Christie's Müzayede Evi'nin New York'ta yaptığı açık artırmada, ünlü Amerikalı ressam Jean-Michel Basquiat'ın "İsimsiz" portresi, 57,3 milyon dolara satılarak sanatçının müzayede rekoru kırıldı.
Christie's'in New York ofisinde yapılan "Savaş Sonrası ve Çağdaş Sanat" satışlarında toplam 318,4 milyon dolarlık eser satılırken, müzayedede Asyalı alıcılar öne çıktı.
Telefonla bağlanan ve ismi açıklanmayan bir Japon koleksiyoncunun açık artırmada 74,5 milyon dolarlık alış yapması dikkati çekti.
Eserlerin yüzde 87'sinin alıcı bulduğu açık artırmaya, 27 yaşında uyuşturucu nedeniyle ölen 1960 doğumlu siyahi sanatçı Basquiat'ın 1982 yapımı eseri damgasını vurdu.
Sanatçının 238,7x500,4 santimetre ebatlarındaki tuval üzerine akrilik boya eseri 57,3 milyon dolara alıcı buldu. Basquiat'ın daha önceki müzayede rekoru 48,8 milyon dolar olarak gerçekleşmişti.
57,3 milyon dolara satılan eser ve düşündürdükleri...
Akla kapı açıp, kişilerin seçme ve tercih hakkını ellerinden almayarak farklı açılardan düşünmeye küçük bir davet...
Dünyadan ve Türkiye'den israf ve iktisat örnekleri...
Sekülerizme ve İsrafa Karşı İktisat, Şükür ve Kanaat Seçeneği...
'İnsanların en hayırlısı insanlara faydalı olandır' Hadis-i Şerifi hayatımızın temel hareket noktalarından birtanesi olmalıdır. 'Ya hayır söyle ya da sus' derecede hassas olan dini prensipler, hemen hemen her eylemimizde dünya ve ahiret noktasında fayda gerektirecek amellere yoğunlaşmamız gerekliliğini vurgular.
Bu doğrultuda sadece dünyaya yoğunlaştıran, dünyevi ve uhrevi herhangi bir fayda getirmeyen - maddi veya manevi, kişisel veya toplumsal- faaliyetlerden uzak durmamız gerekmektedir. Helal dairesi keyfe kafidir ana prensibiyle her işimizi ahirete ve ahiretimizi kazanmaya basamak ve vesile yapabiliriz.
Bediüzzaman; namazın önemini izah ve ispat ettiği enfes risalede(21. söz, 1. Makam) dünyevi meşguliyetlerin ve bu meşguliyetlerin namaza engel gösterilmesiyle ilgili dikkat çekici uyarılarda bulunmaktadır ve çok önemli hatırlatmalar yapmaktadır. İlgili bölümde Büyük İslam Alimi Bediüzzaman;
''...Bununla beraber, meşâgıl-i dünyeviye dediğin, çoğu sana ait olmayan ve fuzulî bir surette karıştığın ve karıştırdığın mâlâyâni meşgalelerdir. En elzemini bırakıp, güya binler sene ömrün var gibi, en lüzumsuz malûmatla vakit geçiriyorsun. Meselâ "Zuhal'in etrafındaki halkaların keyfiyeti nasıldır?" ve "Amerika tavukları ne kadardır?" gibi kıymetsiz şeylerle, kıymettar vaktini geçiriyorsun. Güya kozmoğrafya ilminden ve istatistikçi fenninden bir kemâl alıyorsun!''
şeklindeki veciz ifadeleriyle kulluk vazifemizi aksatarak daldığımız dünyevi meşguliyetler, gereksiz bilgi ve beceriler,Zübeyir Gündüzalp abinin dikkat çektiği şekliyle'genel kültür adı altında birtakım herzeler her iki hayatımızı tehlikeye atacak mahiyete bürünebilir dikkat etmezsek eğer...
Sekülerizme Karşı İktisat, Şükür ve Kanaat
Yeni Asya Gazetesi Eğitimci Yazarı Süleyman Kösmene
“Sen çalış ben yiyeyim” düzenine karşı Kur'an ve Risale-i Nur'daki uyarılar!
Büyük İslam Alimi Bediüzzaman Said Nursi, 'Sa’y (emek, işçi) grubu ile sermaye nasıl barışır?' şeklindeki bütün insanlığı ilgilendiren önemli mesele doğrultusunda 'Acaba ikisini barıştırmak çaresi yok mudur?' sualine karşı ifade ettiği ''Evet, vücub-i zekât [zekâtın verilmesi] ve hurmet-i riba [faizin haramlığı], karz-ı hasen [faizsiz verilen borç] şerait-i sulhiyedir [barış şartlarıdır].'' veciz cevabıyla Kur'ani ve İslami ve bütün insanlığı kapsayabilecek bir çözüm yolunun önemle üzerinde durmaktadır.
Devamını okumak için tıklayınız:
http://www.yeniasya.com.tr/gundem/sen-calis-ben-yiyeyim-duzenine-karsi-kur-an-ve-risale-i-nur-daki-uyarilar_395450
34 ülke halkını doyuramıyor
Birleşmiş Milletler (BM), dünya genelinde 34 ülkenin çatışma, kuraklık, sel ve benzeri nedenlerle halkını doyuracak gıdadan yoksun olduğunu belirtti.
Devamını okumak için tıklayınız:
http://www.yeniasya.com.tr/dunya/34-ulke-halkini-doyuramiyor_388990
Yemen'de 500 bin çocuk beslenemiyor
Birleşmiş Milletler'in verilerine göre, çatışmaların sürdüğü Yemen'de yarım milyon çocuk yetersiz beslenme nedeniyle hayati tehlikeyle karşı karşıya. Çocuklar, gelişimlerini tamamlayamıyor.
Devamını okumak için tıklayınız:
http://www.yeniasya.com.tr/dunya/yemen-de-500-bin-cocuk-beslenemiyor_369638
1 milyar insan açlık sınırının altındayken, 1.3 milyar kişi de obeziteyle boğuşuyor
Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) Gıda Mühendisleri Odasınca gerçekleştirilen "9. Gıda Mühendisliği Kongresi"nin sonuç bildirgesinde, 1 milyar insanın açlık sınırının altında yaşamaya çalışırken, 1,3 milyar kişinin de obeziteye bağlı sağlık sorunlarıyla uğraştığına yer verildi.
Devamını okumak için tıklayınız:
http://www.yeniasya.com.tr/aile-saglik/1-milyar-insan-aclik-sinirinin-altindayken-1-3-milyar-kisi-de-obeziteyle-bogusuyor_369820
İsrafa dikkat çekmek için 4 yıldır çöpten yiyecek topluyor
İsveç'in Göteborg kentinde yaşayan Andrea Kretz Ottander, ekonomik durumu iyi olmasına rağmen israf edilen yiyeceklere dikkat çekmek için 4 yıldır sadece çöpten topladığı ürünleri yediğini belirtti.
Marketlerin çöpe attığı yiyecekler sayesinde dünyada aç ve fakir insan kalmayacağını savunan 23 yaşındaki Andrea Kretz Ottander, marketlerin bu israfına karşı 4 yıldır yiyeceğini içeceğini çöpten karşılayarak yiyecek israfına savaş açtığını ifade etti.
Devamını okumak için tıklayınız:
http://www.yeniasya.com.tr/dunya/israfa-dikkat-cekmek-icin-4-yildir-copten-yiyecek-topluyor_339140
'İsraf'ın fotoğrafını çekti!
Yeni Asya yazarı Osman Zengin; asrımızda önüne geçilemeyecek şekilde artan ve bir kanayan yara olarak dehşet veren 'korkunç israf'ın fotoğrafını çekti adeta.
Zengin; hemen hemen hergün on binlercesiyle karşılaşılan israf örneklerinden ibret veren birtanesini fotoğrafladı ve kendisini şaşkına çeviren bu israf örneğini şöyle aktardı;
''İsraf o kadar başını aldı gitti ki, bu insanları anlamak mümkün değil. Dün caddede yürürken, caddenin üzerine bırakılan bu gardropa şaşırdım kaldım. Hanımların "yeter artık yıllarca bunun yüzüne bakıp durdum, değiştirmek istiyorum"un hışmına uğramış gibi. Hâlbuki gördüğünüz gibi ( ve özellikle de kasden aynanın karşısına geçerek resmini çektim dolabın ki, nasıl vaziyette olduğu görünsün diye) yeni ve kullanılır durumda. Bir iki küçük tamirat icab eder belki ama... Yani; yazıktır, günahtır. Allah, israfı sevmez.''
Devamını okumak için tıklayınız:
http://www.yeniasya.com.tr/yurt-haber/israf-in-fotografini-cekti_353477
Böyle idareciler her yere lâzım
Günümüzün en büyük hastalıklarından biri de israf ve gösteriş merakıdır.
Her ne kadar ‘israf’ deyince akla önce ‘ekmek israfı’ geliyorsa da, asıl israf başka sahalarda oluyor. Zamanın israf edilmesi, devlet imkânlarının çar-çur edilmesi, ‘sayılı günler’in israf edilmesi...
Geçen günlerde resmî bir ziyaret için Türkiye’ye gelen Finlandiya Cumhurbaşkanı Sauli Niinistö’nun, Helsinki’den İstanbul’a Türk Hava Yolları’nın (THY) tarifeli seferiyle geldiğinin ortaya çıkması önce ‘şaka’ sanıldı. Sonra anlaşıldı ki bu bir şaka değil. Finlandiya Cumhurbaşkanı gerçekten tarifeli uçakla, ‘normal bir yolcu’ gibi önce İstanbul’a gelmiş, buradan da aktarma yaparak Ankara’ya gitmiş.
Devamını okumak için tıklayınız:
http://www.yeniasya.com.tr/faruk-cakir/boyle-idareciler-her-yere-lazim_366131
Dünyanın en yoksul devlet başkanı da Bediüzzaman gibi düşünüyor
Dünyanın en yoksul devlet başkanı olarak bilinen eski Uruguay Devlet Başkanı Jose Mujica, kitap tanıtımı için geldiği Türkiye'de temaslarını 1973 model 'Vosvos' olarak bilinen makam aracıyla yapıyor.
Jose Mujica, "İktidar'da Bir Kara Koyun - Saraysız Başkan Jose Mujica" isimli kitabının tanıtımı için Türkiye'ye geldi. Mujica'nın Türkiye'deki temaslarını 1973 model ‘Vosvos’ olarak bilinen araçla yapması dikkat çekti. Mütevaziliği ile örnek bir devlet adamı olarak gösterilen Mujica'ya eşi de eşlik etti.
İstanbul'da katıldığı toplantıda konuşan Mujica, cumhuriyetçi olmayı acılarından öğrendiğini söyledi. Kimse kimseyi ezmesin ve insanlar eşit olsun diye cumhuriyetin geldiğini aktaran Mujica, halkın büyük çoğunluğu gibi yaşamaya alıştığını çünkü buna halkın karar verdiğini dile getirdi.
‘HALKIMIN İYİ YAŞADIĞI GÜN BELKİ BİZ DE İYİ HARCARIZ’
"Çoğunluğunun daha iyi yaşadığı gün belki biz de daha iyi harcarız ve daha iyi yaşarız" diyen Mujica, şunları söyledi:
"Hayatta en güzel şey özgürlüktür. Yoğun bir hayatın büyük bir evi ve hizmetçileri olursa bunlara dikkat etmek için çok zaman harcarım. Bu nedenle de az özgürlüğüm olur.
Benim işlerime dikkat etmesi için başkalarını görevlendirirsem bu sefer de başkalarının vaktini çalmış olurum. Bu nedenle hayata daha hafif olmak bagajsız olmak fakir olmak demek değildir. Daha özgür olmaktır. Dünya siyasetinden çok iyi anlamıyorum çünkü Güney Amerika siyaseti beni delirtmeye yetiyor."
Öte yandan dünyanın en mütevazı devlet adamı olarak ünlenen Mujica'nın İstanbul programı için de son derece mütevazı bir ağırlama yapıldığı İstanbul'daki 5 yıldızlı ultra lüks otellerde değil Taksim'de 3 yıldızlı mütevazı bir otelde konakladığı öğrenildi.
MUJICA'NIN BU NOKTADAKİ ÖRNEK DAVRANIŞLARI BÜYÜK İSLAM ALİMİ BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ'NİN İKTİSAT VE KANAAT HASSASİYETİNİ HATIRLATTI
Dünyanın en yoksul başkanı Mujica da Bediüzzaman gibi 'Sevad-ı azama ittiba edilmeli' diyor
''Halkın çoğunluğu nasıl yaşıyorsa öyle yaşamak gerekiyor, parası olan ve israf eden azınlık gibi değil” ve "Çoğunluğunun daha iyi yaşadığı gün belki biz de daha iyi harcarız ve daha iyi yaşarız" diyen ve halkın büyük çoğunluğu gibi yaşamaya alıştığını belirten Mujica bu yöndeki örnek tutumu ile Büyük İslam Alimi Bediüzzaman Said Nursi'nin; Kur'an-ı Hakim'in hakikatli bir tefsiri olan Risale-i Nur'dan Tarihçe-i Hayat isimli eserde zarûretten fazla kendine masraf yapmaması, iktisat sahibi olması noktasındaki sorular üzerine verdiği cevabı hatırlattı. Şöyle ki;
Maîşetçe neden bu kadar muktesid yaşıyorsun diyenlere cevaben, "Ben sevad-ı azama tabî olmak isterim. Sevad-ı azam ise, bu kadar tedarik edebilir. Ben, ekalliyet-i müsrifeye tabî olmak istemem" demişlerdir.
Sevâd-ı âzam ne demektir?
Sevad-ı Azam’a gelince… Bu kelime gurubu, kelime mânâsı itibariyle “büyük karartı” demektir. Mecazî olarak ise, “yaşayış özellikleri itibariyle ortaklık arz eden büyük insan topluluğu”, uzaktan bakıldığında “tek vücutmuş gibi davranan büyük halk karartısı,” tanıdık bir ifadeyle ise, “milletin kahir ekseriyeti” anlamında kullanılmıştır. Üstad Bediüzzaman’ın lügatinde Sevad-ı Azam, “ekseriyet-i masum”demektir.
Bu anlamda Sevad-ı Azam kavramını ilk kullanan Peygamber Efendimiz’dir. (asm) O, “Aleyküm bi’s-sevâdi’l-âzam!” yani (Size Sevad-ı Azam üzere olmak yakışır!) buyurmuştur. Bu durumda Sevad-ı Azama uymak sünnet-i seniyyedendir.
Üstad da sevâd-ı âzam diyor
Tarihçe-i Hayat'ta Üstad Bediüzzaman Said Nursi'nin zarûretten fazla kendine masraf yapmaması şöyle açıklanıyor:
Maîşetçe neden bu kadar muktesid yaşıyorsun diyenlere cevaben, "Ben sevad-ı azama tabî olmak isterim. Sevad-ı azam ise, bu kadar tedarik edebilir. Ben, ekalliyet-i müsrifeye tabî olmak istemem" demişlerdir.
Sanki yedim demeli
Yine Sözler isimli eserinde Üstad Bediüzzaman, lezzetler çağırdıkça "sanki yedim" dememiz gerektiğini şu veciz ifadelerle ihtar ediyor:
Lezâiz çağırdıkça, "Sanki yedim" demeli. "Sanki yedim" düstur eden, bir mescidi yemedi.
Eskide ekser İslâm filcümle aç değildi. Tenâuma ihtiyâr bir derece var idi.
Şimdi ise ekseri açlığa düştü kaldı. Telezzüze ihtiyâr izn-i şer'î kalmadı.
Sevâd-ı âzam, hem ekseriyet-i mâsumun maîşeti basittir. Tegaddî besâtetiyle onlara tâbi olmak,
Bin kere müreccahtır, ekalliyet-i müsrife, ya bir kısım sefihe tegaddîde tereffüh noktasında benzemek.
'Karbon ayak izi' nedir ve Bediüzzaman Said Nursî’nin 'ayak izi' ne kadardır?
Bugün insanların tüketimleri oranında çevreye verdiği zararlar ölçülerek karbon ve ekolojik ayak izleri numaralandırılmaktadır.
‘Karbon ayak izi’ bir kişinin bir yılda tabiata salınmasına vesile olduğu karbondioksit miktarını ifade etmektedir.
Karbonla ilgili olarak yiyecekler, giyecekler seyahatler, özel araçlar, uçak yolculukları, toplu taşım, doğal gaz, petrol ve kömür tüketimleri gibi bölümler ölçü alınmaktadır.
Ekolojik ayak izi ise, bir kimsenin tükettiği tabii kaynakların yeniden üretilmesi için ihtiyaç duyulan kara ve deniz sahasının ölçülmesidir ekolojik ayak izi.
Devamını okumak için tıklayınız:
http://www.yeniasya.com.tr/gundem/karbon-ayak-izi-nedir-ve-bediuzzaman-said-nursi-nin-ayak-izi-ne-kadardir_371170
BEDİÜZZAMAN'DAN İKTİSAT VE KANAAT ÇAĞRISI
İsraf yüzünden bereket kalkıyor, fakirlik ziyadeleşiyor!
Büyük İslam Alimi Bediüzzaman Said Nursi, Kur'an-ı Hakim'in ve Peygamber Efendimizin -Aleyhissalatu Vesselam- şiddetle menettiği israfın dehşetine bereketin kalkmasına sebep olduğu ve fakirliğin artmasına neden teşkil ettiği cihetleriyle dikkat çeker ve Risale-i Nur talebelerine 'bitmek, tükenmek bilmeyen bir hazine' olan kanaat ve iktisadı tavsiye eder.
Risale-i Nur'dan Lem'alar isimli eserden iktisat ve kanaate, israf ve tebrize ((boş yere malını saçıp savurma)) dair olan 19. Lem'ayı okumak için tıklayınız:
http://www.yeniasya.com.tr/risaleinur/lemalar/#352
Risale-i Nur'daki konuyla ilgili bazı bölümleri istifadenize sunuyoruz;
''Evet, zekât vermek ve iktisat etmek, malda bittecrübe sebeb-i bereket olduğu gibi, israf etmekle zekât vermemek, sebeb-i ref-i bereket olduğuna hadsiz vakıât vardır.
Üçüncü Netice: Hırs, ihlâsı kırar, amel-i uhreviyeyi zedeler. Çünkü, bir ehl-i takvânın hırsı varsa, teveccüh-ü nâsı ister. Teveccüh-ü nâsı mürâât eden, ihlâs-ı tâmmı bulamaz. Bu netice çok ehemmiyetli, çok câ-yı dikkattir.
Elhasıl, israf, kanaatsizliği intaç eder. Kanaatsizlik ise, çalışmanın şevkini kırar, tembelliğe atar, hayatından şekvâ kapısını açar, mütemadiyen şekvâ ettirir. (Haşiye-1) Hem ihlâsı kırar, riyâ kapısını açar. Hem izzetini kırar, dilencilik yolunu gösterir.
İktisat ise, kanaati intaç eder. “Kanaat eden aziz olur; tamah eden zillete düşer” hadisin sırrıyla, kanaat, izzeti intâc eder. Hem sa’ye ve çalışmaya teşcî eder. Şevkini ziyadeleştirir, çalıştırır. Çünkü, meselâ bir gün çalıştı.
Akşamda aldığı cüz’î bir ücrete kanaat sırrıyla, ikinci gün yine çalışır. Müsrif ise, kanaat etmediği için, ikinci gün daha çalışmaz. Çalışsa da şevksiz çalışır.
Hem iktisattan gelen kanaat, şükür kapısını açar, şekvâ kapısını kapatır. Hayatında daima şâkir olur. Hem kanaat vasıtasıyla insanlardan istiğnâ etmek cihetinde, teveccühlerini aramaz. İhlâs kapısı açılır, riyâ kapısı kapanır.
İktisatsızlık ve israfın dehşetli zararlarını geniş bir dairede müşahede ettim.
Şöyle ki: Ben, dokuz sene evvel mübarek bir şehre geldim. Kış münasebetiyle o şehrin menâbi-i servetini göremedim. Allah rahmet etsin, oranın müftüsü birkaç defa bana dedi: “Ahalimiz fakirdir.” Bu söz benim rikkatime dokundu.
Beş altı sene sonraya kadar, daima o şehir ahalisine acıyordum. Sekiz sene sonra yazın yine o şehre geldim. Bağlarına baktım. Merhum müftünün sözü hatırıma geldi. “Fesübhânallah,” dedim. “Bu bağların mahsulâtı, şehrin hâcetinin pek fevkindedir. Bu şehir ahalisi pek çok zengin olmak lâzım gelir.” Hayret ettim.
Beni aldatmayan ve hakikatlerin derkinde bir rehberim olan bir hatıra-i hakikatle anladım: İktisatsızlık ve israf yüzünden bereket kalkmış ki, o kadar menâbi-i servetle beraber, o merhum müftü “Ahalimiz fakirdir” diyordu.
Evet, zekât vermek ve iktisat etmek, malda bittecrübe sebeb-i bereket olduğu gibi, israf etmekle zekât vermemek, sebeb-i ref-i bereket olduğuna hadsiz vakıât vardır.
İslâm hükemasının Eflâtun’u ve hekimlerin şeyhi ve filozofların üstadı, dâhi-i meşhur Ebu Ali ibni Sina, yalnız tıp noktasında, “Yiyin, için, fakat israf etmeyin” (A’râf Sûresi, 7: 31.) âyetini şöyle tefsir etmiş.
Demiş: İlm-i tıbbı iki satırla topluyorum. Sözün güzelliği kısalığındadır. Yediğin vakit az ye. Yedikten sonra dört beş saat kadar daha yeme. Şifa hazımdadır. Yani, kolayca hazmedeceğin miktarı ye, nefse ve mideye en ağır ve yorucu hal, taam taam üstüne yemektir. (Haşiye-2)
HAŞİYE-1: Evet, hangi müsrifle görüşsen, şekvâlar işiteceksin. Ne kadar zengin olsa da yine dili şekvâ edecektir. En fakir, fakat kanaatkâr bir adamla görüşsen, şükür işiteceksin.
HAŞİYE-2: Yani, vücuda en muzır, dört beş saat fasıla vermeden yemek yemek, veyahut telezzüz için mütenevvî yemekleri birbiri üstüne mideye doldurmaktır.
(Lem’alar, On Dokuzuncu Lem’a, Yeni Asya Neşriyat, yeni tanzim, s. 366)
LÛGATÇE:
teveccüh-ü nâs: İnsanların alâkası, yönelmesi.
mürâât: Gözetme, bakma, riayet etme.
menâbi-i servet: Zenginlik kaynakları.
sebeb-i ref-i bereket: Bereketin ortadan kalkmasının sebebi.
amel-i uhreviye: Ahirete ait fiil, iş.
ihlâs-ı tâmm: Tam ihlâs, yaptığı her işinde Allah’ın emrini ve rızasını gözetme.
şekvâ: Şikâyet.
intac: Netice verme, sonuç doğurma.
sa’y: Çalışma, gayret, emek.
teşcî: Cesaret verme, cesaretlendirme.
istiğnâ: Cenâb-ı Hakk’tan başka kimsenin minneti altına girmeme, başkasına ihtiyacını arz etmeme.
Gelenek görenek belası!
İnsaniyetin yaşamak damarı ve hıfz-ı hayat cihazı, bu asırda israfatla ve iktisatsızlık ve kanaatsizlik ve hırs yüzünden bereketin kalkmasıyla ve fakr u zaruret, maişet ziyadeleşmesiyle o derece o damar yaralanmış...
Medeniyet-i hâzıra-i garbiye, semavî kanun-u esasîlere muhalif olarak hareket ettiği için seyyiatı hasenatına, hatâları, zararları, faydalarına râcih geldi.
Medeniyetteki maksud-u hakikî olan istirahat-i umumiye ve saadet-i hayat-ı dünyeviye bozuldu. İktisat, kanaat yerine israf ve sefahet; ve sa’y ve hizmet yerine tembellik ve istirahat meyli galebe çaldığından, biçare beşeri hem gayet fakir, hem gayet tembel eyledi.
Semavî Kur’ân’ın kanun-u esasîsi, “Leyse lil-insâni illa mâ seâ” [“İnsan için ancak çalıştığının karşılığı vardır.” (Necm Sûresi: 53:39.)”, “Külû ve’şrabû velâ tüsrifû” [“Yiyin, için, fakat israf etmeyin.” A’râf Sûresi: 7:31.] ferman-ı esasîsiyle, “beşerin saadet-i hayatiyesi, iktisat ve sa’ye gayrette olduğunu ve onunla beşerin havas, avâm tabakası birbiriyle barışabilir” diye Risale-i Nur bu esası izaha binaen, kısa bir iki nükte söyleyeceğim:
Birincisi: Bedevîlikte beşer üç dört şeye muhtaç oluyordu. O üç dört hâcâtını tedarik etmeyen, on adette ancak ikisiydi. Şimdiki garp medeniyet-i zâlime-i hâzırası, su-i istimâlât ve israfat ve hevesatı tehyiç ve havâic-i gayr-ı zaruriyeyi, zarurî hâcatlar hükmüne getirip görenek ve tiryakilik cihetiyle, şimdiki o medenî insanın tam muhtaç olduğu dört hâcâtı yerine, yirmi şeye bu zamanda muhtaç oluyor.
O yirmi hâcâtı tam helâl bir tarzda tedarik edecek, yirmiden ancak ikisi olabilir; on sekizi muhtaç hükmünde kalır. Demek, bu medeniyet-i hâzıra insanı çok fakir ediyor.
O ihtiyaç cihetinde beşeri zulme, başka haram kazanmaya sevk etmiş. Biçare avâm ve havas tabakasını daima mübarezeye teşvik etmiş. Kur’ân’ın kanun-u esasîsi olan “vücub-u zekât, hurmet-i riba” vasıtasıyla avâmın havassa karşı itaatini ve havassın avâma karşı şefkatini temin eden o kudsî kanunu bırakıp burjuvaları zulme, fukaraları isyana sevk etmeye mecbur etmiş. İstirahat-i beşeriyeyi zîr ü zeber etti. (….)
Elhasıl: Medeniyet-i garbiye-i hâzıra, semavî dinleri tam dinlemediği için, beşeri hem fakir edip ihtiyacatı ziyadeleştirmiş. İktisat ve kanaat esasını bozup israf ve hırs ve tamahı ziyadeleştirmeye, zulüm ve harama yol açmış.
Emirdağ Lâhikası, s. 334, yeni tanzim: s. 649
***
Evet, insaniyetin yaşamak damarı ve hıfz-ı hayat cihazı, bu asırda israfatla ve iktisatsızlık ve kanaatsizlik ve hırs yüzünden bereketin kalkmasıyla ve fakr u zaruret, maişet ziyadeleşmesiyle o derece o damar yaralanmış ve şerait-i hayatın ağırlaşmasıyla o derece zedelenmiş ve mütemadiyen ehl-i dalâlet nazar-ı dikkati şu hayata celb ede ede o derece nazar-ı dikkati kendine celb etmiş ki, ednâ bir hâcât-ı hayatiyeyi büyük bir mesele-i diniyeye tercih ettiriyor.
Bu acip asrın bu acip hastalığına ve dehşetli marazına karşı Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyânın tiryak misâl ilâçlarının naşiri olan Risale-i Nur dayanabilir ve onun metin, sarsılmaz, sebatkar, halis, sadık, fedakâr şakirtleri mukavemet edebilir. Öyleyse, herşeyden evvel onun dairesine girmeli, sadakatle, tam metanet ve ciddî ihlâs ve tam itimadla ona yapışmak lâzım ki, o acip hastalığın tesirinden kurtulsun.''
Kastamonu Lâhikası, s. 74, yeni tanzim: s. 137
Ailede iktisat dersleri
Peygamberimiz (asm) “İktisat eden maişetçe aile belâsını çekmez!” der. Bediüzzaman Hazretleri 19. Lem’a olan İktisat Risalesinde bu hadis-i şerifin yorumunu yapar.
Yazımız bu hadisin sırrını en küçük dairelerimizden olan ailemizde nasıl yaşadığımız üzerine…
Kanaat, iktisat ve şükür kavramlarının “bir hayat tarzı” olarak günlük yaşantımıza aktarmak çok önemli. İsrafın yol açtığı dengesizlik hayatları alt üst ediyor zira.
Yaşadığımız günler bunun sayısız ibretli örnekleriyle dolu. Aşağıdaki örnekler tüketirken tükendiğimizin canlı fotoğrafları hükmünde...
Devamını okumak için tıklayınız:
http://www.yeniasya.com.tr/yasemin-gulecyuz/ailede-iktisat-dersleri_391470
Fransa'da kırılan 'dünya rekoru' ve Risale-i Nur'dan hatırlattığı hakikatler!
Fransa'nın doğusundaki bir hava üssünde 433 balon havalanarak dünya rekoru kırdı.
''AMERİKA TAVUKLARI NE KADARDIR? GİBİ KIYMETSİZ ŞEYLERLE KIYMETTAR VAKTİNİ GEÇİRİYORSUN!''
'İnsanların en hayırlısı insanlara faydalı olandır' Hadis-i Şerifi hayatımızın temel hareket noktalarından birtanesi olmalıdır.'Ya hayır söyle ya da sus' derecede hassas olan dini prensipler, hemen hemen her eylemimizde dünya ve ahiret noktasında fayda gerektirecek amellere yoğunlaşmamız gerekliliğini vurgular.
Bu doğrultuda sadece dünyaya yoğunlaştıran, dünyevi ve uhrevi herhangi bir fayda getirmeyen - maddi veya manevi, kişisel veya toplumsal- faaliyetlerden uzak durmamız gerekmektedir. Helal dairesi keyfe kafidir ana prensibiyle her işimizi ahirete ve ahiretimizi kazanmaya basamak ve vesile yapabiliriz.
Bediüzzaman; namazın önemini izah ve ispat ettiği enfes risalede(21. söz, 1. Makam) dünyevi meşguliyetlerin ve bu meşguliyetlerin namaza engel gösterilmesiyle ilgili dikkat çekici uyarılarda bulunmaktadır ve çok önemli hatırlatmalar yapmaktadır. İlgili bölümde Büyük İslam Alimi Bediüzzaman;
''...Bununla beraber, meşâgıl-i dünyeviye dediğin, çoğu sana ait olmayan ve fuzulî bir surette karıştığın ve karıştırdığın mâlâyâni meşgalelerdir. En elzemini bırakıp, güya binler sene ömrün var gibi, en lüzumsuz malûmatla vakit geçiriyorsun. Meselâ "Zuhal'in etrafındaki halkaların keyfiyeti nasıldır?" ve "Amerika tavukları ne kadardır?" gibi kıymetsiz şeylerle, kıymettar vaktini geçiriyorsun. Güya kozmoğrafya ilminden ve istatistikçi fenninden bir kemâl alıyorsun!''
şeklindeki veciz ifadeleriyle kulluk vazifemizi aksatarak daldığımız dünyevi meşguliyetler, gereksiz bilgi ve beceriler,Zübeyir Gündüzalp abinin dikkat çektiği şekliyle'genel kültür adı altında birtakım herzeler her iki hayatımızı tehlikeye atacak mahiyete bürünebilir dikkat etmezsek eğer...
Devamını okumak için tıklayınız:
http://www.yeniasya.com.tr/dunya/fransa-da-kirilan-dunya-rekoru-ve-risale-i-nur-dan-hatirlattigi-hakikatler_348787
NECİSİN, NEREDEN GELİYORSUN VE NEREYE GİDİYORSUN?
Bütün insanların en ziyade alakadar olduğu "Necisin? Nereden geliyorsun? Ve Nereye gidiyorsun?" suallerine en güzel cevapların verildiği Kur'an-ı Hakim'in hakikatli ve parlak bir tefsiri olan Risale-i Nur Külliyatı'nı okumak için tıklayınız;
http://www.yeniasya.com.tr/risaleinur/
Risale-i Nur'dan bir bölüm;
“… Nereden geliyorsunuz? Nereye gidiyorsunuz? Bu dünyada işiniz nedir? Reisiniz kimdir?"
"Bu suale, benî-âdem namına, emsali olan büyük peygamberler gibi, Muhammed-i Arabî Aleyhissalâtü Vesselâm, nev'-i beşere vekaleten karşısına çıkarak şöyle cevapta bulundu:"
'Ey hikmet! Bu gördüğün insanlar, Sultan-ı Ezelî'nin kudretiyle yokluk karanlıklarından ziyadar varlık âlemine çıkarılan mahluklardır. Sultan-ı Ezelî, bütün mevcudatı içinde biz insanları seçmiş ve emanet-i kübrayı bize vermiştir. Biz haşir yoluyla saadet-i ebediyeye müteveccihen hareket etmekteyiz. Dünyadaki işimiz de, o saadet-i ebediye yollarını temin etmekle, re's-ül malımız olan istidadlarımızı nemalandırmaktır.' ”
(İşârâtü’l-İ’caz, Fatiha Suresi Tefsiri)
İlgili bölümün devamını okumak için tıklayınız;
http://www.yeniasya.com.tr/risaleinur/isaratulicaz/#28
AA