“Risale- Nur Enstitüsü ve Köprü Dergisi Yeni Asya’nın güzide markalarıdır ve öyle kalacaklardır. Okurlarımıza, mensuplarımıza, bu çatı altında yıllardan beri çeşitli faaliyetlerimize katılıp bize destek olanlara hassasiyetleri için teşekkür ediyorum ve Yeni Asya adını zikretmekten çekinen çağrılara itibar etmemelerini rica ediyorum.”
-Dünden devam-
Röportaj: Reyhan Keser
Türkiye bir darbe girişimi yaşadı. Ondan sonraki süreçte Risale-i Nur’u da malûm yapı ile ilişkilendirerek yıpratma çabaları oldu. Bu süreç Risale-i Nur Enstitüsü çalışmalarını nasıl etkiledi?
Üstad’ın 31 Mart hadisesindeki tavrı, meşrûtiyet, hürriyet ve adalet noktasındaki yaklaşımları ve bizzat Risale-i Nur’un temel kavramlarından biri olan müsbet hareket fikri Risale-i Nur’u ve Risale-i Nur hareketini antidemokratik hareketlerin, yapılanmaların; şiddeti ve baskıyı önceleyen yaklaşımların dışında tutmaktadır. Bediüzzaman Hazretleri’nin asayişi temin için ifade ettiği merhamet, hürmet, emniyet, haram ve helâli bilip haramdan çekinmek, serseriliği bırakıp itaat etmek prensiplerine ne kadar ihtiyacımızın olduğu aşikârdır. Hal böyle iken belirli mihraklar, Risale-i Nur hareketi ile hesabını kesemeyenler böyle puslu havaları fırsat bilerek Risale-i Nur’u ve Üstadımızı tartışmaya açtılar; bizzat Bediüzzaman’ı menfi hareketlerin kaynağı olarak gösterdiler. Onlara gereken cevaplar verildi, bu tür faaliyetler ile de verilmeye devam edilecek.
Yalnız şunu ifade etmek istiyorum. Bu süreçte bizi en çok üzen hususlardan biri; cemaat kavramının son yıllardaki iktidar-cemaat çekişmesi ve darbe girişimi üzerinden yıpratılması, içinin boşaltılması oldu. Bediüzzaman zındıka hareketlerinin, beşerin nefsi emmaresi olarak nitelediği menfi yapılanmalarının şahs-ı manevîler oluşturarak ehl-i imana ve masumlara musallat olduğunu ifade eder. Bu yıkıcı hareketlere karşı ancak bir şahs-ı manevî oluşturarak karşı koyabilirsiniz. Yine Bediüzzaman’ın yalnızca İslâm âlemi için değil insanlığın saadeti için ortaya koyduğu projelerin gerçekleşmesi için de şahs-ı manevîlerin ittihadına ihtiyaç var.
Üstadın “zaman cemaat zamanıdır” sözü sadece bir tesbit değil, insanlığın ortak dertlerine derman olacak bir vizyonu da içinde barındırır. Maalesef bu süreçte bu kavram zarar gördü.
Risale-i Nur Enstitüsü olarak “Risale-i Nur”la ilgili çalışmalarımızı hızlandırdık. Bu süreçte bilhassa akademik camiaya ve kamuoyuna kendimizi doğru bir şekilde anlatma imkânlarını aradık. Risale-i Nur Kongreleri bu arayışı ifade eder. Risale-i Nur’un Kur’ân’dan beslenen mesajlarını insanımıza, entelektüel kesimlere aktarmak için önemli bir imkân olarak görüyoruz.
Risale-i Nur Enstitüsü’nün bu yıl başka faaliyeti olacak mı?
Risale-i Nur Enstitüsü olarak aynı konu başlığıyla Gençlik Kongresi’nin sekizincisini Ankara’da yapacağız inşallah. 29-30 Nisan tarihlerinde yaklaşık yüz gencimizin katılımıyla 8. Risale-i Nur Gençlik Kongresi’ni yapacağız. Bu kongre ile inşallah yeni akademisyenlerin, fikir adamlarının yetişmesine öncülük etmek istiyoruz. Bu kongrenin sonuç deklarasyonu da 7 Mayıs’ta yine Ankara’da yapılacak bir programla ilân edilecek. Şimdiden ajandalarınıza not ederek 7 Mayıs’ı kaçırmamanızı öneriyorum. Bütün okurlarımızı, nesl-i atiyi yakından tanımak isteyenleri Ankara’ya dâvet ediyorum.
Enstitümüz bilhassa genç beyinlere büyük önem atfetmektedir. Üstadımızın “Acele ettim kışta geldim, sizler cennet-asa baharda geleceksiniz” diye seslendiği Saidler, Hamzalar diye hitap ettiği gençlerimizin Enstitümüze yaptığı katkılar, bu kudsî dâvâ için paha biçilemez kıymettedir. Maddî saltanat düşkünlüğünün moda haline geldiği bir zamanda uhrevî makamlara talip olan genç kardeşlerimizi ne kadar tebrik etsek azdır.
Bir soru daha sormak istiyorum izninizle. Sosyal medyada da sıkça paylaşılıyor ve tartışmalara da sebep oluyor. Risale-i Nur Enstitüsü ve Köprü Dergisi ile ilgili hukukî bir süreç var bildiğim kadarıyla. Bu konu hakkında bilgi verebilir misiniz?
Risale-i Nur Enstitüsü ve Köprü dergisi Yeni Asya bünyesinde kurulmuş, Yeni Asya’ya ait güzide kurumlarımız ve markalarımızdır. Köprü 1970’lerin sonundan beri, Risale-i Nur Enstitüsü de kurulduğu 1994’ten beri bu çatı altında faaliyetlerini sürdürüyor. Ben de 2005’ten beri Köprü’yü, 2011’den beri de Risale-i Nur Enstitüsü’nü yönetiyorum. Dolayısıyla her iki kurumla ilgili işleyişi yakından bilenlerden biriyim.
Enstitü bünyesinde çıkarılan Köprü dergisi artık kurumsal kimliğiyle, fikir dünyasında saygın bir fikir dergisi olarak yerini almıştır. Risale-i Nur Enstitüsü de yaptığı kongrelerle, düzenlediği panellerle ve neşriyatıyla akademik camia tarafından ilgiyle takip edilmektedir. Bu yönüyle bilhassa manevî anlamıyla çok değerli markalardır.
28 Şubat sürecinde yaşananlar, akademik camia üzerinde kurulan baskılar o dönemde bizi de bazı yönlerden sıkıntıya sokmuştu. Tamamen akademik çerçevede faaliyetler yapan Risale-i Nur Enstitüsü ve Köprü Dergisi isimlerinin marka hakkı, bu faaliyetlerin daha rahat ve kalıcı biçimde yürütülmesi için, bu maksatla kurulan bir şirketimiz adına alındı. O tarihte müesseselerimizin çalışanlarından olan ve bu sebeple ortak edilen bazı görünüşte hissedarlar Yeni Asya’nın yayın politikasını bahane ederek bu şirkete ve şirketin tek varlığı olan marka tescil belgelerine sahip çıkmaya kalktılar ve herkesin yıllardır bildiği üzere Yeni Asya Medya grubuna ait alt markalar olan bu markaları müesseselerimizin kullanmasını da engellemeye çalıştılar. Bunun üzerine mecburen dâvâ açarak şirketimizin hisselerini ve marka haklarımızı geriye istedik.
Konu şu anda mahkemede, hukukî süreç başladı. Fazla bir şey söylemek doğru olmaz, ama şunu da ifade etmek istiyorum. Bu seneki kongre konusuna da vurgu yaparak şunu söylemek istiyorum. Adalet vicdanlardan beslenen bir olgudur. Kâğıt parçalarıyla, yalan yanlış beyanlarla kamuoyu bir süre yanıltılabilir, hatta belki mahkemeler dahi kandırılabilir, insanlar aldatılabilir; ama vicdanı aldatmak mümkün değildir. Hele hele mahkeme-i Kübrayı aldatmak hiç mümkün değildir. Kendi şahıslarına ait olmadığını bile bile “bunlar bizimdir” diyenler, mahkeme-i Kübra’da ne diyecekler? Kendilerine istedikleri ismi vererek diledikleri gibi hizmet yapma imkânları varken ve doğrusu da bu iken şahs-ı maneviye ait olan bu isimleri haksızca ele geçirme teşebbüslerinin hesabını nasıl verecekler?
Risale- Nur Enstitüsü ve Köprü Dergisi Yeni Asya’nın güzide markalarıdır ve öyle kalacaklardır. Okurlarımıza, mensuplarımıza, bu çatı altında yıllardan beri çeşitli faaliyetlerimize katılıp bize destek olanlara hassasiyetleri için teşekkür ediyorum ve Risale-i Nur Enstitüsü adıyla yapılan, ama Yeni Asya’da ilân edilmemiş olan, bizim tarafımızdan ilânatı yapılmamış olan hatta Yeni Asya adını zikretmekten korkan ya da çekinen çağrılara itibar etmemelerini rica ediyorum.
Son olarak neler söylemek istersiniz?
Bediüzzaman’ın fikirlerini akademik alanlara taşımak ve farklı zeminlerde tartışmak, bu fikirler eşliğinde çağımız insanının sorunlarına çözümler üretebilmek gibi bir gayeyi de içinde barındıran Risâle-i Nur Enstitüsü, yaptığı akademik faaliyetlerle Risâle-i Nur hakikatlerinin farklı zeminlerde makes bulmasına vesile oldu. 28 Şubat sürecinde takibata uğrayan, çalışmaları engellenen Enstitümüz, bilhassa son yıllarda gerçekleştirdiği organizasyonlarla hem Türkiye’nin demokratikleşme sürecine katkıda bulunmakta hem de insan merkezli yapıların nasıl olması gerektiği hususunda yol göstermekte, bu husustaki tartışmaların öncüsü olmaktadır.
Risale-i Nur Enstitüsü’nün yaptığı ilmî faaliyetler geleceğe ışık tutmakta, bu faaliyetler ilmek ilmek geleceği örmektedir. Kur’ân medeniyetinin ihya ve inşası uğrunda girişilen bu faaliyetler, dar kalıplara ve kısır çekişmelere feda ettirilmeye çalışılan Nur hizmetlerinin yerellikten evrenselliğe uzanan işaretlerini de sunmaktadır. Risâle-i Nur Enstitüsü bu yönüyle geleceğe ışık tutmakta ve ümit olmaktadır.
Bu düşüncelerle bütün okurlarımızı, bu dâvâya gönül verenleri, şahs-ı manevînin duâsına ortak olmak isteyenleri 26 Mart’ta Lütfi Kırdar’da yapılacak olan panelimize dâvet etmek istiyorum.