Kültür-Sanat |
SELÂHADDİN EYYUBî’Yİ SELÂMLARKEN... |
Selâhaddin Eyyubî, Mehmed Âkif’in şiirlerinde ‘’Şarkın en sevgili sultanı’’ olurken, Fransız tarihçisi Champdor’un dilinde de ‘ ’İslâmın en saf kahramanı’’ olarak vasıflandırılmıştır. Musul Atabeyi İmadüddin Zengi’nin komutanlarından Necmeddin Eyyüb’ün oğlu olan Ebu’l-Muzaffer el-Melikü’n-Nasır Selâhaddin, Yusuf bin Necmeddin Eyyüb bin Şadi künyesine sahip olan, şarkın saltanatlı ve en dindar sultanı Selâhaddin Eyyubî 1138’de şimdi Irak sınırları içinde olan Tikrit’te doğmuştur. Dünyaya geldiği sene babasının aşiretiyle beraber Musul Atabeyi İmadüddin Zengi’nin dâvetine icabet ederek, Tikrit’ten Musul’a gelmiştir ve haçlılarla mücadeleye katılmıştır. İmadüddin Zengi’nin 1146 senesinde vefatından sonra Necmeddin Eyyüb ve kardeşi, Şirkuh oğlu Nureddin Mahmud’un emrine girmişler. Necmeddin, Dımaşk (Şam) valiliğine, Şikruh ise ordu komutanlığına vazifelendirilmişlerdir. Hem bu zaman aralığında, hem de Fatımilerin son demlerini yaşadığı Mısır üzerine yapılan seferler sırasında, çok iyi bir eğitim alan adeta bir devlet adamı gibi yetiştirilen ve bir çok muharebelere katılarak cihad meydanlarında gösterdiği muvaffakiyetten dolayı Şam Şahneliğine kadar yükselen Selâhaddin Eyyubî’yi tecrübeli ve başarılı bir ordu komutanı olarak görüyoruz. Nureddin Mahmud Zengi’nin Mısır’daki kuvvetlerinin komutanı olan Selâhaddin aynı zaman da Kahire’yi üçüncü seferinde zapt ederek halife Adıd-Lidinillah tarafından vezir tayin edildikten sonra vefat eden amcası Şirkuh’un yerine, halife tarafından vezir tayin edilerek ‘’el-Melikü’n-Nasır’’ ünvanı verilmiştir. Selâhaddin Eyyubî, Nureddin Zengi’nin Mısır’daki naibi olarak hem Fatimileri dizginlemiş, hem de onları destekleyen Haçlı kuvvetlerine ve Bizanslılara karşı müthiş bir mücadele vermiştir. Daha sonraları siyaseten de faaliyetlerde bulunan Selâhaddin, Mısır’ın tam hakimi olurken, orduyu adeta yeniden teşkilâtlandırmıştır. Devlete yeni kurumlar kazandırırken bir yandan da Sünnî medreseler açarak halkın eğitimi noktasında çalışmalar yapmıştır. Nureddin Mahmud Zengi’nin 1174’te vefatından sonra yerine geçen el-Melikü’s-Salih İsmail onbir yaşında idi. Selâhaddin Eyyubî, ona bağlılığını göstermiş, adına hutbe okutmuş ve para bastırmıştır. Naiblik ve Atabeylik için birbirlerini yiyen ve savaşan ordu komutanları, üst düzey devlet adamlarının Musul Halep didişmeleri ve kendisine karşı yaptıkları ittifaklar üzerine çok sevdiği Nureddin Zengi’nin derleyip toparladığı devletin dağılmasını önlemek için 1174 tarihinde 700 atlı ile Kahire’den hareketle Şam üzerine yürümüştür. Şam, Busra, Havran, Balabek, Humus, Hama şehirlerini hakimiyeti altına alarak 1174-75 senelerinde iki defa Kudüs’ü ve haçlıları unutan Halep-Musul ittifakını temsil eden kuvvetleri mağlûp etmiştir. Halep civarında bir kaç kaleyi el-Melik’s- Salih İsmail’e bırakarak Suriye ve Mısır’daki hakimiyetini ilân etmiştir. Abbasi Halifesi bu hakimiyeti ve onun sultanlığını Müslümanlara ve bütün dünyaya ilân etmiştir. Musul ve Halep atabeylerinin mücadelelerinde Hicri 579 senesine kadar her iki tarafın kuvvetleriyle adeda köşe kapmaca oynayan Selâhaddin, Tell Halid
ve Ayıntab’ı aldıkdan sonra Haleb’i kuşatmıştır. Şehrin hakimi II. İmadüddin Zengi, Nusaybin, Seruc, Habur ve Sincar şehirleri karşılığında Haleb’i Selâhaddin Eyyubî’ye teslim etmiştir. Aynı sene içinde Erbil, Meyyafarikin’i ele geçiren Selâhaddin’in hakimiyetini Musul Atabeyleri de tanımıştır. Onun nazarında şimdiki ifadesiyle Ortadoğu’da Müslümanlar için bir birlik sağlanmış oluyordu.
HITTİN ZAFERİ Selâhaddin Eyyubî 12 bin süvarinin de yer aldığı ordusuyla Hıttin isimli mevkide Haçlı ordusuyla yapılan meydan savaşında büyük bir zafer kazanmıştır. Yenilgiye uğrayan Haçlı ordusunun bir kısmı esir alınmıştır. Kral Guy de Lusignan ve komutanlardan Renauld de Chatillon da esirler arasında bulunuyordu. Bu galibiyetten sonra irili ufaklı 52 yerleşim yerini ve Filistin’de Akka, Taberiye, Askalan, Nablus, Remle, Gazze’yi fetheden Sultan Selâhaddin Eyyubî, en büyük hayali ve cihad noktasından en büyük hedefi olan Kudüs’ü kuşatmıştır. 20 Eylül 1187’de kuşatma altına aldığı Kudüs’ü 2 Ekim 1187’de fethetmeye muvaffak olmuştur.
Trablusşam ve Antakya’ya ait toprakların büyük bir kısmını ele geçiren Selâhaddin Eyyubî’nin özellikle Kudüs’ü fethetmesi Avrupa ülkelerinin iştirak ettiği ve özellikle Fransa kralı Philippe, Alman imparatoru Barbarossa, İngiltere kralı Richard’ın ordu ve donanmalarının başında olduğu büyük bir Haçlı ordusunun teşkiline sebep olmuştur. Bu Haçlı ordusu 1189’da Akka’yı kuşatmıştır. İki yıl kadar bu ordunun bütün hücumlarını püskürten Selâhaddin-i Eyyübi, devamlı gelen taze kuvvetler ve donanma desteği karşısında Akka’nın Haçlıların eline geçmesine mani olamamıştır. Akka ile Yafa sahil şeridine hakim olan Haçlıların, Kudusü ele geçirme teşebbüsleri her seferinde Selâhaddin-i Eyyübi tarafınden akim bırakılmıştır. Sonunda üç yıl sekiz ay süreli bir barış anlaşmasıyla savaş sonlandırılmıştır; 1 Eylül 1192. Selâhaddin-i Eyyübî yorgun ve hasta bir şekilde Haçlılarla yapılan antlaşmadan sonra 4 Mart 1193 tarihinde Şam’da vefat etmiştir. Onun kurmaya muvaffak olduğu Eyyubîler devleti ki; Mısır, Libya, Yemen, Filistin, Suriye, Malatya ve Ahlat’a kadar Güney ve Doğu Anadolu ve Kuzey Irak’ı içine alıyordu. Vefatında hepsinde adına hutbe okunuyordu. Bu siyasî birlik Memlüklüler devrinde de devam edecek ve 1517 tarihinde Yavuz Sultan Selim’in Kahire’yi Osmanlı Devletine katmasıyla son bulacaktır.
HADİMÜ’L-HARAMEYN Selâhaddini Eyyübi’nin zamanında hakim olunan bu yerlerde özellikle Hicaz, Yemen, Mısır ve Filistin’de cami, zaviye, medrese, köprü, han, hamam ve kaleler inşaa edilmiştir. Selâhaddini Eyyübi, Akka ve Kudüs’ün tahkimini yaptırırken Kahire kalesini ve Kubbet-üs-Sahra’nın ve Mescid-i Aksa’nın tamirini de yaptırmıştır. Kahire’deki Salahiye Hangâhı ve Salâhi Hastanesini Müslümanlara kazandırmıştır. Onun sahip çıkmasıyla İslâm dünyasında bir çok ilim adamı yetişirken binlerce ilmî eser de kaleme alınmıştır. Mekke ve Medine’de gerçekleştirdiği hizmetlerden dolayı ‘’Hadimül-Haremeyn’’ ünvanını hakkıyla ilk o elde etmiştir. O, Mehmed Âkif’in şiirlerinde ‘’Şarkın en sevgili Sultanı’’ olurken, Fransız tarihçisi Champdor’un dilinde de ‘’İslâmın En Saf Kahramanı’’ olarak vasıflandırılmıştır. Selâhaddin-i Eyyübi; kendisinden bahseden bütün kaynaklarda dindar, merhametli, güleryüzlü, vakur, iradesine hakim, mert, heybetli ve cömert birisi olarak anlatılmaktadır. O hiç bir yerde yeni bir devlet kurduğunu zikretmeyecek kadar mütevazı ve idealist bir ihlâslı Müslümandır. Doğulu ve Batılı tarihçilerin özellikle Haçlıların nazarında bir İslâm kahramanı olarak görülmüş ve öyle de anlatılmıştır. Danışmanlarından Üsame bin Münkız, onu Hulefa-i Raşidin devrini canlandıran bir İslâm hizmetkârı olarak tasvir ederken; adaletini ve bunun tevziini özellikle anlatan İbn Şeddad ve İbn Cübeyr takdirle methetmişlerdir. O, Arapça’nın yanında Türkçe, Farsça ve Kürtçe lisanlarını konuşuyordu. Aldığı çok ciddî eğitimin yanında Kur’ân’ı ezbere okuyordu. Onu hayatı boyunca üç iş alâkadar etmiştir: Cihad, ilim ve adaletli devlet idaresi. Bahaddin İbn Şeddad’a göre, tarihte yer alan sultanlar arasında tarih ilmini iyi bilen ender bir şahsiyetti. O kadar cömertti ki vefatında bir Mısır dinarı ve 36 Nasiri dirheminden başka parası çıkmamıştır. Herkes hakkında iyi düşünen ve başkalarının da böyle yapmasın isteyen, verdiği sözde ve İslâm adına yaptığı cihadda sebat eden, en sevgili Sultana, biz de kabrinin başında dua ettik ve rahmet diledik. Suriye devletinden ve Şam Valiliğinden ricamız türbesi etrafının ziyaret için daha düzenli hale getirilmesidir. Allah şefaatine mazhar eylesin İnşaallah.
RİFAT OKYAY [email protected] |
11.06.2010 |