13 Haziran 2010 ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET VE ŞÛRÂDIR İletişim Künye Abonelik Reklam Bugünkü YeniAsya!

Eski tarihli sayılar

Günün Karikatürü
Gün Gün Tarih
Dergilerimiz

Güncel

 

100 çocuktan 19’u işçi

Uluslararası Çalışma Teşkilâtının çocuk işçiliğine ilişkin raporu, kısmî gerilemelere rağmen çocuk işçiliğinin can yakıcı bir biçimde sürdüğünü ortaya koydu. Rapora göre, dünya ölçeğinde hâlâ çalışan çocuk oranı yüzde 19,3. Bir başka deyişle her 100 çocuktan 19’u çalışıyor.

Her yüz çocuktan 19’u işçi

ULUSLARARASI Çalışma Örgütü (ILO) İşte Temel Haklar ve Prensipler Deklarasyonu’nun takibi çerçevesinde hazırlanan küresel raporda, dünyada 5-17 yaş arası 1 milyar 586 milyon çocuk bulunduğu belirtildi. Rapora göre, 2008 itibariyle 5-17 yaş arası çocukların 306 milyonu istihdam içinde ve bir işte çalışıyor. Bu rakam 2004 yılında 323 milyondu. 2004-2008 arasında istihdam içinde yer alan çocuk sayısı 17 milyon geriledi. Bu gerileme yüzde 5,3’e denk geliyor. Ancak dünya ölçeğinde hâlâ çalışan çocuk oranı yüzde 19,3. Bir başka deyişle her 100 çocuktan 19’u çalışıyor.

5-17 yaş arasında olan ve istihdam içinde yer alan çocukların bir kısmının çalışmasına, ILO sözleşmeleri ve ulusal yasalar izin veriyor. 2008 yılı itibariyle çalışan 306 milyon çocuktan 91 milyonunun çalışması ulusal yasalara ve ILO sözleşmelere uygun. Ancak 215 milyon çocuğun çalışması, ILO sözleşmelerine aykırı ve bu çocuklar ‘’çocuk işçi’’ kapsamında değerlendiriliyor. 2008 yılında Dünya ölçeğinde çalışması yasak olmasına rağmen çalışan çocuk oranı bütün çocuklar içinde yüzde 13,6. Bu oran 2004 yılında yüzde 14,2’ydi. Her ne kadar çocuk işçi sayısı ve oranı düşüş içinde olsa da dünyadaki her 100 çocuktan 14’ü çocuk işçi.

TEHLİKELİ İŞLERDE ÇALIŞIYORLAR

Rapora göre, 5-17 yaş arası çalışan çocukların 115 milyonu tehlikeli işlerde çalışıyor. Tehlikeli işler aynı zamanda çocuk işçiliğinin en kötü biçimlerini ölçerken bir araç olarak kullanılıyor. Bu tehlikeli işlerde çalışan 115 milyon çocuğun 53 milyonu 15 yaşından küçük. Bununla birlikte tehlikeli işlerde çalışan çocukların sayısındaki düşüş 2004-2008 yılları arasında yüzde 10,2 oranında gerçekleşti. 5-17 yaş arası çocuklar arasında çalışan çocukların oranı Asya-Pasifik bölgesinde yüzde 20,4, Latin Amerika ve Karayipler’de yüzde 13,4, Sahra Altı Afrika’da yüzde 32,8, diğer bölgelerde ise yüzde 8,4. Çocukların çalışması, Asya-Pasifik bölgesi, Latin Amerika ve Karayipler’de düşerken, Sahra Altı Afrika’da artıyor.

13.06.2010


 

SBS’LERİN GELECEĞİ BELİRSİZ, SINIFLAR BOŞALDI

Dün yapılan, ilköğretim 6. sınıf öğrencisi yaklaşık 1 milyon 88 bin adayın katıldığı sınav ile SBS maratonu tamamlandı. SBS’ye geçen hafta da 7 ve 8’ler girmişti. Veliler ve öğrenciler üç yıla yayılan Seviye Belirleme Sınavları sebebiyle stres ve yorgunluk yaşarken, imtihanlar, tatile haftalar kala orta öğretimde sınıfları boşalttı. Lise son sınıf öğrencileri de LGS ve LYS’ler için daha önce özel izinli sayılmışlardı. Bu arada, değişen üniversite yerleştirme sınavları tartışılırken SBS’lerin geleceği de belirsizliğini koruyor.

ÖĞRENCİ VE VELİLER İMTİHAN STRESİ YAŞIYOR

Eğitim-Bir-Sen Stratejik Araştırmalar Merkezinin (EBSAM) yaptığı araştırmaya göre; okul, dershane, ödev, etüd, özel ders derken öğrenci ve aileleri sosyal faaliyetlere zaman ayıramadılar. Eğitim-Bir-Sen Genel Sekreteri Halil Etyemez, SBS, LGS ve LYS yüzünden hem ailelerin, hem de öğrencilerin büyük stres yaşadığını belirterek, şunları söyledi: “Aileler, çocuklarının daha iyi bir okula gidebilmesi için tüm imkânlarını zorlamaktadır. Öğrenciler ise, kazanamama stresi içinde uykusuz günler geçirmektedir. Ne kendilerine bir zaman ayırabilmektedirler, ne de sosyal, sportif, kültürel bir aktiviteye.”

Yoğun sınav trafiği, veli ve öğrencıleri yordu

KONYA'DA mimarlık yapan Ahmet Toprak, 6. ve 7. sınıfa giden iki çocuğunun Seviye Belirleme Sınavı'na girdiğini, bir çocuğunun da üniversiteye hazırlandığını belirtti. Sınavlar sebebiyle hafta sonları çocuklarını bir arada göremediğini ifade eden Toprak, ev, iş, okul ve dershane arasında adeta mekik dokuduğunu dile getirdi. Toprak, “Ömrümüz okul kapısında sınavdan, etütten ve dersten çıkan çocuğumuzu beklemekle geçiyor. Çocuklarımız dersten başını kaldırıp ta sosyal bir faaliyete vakit ayıramıyor” dedi. Toprak, hafta içi okula, hafta sonu dershaneye giden çocuklarını sınavdan sınav yetiştirmeye çalıştığını söyledi. Toprak, mevcut sınav sisteminin çocuklar üzerinde olumsuz etkiler doğurduğunu sözlerine ekledi.

Anne Ayşegül Toprak ise, “Çocukluğunu ve gençliğini doğru yaşayamayanlar, insanlarla sağlıklı bir sosyal ilişki kuramıyor. Doğru bir arkadaşlık ortamı oluşturamıyor ve yalnızlaşıyor. Bu da psikolojik sorunları beraberinde getiriyor. Çocuklarımız da biz de sınav yılgını olduk” ifadelerini kullandı.

SBS sınavları tamamlandı

İLKÖĞRETİM 6. sınıf öğrencisi yaklaşık 1 milyon 88 bin adayın katıldığı Seviye Belirleme Sınavı (SBS) tamamlandı. SBS, bütün il merkezleri ile yurt dışında Lefkoşa, Trablusgarp, Riyad, Medine, Cidde, Tebük, Kuveyt, Aşkabat, Taşkent, Bakü ve Bişkek’de gerçekleştirildi. SBS, tüm sınav merkezlerinde Türkiye saatiyle 10.00’da başladı ve 90 dakika sürdü. Öğrencilere sınavda 80 soru yöneltildi. Sınav soru ve cevapları saat 13.00’ten itibaren ‘’www.meb.gov.tr’’ internet adresinde yayınlandı. Sınav sonuçları 6 Ağustos 2010’da açıklanacak.

ASOSYAL BİREYLER YETİŞİYOR

Eğİtİm-Bİr-Sen Genel Sekreteri Halil Etyemez daha önce yaptığı açıklamada, sınav odaklı eğitim sisteminde öğrencilerin sosyal yanları zayıf bireyler olarak yetiştiğini ve bu şekilde toplumda yerini aldığını belirterek, “Bu, Türkiye’nin geleceği açısından büyük risk oluşturmaktadır” ifadelerini kullanmıştı.

Öğrencilerin, sınavlar yüzünden günlerini yoğun stres altında geçirdiğini, okul, dershane, ödev, etüd, özel ders derken kendilerine ve sosyal bir faaliyete zaman ayıramadıklarını kaydeden Etyemez, “Öğrencilerin önlerine, ilköğretimde SBS, ortaöğretimde LGS-LYS ve yükseköğretimi bitirdikten sonra ise KPSS çıkmaktadır. Tüm gelecekleri 2-3 saatlik sınavlara sıkıştırılmış durumdadır. Bu sınavlar yüzünden sadece ders çalışmaya endekslenmiş olan öğrenciler, asosyal bireyler olarak toplumsal hayata atılmaktadır” şeklinde konuştu.

Eğitim-Bir-Sen Genel Sekreteri Halil Etyemez, SBS, LGS ve LYS yüzünden hem ailelerin hem de öğrencilerin büyük stres yaşadığını belirterek, şunları söyledi: “Aileler, çocuklarının daha iyi bir okula gidebilmesi için tüm imkânlarını zorlamaktadır. Öğrenciler ise, kazanamama stresi içinde uykusuz günler geçirmektedir. Ne kendilerine bir zaman ayırabilmektedirler ne de sosyal, sportif, kültürel bir aktiviteye. Öğrencileri asosyalleşmeye iten sınav odaklı eğitim sisteminden kurtulmamız gerekmektedir.”

13.06.2010


 

Hac için sağlık personeli başvurusu yarın başlıyor

HACDA görev yapmak isteyen sağlık personeli, 14-30 Haziran tarihleri arasında Diyanet İşleri Başkanlığına başvurabilecek.

Resmî bir sağlık kurumunda, özeller dahil üniversite hastanelerinde veya Sağlık Bakanlığından ruhsatlandırılmış özel sağlık kuruluşlarında branşı ile ilgili görevlerde fiilen çalışan uzman doktorlar, 1 Temmuz 2010 itibariyle resmî bir sağlık kurumunda, özeller dahil üniversite hastanelerinde, kurum tabipliklerinde ve Sağlık Bakanlığından ruhsatlandırılmış özel sağlık kuruluşlarında en az 3 yıldır fiilen çalışan pratisyen doktorlar ile resmi bir sağlık kurumunda 1 Temmuz 2010 itibariyle en az 5 yıldır çalışan diş hekimi ve eczacılar başvuruda bulunabilecek.Ebe, hemşire, sağlık memuru, acil tıp teknisyeni, laboratuvar, tıbbî cihaz tamir, röntgen, anestezi, ameliyathane ve diş teknisyenleri, eczacı kalfası, hastanelerde servis hizmetlerinde fiilen hasta bakıcı olarak görev yapan hizmetli personel ile sterilizasyon hizmetlerinde çalışanlarda ise yataklı tedavi hizmeti veren resmî bir sağlık kurumunda veya 112 Acil’de, 1 Temmuz 2010 tarihi itibariyle talepte bulundukları görev unvanında en az 5 yıldır fiilen çalışıyor olmak şartı aranacak. Pratisyen doktor, diş hekimi ve eczacılardan 1960 ve daha sonraki yıllarda, ebe, hemşire, sağlık memuru, acil tıp teknisyeni, laboratuvar, tıbbî cihaz tamir, röntgen, anestezi, ameliyathane ve diş teknisyenleri, eczacı kalfası, hasta bakıcılarda ise 1970 ve daha sonraki yıllarda doğanlar başvurabilecek. Başvuruda bulunmak isteyen sağlık personeli, ‘’http://hac.diyanet.gov.tr’’ internet adresindeki formu dolduracak, alınacak çıktıya fotoğraf yapıştırarak, kurum yetkilisine onaylatacak.

13.06.2010


 

Şehadet mi, anne mi?

İsrail’in Gazze’ye yardım götüren gemilere düzenlediği saldırıda şehit olan Furkan Doğan’ın not defterine düştüğü son satırlar, ‘’Şehadet şerbetine son saatler. Var mı daha güzel şey? Varsa o da sadece annemdir, ama ondan ben de emin değilim. İkisinin kıyası çok zor. Şehadet mi, annem mi?’’ oldu.

“Şehadet şerbetine son saatler”

İsrail’in. Gazze’ye yardım götüren gemilere düzenlediği saldırıda vefat eden Kayserili lise öğrencisi Furkan Doğan’ın özel eşyaları ve not defteri ailesine teslim edildi. Furkan’ın not defterine düştüğü son satırlar, ‘’Şehadet şerbetine son saatler. Var mı daha güzel şey? Varsa o da sadece annemdir, ama ondan ben de emin değilim. İkisinin kıyası çok zor. Şehadet mi annem mi? Salon boşaldı. Şu ana kadar olmayan ciddiyet bir anda herkesi kapladı’’ oldu.Furkan’ın babası Yrd. Doç. Dr. Ahmet Doğan, oğlunun özel eşyaları ile not defterini, İHH yöneticilerinin kendilerine teslim ettiğini belirterek, ‘’Oğlumun eşyalarını annesi odasına koydu. Not defterine de ben şöyle bir baktım, ancak tam incelemedim’’ dedi. İHH yöneticileri de Furkan’ın not defteri ile eşyalarının ailesine teslim edildiğini, not defterinde herhangi bir karalama ya da yırtılma olmadığını, sağlam bir şekilde aldıkları defteri, ailesine ulaştırdıklarını bildirdi. Furkan’ın not defterine yazdığı son satırları, İHH’nın internet sayfasında, Furkan için hazırlanan slayt gösterisinde ve Furkan’ın fotoğrafının bulunduğu kartlarda da yer aldı. Yolculuğa çıkmadan önce, geziyle ilgili notlarını yazmak için yanına kâğıt ve kalem alan Furkan’ın yazdığı son satırlar ise saldırıyı ve o an içinde bulunduğu duyguları şöyle özetlemiş: ‘’Şehadet şerbetine son saatler. Var mı daha güzel şey? Varsa o da sadece annemdir, ama ondan ben de emin değilim. İkisinin kıyası çok zor. Şehadet mi annem mi? Salon boşaldı. Şu ana kadar olmayan ciddiyet bir anda herkesi kapladı.’’

13.06.2010


 

AYM rejim değil, hukuk bekçiliği yapsın

Bem-Bir-Sen Genel Başkanı Mürsel Turbay, Anayasa Mahkemesi’nin rejim bekçiliği yapmak yerine hukuk bekçiliği yapması gerektiğini söyledi.

Mürsel Turbay, yaptığı açıklamada, yıllardan beri darbeler, muhtıralar yüzünden yara bere içinde olan Türk demokrasisinin, kalıcı ve yerleşik kurallara ihtiyacı bulunduğunu söyledi. Turbay, vatandaşın hayatında önemli değişikliklere sebep olacak, hak ve özgürlükler yönünden kalıcı kurallar getirecek olan Anayasa değişikliğinin bir an önce hayata geçirilmesi gerektiğini söyledi. CHP’nin başvurusu ile konuyu şekil olarak inceleme kararı veren Anayasa Mahkemesi’nin geçmişte “mimli kararlar” aldığına dikkat çeken Turbay, “Yüce Mahkeme’nin yeniden yetki aşımı yapmayacağının hiçbir garantisi yoktur. Türkiye bütün kurum ve kuruluşları ile devleti ile sivil toplum örgütleri ile demokratikleşme yolunda hızla ilerlemek istemektedir. Türkiye’nin demokratikleşmesi üç-beş yargıcının, üstelik daha önce hukuka ve hakkaniyete aykırı kararları ile bilinen yargıçların insafına terk edilemez. Şu an gelinen nokta anayasaya da aykırılık taşımaktadır. Anayasanın 6. maddesinde ‘Egemenliğin kullanılması, hiçbir surette hiçbir kişiye, zümreye veya sınıfa bırakılamaz. Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasadan almayan bir Devlet yetkisi kullanamaz’ denilmektedir. Oysa bugün TBMM devre dışı bırakılmak istenmekte, egemenlik belli bir sınıf, (yargıçlar sınıfı) aracığılı ile kullanılmak istenmektedir. Türkiye bir hukuk devletidir. Evrensel hukuk neyi gerektiriyorsa o yapılacaktır. Anayasa Mahkemesi rejim bekçiliği yapmak yerine hukuk bekçiliği yapmalıdır. Bırakın kararı millet versin. Millet kararını vermişse, Türk Milleti adına karar vermenin artık bir hükmü yoktur.”

13.06.2010


 

Eksen değil, ekonomi kaydı

Devlet Bakanı Zafer Çağlayan, ‘’Türkiye’nin yönünü batıdan doğuya çevirdiği, bir eksen kayması yaşandığı’’ şeklindeki değerlendirmelere ilişkin olarak, ‘’Türkiye’nin ekseninde kayma yoktur.

Küresel kriz dünyanın, dünya ekonomisinin eksenini kaydırmıştır’’ dedi. Bakan Çağlayan yaptığı yazılı açıklamada, Türkiye’nin doğu ile batı arasında tarihî, kültürel bağları ve lojistik imkânları sayesinde sahip olduğu köprü konumunu en iyi şekilde değerlendirerek, dünya ekonomisinin yeni oluşan dengelerine hızlı şekilde adapte olduğunu ifade etti. Türkiye’nin ekseninde kaymanın söz konusu olmadığını belirten Çağlayan, şunları kaydetti: ‘’Eksen kayması, küresel krizin de etkisiyle dünya ekonomisinde yaşanmaktadır. Türkiye ihracatının yaklaşık yüzde 60’ını Avrupa’ya yapan bir ülkedir. Onun için burada kayan bir eksen aranıyorsa, o bizim eksenimiz değildir. Avrupa’nın, hatta dünyanın ekseni kaymıştır. Dünyanın her bölgesiyle her ülkesiyle hem siyasi hem ticarî hem de ekonomik ilişkilerin artması gereken önemli bir dön

13.06.2010


 

Gönül: Heron uçaklarını kullanabiliriz

MıllÎ Savunma Bakanı Vecdi Gönül, ‘’Bizim elemanlar Heron uçaklarını kullanabilir. Herhangi bir aksaklığın olacağını düşünmüyorum’’ dedi.

Aile dostları olan Erzurum Bölge Eğitim ve Araştırma Hastanesi Başhekim Yardımcısı Dr. İclal Güzel’in oğlu Serdar Güzel’in düğününe katılmak için eşi Sevim Gönül ve AKP Genel Başkan Yardımcısı Salih Kapusuz Erzurum’a gelen Bakan Gönül, gayriresmî oluğunu ancak yine de Erzurum Valisi Sebahattin Öztürk ile müşterek konuları görüşeceğini ifade etti. Gönül, bir gazetecinin, ‘’İsrail’den 10 Heron uçağı alınmıştı. Yaşanan son olaydan sonra, eğitimciler ülkelerine gitti. Bununla ilgili ne söyleyeceksiniz?’’ sorusuna şu cevabı verdi: ‘’Bizim elemanlarımız yetiştirir. Elemanlarımız bir süre İsrail’de çalıştı. Uçaklar geldikten sonra da burada çalıştılar. Bizim elemanlar Heron uçaklarını kullanabilir. Herhangi bir aksaklığın olacağını düşünmüyorum. Elemanlar eğitimlerini zaten tamamladı.’’

13.06.2010


 

Ergenekon duruşması 23 Ağustos’a ertelendi

Bırıncı ‘’Ergenekon’’ davasında tutuklu 23 sanığın bu hallerinin devamına karar veren mahkeme heyeti, duruşmayı 23 Ağustosa erteledi. İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki duruşmada mahkeme heyetince alınan ara kararlar, Üye Hakim Sedat Sami Haşıloğlu tarafından açıklandı.

Buna göre, sanık ve avukatların taleplerinin duruşma tutanağı yazıldıktan sonra değerlendirilmesine karar veren mahkeme heyeti, sorgu ve savunması tamamlanan tutuksuz sanık avukat Fuat Turgut’un duruşmadan vareste tutulmasına hükmetti. Sanıkların tutukluluk hallerinin devamına karar veren mahkeme heyeti, duruşmayı 23 Ağustos Pazartesi günü saat 09.00’a erteledi. Mahkeme Heyeti Başkanı Köksal Şengün’ün, tutuklu sanıklar Kemal Kerinçsiz, Hayrettin Ertekin, Hüseyin Görüm, Erkut Ersoy, Muzaffer Şenocak, Mehmet Demirtaş, İsmail Yıldız, Mehmet Zekeriya Öztürk, Ergün Poyraz, Sevgi Erenerol, Mehmet Fikri Karadağ, Hikmet Çiçek ve Nusret Senem ile birlikte İşçi Partisi (İP) Genel Başkanı Doğu Perinçek’in de tahliye edilmesi yönünde oy kullandığı görüldü.

13.06.2010


 

Yanarak can verdiler

Şanliurfa’da otobüsle otomobilin çarpıştığı kazada, alevlerin arasında kalan 3 kişi yanarak vefat etti, 6 kişi de yaralandı.

Mardin’den İstanbul’a gitmeye çalışan 47 NC 800 plakalı ve sürücüsünün adı öğrenilemeyen yolcu otobüsü, Şanlıurfa-Mardin karayolunun 45. kilometresindeki Çoban deresi mevkiinde, karşı yönden gelen 63 KC 075 plakalı otomobille çarpıştı. Çarpışmanın ardından otobüsteki yolcular hızlıca tahliye edilirken, otomobilde sıkışan 3 kişi çıkarılmak istendi. Bu sırada araçlarda başlayan yangın bir anda otomobil ve otobüsün tamamını sardı. Yangına ilk müdahale olay yerine yakın bir şantiyede bulunan su tankeri tarafından yapıldı. Daha sonra olay yerine gelen itfaiye ekipleri, yangını söndürdü. Yangın esnasında patlamanın da yaşandığı otomobilde kimliği henüz belirlenemeyen 3 kişi yanarak vefat etti. Meydana gelen kazada yaralanan 6 kişi olay yerine sevk edilen ambulanslarla, Şanlıurfa ve Viranşehir’deki çeşitli hastanelere kaldırıldı. Yaralılardan birinin durumunun ağır olduğu belirtildi. Yolcuların ‘’dikkatsizlikle’’ suçladığı otobüs şoförünün olay yerinden kaçtığı iddia edildi.Çorum’un Osmancık ilçesinde meydana gelen zincirleme trafik kazasında ise 3 kişi öldü, 4 kişi yaralandı.

13.06.2010


 

İstanbul’da, 14 saat su kesintisi uygulanacak

İstanbul’un bazı semtlerine 15 Haziranda 14 saat süreyle su verilemeyecek.

İSKİ’den yapılan açıklamaya göre, Kâğıthane–Çeliktepe Ana İsale Hattı deplase bağlantı çalışması sebebiyle 15 Haziran Salı günü 10.00-24.00 saatleri arasında Kâğıthane’nin Çeliktepe, Emniyet Evler, Sanayi, Yeşilce, Seyrantepe ve Şirintepe mahalleleri, Sarıyer’in Pınar, Poligon, Maslak, İTÜ, Harp Akademileri, Darüşşafaka, Cumhuriyet, Hacıosman, Garipçe, Koç Üniversitesi, Rumeli Feneri, Bahçeköy, Zekariyaköy, Demirciköy, Uskumruköy, Kumköy (Kilyos), Gümüşdere ve Kısırkaya’nın tamamı ile Maden, Yenimahalle, Tarabya, Kireçburnu, Büyükdere mahallelerinin üst kotları, Beşiktaş’ın Konaklar Mahallesi, Şişli’nin Ayazağa ve Huzur mahalleleri su alamayacak.

13.06.2010


 

Emniyete “başpolis” geliyor

İçışlerı Bakanı Beşir Atalay, teklfle 30 bin kadro tahsis edildiğini, bunun 20 bininin normal atama, 10 bininin ise ‘’kıdemli başpolis’’ ve ‘’başpolis’’ için olduğunu bildirdi.

TBMM Genel Kurulunda, 25 bin öğretmen ile 30 bin polis alımının da içinde olduğu bazı kanunlarda değişiklik yapan teklifin birinci bölümü üzerinde soruları cevaplayan Atalay, polis memurlarının rahat şartlarda çalışmaları için çok çaba sarf ettiklerini belirterek, ‘’Aslında şu anda kadro tahsisi 30 bin. 20 bini normal atama için, 10 bini de ‘kıdemli başpolis’ ve ‘başpolis’ için. Teklifle 30 bin kadro tahsis edilecek’’ dedi.

13.06.2010


 

Özkök’ün yerine 3 aday

Türkıye Barolar Birliği’nin (TBB) 11. Olağanüstü Genel Kurulu’nda baro başkanlığı için 3 aday yarışacak.

Türkiye Barolar Birliği Başkanı Özdemir Özok’un ölmesinin ardından yeni birlik başkanını seçmek amacıyla gerçekleştirilen genel kurul, Türkiye Barolar Birliği’nde toplandı. Genel Kurulda, Türkiye Barolar Birliği’nin başkanlığı için Muammer Aydın, Vedat Ahsen Coşar ve Güneş Gürsever aday oldu.

13.06.2010


 

“Ergenekon gecekondusu” kebapçı oluyor

Türkıye’nın son yıllarda gündeminden düşmeyen Ergenekon soruşturmasının başlamasına sebep olan el bombalarının bulunduğu Ümraniye’deki gecekondunun yerine kebapçı dükkânı açılıyor.

3 yıl önce el bombaları, TNT kalıpları ve fünyelerin ele geçirildiği gecekonduda şimdilerde hummalı bir tadilat çalışması yapılıyor. Gecekonduyu satın alarak kebapçı dükkânı açmaya karar veren Timur Özel, gecekonduda bulunan mühimmatların kendisinde bir endişeye uyandırmadığını belirtti. Özel, “Bildiğiniz gibi burası el bombası yakalanan bir yer. Burası el değiştirerek ‘Aboov Kepapçı’sı yapmaya karar verdim. Sağlam ter temiz bir yer yapacağım” dedi.

13.06.2010


 

Hakkâri’de 1 terörist etkisiz hale getirildi

HakkÂrı’nın Şemdinli ilçesinde bir teröristin etkisiz hale getirildiği bildirildi.

Genelkurmay Başkanlığından yapılan açıklamada, önceki gün, Hakkâri’nin Şemdinli ilçesi dağlık arazi kesiminde güvenlik güçlerince icra edilen faaliyet esnasında bölücü terör örgütü mensupları tarafından uzak mesafeden açılan ateş sonucu bir astsubayın şehit olduğu ve bir subayımızın yaralandığı olaya müteakip bölgede operasyon düzenlendiği belirtildi. Operasyonda, bir teröristin silâh ve teçhizatıyla birlikte etkisiz hale getirildiği kaydedildi.

13.06.2010


 

Yeni Galata Köprüsü Salı günü kapatılacak

Yenı Galata Köprüsü, 15 Haziran Salı günü 02.00-04.30 saatlerinde araç ve yaya trafiğine kapatılacak.

İstanbul Büyükşehir Belediyesinden yapılan yazılı açıklamada, Deniz Hizmetleri Müdürlüğünce Yeni Galata Köprüsü’nde baskül köprünün mesnet, kiriş ve kilitlerinin yağlanması çalışması ile köprünün deniz trafiğine açılma işleminin yapılacağı belirtildi.

13.06.2010


 

Din hizmetleri camiye hapsedilemez

Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Bardakoğlu, birçok sosyal problemle karşı karşıya olunduğunu, bunlara duyarsız kalamadıklarını belirterek, “Din hizmetini sadece caminin dört duvarı arasına hapsedemeyiz. El kitapları hazırladık, tüm Türkiye’de bunların okunmasını ve yayılmasını istiyoruz’’ dedi.

Din hizmeti camiye hapsedilemez

DİYANET İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Bardakoğlu, birçok sosyal sorun karşı karşıya olunduğunu, bu sorunlara duyarsız kalamadıklarını belirterek, ‘’Sadece din hizmetini caminin dört duvarı arasına hapsedemeyiz’’ dedi.

Tokat Valisi Şerif Yılmaz’ı makamında ziyaret eden Bardakoğlu, din görevlileri ile yapacakları değerlendirme ve bilgilendirme toplantısı için şehre geldiğini söyledi. Din görevlileri olarak ülkenin birliğinin, beraberliğinin adeta mayası olmaya, harcı olmaya gayret ettiklerini anlatan Bardakoğlu, ‘’Hiçbir ayrım yapmadan, her insanımızın yanında olmayı, doktorumuz burada ama biz gönül doktoru olmayı arzu ediyoruz” diye konuştu. Vali Yılmaz’a Diyanet İşleri Başkanlığı yayınlarından ‘’Kur’ân Yolu Tefsiri’’, Safahat’ın orijinal Türkçe tercümesinin baskısını ve diğer neşriyatları hediye eden Bardakoğlu, yayınların önemine dikkati çekerek, şunları kaydetti: ‘’O kadar sosyal sorunla karşı karşıyayız ki biz bunlara karşı duyarsız kalamıyoruz. Yani sadece din hizmetini caminin dört duvarı arasına hapsedemeyiz. Şimdi el kitapları hazırladık, tüm Türkiye’de bunların okunmasını ve yayılmasını istiyoruz. Gençlik ve sorunları, intihar, aile huzuru, değişen dünyada kadın, sokak çocukları, şiddet ve çocuk, insan hakları, sahtecilik, kumar, madde bağımlılığı, iş ve ticaret ahlakı, tüketim ahlakı ve İslam, çevre bilinci, hurafeler, engelliler, yaşlılar, yani ne kadar güncel sorun varsa elimizi taşın altına koyalım arzu ettik.’’

13.06.2010


 

AB hedefimiz uzun soluklu

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, TÜSİAD’ın girişimiyle Haziran 2009’da kurulan Paris Boğaziçi Enstitüsünün yemeğinde, Türkiye’nin AB’ye üye olmak için gösterdiği samimî gayreti herkesin bildiğini belirterek, “Türkiye’nin AB hedefi, uzun soluklu, stratejik bir hedeftir. Bizim açımızdan bu bilinçli olarak seçilmiş bir hedeftir” dedi.

AB hedefimiz uzun soluklu

CUMHURBAŞKANI Abdullah Gül, Türkiye’nin AB hedefinin, uzun soluklu, stratejik bir hedef olduğunu belirterek, “Bu hedefin bir takım kısa vadeli ve popülist hesaplara feda edilmemesi gerekir” dedi.

TÜSİAD’ın girişimiyle Haziran 2009’da kurulan Paris Boğaziçi Enstitüsünün Sabancı Atlı Köşk’te düzenlediği yemekte konuşan Cumhurbaşkanı Gül, Türkiye’nin AB’ye üye olmak için gösterdiği samimi gayreti herkesin bildiğini belirtti. Gül, Türkiye’de sessiz bir devrimin gerçekleştiğini, bunda bütün hükümetlerin katkısı olduğunu kaydetti. Sadece demokrasi, siyaset, hukuk alanında değil, ekonomik alanda da yapılanların çok önemli olduğunu dile getiren Gül, ‘’Bunları AB’ye hoş görünelim diye yapmadık. Hâlâ eksikliklerimiz var. ‘Bunları da yapacağız’ diyebilme cesaretini gösteriyoruz ama bütün bunları gerçekten halkımız için yapıyoruz. Çünkü görüyoruz ki, bu reformları yaptığımızda Türkiye her bakımdan daha güçleniyor. Türkiye her bakımdan daha da güçlendikçe, Türkiye’nin cazibesi de artıyor” dedi. Gül, Türkiye’nin yolunun tıkanmaması gerektiğini ifade ederek, şunları kaydetti:

‘’Türkiye, herhangi bir AB üyesi ülkenin standartlarına geldikten sonra siz ne derseniz deyin, ‘evet’ ya da ‘hayır’ deyin, açıkçası çok fazla gücenmem. Fakat o noktaya gelmemiz engellenirse bunu anlamam ve tabiî ki buna gücenme hakkım da var. Bu kadar geçmişi olan bir sürecin, bu kadar anlamsız bir şekilde engellenmesini görmek tabii ki mümkün değildir. Türkiye’nin AB hedefi, uzun soluklu, stratejik bir hedeftir. Bu hedefin bir takım kısa vadeli ve popülist hesaplara feda edilmemesi gerekir. Bizim açımızdan da bu bilinçli olarak seçilmiş bir hedeftir. Bu bir devlet stratejisi olarak herkesin sahiplendiği bir konudur.’’

13.06.2010


 

AB, Türkiye’yi almaya mecbur

Başbakan Erdoğan, AB’nin Türkiye’yi oyaladığını, bunu bildiklerini söyledi. Erdoğan, “İşin perde arkası belli. Bunu, özel görüşmelerde bazı samimi olan Avrupalı bakanlar bize söylüyorlar. Biz bunu biliyoruz, ama dillendirmeyi doğru bulmuyoruz. Ben kendilerine açıkça söylüyorum: Eğer siz Hıristiyan kulübü değilseniz Türkiye’yi buraya almaya mecbursunuz, mecbursunuz” diye konuştu.

AB, Türkiye’ye 'evet' demeye mecbur

BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan, “AB Hristiyan kulübü değilse Türkiye’yi almaya mecbur” dedi. Trabzon’da Karadeniz Teknik Üniversitesinde fahri doktora verilmesi töreninde konuşan Erdoğan, Avrupa Birliği’nin Türkiye’yi oyaladığını, bunu bildiklerini söyledi. Erdoğan, şöyle konuştu: “İşin perde arkası belli. Bunu, özel görüşmelerde bazı samimi olan Avrupalı bakanlar bize söylüyorlar. Biz bunu biliyoruz ama dillendirmeyi doğru bulmuyoruz. Ben kendilerine açıkça söylüyorum: Eğer siz Hristiyan kulübü değilseniz Türkiye’yi buraya almaya mecbursunuz, mecbursunuz. Sizin Hristiyan kulübü olmadığınızı ifade edebilecek tek şey, tek bir halkı Müslüman ülke olarak Türkiye’nin burada olmasıdır. Ama buna bile tahammül edemeyecek kadar aşırısınız.” AB’ye alınan son 10 ülkenin Türkiye ile karşılaştırıldığında, temel hak ve özgürlükler, kalkınma noktalarında çok geride olduklarını ifade eden Erdoğan, “Biz AB’ye yük olmaya değil yük almaya geliyoruz” dedi.

13.06.2010


 

Kılıçdaroğlu: AYM kararları da eleştirilebilir

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, her karar ve görüş gibi Anayasa Mahkemesinin kararlarının da eleştirilebileceğini ancak daha karar ortaya çıkmadan görüş bildirmenin doğru olmadığını bildirdi.

Kılıçdaroğlu, çeşitli etkinliklere katılacağı Tokat’a giderken Çorum’un Sungurlu ilçesinde bir sosyal tesiste gazetecilerle sohbet etti. Kılıçdaroğlu, CHP’nin, Anayasa değişikliği paketinin iptali talebiyle Anayasa Mahkemesine yaptığı başvuru ve Yüksek Mahkemenin kararı açıklanmadan bazı çevrelerce yapılan yorumların hatırlatılması üzerine şunları söyledi: ‘’Türkiye bir hukuk devleti ise bunun gereğine hepimiz inanmak, gereğini yapmak zorundayız. Anayasa Mahkemesinin vereceği karara herkes uyar ama bu, şu anlama gelmesin: Anayasa Mahkemesinin vereceği karar eleştirilemez... Her karar ve görüş eleştirilebileceği gibi Anayasa Mahkemesinin kararı da eleştirilebilir ama daha karar ortaya çıkmadan görüş bildirmek, mahkemeyi baskı altına almak, hele raportör arkadaşımızın yaptığı açıklamalar ve benzeri açıklamalarda bulunmak doğru değil bana göre. Hepimiz Anayasa Mahkemesinin kararını sükunetle bekleyeceğiz. O kararın gereğini de hep birlikte yapacağız. Karar ortaya çıktıktan sonra da şu veya bu şekilde tartışılır.’’

13.06.2010


 

Ergin: İyi niyetli olmayanlarla mücadele sürecek

ADALET Bakanı Sadullah Ergin, Türkiye’nin insan hakları, demokrasi, özgürlükler konusunda ilerlemesini sağlayacaklarını, ancak iyi niyetli olmayan unsurlarla da hak ettikleri şekilde mücadeleye devam edeceklerini söyledi.

Ergin, çeşitli ziyaret ve incelemelerde bulunmak üzere geldiği Kahramanmaraş’ta, Elbistan ilçesini ziyaret etti. İlk olarak Elbistan Belediyesini giden Ergin, gazetecilerin kamuoyunda ‘’taş atan çocuklarla ilgili düzenleme’’ olarak bilinen yasa önerisinin TBMM’ye sunulması ile ilgili sorularını cevaplandırdı. Türkiye’nin gelişmiş demokrasi için önemli adımlar attığını belirten Ergin, ‘’Elbette bunları sabote etmek isteyenler olacaktır. Türkiye gelişmiş demokrasi olma noktasında önemli adımlar atıyor. Son Anayasa değişikliği de bunun bir parçası. Bütün bunların olmasından rahatsız olanlar var. Gelişmelerden rahatsızlık duyanlar var. Mevcut durumun devamını arzu edenler sabote etmek istiyorlar. Bu çocukları topluma kazandırmak gelecekte bunların ülkesine ailesine yararlı birer fert olarak yetişmesine katkı sağlayacak tedbirleri alacağız. Bu hakları vereceğiz, mevcut durumu düzelteceğiz ama ısrarla terörle şiddetle netice alacağım diyenlerle de mücadelemizi devam ettireceğiz. Bu ülkenin insan hakları, demokrasi noktasında bir yandan ilerlemesini sağlayacağız ekonomik ve sosyal kalkınmayı devam ettireceğiz ama iyi niyetli olmayan unsurlarla da hak ettikleri şekilde mücadeleye devam edeceğiz.’’

13.06.2010


 

Türkiye, dünyaya AB ile açılır

Institut du Bosphore Bilim Kurulu Eş Başkanı Kemal Derviş, “Avrupa ilişkilerinin dinamizmi olmadan, Türkiye dünya sahnesinde o kadar önemli bir rol oynayamaz” dedi.

TÜSİAD ve Institut du Bosphore tarafından “Türkiye ve Dünya: Yeni Oyuncular, Yeni Vizyonlar” ana temasıyla düzenlenen “Boğaziçi Semineri”nde konuşan Derviş Fransa ile Türkiye ve Türkiye ile Avrupa arasında görüşlerin artık eskisi kadar geçerli olmadığını belirtti. Derviş, “AB’ye üye olmak, mekanik bir süreç değil, yani Türkiye’nin bütün kriterlere uyması tek başına yeterli değil. Avrupa’nın geleceği belirlenmedi henüz. Dünya değişiyor, Avrupa değişiyor, Avrupa kendi geleceğini yaratmak zorunda” dedi.

Derviş, Türkiye’nin Avrupa’nın içinde olması ve Türkiye’ye AB konusunun daha iyi anlatılması gerektiğinin altını çizdi. “AB’ye inanan bir insanım, hatta bunun insanlık tarihinin en önemli projelerinden biri olduğuna inanıyorum” diyen Derviş, şöyle devam etti: “Avrupa’nın Türkiye’ye ihtiyacı olduğu gibi, Türkiye’nin de Avrupa’ya ihtiyacı var. Türkiye’nin kendi bölgesinde önem kazanması beni memnun ediyor. Bütün bunların sonucunda Türkiye’ye önemli avantajlar gelebilir. Türkiye hem bölgesel, hem de küresel düzeyde önem kazanmaya başlıyor. Ülkenin güçlenmesi ve dünya olaylarına dahil olmak istemesi güzel şeyler, ama inanıyorum ki Türkiye’nin gücünün büyük bir kısmı Avrupa ile olan ilişkilerinden geliyor. Bütün ülkeler, özellikle Müslüman ülkeler Türkiye’nin AB ile olan ilişkilerini yakından izliyor ve buna önem veriyor. Türkiye’nin uluslararası alanda çok daha aktif olmasını memnuniyetle karşılıyoruz. Türkiye, aynı şekilde Avrupa dinamizmini de sürdürmeli. Avrupa ilişkilerinin dinamizmi olmadan Türkiye dünya sahnesinde o kadar önemli bir rol oynayamaz.”

LELLOUCHE: İSRAİL’İN ŞİDDET POLİTİKASINA DA KARŞIYIZ

FRANSA'NIN Avrupa İşleri Bakanı Pierre Lellouche da Fransa’da modern Türkiye’nin çok iyi tanınmadığının kabul edilmesi gerektiğini söyledi. Fransa’nın Avrupa’nın geleceğine ümitle baktığını ifade eden Lellouche, ‘’Türkiye bizim için kilit bir ortak. 21. yüzyıl Türkiye’si gelişen bir güç olarak ortaya çıkıyor. Türkiye, Doğu ile Batı arasında köprü olmuştur. Soğuk Savaşın sona ermesiyle ve küreselleşmenin genişlemesiyle Türkiye, bütün avantajlarını kullanacaktır. Türkiye çok yakında kıtanın en kalabalık ülkesi olacaktır. Genç, çalışkan ve girişimci nüfusa sahip Türkiye, Avrupa’nın en önemli aktörü olacaktır’’ diye konuştu. Türkiye’nin çok aktif bir diplomasiye sahip olduğunu gördüklerini aktaran Lellouche, şöyle devam etti: ‘’Son günlerde biz Batılılar, Doğuya bağlandığı zaman Batının Türkiye’yi kaybedeceğini düşünüyoruz. Aslında bu, Soğuk Savaş zamanından kalma bir düşünce, bence geçerli değil. Hiç kimse Türkiye’yi kaybetmiş değil. Türkiye kendi ulusal çıkarlarını koruyor. Türkiye Batıda olduğu kadar Doğuda da faaliyet gösteriyor.’’ Lellouche, Fransa’nın Türkiye ile yan yana, her türlü teröre karşı mücadele etmeye hazır olduğunu bildirdi. Orta Doğu ve Gazze olaylarında Türkiye’nin bölgedeki hareketlerini takdirle karşıladıklarını ifade eden Lellouche, ‘’9 vatandaşın ölümünün ve birçok kişinin yaralanmasının acı bir şey olduğunun bilincindeyim. İsrail’in şiddet politikasına da karşıyız’’ dedi.

13.06.2010


 

Suriye ile ortak sınır kapısı

TÜRKİYE ile Suriye arasında yap-işlet-devret modeliyle ortak sınır kapısı yapılmasına ilişkin mutabakat imzalandı.

Devlet Bakanı Hayati Yazıcı, Suriye Maliye Bakanı Muhammed El Hüseyin ile TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu İstanbul’da bir araya gelerek, ortak sınır kapılarının birlikte yapılması ve işletilmesi konusunda ortak mutabakat imzalandı. Mutabakata ilişkin açıklama yapan Bakan Yazıcı, ortak sınır kapısı uygulamasının ilk olarak Mardin Nusaybin-Kamışlı Gümrük kapısı üzerinde yapmayı kararlaştırdıklarını belirtti. Yazıcı, bu konuyla ilgili mutabakat zabıtlarının imzalandığını ifade ederek, “Bir iki ay içinde Nusaybin Kamışlı gümrük kapısının ortak yapımına ilişkin temeli atacağız” dedi. Yazıcı, en geç iki ay içinde temelin atılmasından sonra gümrük kapısının yapımını 7-10 ayda tamamlanmasının öngörüldüğünü kaydedetti .

13.06.2010


 

KARADENİZE HES TEHDİDİ

Karadenizde sayıları artan Hidro Elektrik Santraller, kuruldukları derenin kurumasına yol açıyor. Rize'deki Gürgen Deresi bunun en tipik örneği. Derenin kurumuş halini gören bölge insanı, artık HES kurulmasının durdurulmasını istiyor.

RİZE’NİN Çayeli İlçesi, Senoz Vadisi’nde yapımı devam eden Hidro Elektrik Santrallere (HES) karşı hukuk mücadelesi devam ediyor. Köy muhtarları ve bölge halkı, Senoz Vadisinde akan derelerin üzerinde çok sayıda ‘değirmen tipi HES’ yapılmasına itiraz ederek, mahkemeye başvurdu. Mahkemeler, şirketler aleyhinde karar verdiği halde, mahkeme kararları uygulanmadı ve çalışmalar devam etti. Bu durumu protesto eden Senoz Derneği, hazırladığı büyük bir afişle şirketleri halka şikâyet etti. Senoz Derneğince hazırlanan ve Kaptanpaşa Köyü merkezinde asılan afişte şöyle denildi: “Senoz’da mahkemece daha önce iptal edilen, ancak idarenin yeni işlemleri ile devam ettirilmeye çalışılan, Uzundere 1 ve Uzundere 2 HES projeleri Rize İdare Mahkemesince ikinci kez durdurulmuştur. Ey şirketler! TC Devleti kanunlarına uyun. Yeter artık! Düşün yakamızdan! Senoz’u terk edin.”

GÜRGEN DERESİ ÖRNEĞİ

SENOZ Vadisinde tepkinin haklı olduğunu gösteren örnekler var. Rize’de, çevrecilerin mücadelesi ve yargı kararlarına rağmen sayıları her geçen gün artan HES’ler, deneme üretimlerine başladı. Başladığı gibi de Güneysu’daki Gürgen Deresi kurudu. Hürriyet’in haberine göre, Rize’de HES’lerin üretime başlaması ile suları tünellere alınan dereler kurudu, vadilerde su sesi kesildi. Derenin susuz kalması yöre sakinlerinin de tepkisine sebep oldu oldu. Derenin gürül gürül akan sesini özlediğini belirten Gürgen köylülerinden Maksut Bıyık, “Şimdiden deremize hasret kaldık. Karadeniz’e has o yeşili artık zor bulacağız. Derenin eski halini arıyoruz” dedi. Orhan Kalender de, “Dereyi kuruttular. Birkaç gün önce santralde bir arıza oldu, dereye su bıraktılar. Herkes koşup derenin kenarına indi. Su bir yaşamdır. Köyümüz insanları kuruyunca gerçeği anladılar. Şimdi yukarıda başka bir santral daha planlanıyor. Santral projelerine karşıyız. Vadiyi perişan edecekler” dedi.

HES PROJELERİ DENETLENSİN

DERELERİN Kardeşliği Platformu’ndan Av. Remzi Kazmaz, yetkililere çağrıda bulunarak, “HES lisansları iptal edilsin, projeler denetlensin” dedi. Suyun hayatımızda hava ile birlikte en temel unsur olduğunu belirten Av. Kazmaz, suyun öneminin son yıllarda arttığını söyledi. İnsanoğlunun kendi eliyle hayat kaynağını yok ettiğini ifade eden Kazmaz, “Bir gün yolunuz Karadeniz’e düşerse, Çayeli’ne, İkizdere’ye uğrayın. Ağlayan vadilerin içine akıttığı gözyaşlarına tanık olacaksınız. Yıllardır doğanın koynunda gizlenmiş mavi ve yeşilin nasıl aniden yok olduğunu büyük şaşkınlıkla göreceksiniz. O gürül gürül akan derelerin artık kendi yaşamını bile idame ettirecek suyu maalesef bulamadığını ibretle göreceksiniz” dedi.

Karadeniz dereleri üzerinde bir kanser virüsü gibi yaygınlaşan bu HES’ler tabiata zarar vermenin yanında insanların sosyal hayatlarını da etkilediğini anlatan Kazmaz, HES politikalarının gözden geçirilmesi gerektiğini vurguladı. HES kurulmasının zorlaştırılması ve kurulan HES’lerin de çok iyi denetlenmesi gerektiğinin altını çizen Kazmaz, bir derede onlarca HES kurulmasının da doğru olmadığını belirtti.

65 DÂVÂDAN 29’U DURDURULDU

DERELERİN Kardeşliği Platformu Dönem Sözcüsü Ömer Şan, Doğu Karadeniz Bölgesi’nde 700 kadar HES projesinin planlandığını belirterek, bu projelerden 145’inin yapımının başladığını ve bazılarının deneme üretimine geçtiğini söyledi. Bunlara karşı 65 iptal, yürütmeyi durdurma ve ÇED kararının iptali istemiyle dâvâ açıldığını kaydeden Şan, 29 dâvâdâ mahkemelerin yürütmeyi durdurma kararı verdiğini belirtti.

AHMET ALİ KORK

13.06.2010


 

Meksika’da şimdi de mürettebat zehirlendi

MEKSİKA Körfezi’nde BP’nin işlettiği platformun çökmesinden sonra ortaya çıkan çevre felâketiyle mücadele çerçevesinde temizlik faaliyetlerine katılan gemilerden birindeki mürettebatta gaz zehirlenmesi belirtileri görülmesi üzerine 36 kişinin hastaneye kaldırıldığı bildirildi.

Geminin yanlışlıkla bir gaz boru hattına çarparak gaz kaçağına sebep olduğu kaydedildi. ABD’nin Louisiana eyaletindeki komuta merkezindeki yetkililer, çevre kirliliğiyle mücadeleye katılan gemideki zehirlenme olayının ardından Meksika Körfezi’ndeki 120 gemideki 800 kadar kişinin karaya çağrıldığını belirtti. Platformun çöküşüyle denize karışan petrolü toplamak için 4 bin 500’den fazla gemi görev yapıyor.

13.06.2010


 

Chavez, sigara ve alkole savaş açtı

VENEZUELA Devlet Başkanı Hugo Chavez, sigara ve alkol tüketiminin azaltılması için tedbirler alınacağını söyledi.

Chavez, Venezuelalılar’ın alkollü içecekleri fazla tüketmesini durdurmak istediğini belirterek, ordu birliklerine sokaklarda bira satılması veya dükkânlardaki içki satışının engelleme talimatı verdiğini kaydetti. Hükümet olarak alkol ve sigara vergilerinin arttırılması üzerinde çalıştıklarını anlatan Chavez, ‘’Ordu birlikleri; çevrede, mahalle aralarında bira satışı yapan bir araç varsa, derhal yakalanmalı’’ diye konuştu. Chavez, uzun süredir sokaklarda sarhoş insanları görmekten endişe duyduğunu anlattı.

13.06.2010


 

Kaplumbağa operasyonu

MERSİN’İN Silifke ilçesinde bir metre derinliğindeki su dağıtım savağına düşen, 35 kilo ağırlığındaki ‘’Nil’’ cinsi kaplumbağa, yoğun bir çalışmanın ardından kurtarıldı.

İlçeye bağlı Sayağzı Mahallesindeki Göksu ırmağı üzerine kurulu regülatörün hemen yanında bulunan su dağıtım savağındaki kaplumbağa, regülatörde çalışan Kerim Bulut ve Halil Kaya tarafından bulundu. Regülatör çalışanları, kaplumbağayı kendi imkânlarıyla kurtaramayınca, durumu İlçe Tarım Müdürlüğü ve Özel Çevre Koruma Müdürlüğü ekiplerine bildirdi. Gelen yetkililerle birlikte çevredeki vatandaşların da yardımıyla kaplumbağa regülatör içerisinden çıkarıldı. Son derece seri hareket ederek çalılıkların arasına dalan kaplumbağa, yaklaşık yarım saatlik bir çalışmanın ardından oradan da çıkarılarak yaşam alanı olan Göksu Irmağına bırakıldı.

13.06.2010


 

Sumocu Türk robotlar

ESKİŞEHİR Atatürk Teknik ve Endüstri Meslek Lisesi öğrenci ve öğretmenleri, yaptıkları ‘’Mekatron’’ ve ‘’Antigron’’ isimli robotlara Japonya’nın geleneksel sumo güreşini yaptırıyor.

Okulun Endüstriyel Otomasyon Bölümü öğretmeni ve robot projelerinin sorumlusu Ayhan Dükkancı, 2005 yılında kurulan bölümün Japonya tarafından desteklendiğini belirterek, bölümde elektrik, elektronik, bilgisayar programcılığı ve makine bölümü öğretmenlerinin görev yaptığını kaydetti. Bölümlerinde geleceğin teknolojisini planladıklarını ifade eden Dükkancı, ‘’Yaklaşık 3 yıldır ülkenin çeşitli şehirlerinde yapılan robot yarışmalarına katılıyoruz. Yarışmalara öncelikle ‘çizgi izleyen robot’ kategorisiyle başladık. Türkiye’de kutlanan Japonya Yılı kapsamında organize edilen ‘4. Uluslararası Robot Yarışması’na ilk kez ‘sumo robot’ kategorisinde katıldık. Mekatron ve Antigron sumo robotlarımız ile 220 robot arasında 16’ncı sırayı aldık. Gelecek yıl ilk üç robot arasına girmeyi amaçlıyoruz’’ dedi.

13.06.2010


 

Üç Ayları manevî arınmaya vesile kılmalıyız

Seneye üç ayları görebileceğimizden emin miyiz? Öyle ise gün bu gündür, zaman şimdidir ve şimdinin hakkını vermemiz gerekir. Üç ayları ve mübarek geceleri maddî-manevî hayatımızda yeni temiz bir sayfa olarak kabul edip, geçmişte yaptığımız hata, kusur ve günahlardan arınmaya bir vesile kılmalıyız.

SAN'ATÇI, TV PROGRAMCISI ve İLAHİYATÇI HİDAYET DOĞAN:

Öncelikle sizi tanıyabilir miyiz, Hidayet Doğan

kimdir?

1980 Mersin doğumluyum. 2001 yılı Konya Selçuk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi mezunuyum. İstanbul’un güzide bir camiinde din görevlisiyim. Aynı zamanda müzikle profesyonel olarak ilgileniyorum. Kendi söz ve bestelerimden oluşan iki ezgi albümüm var. 3. ezgi albümüm İnşâallah Ramazan-ı Şerif öncesi çıkacak. Zaman zaman radyo ve TV kanallarında programlar yapıyorum. Dinî değerlerimizi ve mesajlarımızı, hem kürsüler, hem söz ve bestelerimiz, hem de Radyo TV programlarımız aracılığıyla her vesileyle işlemeye, dile getirmeye gayret ediyoruz.

Bir ilahiyatçı olarak üç ayların manevî

dünyamızdaki yerini değerlendirir misiniz? Ferd ve toplum hayatına getirileri, yani psikolojik ve sosyolojik boyutta kazandırdıkları nelerdir?

Cenâb-ı Hakk, bazı gün ve geceleri, diğer gün ve gecelere, bazı ayları da diğer aylara karşı faziletli kılmıştır. Cuma günü, diğer günlerden nasıl daha kıymetli ve faziletli ise, üç aylar olarak tabir ettiğimiz Recep, Şaban ve Ramazan ayları da diğer aylardan daha kıymetli ve faziletlidir. Müslümanlar, bu mübarek aylara gösterdikleri tazim, hürmet ve bu ayda yaptıkları kulluk vazifeleri ve diğer zamanlarda çokça yapamadıkları nefis muhasebesi ve terbiyesiyle Mevlâmızın diğer zamanlara göre çok daha geniş ve bol olan rahmet, bereket ve feyiz ummanından kana kana içerler. Kusur ve hatalarından arınırlar. Mânevî bakımdan kazandıkları bu dirilik ve canlılık, onların maddî hayatlarına olumlu yönde tesir eder ve gözle görünür bir şekilde bu rahmet-i İlâhî tecelli eder. İnsan üç aylar ve özellikle de bu aylar içerisindeki kandiller vesilesiyle kendisini yeniler ve tazeler. Ve bu tazeliği ilerleyen zamanlarda da sürdürebilme azmi, kararlılığı ve heyecanı taşır. Eğer bunda muvaffak olabilirse işte o zaman mübarek ayların ve gecelerin hakkını vermiş demektir.

Üç aylar” olarak andığımız ayların diğer aylardan üstünlüğü, fazileti nereden kaynaklanmaktadır?

Öncelikle biz bu ayların kıymet ve faziletini Peygamberimizin (asm) hadis-i şeriflerinden öğreniyoruz. Efendimiz (asm) Recep ayının Allah’ın ayı olduğunu, Şaban ayının kendisinin ayı, Ramazan-ı Şerifin de ümmetinin ayı olduğunu beyan buyurmuştur. Ayrıca Peygamber Efendimiz’in (asm), Receb ayı girdiği zaman, “Allah’ım! Receb ve Şaban’ı bize mübarek kıl ve bizi Ramazan’a ulaştır” diye duâ ettiğini bildiriyor hadis kitaplarımız. Beş mübarek kandil gecesinden dördünün üç aylar içerisinde bulunması ayrıca Ramazan-ı Şerif ve özellikle de bin aydan hayırlı Kadir Gecesi, tabiî ki bu ayları faziletli yapan önemli hususlar.

Üç ayların ilki olan Recep ayının fazileti nedir,

nasıl değerlendirmelidir?

Receb ayı Regaib ve Mi’râc Gecesi gibi mübarek geceleri içinde bulundurması hasebiyle son derece faziletli bir aydır. Ayrıca, Kur’ân’da haram ayları olarak geçen dört aydan birisi olduğu için bizce önemi çok büyüktür.

Receb ayı, “üç aylar” olarak bilinen mübarek bir mevsimin ilk ayıdır. Bu ayda yapılacak ibadet ve hayır hasenâtın sevabı, diğer zamanlardakinden yüz kat daha sevap olduğu bildirilmiştir. O yüzden mü”minler olarak bu aydaki nasiplerimizi arttırmak için çok gayret etmeli, tutabildiğimiz kadar çok oruç tutmalı ve diğer vazifelerimize, hayır ve hasenatımıza daha çok ağırlık vermeliyiz. Ve tabiî ki bu ay içerisindeki mübarek kandilleri de en güzel şekilde ihya etmeye çalışmalıyız.

Kandil gecelerini nasıl değerlendirebiliriz?

Tevbe istiğfar edelim, kaza namazı borcumuz varsa onları kılalım, Kur’ân-ı Kerim okuyalım, biraz kitap okuyalım, ilimle meşgul olalım ve hem kendimiz, hem de bütün Müslümanlar için duâ ve niyazda bulunalım İnşâallah.

Şaban ayının fazileti nedir, nasıl

değerlendirmelidir?

Üç aylardan ikincisi olan Şaban ayının, Peygamberimiz’in (asm) çok değer verdiği ve çok oruç tuttuğu bir ay olduğunu görüyoruz. Hazreti Aişe Validemiz “Resulullah’ın, hiçbir ayda, Şaban ayından daha çok oruç tuttuğunu görmedim. Bazen Şabanın tamamını oruçla geçirirdi” (Buhari) ifadesinde bulunmuştur.

Ayrıca Şaban ayında çok oruç tutmasının sebebi sorulduğu zaman Resulullah Efendimiz (a.s.m.) “Ameller bu ayda Mevlâ’ya arz edilir, ben amelimin oruçlu iken arz edilmesini isterim” şeklinde cevap vermiştir. (Nesai)

Şaban’ın 15’inden sonra artık farz olan Ramazan-ı Şerif ayına ve orucuna maddî manevî hazırlanmalıyız. Hatta Ramazanda bir anda oruç tutmak zor gelebileceği için önceden Şaban ayı içerisinde bir kaç gün oruç tutarak hazırlanmak faydalı olabilir. Biliyorsunuz, Berat Gecesi, Şaban ayının on beşinci gecesidir. Yani 14 Şaban’ın bittiği günün gecesidir.

Mevlâmızın “Af isteyen yok mu, affedeyim. Rızk isteyen yok mu, rızk vereyim. Dertli yok mu, sıhhat, afiyet vereyim. Ne isteyen varsa, istesin vereyim” (İbni Mace) buyurduğu bir gecedir. Bunun kıymetini bilmeli ve bu geceyi en güzel mânâda değerlendirmeliyiz.

Ve gelelim Ramazan-ı Şerif ayına. On bir ayın

sultanı ile ilgili neler söyleyebiliriz?

Sizin de buyurduğunuz gibi, Ramazan-ı Şerif on bir ayın sultanı. Onu burada birkaç kelimeyle, birkaç satırla anlatabilmek ne mümkün. Adını anarken bile insan farklı bir heyecan yaşıyor. Faziletinden önce, bu ayın İslâm’ın beş şartından biri olan oruç tutmanın farz olduğu tek zaman dilimi olduğunu söyleyerek başlayalım. Peygamber Efendimiz (a.s.m.) buyurmuşlar ki: “Ramazan ayı mübarek bir aydır. Allahü Teâlâ, size Ramazan orucunu farz kıldı. O ayda rahmet kapıları açılır, Cehennem kapıları kapanır, şeytanlar bağlanır. O ayda bir gece vardır ki, bin aydan daha kıymetlidir. O gecenin [Kadir Gecesinin] hayrından mahrum kalan, her hayırdan mahrum kalmış sayılır.” (Nesai)

Hadis-i şerifi açacak olursak, öncelikle bu ayda oruç tutmak farzdır. Yani bir emr-i İlâhîdir. Bu ayda oruç tutmamak yasak ve büyük günahtır. Diğer zamanlarda tutulan hiçbir oruç, bu aydakinin yerini tutmaz.

İkinci olarak, bu ayda rahmet-i İlâhî ziyadesiyle tecelli eder. Tam bir bolluk, bereket, maddî manevî ikram ayıdır. Bunu hepimiz gözle görünür bir şekilde yaşarız. Rabbimiz bu ayda bizi affetmek için adeta bahane arar. Yapacağımız her sevap iş, bize çok büyük mükâfatlar getirir. İnsanın günah işlemeye vakti ve fırsatı çok daha az olur. Bununla beraber bu ayda işlenen günahlar ise diğer zamanlarda işlemekten çok daha fazla cezayı gerektirir.

Üçüncü olarak hadiste açıkça görüldüğü üzere, bu aya fazilet kazandıran bir husus da, Kadir Gecesinin bu ay içerisinde bulunmasıdır. Kadir Gecesini faziletli yapan şey ise nedir? Kur’ân-ı Kerim’in o gecede indirilmeye başlaması değil midir?... Öyle ise Ramazan’ı faziletli yapan şey aslında Kur’ân’dır diyebilir miyiz, evet diyebiliriz.

Ramazan-ı Şerif, Kur’ân ayıdır. O yüzden özellikle bu ayda Kur’ân’a yönelmeli, onu çok okuma, anlama ve yaşama odaklı bu ayı geçirmelidir.

Mübarek Ramazan ayı, çok şereflidir. Bu ayda yapılan, nafile namaza, tefekkür, sadaka ve bütün nafile ibadetlere verilen sevap, başka aylardaki farzlar gibidir. Bu ayda yapılan bir farz, başka aylardaki yetmiş farz gibi sevaptır. Bu ayda bir oruçluya iftar vermek bütün günahlarımızı bağışlatabilir.

Bu ayda, işverenler emri altında bulunanların işlerini hafifletirlerse, onların ibadet etmelerine kolaylık gösterirlerse onlar da affolur, Cehennemden âzâd olur. Ramazan-ı Şerif ayında Peygamberimiz (asm), esirleri azad etmiş, kendisinden bir şey istenildiğinde her defasında cömertçe vermiştir.

Bu ayda ibadet ve diğer salih amelleri çokça yapabilsek ne güzel olur. Eğer bunu başarabilirsek emin olun, bütün sene bu şekilde devam etmeyi Mevlâ nasip eder. Bu aya saygısızlık edilir ise şayet, senenin diğer zamanları da öyle geçer. Bunlar bizim ahlâk kitaplarımızda uzun uzun anlatılan konulardır.

Netice olarak, Ramazan ayı geldiğinde bu ayı fırsat bilmeli, elden geldiği kadar ibadet etmelidir. Allahu Teâlâ’nın razı olduğu işleri yapmalı, gündüzlerini sâim yani oruçlu, gecelerini ise kaim, yani akşam teravih namazları ve sahura kalktığımızda ise teheccüd namazları ile ihyâ etmelidir. Bu ayı, ahireti kazanmak için fırsat bilmeliyiz.

Kadir Gecesi Ramazan ayı içindedir. Kadir Gecesinin hangi gece olduğu, kesin olarak belli değildir. Rabbimiz, rızasını taatte, gazabını günahlarda, orta namazı beş vakit namazda, evliyasını halk arasında, Kadir Gecesini Ramazan ayı içinde gizlemiştir.

Üç ayların manevî hayatımız için büyük bir fırsat olduğu, bütün senemizi, hatta ömrümüzü etkileyebileceği şuurunu kazandırmak adına neler yapılabilir? Bu konuda kimlere hangi görevler düşüyor?

İnsan, iki şeyin kıymetini zamanında bilemezmiş. Sıhhat ve boş vakit. Asla geri döndüremeyeceğimiz iki şey aslında bunlar aynı zamanda. Elimizdeki zamanın ve sıhhatin kadrini bilip gereğini yapmak için bundan daha iyi bir fırsat olabilir mi? Hangimiz sabaha çıkacağımızı garanti edebiliyoruz? Hangimiz, bu sıhhatimizin ve gücümüzün ömür boyu bizimle olacağını biliyor? Seneye üç ayları görebileceğimizden emin miyiz? Öyle ise gün bu gündür, zaman şimdidir ve şimdinin hakkını vermemiz gerekir. Böyle mübarek gün ve gecelere ulaşmak nasip oldu ise, bunu elimizden geldiği kadar dolu, verimli ve en sevap şekilde değerlendirme gayreti içerisinde olmalıyız. Bu gayretimizle, heyecanımızla, ibadet ve diğer kulluk vazifelerine olan düşkünlüğümüzle aile fertlerimize ve çevremizdekilere de en güzel örnek olmalıyız. Çünkü bizler, Üsve-i Hasene (En Güzel Örnek) olan bir Peygamberin (asm) ümmetiyiz. Bize de onu örnek almak yaraşır. Medya organları da bu mübarek zaman dilimlerini en güzel mânâda en doğru bilgilerle insanlarımıza yansıtmalı ve toplum olarak üç ayların bilinçli, huzurlu ve heyecanlı bir şekilde yaşanmasına herkes kendi çapında olumlu katkıda bulunmalıdır.

Aile hayatında üç ayların mânevî atmosferini

yaşatmak adına ebeveynlere düşen görevler nelerdir?

Daha evvel ifade ettiğim gibi, kulluk görevlerimizi itina ile yaparken, bunu aile fertlerimizle birlikte yapmaya gayret etmelidir. İftar ânındaki o heyecanı, sahurdaki o manevî güzelliği hep birlikte yaşarsak, çocuklarımız da bunu hayatları boyu unutamayacakları ve asla bırakamayacakları bir güzellik olarak hatırlar ve yaşarlar. Biz onlardan sorumluyuz. Kendimize dikkat ettiğimiz kadar, onların da manevi hayatlarına dokunmamız ve onları ateşten muhafaza etmemiz gerekiyor.

Son olarak söylemek istediğiniz birşey var mı?

Netice itibariyle gaye rızay-ı İlâhidir. O halde Allahü Teâlâ’nın rızasına kavuşmak için, hiçbir iyiliği küçük göremeyiz. Gazabı günahlar içinde saklı olduğu için, hiçbir günahı küçük görmeyecek ve hepsinden titizlikle uzak duracağız; beş vakit namazı da özenle vaktinde kılacağız; herkese iyi muamele edeceğiz. Her geleni Hızır, her geceyi Kadir bilerek yaşayacağız. Her türlü haram ve günahlardan, özellikle de kul hakkından ve haram lokmadan uzak duracağız ve çoluk çocuğumuzu da uzak tutacağız. Önümüzdeki üç ayları ve mübarek geceleri maddî-manevî hayatımızda yeni temiz bir sayfa olarak kabul edip, geçmişte yaptığımız hata, kusur ve günahlardan arınmaya bir vesile kılacağız İnşâallah.

Bu yılı Diyanet İşleri başkanlığı Kur’ân Yılı ilân etti. Özellikle Kur’ân ile bağımızı güçlendirmeye gayret edeceğiz. Hep birlikte bir Kur’ân seferberliği başlatacağız. Camilerimiz yaz aylarında Kur’ân öğrenmeye gelenlerle dolup taşacak. Bütün kardeşlerimizi bu seferberlikte rol almaya, okuyan, okutan, dinleyen, sebep olan vs. hangi rol olursa, bu kervanın bir yerinde olmaya, bu işin bir ucundan tutmaya dâvet ediyoruz.

Eğer bütün bunlara dikkat edebilirsek muvaffakiyet İnşâallah nasip olacaktır.

Söylenecek tabiî ki çok şey var. Hakkıyla bu konuları işleyebilmek için birkaç satır veya birkaç saat asla kâfî gelmez. Ama bir nebze de olsa faydalı olabilirse aciz sözlerim, bahtiyar olurum.

Ben sözlerimi burada tamamlarken, Rabbimden bu gayret ve sohbetimizden razı olmasını diliyor ve mübarek üç ayların hepimiz ve bütün İslâm âlemi hakkında hayırlara vesile olmasını gönülden niyaz ediyor, sizlere ve tüm okurlarınıza en samimî şükran ve saygılarımı sunuyorum….

Bize vakit ayırıp bilgilendirdiğiniz için teşekkür

ederiz.

Hayırlara vesile olması duâsıyla...

ARZU KONAN

13.06.2010

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Son Dakika Haberleri

Bütün haberler

Dergilerimize abone olmak için tıklayın.
Hava Durumu
Yeni Asya Gazetesi, Yeni Asya Medya Grubu Yayın Organıdır.