"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Mehmet Kutlular’ın dilinden Zübeyir Gündüzalp

02 Nisan 2021, Cuma 01:29
(“Zübeyir Gündüzalp” ve “İşte Hayatım” kitaplarından derlenmiştir.)

Zübeyir Ağabey, Risale-i Nur hizmetlerinin direğiydi, harcıydı. O hayatta iken bütün meselelerde çok rahattık. Çünkü o paratonerdi. Şimşekleri üzerine o çekiyordu. Hatta tabiri caizse –bu bir teşbihtir, başka mânâda anlaşılmasın– Peygamberimiz Efendimiz Hazretleri (asm) buyuruyor: ‘Ömer yaşadıkça aranızda fitneler olmaz.’ Çünkü o, dirayetli, âdil, çok samimî ve İslâma mugayir şeylerin üstüne gidebilen bir insan. İşte, tabiri caizse Zübeyir Ağabey de Nur Talebelerinin, Hazret-i Üstaddan sonra bir ‘Hazret-i Ömer’i gibiydi.

Zübeyir Ağabey, Risale-i Nur hizmetini Üstad Hazretleri’nin meslek ve meşrebine, hüve hüvesine uygun bir şekilde sistemleştirerek, organize ederek devam ettirmiş, yaşatmış ve onu âdeta yeniden canlandırmış, şekillendirmiş bir şahsiyettir. Çünkü Zübeyir Ağabey, “Kardeşim ben aklımı, hissimi karıştırmam. Ben tâbiyim. Ben kimim ki yeni bir şey çıkarayım? Üstadım yapmışsa o doğrudur. Ahirette de benim istinatgâhımdır” derdi. Üstaddan bu dersi aldığını kendisi söylerdi. Bunun için de, “Ben ‘satır’dan anlarım, ‘sadır’dan değil” der, “Üstad yazmış mı, Üstad yapmış mı? Benim için önemli olan budur” diye eklerdi. 

Herhangi bir konuyu, hiçbir zaman delilsiz, şahitsiz anlatmazdı. “Şu hadise, şurada oldu. İşte filânca ağabey de şahittir, o da biliyor” diye şahit gösterirdi. Şahidi olmayan bir şeyi anlattığı zaman da, bize şunu söylerdi: “Bak kardeşim, bu ‘haber-i vahid’ gibidir. Ben şunu duyduğum zaman, şunu gördüğüm zaman yanımda başka ağabey yoktu. Bunu kabul edip etmemekte serbestsiniz. Anlattığım şeye bakın, Risale-i Nur ölçülerine uyuyorsa öyle kabul edin’ derdi.”

BEŞ KELİME İLE ZÜBEYİR AĞABEY

Bana Zübeyir Ağabeyi sorsalar onu beş kelime ile tarif ederim: 

“Fenâ fi’r-risale [risalede fani olmuş], fenâ fi’l-üstad [Üstadda fani olmuş], fenâ fi’d-dâvâ [dâvâda fani olmuş], fenâ fi’l-meslek [meslekte fani olmuş] ve şahs-ı manevî.”

Bu hakikatlerde fânî olmuş bir insandır.

**

ÇOK YÖNLÜ BİR İNSANDI

Zübeyir Ağabey çok yönlü bir insandı. Gerçekten dâvâyı, Risale-i Nur’u, Üstadın mesleğini ve meşrebini iyi anlamış ve kavramıştı. Onda cemaati derleme-toplama özelliği de vardı. Malûm, Üstadın vefatından sonra gerçekleşen 27 Mayıs, dehşetli bir müdahaleydi. Büyük baskı ve sıkıntı vardı. Bundan dolayı ağabeylerimiz geçici olarak bulundukları yerlerden başka yerlere gitmişlerdi. Böyle dağınıklığın olduğu sıkıntılı bir dönemde Zübeyir Ağabey, en güzel bir şekilde cemaati derleyip toplamıştı.

Meslek ve meşrepte ise Üstadı siyaseten ve diyaneten bir bütün kabul etmiş, o meseleleri hayatının sonuna kadar muhafazaya çalışmıştı.

Zübeyir Ağabey, ufku çok geniş bir insandır. Neşriyatın hayata geçmesinde; İttihad’ın, Yeni Asya’nın çıkmasında ve Yeni Asya Yayınları’nın kurulmasında öncülük etmiştir. Bu konularda ağabeylerin de fikirlerini meşveretle almıştır. Geniş ufkuyla, Risale-i Nur’u ve Nurculuğu tekrar derleyip toparlayıp, hizmetlerin gelişmesinde çok büyük rol oynamıştır.

**

Zübeyir Ağabeyin en büyük arzularından biri de, bir şahs-ı manevî teşekkül ettirip, Üstadın hizmetkârlarını İstanbul’da toplamak ve bir şûrâ ve meşveret teşekkül ettirmekti. Fakat bunda Zübeyir Ağabey muvaffak olamadı. Ağabeylerin hiçbirini getiremedi. Sadece Tahir Ağabey, hizmet zamanlarında emirber nefer gibi gelirdi. 

Zübeyir Ağabey baktı olmuyor, o zaman onları lâzım oldukça çağırır, bazı şeyleri meşveret ederdi. Hizmetleri, Süleymaniye’de etrafında kimler varsa -Bekir Ağabey, Fırıncı Ağabey, Birinci Ağabey, ben, Abdülvahid- olanlarla bu hizmeti götürmeye çalıştı. Tabiî Zübeyir Ağabeye hepimizin hürmet ve saygısı olduğu için, biz kendi aramızda meşveret yapsak dahi her meselemizi ona götürürdük. Tashih eder, yanlış varsa ya tamamen iptal eder, ya da tashih ederdi. Biz de ondan sonra meseleyi ona göre yapardık. Hizmetin en küçük meselesini dahi böyle takip ederdi.

**

“HAKKIN HATIRI ÂLÎDİR!”

Zübeyir Ağabey İstanbul’da hizmeti tabiri caizse yeni baştan ihya etti. Risale-i Nur’un mesleğini muhafaza sadedinde âdeta yeniden sistematik bir hale getirdi.

Risale-i Nur mesleği üzerinde çok hassasiyetle duruyordu. Kim mesleğe mugayir bir yanlış yaparsa, hemen Zübeyir Ağabeyi karşısında bulurdu. “Hakkın hatırı âlidir” düsturunu çok iyi tatbik ederdi.

**

“HİZMETE YÖNELİN, HİZMET YAPIN!”

Özellikle cemaat içi problemlerde daha hassas davranırdı. Tabiî, bünyede bazı dalgalanmalar, değişik hadiseler meydana geliyordu.

Bu problemleri ortadan kaldırmak için şiddetle gayret gösterirdik. Ben de ilk zamanlar olayların üzerine, “kökünü kazıma” gayreti ile giderdim. O zaman Zübeyir Ağabeyin şu uyarısına muhatap oldum:

“Kutlular, kardeşim bu hadiseler bitmez. Siz bunların kökünü kazımaya uğraşıyorsunuz; ama bunların biri biter, diğeri çıkar. Dolayısıyla bu tip şeylerle meşgul olma yerine; ağzınız sussun, eliniz çalışsın. Hizmete yönelin, hizmet yapın. İnsanlar o iyiliğe ve hizmete bakar.

“Konuşmak aynı zamanda tehlikeli ve sıkıntılıdır. Çünkü insan hissini karıştırır; iftira, birtakım mübalâğalar girebilir. Bunun manevî mesuliyeti de vardır. Aynı zamanda gıybet de olur. Dolayısıyla böyle hadiselerde gayet kısa, öz olarak, ‘Anlaşamadık, farklı düşüncenin içine girdik. Bunun için biz bu arkadaşlarımızla beraber çalışamıyoruz’ gibi şeyler söylemekle yetinin. Bu mesuliyeti mucip değildir, ama aynı zamanda bir tesbittir, bir tariftir de. Karşınızdaki de, zaten ne demek istediğinizi anlar.”

Zübeyir Ağabey gayet müdebbir bir insandı. Özellikle hizmetle ilgili konularda tedbirde kusur etmemeye çalışırdı. Üstaddan da öyle terbiye almıştı.

**

“GAZETE BİZİM İÇİN GÜNLÜK LÂHİKA MEKTUBU”

Zübeyir Ağabey “Bu gazete bizim için, âdeta günlük bir lâhika mektubudur. Sadece Risale-i Nur’un imanî meselelerini okumak, birlik ve beraberliğimizi yeteri kadar temin edemez. Üstadın siyasî ve sosyal olaylar ve yaşayış noktasındaki görüşlerinde, ölçülerinde de birleşmedikçe; onları Üstadın anladığı şekilde anlamadıkça birlik ve beraberliğimiz tam olamaz. Bunu da sağlayacak günlük bir gazetedir.” diyordu.

Çünkü bu günlük olarak çıkacak gazeteyi yayınlayanlar, Üstadın sosyal ve siyasî meselelerdeki ölçülerini bilen Nur Talebeleri olacaktır. Öyleyse olayları değerlendirirken o ölçülere göre değerlendireceklerdir. Cemaatî anlamda tam bir dayanışma hali, bu noktada da birlik beraberlik sağlandığında ortaya çıkacaktır.

Bugün halen de, en çok sıkıntı veren şey, siyasî ve sosyal olayların yorumlanmasındaki farklılıklardır. Çünkü bu gibi olaylar yoruma açıktır. Cemaatî bir yapıda, böyle konularda birbirinden farklı çok sayıda görüş seslendirilirse, yapıda ister istemez çatlaklar, birlik ve beraberlikte, kardeşlik duygularında, dolayısıyla dayanışmada zafiyet noktaları meydana gelir. Bu da çalışma ve hizmet etme şevkini kırar.

Zübeyir Ağabey bunun için, “Bu gazetenin mutlaka günlük olması lâzım. Bu bizim birlik ve beraberliğimizi siyasî noktada da temin edecek. Aynı zamanda meslek ve meşrebe de uygun çıkacağı için ölçü olacaktır. Aynı zamanda haberleşme aracımız da olacaktır. Yani bu gazete hem düşmanlarımıza cevap hem de dostlarımıza hakikatleri ifade aracı olacak, onları yayacaktır. Hem de bizim haberleşmemizi sağlayacaktır” diyordu.

**

SİYASÎ MESELELERDE DURUŞU NETTİ

Zübeyir Ağabey, siyasî meselelerde kat’iyen yuvarlak konuşmazdı. 1960’dan sonra çeşitli partiler kurulmuştu. Adalet Partisi de yeni kurulmuştu. Fakat Menderes’in oğlu dâhil çok kişi Yeni Türkiye Partisi’ne gitmişti. Baskıyla mı, inanarak mı bilmiyorum. Ayrıca Millet Partisi de vardı.

O zaman birileri bilerek kafa karıştırıyordu. Deniliyordu ki, “Demokrat parti ve misyonu artık bitmiştir.”

Başka bir grup da, “Hayır bitmemiştir” diyor, Yeni Türkiye Partisi’ne taraf olanlar, Demokrat misyonu devam ettirdiklerini söylüyorlardı.

Fakat Zübeyir Ağabey, “Hayır kardeşim, Demokrat Parti’nin devamı Adalet Partisi’dir” dedi.

Zübeyir Ağabey, Risale-i Nur’dan ve Üstaddan deliller getirerek kesin ve sarih olarak: “Demokrat parti bitmemiştir, misyonu devam etmektedir. Bu misyon da Adalet Partisi’ndedir” diyordu.

Zübeyir Ağabey, “Üstadın görüş ve ölçüleri değişmez. Ölçüler ve görüşler şahısla alâkalı değildir. Bu bir fikir akımı, misyon meselesidir. Demokratların devamı Adalet Partililer’dir. Mantıklı gibi görünse de başka iddiaların geçerliliği yoktur. Bizim, Nur Talebeleri olarak Adalet Partisi’ne sahip çıkıp reylerimizi vermemiz lâzımdır” derdi.

**

MİLLÎ NİZAM PARTİSİ MESELESİ

Zübeyir Gündüzalp’in son yılları, Nurculuk hareketini yakından ilgilendiren ciddî bir problemle uğraşmakla geçmişti.

Din adına bir parti kuruluyordu. Kurulma aşamasında, Nur Talebesi bazı parlamenterler de fiilî olarak çalışıyordu.

Hadise şöyle gelişmişti:

1969 yılında Maraş Senatörü Tevfik Paksu, Isparta Milletvekili Hüsameddin Akmumcu, Yeni Türkiye Partisi Adıyaman Milletvekili Süleyman Arif Emre gibi insanlar parti kurmak isterler.

Parti kurma çalışmaları için, Risale-i Nur derslerinin yapıldığı ve Tevfik Paksu’nun kaldığı ev, aynı zamanda dershane olarak da kullanılıyordu. “Müslümanlar olarak biz kendimiz bir parti kuralım” diyorlar. 

Hacı Tevfik’in anlattığına göre bunlar Erbakan’a teklif götürmüşler:

“Gel, sen partinin başına geç, beraber parti kuralım” demişler. Erbakan da İskenderpaşa cemaatine, Mehmet Zahit Kotku Efendiye bağlı, Hacı Tevfik’in ifadesine göre. Erbakan, “Evet olabilir belki, ama ben şeyhime sormadan yapamam. Bizim adabımızda biz şeyhe gidince onun yanında pek konuşamayız. Beraber gidelim. Siz bu parti meselesini açın. Eğer Şeyh Mehmet Efendi susarsa, bu tasdik ve tasvip manasındadır. Partiyi kuralım” demiş.

Sonucu Hacı Tevfik şöyle ifade ediyor:

“Biz gittik. Ben bu durumu Mehmet Efendiye anlattım. O da sükût etti. Sonra biz parti kurma meselesini hızlandırdık...”

Zübeyir Ağabey, parti kurma çalışmalarını duyunca hem çok telâşa kapıldı, hem de üzüldü. Sür’atle Üstadın hayattaki bütün hizmetkârlarını Tahsin Tola’dan tutun da, Bayram Ağabeye, Sungur Ağabeye kadar, hepsini çağırdı. Hüsamettin Akmumcu’yu, Said Özdemir’i, Hacı Tevfik Paksu’yu da İstanbul’a çağırdı.

Bekir Ağabeyin yazıhanesinde parti kurma meselesi üç gün konuşuldu. “Din adına parti kurulabilir mi? Nur Talebeleri böyle partilere sahip çıkabilir mi?” Bu meseleler Risale-i Nur’daki lâhikalar çerçevesinde tartışıldı. 

Neticede şuna karar verildi:

“Böyle bir parti Nur Talebeleri tarafından kurulamaz. Nur Talebeleri, kendileri dışında kurulan böyle bir partiye sahip çıkamaz.”

Siyasî Beyanat ve Tenvirler adıyla sonradan neşredilen kitap bu toplantının mahsulüydü. Hacı Tevfik ve Hüsamettin, Üstadın hayatında yaşanan bazı sahneleri ve bu mevzua ait siyasî mektupları gördüklerinde, “Biz bunları bilmiyorduk. O zaman yanlış, yapmışız. Sür’atle bunları bir kitap haline getirin, bir broşür de olabilir. Bizim gibi başkaları da bu yanlışa düşmesin” dediler.

O zaman bu mektuplar teksir edildi. Biz sür’atle bunları düzenledik, “Siyasî Beyanat ve Tenvirler” olarak neşrettik.

Zübeyir Ağabeyin orada dikkat çekici bir hareketi vardı:

Hacı Tevfik Paksu, parti kurmak için Erbakan’a gitmiş. Erbakan da “Ben şeyhime sormadan böyle bir şeye karar veremem” demiş.

Hacı Tevfik bunu anlatırken, Zübeyir Ağabey sözünü keserek, “Allah senden razı olsun Hacı Tevfik kardeşim! Bana Üstadıma sadâkat dersini öğrettin. Bir profesör, şeyhine sormadan bir iş yapamıyor. Bu olay bana müceddid ve cihanşümul bir hüviyeti olan Üstadıma sadâkatte daha ne kadar mesafe kat etmem gerektiğini çok güzel ders verdi. Allah senden razı olsun.” diyor.

GAZETE VE NEŞRİYATA EHEMMİYET VERİRDİ

Zübeyir Ağabey gazeteye çok önem veriyordu. Gazeteyi de, neşriyatını da takip ediyor, talimat veriyor, şekillendiriyordu. Bizi, “Hayır böyle değil, şöyle olacak” diye ikaz ediyordu. 

Meselâ; hislendirici ve duygulandırıcı yazıların gazetede yer almasını -evliya menkıbeleri de dahil- isterdi. “Avam-ı mü’minîn, olaylara biraz da bu hislerle yaklaşırlar. Onların hislerini, duygularını harekete geçirmek lâzım” derdi.

Neşriyatın üzerinde çok dururdu. İlk yayınevimiz Mihrap Yayınevi’dir. Mihrap Yayınevi’ni Zübeyir Ağabey kurdurmuştu. Bunun sebebini Zübeyir Ağabey şöyle izah ederdi: “Gazetede çıkan yazılar heder olmasın. Çıkan güzel tefrikaları, makaleleri toplayıp kitap yapın. Gazeteler para kazanmaz. Gazeteler geçmişte hep zarar ederek gelmiştir. Yayınevi de o zararı kapatacak bir gelir kaynağı olur. Bu vesile ile o güzel yazılar da kitaplaşmış olur.”

Okunma Sayısı: 3045
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı