Karar yazarı Yusuf Ziya Cömert, Salı günkü yazısında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a ulaşan ve hâlâ mağduriyetten kurtulamayan taşeron işçinin durumunu yazdı.
Karar yazarı Yusuf Ziya Cömert, “İmtihanın adı Yusuf Akdeniz” başlıklı Salı günkü yazısında ilgi çekici bir mağdur hikâyesini yazdı. Yazısında Cumhurbaşkanı Erdoğan’a dahi ulaşan, derdini anlatan ancak mağduriyeti halen devam eden taşeron işçinin durumunu satırlarında yer verdi.
“‘Mağduriyet’in hayal ürünü veya kuruntu olduğu söylenemez. On binlerce insanın soruşturmaya, kovuşturmaya tabi olduğu bir hengâmede mutlaka mağduriyetler olur. ‘Adalet’ dediğimiz ‘ilke’ gerçek mağduriyet vak’alarını küçümsememize manidir” diyen Cömert,
“Bir kişinin bile hak etmediği halde üzülmesi geçiştirilemez. Evet, zemin kötü. Tommiks’teki ‘Binbirsurat’a rahmet okutacak bir karakterle karşı karşıyayız. Kimse kimseye kefil olamıyor. Zira iblis, her kılığa, her bedene girebiliyor. Zemin bir başka sebeple daha kötü.” diye yazdı.
İşte o işçi
Cömert yazısında dikkat çekici şu satırlara yer verdi: “Yusuf Akdeniz, oğulları Şerif Efe ve Burak’la birlikte dertlerini Cumhurbaşkanı Erdoğan’a da anlattı. Fetö belâsını bir ‘kariyer fırsatı’na dönüştürecek tıynette insanlar, Fetö’nün bir başka mirası olarak ortalıkta geziyor. Bürokraside de, iş âleminde de rakibini veya refikini tasfiye maksadıyla süfli yöntemlere tevessül eden ‘profesyonel’ler cirit atıyor. Şunu da seziyorum. ‘Mağduriyet’ söylemini en ziyade istimal edenler, en ziyade gürültü çıkaranlar, mağdur olmayanlar. (...) Bunu söyledikten sonra, -Fetö’yle metöyle alâkası olmayan- bir başka mağduriyet öyküsüne değinmek istiyorum. Bu da belki benim imtihanımdır. Ya da şöyle diyeyim. İmtihanın benimle ilgili kısmını ben yükleneyim. Başkaları da imtihanın kendileriyle ilgili kısmını düşünsünler. İmtihanın adı Yusuf Akdeniz. Adıyaman’da ikamet ediyor. Daha önce yazmıştım. On-on beş sene kadar önce telefonla beni bulmuş biri. Ara sıra arar. Sık sık da mesaj atar. Kimsesiz. Dertli bir gariban. Kulakları çınlasın, Ömer Özbay ‘ultragariban’ derdi böyle insanlara. Taşeron işçisiydi. 900 lira civarında bir maaş alıyordu. İşe girdikten sonra evlenmişti. Görmedim, ama Şerif Efe ve Burak isimlerinde iki oğulcuğu oldu. Bunları, yanlış hatırlamıyorsam 7 Haziran seçimlerine birkaç hafta kala TPAO’daki işlerinden attılar. Hangi kafa yaptı bunu anlamıyorum? Garibanın aldığı 900 lira maaştan ne isterler? Bir insanın evinde bir tas çorba kaynaması kimi, niye rahatsız eder?
Bizim çocuklar!
Bunlar ‘bizim’ çocuklar. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı da büyük bir aşkla seviyorlar. Hayatlarında ne Fetö’ye ne başka bir şeye bulaşmışlar. Ağızları var, dilleri yok. Hiçbir karışık işten anlamazlar. Ben Yusuf’un durumunu hiç anlatmadıysam 10 kişiye anlattım. Dönemin Enerji Bakanı Taner Yıldız dahil. Taner Bey ilgileneceğini ve bana döneceğini söyledi. İlgilendiyse bile bir netice çıkmadı. Yusuf, bir Adıyaman ziyaretinde, o sıralar Başbakan olan Ahmet Davutoğlu’na ulaşabilmiş. Durumunu arz etmiş. Davutoğlu ilgilenmiş, etrafındakilere talimat vermiş. Anladığım kadarıyla talimat orada kalmış. Yusuf TPAO’da protokolle ilgili işlerde istihdam edildiğinden olsa gerek, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bir Adıyaman ziyaretinde Erdoğan’a ulaşmayı da başarmış. Şerif Efe ile Burak’ı Cumhurbaşkanı’yla tanıştırmış. Erdoğan da, pek tabiî olarak onları dinlemiş, alâka göstermiş ve mağduriyetin giderilmesi için gerekenin yapılmasını söylemiş. Maalesef bunun da faydası olmadı. Yusuf Akdeniz hâlâ işsiz.” Cömert yazısını “Böyle kaç tane Yusuf Akdeniz vardır, kim bilir?” diye de soruyor.