Yeni güvenlik paketi ile olağanüstü hal dönemlerine özgü kısıtlamalar getiriliyor. Polise verilen olağanüstü yetkiler ile kayıt dışı gözaltıların, işkence ve kötü muamelenin, sapana karşı silah kullanmanın, eylem yapacağından kuşku duyulan herkesin “önleyici” olarak gözaltına alınmasının, yakalama ve gözaltına karar verme yetkisinin savcılardan alınarak vali ve kaymakamlara devredilmesi gibi birçok anti demokratik ve tehlikeli değişiklikler getiriliyor.
Avukat Nalan Erkem'in Bianet için kaleme aldığı tesbitler şöyle
Yeni güvenlik paketi hayatımızda nelerin değişeceğini bir kaç başlık altında toplarsak:
Keyfi aramaların önü açılıyor
Arama konusunda gerek Anayasa 20. Maddesi gerekse CMK 119 m.de getirilen güvenceler kaldırılmaktadır. Anayasa 20. Maddesinde aramanın ancak hakim kararıyla yapılabileceği, gecikmesinde sakınca olan istisnai durumlarda dahi mutlaka yetkili merciden alınmış yazılı bir arama emrine dayanarak yapılabileceği belirtilmektedir. CMK 119.maddesinde, aramanın mahkeme kararıyla yapılmasını, kararda aramanın nedenini oluşturan fiilin, aranılacak kişinin, aramanın yapılacağı konut veya diğer yerin adresinin ya da eşyanın, karar veya emrin geçerli olacağı zaman süresinin açıkça belirtilmesi yer almakta ve keyfi aramaların önü kesilmekte idi. Ayrıca arama tutanağına, işlemi yapanların açık kimliklerinin yazılması; kapalı yerlerde arama yapabilmek için Cumhuriyet savcısı hazır değilse iki tanık bulundurulması ve kişinin avukatının aramada hazır bulunmasına engel olunamayacağı gibi güvenceler getirilerek kişi haklarının korunması ve keyfiliğe karşı kişinin yargısal güvenliği kısmen de olsa sağlanmakta idi.
Yeni iç güvenlik tasarısında PVSK 4.maddesine getirilen ek ile Anayasa ve CMK yer alan tüm bu yargısal güvenceler kaldırılarak, yargının yetkisi idareye, mülki amire, acele hallerde polise devredilmektedir. Mevcut durumda polis kuşkulandığı kişileri ancak el ile üstten arayabiliyor, kişisel eşyalarını ve aracının dışarıdan bakıldığında görülemeyen kısımlarını arayamıyordu. Ancak tasarıda getirilen yeni düzenleme ile kişilerin yalnızca üstleri değil tüm özel eşyaları, evrakları ve aracının her bölümü, yazılı emre gerek olmadan aranabilecek ve sonradan yazılı onay alınabilecektir. Böylelikle özel yaşamın korunmasına dair Anayasa ile getirilen güvenceler yasayla ortadan kaldırılmaya çalışılmaktadır.
Kayıt dışı ve keyfi yakalamaların önü açılıyor
Polisin hangi hallerde yakalama yapabileceği Anayasa 19. Maddesi ile CMK 90. maddesinde ve PVSK 13 maddesinde belirtilmektedir. Tasarıda PVSK 13.maddesine getirilen “eylemin veya durumun niteliğine göre koruma altına alır uzaklaştırır ya da yakalar ve gerekli kanuni işlemleri yapar” şeklindeki ek düzenleme ile polise, sınırları belirlenmemiş, muğlâk bir yakalama ve “uzaklaştırma” adı altında kayıt dışı gözaltına alma, yasal gözaltı merkezleri dışında ve hukuka aykırı olarak tutma yetkisi tanınmış olmaktadır. CMK 90-92.maddelerin kişilere sağladığı korumaların bertaraf edilerek tamamen yargısal denetim dışı keyfi yakalamalar ve denetim dışı yerlerde tutulmalar yasal hale getirilmektedir
Anayasa ve uluslar arası sözleşmelerin sağladığı kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının açık ihlali anlamına gelen bu düzenlemenin yasalaşması halinde hiç kimseye bildirilmeyen kayıt dışı yakalama ve gözaltıların, denetim dışı mekanlarda tutulmaların ve kötü muamelenin önü açılmış olacağı gibi CMK ile güvence altına alınmış olan avukat yardımından yararlanma hakkı da kaldırılmış olmaktadır.
İfade alma sırasında kişilerin her türlü baskıdan korunması ve avukat yardımı alması hakkı engelleniyor
Ceza hukukunda soruşturma ve ifade alma yetkisinin hakim ve savcılara ait bir yetki olup, polisin bu yetkiyi ancak hakim veya savcıların görevlendirmesi ile ve istisnai olarak kullanması gereği açıktır. Ancak tasarıda PVSK 15.maddesine getirilen “Polis; müşteki, mağdur veya tanık ifadelerini, ikamet ettikleri yerlerde veya işyerlerinde de alabilir. Bu fıkranın kapsamı ile uygulanmasına ilişkin usul ve esaslar İçişleri Bakanlığınca belirlenir” şeklindeki değişiklik ile hakim ve savcıların ifade alma yetkisi polise devredilmiş olmaktadır. Bu değişiklikle CMK da ifade alma konusunda kişilere sağlanan güvenceler, müşteki, mağdur ve tanıklar bakımından kaldırılarak, bu kişilerin konutlarında ya da bulundukları yerlerde, polis tarafından ifadelerinin alınması öngörülmektedir. Polisin yetkilerini genişleten ama aynı zamanda kişileri, ifade almadaki yasak yöntemlere karşı CMK ile sağlanan korumalardan yoksun bırakan bu düzenleme yasalaştığı takdirde öncelikle kişinin avukat yardımından yoksun kalacağı, işkence kötü muamele, aldatma yorma vb hukuk dışı yöntem ve uygulamaların denetimini imkansızlaştıracağı açıktır. Ayrıca polisin, kişilerin özel alanlarına girmelerinin meydana getireceği özel yaşamın gizliliği ihlalleri, özellikle kadınların ve LGBT bireylerin cinsel istismarları, çevre baskısı ve diğer ihlallere yol açacaktır.
Kayıt dışı gözaltı dönemi yeniden gündeme geliyor
Gözaltına almayı düzenleyen CMK 91. Maddesince savcılığın yetkisinde olan gözaltına alma kısmına getirilen ek düzenlemeyle polise yetki devri anlamına gelen “önleyici gözaltı” adı altında keyfi gözaltı olanağı getirilmektedir. Getirilen değişiklikle polise, suçüstü hallerinde 24 saat ve toplantı ve gösterilerde ise 48 saat gözaltına alma yetkisi verilmektedir. Bunun anlamı, polisin uygun görmediği her türlü toplantı ve toplumsal gösterilerde savcılığın bilgisi olmadan, yalnızca polis amirinin kararıyla kişiler 48 saat gözaltında tutularak özgürlüklerinden yoksun bırakılabilecekler ve ancak bu sürenin sonunda savcılığa bilgi verilecektir.
Zaten CMK 91 maddesinde gözaltı koşulları ayrıntılı düzenlenmiş iken, savcılık kararı ve kontrolü ile yapılacak gözaltı işlemlerinin dışında, savcının ve avukatların haberdar edilmediği, polisin kendi başına karar vererek hiçbir yargısal karar ve denetime tabi olmayan önleyici gözaltı işlemi, öz olarak idari nitelikteki bir kararla kişilerin özgürlüklerinden yoksun bırakılmasıdır ki bu aynı zamanda özgürlükten yoksun bırakmaya karşı CMK da yer alan tüm itiraz yollarını ortadan kaldırmaktadır. Polisin her türlü yargısal denetimden bağışık bir şekilde ve keyfi biçimde kişileri özgürlüklerinden yoksun bırakmalarına yol açacak bu düzenleme çok vahimdir. Anayasaya, CMK ve AİHM kararlarına aykırı bu düzenleme yasalaştığı taktirde kişiler keyfi olarak özgürlüğünden yoksun bırakılacağı, savunma hakkından yoksun kalacağı gibi her türlü kötü muameleye karşı da korumasız kalacaklardır.
Bu düzenlemenin bir başka sonucu ve amacı da ifade özgürlüğünü toplanma ve gösteri hakkını tümüyle engelleyen, ortadan kaldıran baskı ve sindirme aracı olmasıdır. Çünkü bu düzenleme ile kişilerin barışçıl gösteri haklarını kullanmaları olasılığında dahi henüz toplantı, basın açıklaması, gösteri vb gerçekleşmeden keyfi biçimde yakalanarak özgürlüğünden yoksun bırakılmalarının yolu açılmaktadır. Bu anlamda, tasarıdaki en tehlikeli maddelerden biridir.
Toplantı ve gösteri hakkının kullanılmasını engelleyecek ağır yaptırımlar geliyor
Anayasa ve AİHS ile güvence altına alınmış olan toplantı ve gösteri hakkına yönelik yeni kısıtlamalar getirilerek fiilen bu hak kullanılamaz hale getirilmektedir. Buna göre 2911 sayılı yasanın 23 ve 33.maddelerine getirilen değişiklikle, bilye ve sapan ateşli silah kategorisine sokularak cezaları ağırlaştırılmakta ve cezaların alt sınırları 6 aydan 2,5 yıla çıkarılarak erteleme sınırın üzerine çıkarılmaktadırlar. Terörle Mücadele Kanunu 7.maddesinde düzenlenen “toplantı ve gösterilerde yüzün kısmen ya da tamamen kapatılması” durumunda 1 yıl olan ceza alt sınırı 3 yıla çıkarılıyor. Bunun yanı sıra 2911 sayılı yasanın 39.maddesine getirilen ek maddeyle, toplumsal olaylarda kamu mallarına verilen zararın ilgililere rücu edilmesi düzenlenerek, zamanaşımı süresi iki katına çıkarılıyor.
Barışçıl toplantılarda bile “yüzü kapatmak” ya da “terör örgütü simgesi” taşıyan kıyafetle katılmak gibi muğlâk, hukuka aykırı gerekçeler oluşturularak toplanma ve gösteri hakkı fiilen kullanılamaz hale getirilmektedir. Böylece biber gazından korunmak için yüzünü kapatan ya da gaz maskesi takan veya herhangi bir şekilde giysisinde amblem olduğu öne sürülen barışçıl gösterici de terörist olarak yargılanabilecektir. AİHM’in Ataman/Türkiye kararında genel önlemler kapsamında hükümete barışçıl gösterilerin ve barışçıl olmayan gösterilerdeki barışçıl göstericilerin ifade özgürlüklerinin her türlü baskıya karşı korunması konusundaki önlemleri alması gereğinin tam aksi bir düzenleme ile var olan sınırlı özgürlükler tümüyle ortadan kaldırılmaktadır.
Toplantı veya gösteriye katılmak tutuklanma nedeni sayılıyor
Toplanma ve gösteri hakkının kullanılmasını engellemeye yönelik bir başka düzenleme de 2911 sayılı yasanın 33. Maddesinin de CMK 100. Maddesinde tutuklama gerekçesi olarak sayılan katalog suçlara eklenmesidir. Hem Anayasaya hem de AİHS ve AİHM’in başta Ataman grubu kararı olmak üzere ifade özgürlüğü konusundaki kararlarına açık aykırı olan bu düzenleme yasalaştığı takdirde toplanma ve gösteri hakkının kullanılmasını engellemek amacıyla her türlü toplumsal gösterilerde yaygın tutuklamaların olacağı ve bunun hakkın kullanımı konusunda kişiler üzerinde kuvvetli bir caydırıcı etki oluşturacağı açıktır.
Yargı yetkisi idareye ve kolluğa devrediliyor
Tüm çağdaş hukuk sistemlerinde soruşturma bir yargısal faaliyettir ve dolayısıyla yargı görevlileri tarafından yürütülmesi gerekir. Nitekim CMK da adli kolluk amiri olarak savcı belirlenmekte iken, bu paket ile İl İdaresi Kanununun 11. Maddesine getirilen ek düzenlemeler ile savcının yetkisi vali ve kaymakamlara devredilmektedir. Böylece idareye (siyasi otoriteye) bağlı olan vali ve kaymakamlar, suç soruşturması gibi çok önemli bir yargısal faaliyeti yürütecek yetkiyle donatılmaktadırlar. Bu hem kuvvetler ayrılığı hem de kişilerin özgürlük ve güvenlik hakkı ve adil yargılanma hakkı dahil pek çok hakkının ihlali anlamına gelen, sıkıyönetim ve olağanüstü hal dönemlerine özgü yeni bir dönemi getirecektir.
Polisin silah kullanma yetkisi genişletiliyor
Bunların dışında getirilen diğer değişiklerden biri olan polisin silah kullanma yetkisinin sınırlarının Anayasa 17.maddesindeki sınırları aşan bir şekilde genişletilmesidir. Buna göre elinde sapan olan çocuğa karşı polisin ateşli silah kullanması yasal hale geliyor. Güvenlik güçlerinin ateşli silah kullanılmasına yönelik olarak, BM “Kanun Adamlarının Zor ve Silah Kullanmalarına dair Temel İlkeler” doğrultusunda yalnızca cana yönelik büyük, ciddi ve yakın bir tehlikenin varlığı halinde ve tehlikeyi başka türlü bertaraf etmek mümkün değil ise silah kullanmaya izin verilmesi gerekirken tam tersine bir düzenlemeyle ateşli silah kullanma yetkisinin sınırları genişletilmektedir. Polisin Uğur Kaymaz’dan Berkin Elvan’a kadar birçok olayda silahsız küçük çocuklara karşı dahi silah kullanarak öldürme ve cezasızlık pratiği düşünüldüğünde, silah kullanma sınırlarının genişletilmesinin öldürme olaylarının daha da artmasına ve yaşam hakkı ihlallerine neden olacağı açıktır.
Tasarıyla getirilen bir diğer değişiklik de yalnızca MİT e tanınan ve istihbarî dinleme yetkisinin, polis ve jandarmaya da tanınarak keyfi ve yasadışı dinlemelerin önü açılmakta ve özel yaşamın gizliliği yok edilmektedir. Dinleme kararını verme yetkisi yerel ağır ceza mahkemelerinden alınarak yalnızca Ankara ağır Ceza mahkemesi hakimine veriliyor, böylece dinleme kararları yargısal bir faaliyet olmaktan çok siyasi otoritenin kontrolünde bir baskı aracına dönüşme riski taşıyor.
İl İdaresi Kanununa getirilen ek ile savcılara ait olan adli kollu amiri yetkisi, vali ve kaymakamlara devrediliyor
5442 sayılı İl İdaresi Kanununun 11. Maddesine yapılan ek ile bir yargı yetkisi olan ve dolayısıyla savcılara ait olan suç soruşturma yetkisi vali ve kaymakamlara devrediliyor.
Tüm bu değişiklikler ile sulh ceza hakimliği sistemi, HSYK’nın değiştirilen yapısı birlikte değerlendirildiğinde, kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı başta olmak üzere, ifade ve örgütlenme özgürlüğü, özel yaşamın gizliliği gibi temel hak ve özgürlüklerin kısıtlandığı bir olağanüstü hal rejiminin kalıcı olarak geri getirilmeye çalışıldığını söylemek mümkündür.