani'de bağımsız bir devlet kurulmuşcasına yaklaşım içinde olmasının doğru olmayacağını dile getiren Akdoğan, "Bu evcilik oyunu olur. Bunun da ötesine geçecek bir şey olmaz. Türkiye, insani kaygılarla oradaki insanlara sahip çıkmıştır. Orada şehrin ne halde olduğu görülmektedir. Oradaki insanları oradaki yapı koruyabilmiş midir, sahip çıkabilmiş midir? Çıkamamıştır. O insanlara biz sahip çıktık. Bu gerçeğin de görülmesi gerekir" dedi.
Akdoğan, Beşşar Esed'in Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile ilgili açıklamalarının sorulması üzerine, Esed'in açıklamalarının hala ciddiye alınmasına anlam veremediğini belirterek, "Esed'in açıklamalarının kıymetiharbiyesi yoktur. Bu adamı konuşturanlar, ciddiye alanlar, şımartanlar ve 'o giderse acaba ne olur?' diyerek bunun siyasi ömrünü uzatanların öncelikle utanması gerekir. Baas rejimi ve zihniyeti hastalıklı bir yapıdır. Onlarca yıldır da bu anlayıştan hem Suriye halkı hem de bölge halkı çekmiştir. Bugün yaşanan acıların müsebbibi de bu anlayıştır" değerlendirmesinde bulundu.
AA