"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

“Ey bu vatan gençleri! Firenkleri taklide çalışmayınız!''

24 Aralık 2017, Pazar 22:30
Bediüzzaman Hazretleri: “Avrupa ikidir” der. Avrupa’ya benzemek isteyenlere, Avrupa’yı körü körüne model almak isteyenlere ya da onların bazı sahalardaki başarılarını Batı medeniyetine bağlayanlara karşı esastan cevap verir. Avrupa’yı Paris sosyetesinden ve Napolyon militarizminden ibaret zannedenleri ikaz eder.

Aklıselim kimseler, elbet bunu dinlerler!..

Eski dünyanın yeni senesi!

Her şey yaşlanıyor. Eşya da, insanlar da, dünya da... Dün doğan bir yavru bugün, bir günlük; bu ayın sonunda, bir aylık;  ilâ ahir… Hiçbir şey kararında kalmıyor ve yerinde saymıyor.

Bugün, yani 31 Aralık günü, bir senenin son günü. 

Milletimizin, bu günü, bilerek Hıristiyanları takliden kutladığına pek ihtimal vermiyorum. 

Evvelâ, oturup düşünmek gerekmez mi bu günü? Bir sene müddetince neleri yapamadığımızı; neleri ihmal, hangi şeyleri ihlâl ettiğimizin şöyle bir muhasebesini yapmamız, hatalarımızla hesaplaşmamız gerekmez mi? 

Bütün bunlar orta yerde dururken, yeni bir senesinin gelişini kutlamak; hem de bir ihsan-ı İlâhî olarak elimize verilen, bize ikram edilen bir geceyi günahlarla kutlamak, “kurtlamak”, kıymetli bir zamanı kokuşturmak olmaz mı?

Yılbaşında, dindar olanla olmayanın hayat tarzlarına, neler yaptıklarına ibretle şahit oluyoruz, her sene. 

Dünya ile sarmaş dolaş olanlar bu gecenin akıntısına kapılıp, nefsinin cazibesine takılıp, günlerini gün ederken; İslâmî hayatı ciddiye alanlar, dindar olanlar, en azından şöyle düşünüyorlardır her hâlde:

“Senelerin son günü, ömrümüzün bir yıl daha ihtiyarlanması, kesin akıbetin biraz daha yakınlaşması, bir takvim yılının daha elimizden uzaklaşması; yapabildiklerimiz kazanç hanesine kaydedilirken, yapamadıklarımız için fırsatların kaçmasıdır, yılbaşı.” 

Elbette ki iman sahibi kimseler, bu gecelerde gayrimüslimlere benzer uygulamalarla -maazallah- sefalete, sefahate meyletmek yerine; ahirete, ebedî âleme mal olacak çalışmalarla ibadete, taate daha çok meyletmeli, daha çok gayret etmelidirler.

***

Okumak için tıklayınız:

‘Faiz yasal olsa da haramdır’

Milli piyango, milli kumar!

***

Gelelim madalyonun öteki yüzüne:

Fert cephesinden bu hassasiyeti beklerken, devlet erkânından da beklemek elbette ki, vatandaşlık hakkımız. 

Hıristiyan dünyasının her senenin son gününü Christmas, diğer bir söylenişiyle Noel olarak kutlamasını, o günün gecesine mahsus birçok uygulamalarda bulunmasını; hediyeler, çekilişler, piyangolar furyasını model kabul ederek yıllardır, isim başlığı “Millî” olan bir piyangonun ülkemizde de uygulanması, dinen “haram” hükmündeki yasal kumar belâsı hangi gerekçeyle izah edilebilir acaba?

Binlerce iştirakçinin günlerce tutulduğu “kolayca milyoner olma” sevdâsını ve nihayet, sukut-u hayal fırtınasını kimler, nasıl dindirir acaba?

Bunu, bizim düşündüğümüz gibi; bizi düşünenlerin de, düşünmesi gerekir!    

Geliniz; gerek fert, gerekse devlet olarak bu milletin mizacına uygun işler yapalım. Bu günahtan kurtulmaya acil çözüm bulalım. 

Efendimiz (asm), ümmetine ne diyor, bakar mısınız:

“Kim herhangi bir gruba benzeşirse o da ondandır.” (Ebû Dâvûd, Libas, 4.)

Aklıselim kimseler, elbet bunu dinlerler!..

Ali Rıza AYDIN

Türkiye ikidir

Bediüzzaman Hazretleri: “Avrupa ikidir” der. Avrupa’ya benzemek isteyenlere, Avrupa’yı körü körüne model almak isteyenlere ya da onların bazı sahalardaki başarılarını Batı medeniyetine bağlayanlara karşı esastan cevap verir. Avrupa’yı Paris sosyetesinden ve Napolyon militarizminden ibaret zannedenleri ikaz eder.

Şimdilerde ise “Türkiye modeli” gündemde… Orta Doğu ve İslâm dünyası için bir model aranıyor. Modeller hep Batı’dan Doğu’ya doğru aktığı için de gözler Türkiye’de… Türkiye Batı’yı, Orta Doğu da Türkiye’yi model alacak…

Model gerçekten gerekli mi? Toplumları değişim ve dönüşüme ikna etmek zordur. Onlar hep gelenekçidir, muhafazakârdır. Bulundukları şartlar ne kadar ağır olursa olsun değişimleri şüpheyle karşılarlar. Hep “gelenin gideni aratacağı” endişesi ve korkusu hâkimdir. Bu sebeple de bir model aranır… Onları ikna edecek, şüphelerini izale edecek en iyi şey gözle görünen bir modeldir. “Beş sene, on sene sonra falan ülke gibi olacağız” ifadesi sihirli bir söz gibi etkilidir.

Gerçekte model derken, beklentiler birbirinden çok farklı… İslâm dünyası, modelin uygulanmasından hür, medenî, inançlarını yaşayabildiği bir refah toplumu beklerken, Batının beklentileri ve öncelikleri daha farklıdır. Batıyla uyumlu bir İslâm dünyası onların önceliklerinden… Uyumdan kastedilen ise Batı gibi ikiye ayrılıyor. Birinci Avrupa’nın, uyumdan anladığı Batı’ya itaatkâr bir İslâm dünyası. İkinci Avrupa’nın anladığı veya kastettiği ise, İngiltere ve ABD’nin İkinci Dünya Savaşı sonrası Almanya, İtalya ve Sovyetlerden beklediğinden çok da farklı değil. Yani kendisi için tehlike teşkil etmeyen, ticaret yapabileceği demokratik ve medenî bir yönetim. Hitler, Mussolini ve Stalin gibi dünyayı kana bulayacak diktatörlere müsaade etmeyen demokratik bir yapı. Türkiye’nin rol modelliğe soyunmasında ise en önemli saik yalnızlıktan kurtulmak… Türkiye altı yedi asırdır Avrupa’dadır, ancak bir türlü benimsenmemiştir, bu sebeple İslâm dünyasına şiddetle ihtiyacı vardır. Enteresandır, son birkaç asırdır İslâm’a sırt çevirenler de Avrupa tarafından benimsenmemiştir. Model olarak alınması, Türkiye’nin elini güçlendirecek, yanında koca bir İslâm dünyası ile sömürgeci güçlere karşı daha dik durabilecektir.

İkinci Avrupa’nın halk arasında ciddî bir tabanı olmakla birlikte yönetimde ağırlıkları ve etkileri fazla değildir. Bu biraz da İslâm dünyasının dik durmasına bağlıdır.

Evet, Avrupa’nın tarih boyunca yaptığı zulüm ve sömürgecilikten dolayı İslâm dünyası onları model olarak kabullenmemiş ve onlardan gelen her şeye haklı olarak şüpheyle yaklaşmıştır. Bediüzzaman Hazretlerinin şu sözü İslâm dünyasının vicdanında mâkes bulmuştur: “Ey bu vatan gençleri! Firenkleri taklide çalışmayınız! Âyâ, Avrupa’nın size ettikleri hadsiz zulüm ve adavetten sonra, hangi akıl ile onların sefahet ve bâtıl efkârlarına ittiba edip emniyet ediyorsunuz?”  1 

Yüz senelik tecrübeden sonra Türkiye modelinde gerek Batı’da ve gerekse İslâm dünyasında ciddî bir ittifak sağlanmıştır. 

Değişim gerekli mi veya gerçekleşecek mi? Ziya Paşa vaktiyle şöyle demiş: 

“Diyar-ı küfrü gezdim beldeler kâşaneler gördüm.

Dolaştım mülk-i İslâm’ı bütün viraneler gördüm.”

Günümüze baktığımızda şiir hâlâ geçerliliğini sürdürüyor. Küreselleşen dünyada yeni nesilleri eski diktatörlerle ve eski kalıplarla viranelerde tutmak artık mümkün değil. Bediüzzaman Hazretlerinin ifade ettiği gibi: “Eski hâl muhal, ya yeni hal, ya izmihlâl”.

Risâle-i Nur’da medenîleşme hususunda şöyle denir: “Kesb-i medeniyette Japonlara iktida bize lâzımdır ki; onlar Avrupa’dan mehasin-i medeniyeti almakla beraber, her kavmin mâye-i bekası olan âdât-ı milliyelerini muhafaza ettiler.”  2 Evet, milletin varlığı ve bekası için model alma hususunda millî ve manevî değerlerin mutlaka muhafaza edilmesi gerekiyor. 

“Türkiye ikidir” demiştik. Birincisi Batı’nın eğlence ve sefahatini, baskıcı, diktacı, ırkçı ve jakoben rejimini içinde barındıran bir anlayış… Her on senede ihtilâlleri, faili meçhulleri, ekonomik krizleri ve halkın en basit dinî uygulamalarını dahi “irtica” suçlamasıyla yasaklayan bir yapı. Hâlâ sivil bir anayasa yapamamış bir sistem… Böyle bir yapı kime model olabilir ki… Nitekim yetmiş-seksen senedir İslâm dünyasındaki onca zorlama, ihtilâl, baskı ve savaşa rağmen hiçbir memleket Türkiye’nin bu yapısını örnek almadı. Bir nebze alanlar ise sosyalist diktatörler oldu. Onların da âkıbetleri malûm…

Gelelim ikinci Türkiye’ye. Bin yıldır İslâm’ın bayraktarlığını yapmış, medeniyet anlayışında ve hükümlerde Batı’ya dilencilik etmeyecek bir yükseklikte, dünyanın önemli bir kısmını asırlardır adaletle yönetmiş bir milletin mirasçıları. Yine Batı’nın musallat ettiği diktatörlerin ve tahribatlarının önünü, müsbet hareket ve demokrasi ortak noktası ile kesen ve tamir eden bir Türkiye… Yine şer güçlerin fen ve felsefeyi suiistimal ederek eğitim müesseseleriyle bu dindar milleti dinsizleştirmek, Hristiyanlaştırmak ve komünist yapmak gibi hedeflerine karşı büyük bir azim ve fedakârlıkla mücadele eden bir Türkiye. İlkokuldan itibaren kafalara kazınan ırkçılık sloganlarına, içten ve dıştan sayısız fitne ve tahribata rağmen Doğusuyla Batısıyla kardeş olarak kalabilen bir Türkiye… Bütün engellemelere rağmen tek parti ve ihtilâl rejimlerinden fırsat buldukça sanayide ve kalkınmada dev hamleler yapan bir millet… Evet, Türkiye Almanya ve İngiltere kadar gelişemediyse de; Küba kadar geride de kalmamış, kendisine biçilen modeli, kefeni yırtmıştır.

Model alınacak Türkiye, işte bu Türkiye’dir. Diğer Türkiye, Orta Doğu ve İslâm âlemini yüz yıl geriye götüreceği gibi kan, gözyaşı ve sefaletten başka bir şey getirmeyecektir. Ancak dinden uzaklaşmış bir Türkiye modeli için büyük planlar yapıldığını ve tehlikenin büyük olduğunu unutmamak gerekiyor. Batının âdet ve geleneklerinin Müslüman Türkiye kılıfına bürünerek İslâm dünyasına sokulmaya çalışıldığını gözden kaçırmamak gerekiyor.

Şimdi bunun ne kadar önemli olduğunu anlamak için Bediüzzaman Hazretlerinden bir paragraf aktaralım: “O zaman, o manevî meclis demiş ki: ‘Bu Alman mağlûbiyetiyle neticelenen bu harbde, Osmanlı Devleti’nin mağlûbiyetinin hikmeti nedir?’

“Cevaben Eski Said demiş ki: Eğer galib olsaydık, medeniyet hatırı için çok mukaddesatı feda edecektik—nasıl ki yedi sene sonra edildi. Ve medeniyet namıyla Âlem-i İslâm hususan Haremeyn-i Şerifeyn gibi mevâki’-i mübarekeye (müberek mevkilere) Anadolu’da tatbik edilen rejim kolaylıkla, cebren teşmil ve tatbik edilecekti. İnayet-i İlâhiye ile onların muhafazası için, kader mağlûbiyetimize fetva verdi.” 3

Kader, mukaddesatın feda edildiği bir rejimin İslâm dünyasına teşmil edilmesine müsaade etmedi. Koca bir dünya savaşından bir asır sonra bütün engellemelere rağmen iman ve Kur’ân hizmeti sayesinde model olacak ikinci bir Türkiye çıktı. Ancak unutmamak gerekiyor ki, âhir zaman çarşısında hayır ve şer, iyi ve kötü, ilâç ve zehir beraber satılıyor, model almakta ve model olmakta tahkik ehli ve dikkatli olmak gerekiyor.

Dipnotlar: 

1- Lem’alar,  s: 120.
2- Divan-ı Harb-i Örfi, s: 72.
3- Kastamonu Lâhikası, s: 19.

Hasan Güneş

***

KOBİDER Genel Başkanı Nurettin Özgenç: Devlet, ‘Milli Piyango kumardır, haramdır’ diyor, hem de oynatıyor!

Küçük ve Orta Büyüklükteki İşletmeler Derneği (KOBİDER) Genel Başkanı Nurettin Özgenç, “Türkiye Cumhuriyeti Devleti, hem ‘Milli Piyango kumardır, haramdır’ diyor, hem de oynatıyor. Bu nasıl bir iştir.” dedi.

Devamını okumak için tıklayınız:

http://www.yeniasya.com.tr/gundem/ozgenc-devlet-milli-piyango-kumardir-haramdir-diyor-hem-de-oynatiyor_377591

***

''Ey bu vatan gençleri! Firenkleri taklide çalışmayınız!''

Okumak için tıklayınız:

http://www.yeniasya.com.tr/gundem/ey-bu-vatan-gencleri-firenkleri-taklide-calismayiniz_377128

***

"Yılbaşı kutlamaları"yla kumar ve sefâheti teşvik

“Yılbaşı” öncesi, mânevî ahlâkı dejenere eden, insanların umutlarını istismar edip toplumu tüketen tertip ve programlara hız veriliyor. 

İnsanlara sâdece bir pazar ve tüketim kaynağı nazarıyla bakan küresel çıkarcı mihraklar ve “yerli” ortak ve işbirlikçileri, “popüler kültür” perdesinde televole ve piyasa kültürünü enjekte ediyor. Topyekûn toplum, aç gözlü canavarların ağzına atıyor.

Dünyevîleşme âdeta yüceltilerek, umut tâcirliğiyle kompleksli kalabalıklar tüketim ve israfla “dünyevileşme” tuzağına düşürülüyor. Eğlence sektörüne müşteri ve malzeme türetiliyor. Bütün insanlığın başında büyük belâ ve musîbet olan bu illeti, “Sedd-i Zülkarneynin tahribiyle Ye’cüc ve Me’cücün dünyayı fesâda vermesi”ne benzeten Bediüzzaman, “sedd-i Kur’ânînin tezelzülüyle (sarsılmasıyla) Ye’cüc ve Me’cücden daha müthiş olarak ahlâkta ve hayatta zulmetli (karanlıklı, inkârcı) bir anarşilik ve zulümlü bir dinsizliğin fesâda ve ifsada başlaması” olarak teşhis eder. (Kastamonu Lâhikası, 110-112)

Uzun yıllar Türkiye’de geniş kesimler sadece “yılbaşı çekilişleri”ni bilirdi. Ne var ki son yıllarda buna yeni yeni talih oyunlarıyla çoğaltıldı; “sayısal loto”, “şans toplu çekilişi” gibi piyango kumarları eklendi. Piyango kumarı yalnız “yılbaşı”yla kalmadı; aylık seanslarla, bayram-seyran bahaneleriyle çeşitli kumar oyunları halkın önüne konuldu. 

Örneğin Millî Piyango İdaresi, 2002’de oynatmaya başladığı “on-line sayısal oyun”uyla övünmekte. “On numara” adı verilen bu oyunun çekilişleri, halkın vergileriyle yayın yapan devlet televizyonu TRT’nin en çok seyredilen kanalında canlı olarak yapılmakta…

RESMEN KUMAR REKLÂMI!

Bugüne kadar bu tür şans oyunlarında en yüksek ikramiyeyi 24 milyon 900 bin TL ile Süper Loto’da dağıtan Piyango İdaresinin “yılbaşı büyük çekilişi”nde 35 milyonu bir kişiye dağıtacak olması, kitleleri “piyango kumarı” peşinde koşturmakta.

Ve daha da vâhimi, devletin bu kurumu, milyonlarca liralık reklâmlarla resmen kumarı  özendirmekte. Bankalar, “yılbaşı eğlenceleri” için fahiş faizlerle bol bol kredi dağıtmakta. 

Medyada, “çekiliş”teki paranın “80 lüks konut”, “Borsadaki 80 şirketin piyasa değerini geçtiği”, “Boğaz’dan 5 tane yalı alınabileceği”, “yıllık faizinin 2 milyon lirayı geçeceği” bombardımanıyla zihinler çelinmekte, yoksulluk ve pahalılık pençesindeki insanların umutları sömürülmekte.

Milyonlar, kimseye yâr olmayan, akıbeti fecî felâketler ve sefâletlerle, çöküntülerle noktalanan, herkesin göz diktiği “kazançsız haram para”nın arkasından sürüklenmekte. 

“Talih kuşu kazandıracak” benzeri saptırıcı spotlarla, “parıltılı hayatlar” vaadiyle, “kısa yoldan zengin olma” heves ve hayalleriyle, başdöndürücü rakamlarla beyinler yıkanmakta. “Piyango şansı”yla “milyarder” olmuş yüzlerce “talihli” talihsizin şehâdetiyle piyango kumarı kaybettirmekte. Refah ve mutluluk getirmemekte, mânen ve madden de iflâs ettirmekte.

İşin bir diğer çarpıcı yanı, “esas büyük pay”ı devletin kapması. Piyango hülyasına kapılan vatandaşların cebinden çekilen 320 milyon liralık biletin satışından devletin kasasına bir tek yılbaşı çekilişinde 75 milyon lira, şans oyunları vergisinden de 27 milyon lira para girmesi. Çeşitli fonlara “kamu payı” adı altında ancak toplam 8 milyon lira verilmesiyle, piyango biletlerinin “meşrûiyeti”ne gösterilen “gerekçeler”in  bir aldatmacadan ibâret olması…

SON DÖNEMDE KAT KAT ARTMIŞ…

Diğer yandan tam bir “sanal tuzak” olan “internet kumarhâneleri” için hazırlanan raporlar, ürkütücü. Türkiye’de internet üzerinden kumar ve bahis oyunları oynayanların sayısı milyonları aşmış. “Sayısal loto- toto” kuyrukları, kredi kartlarıyla oynanan “iddaa” türü kumar ve bahisler sâdece binlerce vatandaşı iflâs ettirip tefecilerin eline düşürmüş. Resmî tesbitlerle, online casinoların yıllık cirosu milyar dolarlara ulaşmış… Europay’ın değerlendirmesiyle, dünyada Amerika’dan sonra en çok sanal kart kullanan ülke Türkiye. Kartların çoğunun bankalar tarafından hiçbir engel çıkarılmadan verilmesi, tehlikenin dehşetini ortaya çıkarıyor. Talih ve bahis oyunları ve kumar rantına, yabancı şirketler ağı, yurt dışına para transferleri gibi kirli işler karışıyor.

Medyanın propagandasıyla, sürekli sefâhet ve müstehcenlikle eğlence kültürünün, köşeyi dönme arzusunun kamçılanmasıyla, mânevî terbiye eksikliği içindeki gençler ve çocuklar en çok etkileniyor. Cemiyet zehirleniyor. Hayatlar sönüyor, âileler parçalanıyor, dağılıyor…

TBMM’nin araştırmaları, Emniyet ve çeşitli resmî ve özel kuruluşların raporları, “imdat!” işâretlerini veriyor. Buna göre, “muhâfazakâr” olduğunu iddia eden AKP iktidarı döneminde, ne yazık ki şans ve talih oyunlarına, piyango toto-loto kumarına kapılanlar kat kat artmış.

Ne var ki hükûmet, hâlâ piyango kumarını devlet eliyle teşvik ediyor, tinerci ve tâcizcilerin kol gezdiği “yılbaşı kutlamaları”nı paravanında sefâhet ve rezâletlerin türediği bataklıkları koruyup kolluyor…

Ankara’nın bir an evvel gerçeği görmesi, maddî ve mânevî köklü tedbirleri alması lâzım...

Cevher İlhan

***

Piyango kumarı ve ebedî hazine...

Bin adamın iştirak ettiği bir piyango kumarına yarı malını vermek, akıl kabul ederse -halbuki, kazanç ihtimâli binde birdir- sonra yirmi dörtten bir malını yüzde doksan dokuz ihtimâl ile kazancı musaddak bir hazîne-i ebediyeye vermemek, ne kadar hilâf-ı akıl ve hikmet hareket ettiğini, ne kadar akıldan uzak düştüğünü kendini âkıl zanneden adam anlamaz mı?

Devamını okumak için tıklayınız:

http://www.yeniasya.com.tr/risale-i-nur-dan/piyango-kumari-ve-ebedi-hazine_312246

Okunma Sayısı: 7172
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Ali Vefalı

    31.12.2015 15:10:08

    Mubarek beldelerin, çok vahşi yönetimlere ve yıkımlara maruz kalmasının da bir kaderi yönü vardır ki, bunu bulup okuyuculara açıklamak gereklidir. Çünkü islam aleminin bu kadar çok geri kalmasını ve de çökmesini herkes kendi sığ bilgi ve hurafelerle açıklamağa çalışmaktadır.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı