Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın cenaze törenine katıldığı Bediüzzaman Said Nursi'nin talebe ve hizmetkarı Mustafa Sungur'un damadının da aralarında bulunduğu 100'den fazla tutuklu yüksek yargı mensubu, 6 aydır hukuka aykırı bir şekilde hücrede tutuluyor.
15 Temmuz 2016 gecesi Türk Silâhlı Kuvvetleri içerisinde bir grup tarafından gerçekleştirilmek istenen darbe girişiminin gece yarısından hemen sonra, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nca bazı HSYK, Danıştay ve Yargıtay üyesi hâkim ve savcılar gözaltına alındı. Söz konusu yüksek hâkim ve savcılar daha sonra tutuklanarak konuldukları cezaevinde hukuka aykırı bir şekilde 8 aydır hücrede tutulmaktalar.
Tutuklu hâkim ve savcıların avukatlarından alınan bilgiye göre, olay şöyle gelişti:
“16 Temmuz sabahı Danıştay üyelerine gönderilen bir SMS mesajı ile Danıştay Başkanı tarafından saat:13.30’da darbe girişimini kınayan bir basın açıklaması yapılacağı belirtilerek, bu açıklamaya katılmak üzere tüm Danıştay üyeleri dâvet edildiler. Bazı Danıştay üyeleri darbeyi lânetlemek amacıyla Danıştay’a gitmiş, bu toplantı için bir araya gelindiği sırada Danıştay Genel Kurul Salonuna giren polisler tarafından bazı Danıştay üyeleri isimleri okunmak suretiyle meslektaşlarının yanında ve görev yaptıkları Danıştay Genel Kurulunda gözaltına alınmışlardır. İsmi okunan 48 Danıştay üyesinden, Genel Kurulda bulunan 10’u tüm Türkiye’ye haber iletimi sağlayan resmî haber ajansı olan Anadolu Ajansı kameraları eşliğinde ve basın mensuplarının önünde bir terörist gibi gözaltına alındı. Haklarında herhangi bir delil, kesinleşmiş bir hüküm vs olmadığı halde bu gözaltı videoları haberlere açıkça isim verilerek ‘Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) üyesi yüksek yargı üyeleri gözaltına alındı’ şeklinde yansıdı. Bu haberler, tüm dünyanın ulaşabileceği youtube gibi video kanallarında kayıt altında bulunuyor.”
TERÖRİST MUAMELESİ GÖRDÜLER
Tutuklu eski yüksek yargı üyelerinin, “16 Temmuz 2016 tarihinde darbeyi lânetleme amacıyla gitmiş bulundukları Danıştay Genel Kurulunda hiçbir resmî evrak kendilerine ibraz edilmeden (AİHS 5/2. Maddesine aykırılık) meslektaşları ve basın mensuplarının gözü önünde terörist muamelesi yapılarak gözaltına alındığını” belirten avukatlar, “Böylelikle hukukun temeli olan masumiyet karinesi ihlâl edildi” dedi. Aynı muamele 4 günlük gözaltı süresinde de devam ettiğini belirten avukatlar, “Müvekkillerimiz 35 saat aç-susuz bırakılmışlar. Dördüncü gün Ankara Emniyet Müdürlüğü ve Ankara Adliyesi binalarında da elleri ters kelepçeli olarak bütün vatandaşlara teşhir amaçlı dolaştırıldılar. Bir geceyi 100 üzerinde kişi ile birlikte Adliye Mescidinde ters kelepçeli olarak geçiren savcı ve hâkimlere, tutuklama kararı ise, ertesi gün akşam verildi. Tutuklama kararı ardından Sincan T Tipi Cezaevinde 8 kişilik koğuşlara yaklaşık 30 kişi olarak konulmuşlar. Gardiyanlar tarafından terörist muamelesi yapılarak 3 ayı bu şekilde geçirdiler. Ardından cezalandırma amaçlı olarak Kırıkkale Keskin T Tipi Cezaevi tek kişilik hücrelere yerleştirilerek, yaklaşık altı aydan bu yana da hücrelerinde terörist muamelesi görerek kalıyorlar” diye konuştu.
NE MAHKÛMİYET, NE DE YARGILAMA VAR
Şu an haklarında bir mahkûmiyet hükmü bulunmayan, yargılama aşamasına dahi başlamamış tutuklu ve ihraç edilmiş Yüksek Yargı üyelerinin, ne kadar süre ile kalacakları belli olmadan tek kişilik hücrelere konulmalarının insan haklarına aykırı olduğu belirtiliyor. Avukatlar, “Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin bu hususun işkence olduğunu belirten kararları bulunduğunu, bu uygulamaların Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 3. Maddesine aykırılık teşkil ettiğine dikkati çekti.
YARGITAY’DA YARGILANMALARI GEREKİYOR
“Hayatını mesleğine adamış 20-30 yıl hâkimlik yapmış ve sonunda yüksek yargı üyesi olmuş 1. sınıf hâkimlerin, kanun gereği Yargıtay’da yargılanmaları gerektiğini belirten avukatlar, “Müvekkillerimiz henüz mesleğe başlamış, kıdemsiz tek bir hâkim tarafından yargılanıp gerekçesiz bir kararla terörist muamelesi yapılarak tutuklanmış olmaları da ayrı bir garabet olarak ortada duruyor” dedi.
TAM BİR TECRİT ORTAMI
Tutuklu Yüksek Yargı üyeleri, 9 Ekim 2016 tarihi itibariyle inşaat halinde olan Kırıkkale T Tipi Cezaevi’ne konulduğu, 2017 yılında açılması öngörülmesine ve çok eksikleri bulunmasına rağmen erkenden fiiliyata geçirilen cezaevine bir anda yüzlerce tutuklu buraya yerleştirildiği bildirildi. Senelerdir işlev gören T tipi cezaevlerine bakıldığında tek kişilik hücre sayısı 14-15 i aşmazken, Kırıkkale Keskin T tipi cezaevinde tam 102 adet hücre bulunduğuna dikkat çeken avukatlar, “100’e yakın Danıştay ve Yargıtay üyesinin her biri bu tek kişilik hücrelere konuldu. Cezaevi yetkilileri bunların hücre değil, oda olduğunu öne sürdüler. Adeta bir tecrit ortamı meydana getirdiler” şeklinde konuştu.
KUR’ÂN DA, SU DA VERMEDİLER
Avukatlar bu süreç içinde moral ve sağlıkları yıpranan tutuklu Yüksek Yargı üyeleri ile ilgili anektodlar da aktardı. Bir Yüksek Yargı üyesi, kendisini ziyaret eden avukatına ağlayarak “Burası cehennem gibi, geldiğimiz ilk 2 gün su vermediler. ‘Çeşmeden için’ dediler. Çeşme suyu felâket kokuyor. Ayrıca sular sürekli kesiliyor, banyo yapamıyorum, elektrik çok sık kesiliyor. İlk 1 ay kitaplarımızı, Kur’ân-ı Kerîm’lerimizi bile vermediler. ‘Kitap, Kur’ân yasak’ dediler. Geldiğimiz ilk hafta hiç dışarı çıkarmadılar, şimdi sadece 1 kişiyle birlikte günde 2 saat avluya çıkarıyorlar, camlar çok sık çelik bariyer şeklinde tel örgü olduğu için dışarısı çok az gözüküyor, buradaki muamele çok kötü, burada kafayı yiyeceğim” ifadeleri durumun vehametini ortaya koyuyor. Ayrıca aynı kişi, kapalı alan korkusu olduğu için hastanede ‘MR’ dahi çektiremeyen bir kimse olduğunu belirterek “Burada cinnet geçireceğini, ağlamaktan gözünde yara oluştuğunu, Cezaevi Müdüriyetine doktora gitmesi gerektiğini ifade eden birkaç dilekçe yazdığını, ancak kimsenin ilgilenmediğini” belirtiyor. Yine görüştüğü müvekkillerinden birisi ciddî şeker ve yüksek tansiyon hastasıdır. Hastalığı gereği şekeri yükseldiğinde dili damağı kurumuş, bu sebeple su istemiş, ama yine 2 gün boyunca su vermediklerini ifade etmiştir.
AİHM SÖZLEŞMELERİNE AYKIRI HALLER
Bir başka anektod: “Keskin Cezaevinde de, Sincan Cezaevinde de şüpheli-müdafi görüşmeleri OHAL kararnameleri kapsamında görüntülü ve sesli olarak kayda alınmakta, ayrıca bir görevli bu görüşmenin başından sonuna kadar görüşmeye refakat etmekte ve gerek avukat gerekse şüphelinin evraklarını incelemektedir. Keskin T Tipi Cezaevinde buna ilâveten avukatların kullanmakta olduğu defterleri ve yanlarında getirdiği evraklarının fotokopisi çekilerek soruşturma savcısına verileceği görevli memurlar tarafından ifade edildi.
“Tek kişilik hücreler, hükümlülerin cezalarının belli bir bölümünü geçirmeleri ya da disiplin suçu işleyenler için bir yaptırım olarak getirilirken, ancak şu an haklarında bir mahkûmiyet hükmü bulunmayan, yargılama aşamasına dahi başlamamış tutuklu ve ihraç edilmiş Yüksek Yargı üyelerinin, ne kadar süre ile kalacakları belli olmayan tek kişilik hücrelere konulmaları ve yukarıda lâyık görülen davranışlara maruz kalmaları, öncelikle insan haklarına aykırı olduğu zahirdir.
AİHM, bedene saldırıdan başka bir yolla endişe, üzüntü ve baskı durumu yaratarak ruhsal ıztırap verilmesini Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 3. Maddesindeki insanlık dışı muamele kapsamı içerisinde değerlendirdiğini de ayrıca belirtmek gerekiyor.”