Derelerin Platformu Yürütme Kurulu üyesi Ömer Şan, "Dünyanın çeşitli bölgelerinde ve ülkemizde hazırlanan çeşitli bilimsel raporlara göre Çernobil faciasının bu etkileri hala canlı yaşamı olumsuz şekilde etkilemeye devam ediyor. Yani Çernobil hala ölümlere neden oluyor." dedi
Ömer Şan, 26 Nisan 1986’da Ukrayna’nın Çernobil şehrinde yaşanan nükleer reaktör patlamasını hatırlatarak, “Kamuoyunda ‘Çernobil Faciası’ olarak bilinen, Ukrayna’nın Çernobil kentindeki nükleer enerji reaktörünün patlamasıyla, 26 Nisan 1986’da büyük bir nükleer facia yaşanmış; adına ‘radyasyon’ denen tehlike, sadece insan yaşamını değil, tüm canlıları ve gelecek nesilleri, bizim istifademize sunulan yaşam koşullarımızı tehdit ederek, ölümcül sonuçlar doğurmuştu.Dünyanın çeşitli bölgelerinde ve ülkemizde hazırlanan çeşitli bilimsel raporlara göre ‘Çernobil Faciası’nın bu etkileri hala canlı yaşamı olumsuz şekilde etkilemeye devam ediyor.” dedi.
"DOĞU KARADENİZ’DE KANSERİ TETİKLEDİ"
Özellikle Doğu Karadeniz’in hemen her evinde Çernobil’in etkileriyle kanser ölümleri yaşanmaya ve sakat çocukların doğduğuna dikkat çeken Şan, ”Ülkemiz insanları, neredeyse gribal hastalıklar gibi kanser hastalıklarıyla mücadeleye devam ederken, Çernobil’i unutabilir ve unutturabilirler mi? Bu facianın yaşattığı felaket hala insanlarımızın genlerinde ve geleceğiyle oynamaya devam ediyor. Aradan geçen 29 yılda, yurdumuz insanı ve özellikle de Karadeniz insanı Çernobil’i unutmadı, unutmayacak ve unutturmayacak. Bu faciaya karşın insanlarımızı ‘enayi-aptal’ yerine koyan, yaşamı umursamadan, gerçekleri saklayarak, bilim ve hukuku baskı altına almaya çalışan siyasetçiler, kamu yöneticileri ve hatta bilim insanlarını da unutmadık, unutmayacağız ve unutturmayacağız.Yaşanan facia sonrasındaki tüm uyarı ve tepkilere kulak asmayan, gerçek dışı rapor ve açıklamalara imza atarak, bizleri yanılttığını sananları da unutmadık. İsimleri, söyledikleri, pozları, yalanları ve imzaladıkları sahte raporlar aklımızda ve arşivlerimizde çivi gibi çakılı duruyor. Bugün de aynı durum yaşanıyor. Bugün de aynı anlayış, aynı kafa, aynı vurdumduymazlık, aymazlık ve pişkinlik devam etmektedir. Bugün hala Çernobil’in bu etkilerini saklayarak, Çernobil’i aklamak için oluşturulan komisyonlarda, ülkemiz ve bölgemizdeki kanser vakalarındaki artış ve çeşitliliğin, özellikle de psikolojik sonuçlara ve farklı etkenlere bağlanması, aynı aldatmacanın devam ettiğinin en açık göstergesidir.'' şeklinde konuştu.
"FUKUŞİMA’NIN ETKİLERİ SÜRÜYOR"
Şan, 2011 yılının Mart ayında Japonya’daki Fukuşima nükleer faciasının, oradaki insanlar üzerinde halen daha etkisini sürdürdüğünü öne sürerek, şöyle dedi: “Dünyanın birçok ülkesi nükleer projelerden vazgeçerken; ülkemizdeki nükleer tesisleri dayatma konusunda yaşanan gelişmeler, bu vurdumduymazlık, aymazlık ve pişkinliğin en açık göstergesidir. Bu dayatmacı zihniyet nükleer konusunda yanlış yaptıklarını, yanıldıklarını kaydederek dünyadan özür dileyen Japon Başbakanı’nın açıklamalarına karşın nükleer santralleri ‘evdeki tüp gaz’ boyutuna indirgeyerek; Sinop’tan, Mersin’e ve Trakya’ya kadar doğal yaşam alanlarımıza nükleer santral yapmak için direnmekte ve savunmaktadır. Nükleer reklamlarıyla halkı ve kamuoyunu yalanlarına, aldatmacalarına inandırmaya çalışmaktadır.”
"ERİVAN'DAKİ NÜKLEER TEHLİKE"
Şan, Çernobil’in bir benzeri olan Erivan’daki Metsamor Nükleer Santrali'nde de aynı tehlikeli sonuçların doğabileceğine dikkat çekerek, şöyle devam etti: “Yıllardır, patlamaya hazır, fitili yakılmış, pimi çekilmiş bir bomba gibi hemen ülkemiz ve yaşam alanlarımızın etki sınırlarında bulunan Metsamor Nükleer Santrali'nde yaşanan sızıntılar, özellikle doğu bölgelerimizde etkisini göstermiş ve tehlike boyutunda ölçümler yapılmıştır. Bütün yaşananlara karşın bu tehlike göz ardı edilerek, neredeyse hiçbir önlem alınmazken; yaşamın vazgeçilmezi sularımız, derelerimiz, vadilerimiz, doğa ve bütün bunların ayakta tuttuğu, var ettiği yaşam alanlarımız, siyasi iktidarların, yerli ve uluslararası şirketlerin topyekûn saldırılarıyla karşı karşıyadır.Başta Doğu Karadeniz olmak üzere, yurdumuzun bütün bölgelerindeki doğal yaşam alanlarına geri dönüşümsüz zararlar vererek, yaşamı tehdit etmekte olan Hidroelektrik Santraller (HES’ler), bizim için Çernobil, Fukuşima ve Metsamor’dan farklı değildir.
Enerji adı altında sürdürülen emperyalist çıkar ve paylaşım hesapları, bu kez HES’ler üzerinden yaşamı tehdit etmekte; sularımız, vadilerimiz ve derelerimiz, kısacası tarihi, sosyal ve kültürel değerlerimizi barındırdığımız doğal yaşam alanlarımız rant ve çıkar hesapları ile yağmalanmaktadır. Projelendirme aşamasından, yapım çalışmalarına ve üretim aşamasına kadar verdiği geri dönüşümsüz zararların yanında, üretim aşamasındaki yüksek gerilimli enerji iletim hatları ile de canlı yaşamı olumsuz yönde etkileyen bu projelerin etkileri, Çernobil’in etkilerini aratmayacaktır. Yıllardır gündeme getirip, uyarılarımıza karşın, HES’lerdeki ‘yüksek gerilimli’ enerji nakil hatları, üretilen enerjinin ulusal ağa aktarılması için oluşturulacak şalt sahaları ve yüzlerce kilometreyi bulan, yaylalarımızı, tarım alanlarımızı, yaşam alanlarımızı ve hatta kentlerimizi sarmalayacak yüksek gerilim hatları görmezden gelinmektedir. Oysa ki bu tesisler ve yüksek gerilim hatlarının, Çernobil benzeri kanser vakalarının tetikleyicisi olduğu, hazırlanan çeşitli bilimsel raporlarla defalarca ortaya konulmuştur. Çernobil’in etkilerini halktan saklayan, aynı Çernobil’de olduğu gibi dayatmacı bir zihniyetle HES’leri üzerimize salan siyasileri, kamu görevlilerini, bürokrat ve sözde bilim adamlarını kınıyor ve protesto ediyoruz.”