Adalet kurultayında konuşan Güleçyüz: Herkes için hukuk ve demokrasi, demokratik devlet din de, ideoloji de dayatmaz.
Çok derin bir adalet sorunu var
“Çok derin bir hukuk ve adalet sorunuyla karşı karşıyayız. Çok yaygın ve inanılmaz hak ihlalleri yaşanıyor. Türkiye buna itiraz etmiyorsa çok büyük bir problem var demektir. İşte adalet başlığı altındaki etkinlikler aslında bu itirazın ifadesidir ve her türlü desteğe lâyık olan faaliyetlerdir.”
Allah'ın verdiği haklar gaspedilemez
“Demokratik hukuk devleti çok önemli. Sadece bana demokrasi değil. Herkes için demokrasi ve herkes için hukuk. Benden farklı olanlar için de hukuk. İnsan olarak yaratılmaktan ileri gelen haklar var. Bunlar Allah’ın vermiş olduğu haklardır. Bunları hiçbir otorite gasp edemez.”
Şeriatı doğru anlamalıyız
“Akıl ve vahiy çelişmez. Şeriatı ikiye ayırmamız gerekiyor. Biri bildiğimiz din anlamındaki şeriat. Bunun yüzde 99'u inanç, ibadet, ahlâk, ahiret, fazilettir. Sadece yüzde 1'i hukuk ve siyasetle ilgilidir. İkinci şeriat da kâinatın işleyişini düzenleyen ve aklî ilimlerin konusu olan kanunlardır.”
Bugünün cihadı manevidir
“Bugünün dünyasında cihad manevî bir içerik kazanmıştır. Artık cihad fikirle yapılır. ‘Medenîlere galebe çalmak ikna iledir, söz anlamayan vahşiler gibi icbar ile değildir.’ Akılları ikna, gönülleri kazanma. Medenî insanları ikna etmek için takip etmemiz gereken metod bu olmalı.”
***
Gazetemiz Genel Yayın Müdürü Kâzım Güleçyüz Adalet Kurultayında konuştu:
RİSALE-İ NUR KUR’AN TEFSİRİDİR
CHP'NİN ADALET KURULTAYINDAKİ ÇALIŞTAYDA KONUŞAN GÜLEÇYÜZ: “RİSALE-İ NUR KURAN-I KERİMİN TEfSİRİDİR. SON ÇAĞDA YAZILMIŞ EN İYİ TEFSİRDİR.”
Genel Yayın Müdürümüz Kâzım Güleçyüz CHP’nin Çanakkale’de düzenlediği ‘Adalet Kurultayı’na konuşmacı olarak katıldı. Eğitimde İnanç Çalıştayı’nda konuşan Güleçyüz, demokrasi, hukuk, adalet, laiklik, akıl-vahiy, şeriat, cihad, din ve siyaset, cemaatler gibi konularda Risale-i Nur ışığında açıklamalarda bulundu ve soruları cevapladı.
HERKES İÇİN DEMOKRASİ VE HUKUK
“Böyle bir buluşmaya vesile oldukları için CHP ve Eren Erdem Bey’e teşekkür ediyorum. Daha önce hiç karşılaşmadığımız insanlarla bir araya gelmiş olduk. Birbirimizle tanışacağız, birbirimizi tanıyacağız, tanıdıkça da çok fazla farkımızın olmadığını göreceğiz. Derin derin konuşulması gereken birçok başlık var. Dindevlet ilişkileri çözülmesi gereken temel konulardan biri. Bir defa demokraside anlaşmamız lazım. Demokratik hukuk devleti. Hukuk son derece önemli. Ve sadece bana demokrasi değil. Sadece bana oy verenlerle tanımlanan bir ‘millî irade’ anlayışı değil. Herkes için demokrasi ve hukuk. Benden farklı olanlar için de hukuk.
İnsan olarak yaratılmaktan ileri gelen haklar var. Bunlar Allah’ın vermiş olduğu haklardır. Bunları hiçbir otorite gasp edemez.”
LAİKLİK, DEMOKRASİ VE HUKUKLA HARMANLANMALI
“Laiklik konusunda geçmişte problemler yaşandı. Laiklik aslında din karşıtlığı değil, öyle olmamalı, öyle anlaşılmamalı. Laiklik din ve vicdan özgürlüğünün güvencesi, teminatı olarak anlaşılmalı ve o şekilde uygulanmalı. Demokrasi ve hukukla birlikte harmanlanarak oluşturulan bir laiklik anlayışına ve uygulamasına ihtiyacımız var.”
KEYFİLİKLER BİTMEDEN BU ETKİNLİKLER BİTMEMELİ
“Ülke olarak çok derin bir hukuk problemiyle, adalet sorunuyla karşı karşıyayız. ‘Adalet Yürüyüşü’nün, ‘Adalet Mitingi’nin ve ‘Adalet Kurultayı’nın yapılmasını netice veren sorun da adaletsizlik. Şu anda çok yaygın ve inanılmaz hak ihlalleri yaşanıyor. 668 çocuk cezaevinde. Bunların 150 kadarı 1 yaş altında. Türkiye buna itiraz etmiyorsa ve bunu hazmedebiliyorsa çok büyük bir problem var demektir. İşte adalet başlığı altındaki etkinlikler bu itirazın ifadesidir ve her türlü desteğe lâyık olan faaliyetlerdir. Bu sesin daha yüksek çıkması lazım. Bu zulümler, bu keyfilikler, bu haksızlıklar bitmeden bu etkinliklerin de bitmemesi lazım.”
AKIL VE VAHİY ÇELİŞMEZ
“İnsanı yaratan Allah, aklı veren de Allah, vahyi gönderen de Allah. Bunlar birbiriyle çelişen şeyler değil. Bu değerleri kaynaştıran bir felsefeye ihtiyacımız var. Kainattaki işleyişi tanzim eden, kuralları koyan da Allah’tır. İnsanın fiillerini, davranışlarını, hayatını düzenleyen dinlerle kuralları koyan da yine Allah’tır. Dolayısıyla temelde baktığımız zaman bu kavramları doğru tarif edebilirsek birçok tartışmanın çok kolay bir şekilde çözüldüğünü görebileceğiz.”
İDEAL OLAN AKIL VE VAHYİ KAYNAŞTIRAN EĞİTİM
“Eğitimle ilgili olarak, tarihte bizim bir geleneğimiz olan medreseler vardı. Bu medreselerde daha çok dinî ilimler okutulurdu. Bir de medreselerin yanında tekkeler vardı. Medrese ve tekkeler asırlardır devam eden iki mecra. Özellikle Abdülhamid döneminde bunlara mektepler de eklendi. Son çağda karşı karşıya gelinen problem şu: Aklî ilimler, modern fenler, kainat fenleri, beşerî ilimler, sosyal ilimler, pozitif bilimler Batı dünyasında gelişirken, İslam dünyası bu gelişmenin gerisinde kalmış. Medreseler kendisini yenileyememiş, dinî ilimlerin tekrarına dayanan bir uygulamayla yoluna devam etmiş. Mekteplerde de din boyutu eksik kalmış. Halbuki ideal olan, akıl ve vahyi kaynaştıran, dinî değerlerle aklî ilimleri bir arada meczeden, aynı potada eriten bir anlayış. Hakikatin ortaya çıkacağı formül de budur.”
TEVEKKÜL TEMBELLİĞİN ADI OLMUŞ
“Sadece aklî ilimleri okuyup, dinî ilimleri es geçen insanlardan dine uzak yabancı nesiller yetişiyor. Buna mukabil sadece dini okuyan, ama çağın getirdiği gelişmelerden habersiz olan insanlardan da o çok kullanılan deyimle ‘yobaz’ olarak nitelenen insan tipi yetişiyor. Bunu aşmanın yolu ikisini birleştirmektir. Tekkeler için de aynı şey söz konusu. Tekkeler son yüzyıllarda özellikle iyice yozlaşmış. Tevekkül tembelliğin adı olmuş . Halbuki öyle değil. Neticede dini de yeniden böyle bir anlayışla anlayıp, yorumlayıp, yeni çağın getirdiği ihtiyaçlara cevap veren bir sentez ortaya koymak gereği söz konusu.”
ŞERİATIN YÜZDE 99'U İNANÇTIR, İBADETTİR, AHLAKTIR
Akıl-vahiy deyince ifade etmek istediğim konulardan biri de ‘şeriat’ kavramı. Şeriat deyince çoğu insan bir devlet düzeni, ceza hukuku sistemi, el kesmek vb. şeyleri anlıyor. Halbuki öyle birşey yok. Şeriat dediğimiz zaman bunu ikiye ayırmamız gerekiyor. Biri bildiğimiz din anlamındaki şeriat. Ve bu şeriatın, aslında dinin kendi sistematiği içinde öncelikle bireyde yoğunlaşan bir içeriğe sahip olduğunu görüyoruz. Şeriatın yüzde 99’u imandır, inançtır, ibadettir, ahlaktır, ahirettir, fazilettir. Sadece yüzde 1’i hukuk ve siyasetle ilgilidir. Ama şeriat tanımları yapıldığı zaman bu yüzde 1’lik kısım öne çıkarılarak ki orada da tartışmaya açık çok alanlar vardır. İslam’ın hukuk boyutunun yine çağın gelişmeleri çerçevesinde yeniden yorumlanmasına ihtiyaç var. İkinci şeriat da kainatın işleyişini düzenleyen kanunlardır. Astronomidir, botaniktir, tıptır, matematiktir, fiziktir, kimyadır ya da sosyal ilimlerdir, sosyolojidir, pedagojidir, psikolojidir, hukuktur, ekonomidir, işletmedir. Bunların tümü bu ikinci şeriat olarak nitelediğimiz kavramın içine dahil olan başlıklardır. Böyle anlarsak akıl- vahiy birlikteliği kavramını da zannediyorum yerli yerine oturtma imkanı buluruz.
DEMOKRATİK DEVLET DİN VE İDEOLOJİ DAYATMAZ
“Demokratik devlet topluma din dayatmayan, bunun yanında ideoloji de dayatmayan bir devlettir. Bütün dinler, mezhepler, ideolojiler, görüşler karşısında tarafsız olan, ama bunun yanında din ve vicdan özgürlüğünü de alabildiğine geniş bir şekilde hayata geçirebilen bir anlayış esas olmalı. Demokratik devlet bunu gerektirir. Ve dinin resmî kalıplara hapsedilmesi asla kabul edilemez. Din özgür bir alanda, sivil toplum alanında öğrenilmesi, yaşanması, uygulanması gereken bir şeydir. Devletin yapması gereken, din ve vicdan özgürlüğünün önündeki engelleri kaldırmak, bu özgürlüklerin en geniş şekilde bütün inanç sahipleri için yaşanabileceği ortamı sağlamaktır.”
ÇAĞIMIZDA CİHAD MANEVİ VE FİKRİDİR
“Birbirine karıştırılan kavramlardan biri de ‘cihad’. ‘Cihad’ deyince niye illa top, tüfek, terör, silah anlıyoruz ki? Peygamberimiz bir savaştan dönüşte ‘küçük cihad’tan ‘büyük cihad’a dönüyoruz diyor. ‘Büyük cihad’ nedir? İnsanın kendi nefsiyle mücadelesidir. Kendi iç dünyasındaki mücadelesidir. Herbirimizin bireyler olarak muhatap olduğumuz cihad budur. Özellikle bugünün dünyasında ‘cihad’ manevî bir içerik kazanmıştır. Artık cihad fikirle yapılır. Medenî, uygar insanlara ancak fikir yoluyla, fikriniz güçlüyse üstün gelebilirsiniz. ‘Medenilere galebe çalmak ikna iledir, söz anlamayan vahşiler gibi icbar ile değildir’. Yani akılları ikna, gönülleri kazanma. Medenî insanları ikna etmek için takip etmemiz gereken metot da bu olmalı.”
HESABIN SORULACAĞI GÜNLER GELECEK
“Son dönemde çok ihmale uğrayan, hatta terk edilen diyebileceğimiz bir kavram ‘ahlak’. Ahlak dediğimiz zaman da bunun içerisine o kadar çok şey giriyor ki, doğruluk, dürüstlük, ahde vefa, haram-helal, kul hakkı yememe hassasiyeti, bunların hepsi ahlak kavramının içine giren şeylerdir. Maalesef Türkiye yaşadığımız süreçte kendisini dindar olarak niteleyen kadroların iktidarında hukuktan da, ahlaktan da çok uzaklaşmıştır. Halbuki Peygamberimiz der ki: ‘Ben güzel ahlakı tamamlamak üzere gönderildim.’ Yani benim misyonum bu. Ama şu anda maalesef aldatma, çalma, çırpma, suistimaller, yolsuzluklar almış başını gidiyor. Demokratik bir işleyiş, şeffaf denetim mekanizması vs. olmadığı, hukuk devleti de işlemediği için, maalesef bunların şu anda hesabı sorulmuyor, sorulamıyor, ama sorulacağı günler gelecektir inşaallah.”
DİN SİYASET ÜSTÜ BİR DEĞERDİR
“Din ve siyaset ilişkisi de Türkiye’de çok konuşulan, tartışılan ve mevcut süreçte daha ileri ve vahim sonuçlarıyla karşımıza çıkan bir sorun olarak önümüzde duruyor. Din beşerî ve dünyevî ideolojilerin üzerinde bir değerdir. Ve siyaset üstü bir değerdir. Herhangi bir insan, herhangi bir kadro, herhangi bir siyasîparti ortaya çıkıp ‘din benim tekelimdedir’ diyemez. Dinî değerler siyasete ve ticarete malzeme yapılamaz.”
CEMAATLER SİYASETE MESAFELİ OLMALI
“Cemaatler mevzuunda da genelleyici suçlamalardan kaçınmak lazım. Cemaatler denildiği zaman bunların içinde gerçekten Allah rızası için faaliyet gösteren, hizmetlerine herhangi bir siyasî, ticarî çıkar hesabı katmadan, karıştırmadan hizmet etmeye çalışanlar var. Cemaatlerde bazı insanlar yanlış yapabilir. Ama o insanın yaptığı yanlış onun şahsıyla sınırlı olarak eleştirilmelidir. Yoksa bir kişinin hatasından dolayı topyekûn bir camiayı suçlamak, suç ve cezanın şahsiliği prensibine uymaz. Suç da, ceza da şahsîdir. Ama şunu da kabul ediyorum; bu dönemde dini siyasete alet eden anlayış cemaatleri de büyük ölçüde dejenere etmiştir. Cemaatler yer yer siyasetin ve iktidarın arka bahçesi haline getirilmiştir, fakat bu böyle olmamalıdır. Cemaatlerin de din ve siyaset bahsinde ifade ettiğim ölçüler çerçevesinde siyasetle asla iç içe geçmemesi lâzım. Siyasete mesafeli bir konumda aslî vazifeleri olan hizmetlerini gündemde tutmaları lâzım.”
BU FİKİRLERİ RİSALE-İ NUR’DAN ALDIM
“Burada konuşmalarımdaki fikirleri Said Nursi’nin Risale-i Nur eserlerinden aldığımı ifade edeyim. Son olarak Said Nursi’den birkaç cümle okuyacağım. Bir sual soruluyor; 2. Meşrutiyet döneminde İttihad-ı Muhammedî adıyla bir dernek kurulmuş. Buna karşı bir itiraz geliyor ve deniyor ki; Anasır-ı gayri müslimeyi de İttihad-ı İsevi ve Museviyeye teşviktir. Yani siz İttihad-ı Muhammedî adıyla bir dernek kurarsanız Hıristiyan ve Museviler de bu adlarda dernekler kurarlar. Bu ise taassup ve iirakla meşrutiyete darbe olmaz mı şeklinde soru soruluyor. Said Nursi’nin verdiği cevap şu: Zararı yoktur, onlar da yapsınlar. Ve hem de çoktan yapmışlar. Şimdi bir Nebiyy-i Zîşan’ın ismine istinad ile bir cemiyet çıksa; ya o Nebiyy-i İhtiramı tasdik ve tebcil ve muhabbeti izhar içindir, bu ise husumeti davet etmez veyahut ona mensup âyinleri icra etmektir. Ben İsa a.s. adına İttihad-ı İseviye yahut Musa a.s. adına İttihad-ı Museviye adında bir cemiyet kuruyorum. Bu, o hürmete layık olan Peygambere olan saygı ve muhabbetin ifadesidir. Adavet ve düşmanlık doğurmaz. Neden? Çünkü din hürriyeti var. Hıristiyanlar kilisede, Museviler de kendi mabedlerinde ayinlerini icra edecekler, bu ‘Dinde zorlama yoktur’ ayetinin gereğidir. Kuran’ın çok temel esaslarından biridir bu. Farklı din mensuplarının dernekler kurmaları ayrılık getirmez, tam tersine din hürriyetinin bir gereğidir. Said Nursî bunu ta 1909 senesinde ifade etmiş.
RİSALE-İ NUR KUR’AN’IN ÇOK KUVVETLİ BİR TEFSİRİDİR
Program sonunda sorulara verilen cevaplar: “Risale-i Nur Kuran-ı Kerim’in tefsiridir. Hem de çok iyi, çok kuvvetli bir tefsiridir. Son çağda yazılmış en iyi tefsirdir.”
EVRİM TEORİSİ VE İHL GİBİ KONULAR SÜKUNETLE TARTIŞILMALI
“İmam-hatipler, evrim teorisi gibi toplumda tartışmalara sebep olan konular, demokratik bir ortamda, aynen bu çalıştayda olduğu gibi, tahripkâr değil yapıcı yaklaşımlarla soğukkanlı bir şekilde ve sükûnetle çözüm odaklı olarak tartışılmalıdır. Mesela evrim teorisi olsun mu, olmasın mı şeklinde tartışılıyor. Bu tarzda tartışmak yerine olsun diyenlerle olmasın diyenleri bir araya getirelim, enine boyuna tartışsınlar, çıkacak neticeye göre bir tarz benimsensin ve sonuca ulaşılsın. Aynı şekilde imam hatipler konusunda da bir dayatma olmamalı. Kaldı ki ben bu okulları yakından bilen bir insan olarak geldiği aşamayı üzülerek şöyle ifade ediyorum: İmam hatiplerin içi boşalmıştır. Genel eğitim sistemindeki arızalardan imam hatipler de olumsuz şekilde etkilenmektedir. Şu anki haliyle maalesef bir partinin, siyasetin arka bahçesi huviyetindedir. İçi boş bir dindarlıkla tamamen siyasal ideolojiye hizmet eden anlayışın militanlarını yetiştirmektedir. Bu anlayıştan çıkılması lâzımdır.”
CEMAAT OLGUSUNU MODERN ÇAĞ ORTAYA ÇIKARMIŞTIR
“Cemaatler gerekli mi gereksiz mi? Çok geniş konuşmamız gereken bir mevzu. Cemaatler modern çağın ortaya çıkardığı sosyolojik bir olgudur. Cemaatlerden önce tarikatlar vardı. Sadece Müslümanlar arasında değil, diğer dinlerin mensupları arasında da tarikatlar, cemaatler ortaya çıkmıştır. Bunlar kendiliğinden değil, bir ihtiyaçtan dolayı ortaya çıkmıştır. Yeni çağda da ihtiyaçtır. Tarih boyunca alimler, kanaat önderleri ortaya çıkmıştır. Bu zatların etrafında birtakım insanlar toplanmıştır.”
SOSYAL KONULAR DAYATMALARLA, KUTUPLAŞMALARLA ÇÖZÜLEMEZ
“Özellikle siyaset, ideoloji ve ticaret cemaatlerin büyük bir kısmını dejenere etti. Bunun da masaya yatırılıp tahlil edilmesi lazım. Bu arızaların tesbitlerinin yapılıp çözümlerinin bulunması lâzım. Bu da ancak demokratik bir zeminde bütün fikirlerin serbestçe ifade edilebildiği ve yapıcı bir yaklaşımla konuların tartışılabileceği ortamları oluşturmayı gerektiriyor. Bu çalıştaylar bu anlamda güzel örnekler. Bunların daha geniş ölçekte devam etmesi, yaygınlaşması lâzım. Bunların özellikle iktidarı elinde tutanlar tarafından yapılması gerekiyor, ama şu anki iktidar bunu yapamaz, şimdiki anlayışı itibarıyla. Türkiye’nin demokratikleşmesi, gerçek anlamda hukuk devleti olması bu açıdan da önemli. Sosyal konular dayatmalarla, kutuplaşmalarla, gerginliklerle çözülemez. Bunları bilimsel analizlerle ve özgür, yapıcı tartışmalarla hayatın akışı içerisinde çözebiliriz. Bu anlayış ve yaklaşımı hakim kılmaya yönelik her girişim, her katkı takdire, saygıya ve desteklemeye değerdir.”
FOTOĞRAF: MURAT SAYAN
***
Güleçyüz'ün konuşmasını İzlemek için tıklayınız:
Adalet Kurultayı / Eğitimde İnanç Çalıştayı / Kâzım Güleçyüz