Aile-Sağlık |
Her okulda bir hemşire olsun Mersİn Üniversitesinde (MEÜ) 21-22 Mayıs günlerinde MEÜ Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı ile Mersin Büyükşehir Belediyesi tarafından ortaklaşa düzenlenen ve Halk Sağlığı Uzmanları Derneğinin koordinasyonunda yapılan ‘’1. Ulusal Okul Sağlığı Sempozyumu’’na katılan bilim adamları, sonuç bildirgesi yayımladı. Türkiye nüfusunun yaklaşık beşte birinin okul sağlığı kapsamına giren öğrenci, öğretmen ve okulda çalışan diğer personelden oluştuğu, bu sebeple okul sağlığının toplumun her kesimini yakından ilgilendirdiği belirtilen bildirgede, büyüme ve gelişmenin çok hızlı olduğu okul döneminde çocuklar ve ergenlerin, sayılamayacak kadar çok bedensel ve psikososyal riskle karşı karşıya olduğu vurgulandı. Temel sağlık davranışlarının kazandırılmasında aileden sonra en önemli kurum olan okulun sağlıklı bir toplumun inşa edilmesi için en önemli fırsatı sunduğuna dikkati çekilen bildirgede, ‘’Dünyanın birçok ülkesinde de okul sağlığı hizmetleri uzun yıllardır, gelişme ve kalkınmanın lokomotifi olarak kullanılmaktadır. Özellikle çocukların periyodik olarak büyüme ve gelişmelerinin izlenmesi, sağlıklı nesiller için en önemli yol haritasını oluşturmaktadır’’ görüşüne yer verildi. Türkiye’de okul sağlığı kavramının yeterince yerleşmemiş olması ve bu konuda farkındalığın oluşturulamamasının büyük bir toplumsal yük oluşturduğu vurgulanan bildirgede, şunlar kaydedildi: ‘’Ayrıca okul sağlığı hizmetlerinin yapılandırılmamış olması da sağlık eğitiminin tüm topluma ulaşmasının sağlanamamasına neden olmaktadır. Okul; öğrenci, öğretmen ve diğer çalışanları ile bir bütündür. Bu nedenle okulda bulunan her bireye yönelik olarak sağlık hizmetleri planlanmalıdır. Okul sağlığı çok disiplinli bir alandır. Bu alandaki çalışmalarda, Millî Eğitim Bakanlığı ve Sağlık Bakanlığının yanı sıra akademisyenler, yerel yöneticiler, psikolojik danışmanlık ve rehberlik uzmanları, birinci basamak sağlık çalışanları, öğretmen, öğrenci ve okul aile birliği görevlilerinin de olduğu geniş tabanlı bir işbirliği şarttır.’’
AİLE VE TOPLUM SAĞLIĞI AÇISINDAN ÖNEMLİ
Türkİye’nİn şartlarına ve ihtiyaçlarına uygun, erişilebilir, nitelikli, sürdürülebilir ve kapsamlı okul sağlığı hizmet modelinin geliştirilmesi ve hayata geçirilmesine ‘’acilen’’ ihtiyaç duyulduğu ifade edilen bildirgede, şu görüşlere vurgu yapıldı: ‘’Mevzuatımıza göre en az 50 işçi çalıştıran iş yerlerinde, iş yeri hekimi bulundurma zorunluluğu vardır. Ancak 2-3 bin öğrencisi, onlarca öğretmeni ve çalışanı olan okullarımızda ise sağlık hizmeti sunan herhangi bir sağlık görevlisi ya da birim bulunmamaktadır. Okul sağlığı hizmeti, sadece bazı projelerle yürütülemeyecek kadar geniş kapsamlı ve süreklilik isteyen entegre bir hizmettir. Bu nedenle okul sağlığı hizmetlerinin, mutlaka okul içinde kurulacak bir ‘okul sağlığı birimi’ ile birinci basamak sağlık hizmetinin sunulduğu kurumlardan destek alarak yürütülmesi toplum ve aile sağlığı açısından büyük önem arz etmektedir. Bunun için ihtiyaca göre, görev tanımı yapılacak bir ‘okul sağlığı hemşiresi’nin okul içinde istihdam edilmesinin, bu alanda atılabilecek en önemli adım olacağı kanısındayız.’’ |
14.06.2010 |
Spor, alzheimer riskini azaltıyor New York’ta yapılan bir araştırma, meyve, sebze, balık ağırlıklı beslenme ve spor yapmanın Alzheimer’a yakalanma riskini azalttığını gösterdi. New York’ta yaşayan, ortalama 77 yaşındaki bin 880 kişi üzerinde yapılan bir araştırma, spor yapan kişilerin Alzheimer’a yakalanma riskinin, yapmayanlardan yüzde 60 az olduğunu ortaya çıkardı. Katılımcıların nörolojik ve nöropsikolojik durumlarını belirleyen bilim insanları, bu kişilerin beslenme ve fiziki durumlarını 0 ila 9 arasında puanladı. Her katılımcıyı ortalama 5 yıl izleyen bilim insanları, bu kişilerden sadece 282’sinin Alzheimer’a yakalandığını gördü. Yoğun biçimde spor yapanların hastalığa yakalanma riski yüzde 37 ila 50 az, sebze, meyve ve balık ağırlıklı beslenenlerin, diyeti uygulama biçimine göre hastalığa yakalanma riski yüzde 32 ila 40 düşük çıktı. Araştırma, Amerikan Tıp Derneği’nin dergisinde ve Fransız Le Point dergisinin internet sitesinde yer alıyor. |
14.06.2010 |
Endişe gerekli, ama fazlası zararlı Akdenİz Üniversitesi (AÜ) Tıp Fakültesi Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Özmen Metin, ‘’Belli bir sınıra kadar anksiyete normaldir, kişinin işlevselliğini, performansını, başarısını arttırır, tehlikelerden kaçınmasını sağlar’’ diyor. Kişinin yeni bir ortamda, tehdit oluşturabilecek durumlarda bir çeşit savunma mekanizması olarak kaygı hissedebileceğine değinen Metin, vücudun endişeyle birlikte alarma geçeceğini ve olası tehditlere karşı kendini koruyabileceğini kaydetti. Bunun normalde her insanda olması gerektiğine dikkati çeken Metin, herkesin belirli şiddetlerde endişe yaşadığını, bunun da sağlıklı bir tepki olduğunu ifade etti. Metin, şöyle konuştu: ‘’Normal sınırlardaki anksiyete çoğunlukla kişinin başarısını, işlevselliğini arttırır. Örneğin sınavınız vardır, sınavda başarılı olamama kaygısıyla ders çalışırsanız, bu sizin başarınızı arttırır. Yeni bir durumda, tanımadığınız bir ortamda anksiyetenin oluşması dikkatli olmayı ve risklerden kaçınmayı sağlar. Yani belli bir sınıra kadar anksiyete normaldir, kişinin işlevselliğini arttırır, tehlikelerden kaçınmasını sağlar. Ama ne zaman bu şiddetli olur, kişi kaygısını kontrol etmekte güçlük çeker, işlevselliğini bozar, hayatını olumsuz etkiler, o zaman bunu anksiyete bozukluğu olarak görür ve tedavi gerektiren bir durum olduğuna karar veririz.’’ |
14.06.2010 |
Kola yaşlandırıyor Özellİkle yaz aylarında serinlemek için bol miktarda tüketilen gazlı içecekler, cildin yaşlanmasına sebep oluyor. Harvard Üniversitesi’nde fareler üzerinde yapılan araştırmaya göre; gazlı içeceklerin içinde bulunan fosfat maddesi, cilt ve kaslarda bozulmaya yol açıyor. Et, ekmek ve pasta gibi gıdalarda da kullanılan fosfat, kalp ve böbreklere de zarar veriyor. Geçtiğimiz yıl ABD’de yapılan bir araştırmada, haftada 3 bardak gazlı içecek tüketmenin pankreas kanserine yakalanma riskini iki kat arttırdığı belirlenmiş. |
14.06.2010 |
Fazla çalışanın kalp hastası olma riski fazla “Aşiri çalışmak öldürür” söylemini bilimsel çalışmalar da doğruladı. Araştırmalar, günde 4 saat fazla mesai yapanların kalp hastası olma riskinin yüzde 60 arttığını gösteriyor. Avrupa Kalp Dergisi’nde geçen ay yayınlan araştırmayı Amerikan Hastanesi Kardiyoloji uzmanlarından Dr. Tolga Özyigit, şöyle yorumladı: “Uluslararası Çalışma Örgütü’ne göre Türkiye’de tüm çalışanların yaklaşık yüzde 50’si haftada 50 saatin üzerinde çalışmakta. Peki bu durumun sağlık üzerine herhangi bir etkisi var mı? Araştırmalar fazla çalışmanın, hipertansiyon, uyku bozuklukları, depresyon gibi hastalıklara neden olabileceğini ortaya koyuyor. Avrupa Kalp Dergisi’nde geçtiğimiz ay sonuçları yayımlanan bir çalışmada; yaşları 39 ile 61 arasında değişen ve başlangıçta herhangi bir kalp hastalığı olmayan 6.014 İngiliz devlet memuru, yaklaşık 11 yıl boyunca takip edilmiş ve çalışma saatlerinin uzunluğu ile kalp hastalığı arasındaki ilişki araştırılmış. Çalışmanın sonucu gösteriyor ki günde normalden 3 saat ve daha fazla çalışan insanların kalp hastalığına yakalanma riski (kalp krizi ve ölüm dahil) daha az çalışanlara göre yüzde 60 daha fazla. Kişinin kendisine ayıracak yeterli vaktinin olmaması, sürekli gerginlik, uyku süresinin kısalması ve kalitesinin bozulması vücutta birtakım hormonal ve biyokimyasal değişikliklere neden olarak zaman içinde kalp damar sistemine zarar vermekte. Aşırı stres bir risk faktörü olarak kabul edilmekle birlikte bahsedilen çalışmada stres düzeyi düşük olanlarda dahi fazla çalışma ile kalp hastalığı riskinin arttığı gösterilmiş.” |
14.06.2010 |
Cep telefonu kısırlaştırıyor 40 denek üzerinde yapılan bir araştırma, pantolon cebinde taşınan cep telefonunun, spermdeki DNA yapı bütünlüğünü bozduğunu ortaya çıkardı. Selçuk Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi Histoloji-Embriyoloji Bölümü’nde görevli Prof. Dr. Selçuk Duman, Doç. Dr. Murad Aktan ve yüksek lisans öğrencisi Duygu Çoruh, kısırlığa etki eden faktörler içinde yer aldığı düşünülen cep telefonları konusunda, ‘’cep telefonu ve sperme etkisi’’ni araştırdı. Cep telefonunu radyofrekans ışınımının testis dokusu üzerindeki etkilerinin halen araştırılan bir konu olduğunu dile getiren Prof. Dr. Duman, ‘’Çalışmamızda 40 insan semen örneğinde, laboratuvar şartlarında, 900 ve 1800 MHz cep telefonu radyofrekans ışınımına cep telefonunun pantolon cebinde taşınmasını temsilen, 2,5 santimetre ve 10 santimetre mesafelerden 15 dakikalık süreyle (açık konumda) maruz bırakılmıştır. Semen örneğinde sperm DNA yapı bütünlüğü ile hareketliliği değerlendirilmiştir. Yaptığımız çalışma sonucunda radyofrekans ışınımın, spermlerin hareketliliğine herhangi bir olumsuz etkisi bulunmadığı gözlenirken, mesafenin yakınlaşmasıyla, spermdeki DNA yapı bütünlüğünün bozulmaya başladığı, floresan mikroskop düzeyinde gözlenmiştir’’ dedi. Prof. Dr. Duman, ‘’Sağlıklı erkek üreme hücrelerinin varlığı, sağlıklı nesillerin gelişimi demektir. Araştırma sonucu toplum sağlığı açısından değerlendirildiğinde, cep telefonu konuşma süreleri minimum tutulmalı, konuşma konumunda kulaklık kullanılarak cep telefonu testislerden olabildiğince uzak konumlandırılmalıdır” diye konuştu. |
14.06.2010 |