Koronavirüsü salgını sürecinin başarıyla yürütülebilmesi için ortak akla ihtiyaç olduğunun altı çiziliyor.
DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, T24’te Murat Sabuncu’ya konuştu. Hükümetin Koronavirüs salgınıyla ilgili aldığı tedbirleri yorumlayan Ali Babacan, “Bu sürecin toplumsal mutabakat anlayışıyla yönetilmesi lazım. Sivil toplum siyasi partiler bu sürecin içinde olmalı. İktidar bu süreci dar bir kadro ile kapalı bir ortamda yönetiyor. Alınan kararların doğruluğu ve yanlışlığından bağımsız olarak alınan kararlar dar bir çevrede alınırsa, kararların toplumsal olarak benimsenmesi için sahiplenilmesi çok zor olur. Benim çağrım iktidarın bu süreci daha katılımcı bir anlayışla yönetmesi, bilime ve akla dayanması. Türkiye bu krizi kutuplaştırmayla, düşman aramayla aşamaz” diye konuştu.
Türkiye şu anda felç olmuş durumda
Koronavirüs’ün küresel bir salgın olduğunu, sağlıkla ve ekonomi ile ilgili etkilerinin de küresel olacağına dikkati çeken Ali Babacan “Bu kriz uluslar arası bir dayanışma ile aşılır. Ne sağlık boyutunu ne sağlık boyutun tek başına aşamazsınız. Sadece büyütürsünüz. En büyük ekonomi bile içe kapanırsa küçülür. Dayanışma mekanizmaları çok önemli. Krizden önce dünyadaki pek çok merkez bankası kendi arasında bir network kurmuşlardı. Salgın başlayınca bu network genişletildi. G-20 ülkelerin pek çoğu bunun içerisinde. Türkiye ise bu dayanışmanın dışında kaldı. Türkiye şu anda felç olmuş durumda yabancı düşmanlığı ile iktidar öyle bir alana sıkıştırdı ki kendisine dışarıda ne olduğuna bakacak yüzü yok. Yazıktır bir inatlaşma uğruna bu ülke fakirleşir. ‘Biz Bize Yeteriz’ deniyor ama ne zaman yeteriz dayanışma ile yeteriz. Dar bir kadro her şeyi biz biliriz yönetimiyle yönetmezsek bunun maliyeti ağır olur” diye belirtti.
En ufak eleştirel görüş virüs olarak görülüyor
Meclis’ten geçen infaz düzenlemesiyle ilgili de konuşan Babacan, düzenlemenin adaletsiz olduğuna vurgu yaparak, “İktidarın küçük ortağının bu düzenlemeyle ilgili kendilerine özel talepleri olduğu bir gerçek. Bu düzenleme onların perspektifiyle yapılmış bir düzenleme. Geniş bir perspektiften baktığımızda, insanların özgürlük hakkından, adaletten söz ediyorsak bunun dar parti çıkarlarına, onların yakın çevresinin çıkarlarına yönelik bir düzenleme olması kabul edilemez” dedi. Vakıf üniversitelerinin kapatılmasının önünü açan ve yasalaşan düzenlemeyi de eleştiren Babacan, “Kendi içinde vicdan muhasebesi yapan, istemeye istemeye elini kaldıran çok sayıda milletvekili var. Ama ülkedeki genel iklim mecliste o vicdanının ortaya çıkmasını engelliyor. Akademisyenler en özgür bırakmamız gereken insanlar. Sınırsız düşünebilen akademisyenler en iyi bilgiyi üretebilir. En ufak eleştirel görüşü virüs olarak görmek... Bu ülkeye bu ülkenin insanına yazık” yorumunu yaptı.
Topluma güven verilmeli
Hacettepe Üniversitesi’nde görevli Türk Tabipleri Birliği Halk Sağlığı Kolu’ndan Doç. Dr. Cavit Işık Yavuz, sokağa çıkma yasağının ardından Pazartesi günleri sokaklardaki yoğunlaşmanın artması durumunda tablonun ileriye gitmesi gerekirken geriye düşeceğini belirtiyor. Aynı yoğunluğun yasak kararının ardından pazartesi günü de yaşandığını hatırlatan Işık’a göre bunun sebebi kaygı ve soru işaretleri. Gazete Duvar’ın haberine göre, hafta sonu biriken ihtiyaçların ve “bu süreç uzar mı” korkusunun insanların sokaklara çıkmasında etkili olduğunu belirten Işık, “Bu tür işleri çok planlı ve topluma güven vererek yapmak gerekiyor ki böyle sıkıntılar yaşanmasın. Salgınlarda risk iletişimi dediğimiz bir kavram var. Siz toplumla doğru iletişim kanallarını uygun kullanmazsanız, doğru planlamalar yapmazsanız bu panik havası ve soru işaretleri yayıldıkça süreci yönetim zorlaşır” dedi. Salgın sürecinde uzmanlar alınan tedbir kararlarına uyulması ve sosyal mesafeye uygun hareket edilmesi çağrısını her gün tekrarlıyor. “Önlemlerin katlanarak arttığı süreçte toplumun salgına dair duyarlılığı azalıyor mu” sorusuna Yavuz şu şekilde cevap verdi: “Zaman geçtikçe toplum zihnen yorulmaya başladı. Bu sürecin ilerlemesiyle ilgili beklemek zor çünkü uzun süreler alıyor. Özellikle hiç sokağa çıkamayanlar daha da zor duruma düşüyorlar.”