Bremen’de hafta sonu her iki seçmenden birinin sandık başına gitmemesi seçimlere olan ilgisizlikle ilgili tartışmaları canlandırdı.
Ülke genelinde geçtiğimiz yıldaki eyalet seçimlerinden sonra belediye düzeyindeki seçimlerdeki düşük katılım ile ilgili değerlendirmede bulunan siyaset bilimcilere göre bunun altında üç sebep olabilir. Birinci teze göre bu doğal, normal bir gelişme. Bremen’deki katılım bu gruba dahil edilmeyebilir, çünkü federal düzeydeki son seçimde katılım yüzde 73 idi. İkinci tez ise vatandaşların mevcut durumdan memnun olduğu yönünde. Buna göre hükümetin çalışmalarından memnun olanlar değişiklik istemediği için sandık başına gitme ihtiyacı duymuyor.
Diğer tez ise ‘kriz tezi’. Vatandaşların seçime gitmemesi, bu teze göre ciddiye alınması gereken bir sorun. Vatandaş, sandık başına gitmeyerek siyasete bilinçli tavır koyup, siyasetçi, partiler ve siyasi sisteme güvenmediği sinyalini veriyor. Buradaki diğer bir önemli unsur ise, seçime gitmeyenlerin çoğunluğunun işsiz ve eğitim seviyesinin düşük olması. Sandıktan çıkan sonucun toplumu yansıtması gerektiği baz alınırsa, düşük katılımdan dolayı iktidara gelecek partiler çoğunluğu temsil etmiş olmuyor. Çünkü seçime katılmayanlar dikkate alınmıyor. Bremen’de ise tüm partilerin temsil ettiği kısım kadar bir çoğunluk sandık başına gitmedi.
Seçime katılımı artırmak tüm partileri ilgilendiren bir konu. Bremen örneğinde ise özellikle Sosyal Demokrat Parti’nin (SPD) kafa yorması gerekiyor. Willy Brandt zamanında SPD, işçi çocuklarına eğitim imkanı sağlayan, sıradan vatandaşın siyasi katılımına katkı yapan, ‘sınıf atlamayı mümkün kılan bir parti’ olarak anılıyordu. Agenda 2010 ve Hartz 4 ile anılmaya başladıktan bu yana Sosyal Demokratlar hem üye hem de seçmen kaybetmeye devam ediyor. Bu gelişmeye ise parti merkezi Willy-Brandt-Evi henüz bir çözüm bulamamış durumda.