Güncel |
CHP’de vitrin değişti, zihniyet aynı |
CHP Kurultayı sonrasında, CHP vitrininin değişmesine rağmen zihniyetin değişmediği belirtiliyor. Pek çok CHP’li yeni yönetimi eleştirirken, siyasî uzmanlar, PM’ye giren yeni isimlerin arasında ulusalcı düşünceye sahip olanların çoğunlukta olduğuna dikkat çekiyorlar. Bu arada, partideki ayrışmaya da vurgu yapılıyor. SAV’DAN BAŞKA KİMSE MEMNUN DEĞİL
Yeni yapılanmada Önder Sav ile Gürsel Tekin ağırlığının görüldüğü, dışarıda kalan Deniz Baykal ekibinin de partide başka bir hizbi oluşturduğu kaydediliyor. Sav dışında hiç kimsenin yeni durumdan memnun olmaması, CHP’yi gelecek günlerde de sıkıntılı bir sürecin beklediğini gösteriyor.
Vitrin değişti, zihniyet aynı
CHP Kurultayı sonrasında, Deniz Baykal’ın ardından ekibi de Parti Meclisi’nden (PM) ekarte edildi. Baykal’a “dön” diyen 18 MYK üyesinden 13’ü listeye giremedi. PM’ye giren yeni isimlerin arasında ulusalcı düşünceye sahip olanların çoğunlukta olması ise değişikliğini zihniyete yansımayacağı yorumlarına sebep oldu. CHP 33. Olağan Kurultayı’nda seçilen 80 Parti Meclisi (PM) üyesinin 52’si yeni isimlerden oluştu. Eski Kılıçdaroğlu’nun genel başkan seçilmesinin ardından partide ipleri eline almak isteyen Önder Sav, Gürsel Tekin’e rağmen PM üyelerinin belirlenmesinde etkili oldu. Genel Başkan Deniz Baykal yönetimindeki Merkez Yönetim Kurulu’nda (MYK) görev yapan Mustafa Özyürek, Onur Öymen, Yılmaz Ateş, Cevdet Selvi, Bihlun Tamaylıgil, Algan Hacaloğlu, Fevzi Topuz, Nur Serter, Ali Kılıç, Sırrı Özbek, Mehmet Ali Susam, Suat Binici ve Savcı Sayan liste dışı kalan isimler oldu. Eski yönetimden Önder Sav, Mesut Değer, Mehmet Ali Özpolat, Faik Öztrak ve Rıza Yalçınkaya ise bu dönemde de PM’de yer aldı. 27 yaşındaki Ekrem Oktay, PM adayları arasındaki en genç isim oldu. PM’deki kadın üye sayısı 20, milletvekili sayısı ise 29 oldu.
PM listesi parti içinde tartışmalara sabep oldu
CHP PARAMPARÇA
CHP Genel Sekreteri Önder Sav: “Bazı arkadaşlarımızın henüz nasıl bir liste oluşacağı belli olmadan, liste değerlendirmesi yaptıkları anlaşıldı.” İstanbul Milletvekili Mustafa Özyürek: Ben liste yapsam farklılıklar olurdu. Listede, partide uzun yıllar emeği olan bazı unsurların yeteri kadar değerlendirilmediğini gördüm.” İstanbul İl Başkanı Gürsel Tekin: ‘’İkinci bir liste söz konusu değil. Çift liste yok. Sayın Genel Başkanımızın listesi var, ona oy vereceğiz...’’ Eski MYK Üyesi Savcı Sayan: “Önder Sav, ‘’eski tas, eski hamam, gücüme devam’’ diyerek listede etkili olmuştur. İnşallah bu liste Sav’ın direktifleriyle Kılıçdaroğlu’nun önünü kapatmaz, Kılıçdaroğlu’nun iyi çalışması için listedeki arkadaşların dikkat etmesi lazım. Sav, yapacağını yaptı, Deniz Baykal’ı evine gönderdi, inşallah Kılıçdaroğlu’nu evine değil iktidara gönderir.’’ CHP İstanbul Milletvekili Ali Topuz: “Bir Baykal’ın evinde, bir Kılıçdaroğlu’nun yanında yer alarak, her tarafı idare ederek, yenilikçi devrim yapmaya kalkışmasınlar. Yalancı yenilikçilere, kendisini bir yere taşımak için yenilikçi gibi görünenlere yaşları ne olursa olsun güvenmeyin.”
Kılıçdaroğlu makamına oturdu, Baykal’ı ziyaret etti
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, CHP Genel Merkezi’ne gelerek, başkanlık makamına ilk kez oturdu. Kılıçdaroğlu, makamında gazetecilere yaptığı ilk açıklamada, elinden geldiğince bu görevi yerine getirmeye çalışacağını ifade ederek, yollarına devam edeceklerini söyledi. Kılıçdaroğlu, eski CHP Genel Başkanı Deniz Baykal ile de bir araya geldi. Kılıçdaroğlu’nu taşıyan ‘’TBMM 45’’ plakalı araç, saat 14.25’te Baykal’ın evinin bulunduğu Beysukent Angora Evleri’ndeki siteye geldi. Ziyarette CHP İstanbul İl Başkanı Gürsel Tekin’in de olduğu belirtildi. |
25.05.2010 |
VİZE İŞKENCESİ AB'DEN SOĞUTUYOR |
Son dönemde bazı ülkelerle başlatılan “vizeleri kaldırma” süreci, Avrupa için işlemiyor. AB'de Türkiye’yi almamak için bahane arayanlar “Ankara bizim vize politikamızı da takmıyor” plağı çalarken, Türk vatandaşlarına çektirdikleri vize işkencesiyle halkın AB’den soğumasına sebep oluyorlar. Böylece vize sıkıntısı, Türkiye ile AB’nin arasını açmak isteyenlerin ekmeğine yağ sürüyor. YENİ ASYA'YA DA VİZE ENGELİ
Vize sorunu, Yeni Asya mensuplarının da başında. Geçenlerde, aralarında Yönetim Kurulu üyelerimizin de bulunduğu çok sayıda arkadaşımız, vize alamadıkları için Almanya’ya gidemezken, son olarak Genel Yayın Müdürümüz Kâzım Güleçyüz, Konsolosluğun “Yetiştireceğiz” mesajına rağmen vize başvurusuna cevap verilmediği için, Köln'de yapılan toplantıya katılamadı. |
25.05.2010 |
AB heyecanı Ankara dışına taşınmalı |
DEVLET Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış, Türkiye’nin AB üyeliğinin sadece Ankara’da, hükümet tarafından gösterilen çabalarla yerine getirilecek bir süreç olmadığını belirterek, “Bu heyecanı Ankara’nın dışına taşımamız gerekiyor” diye konuştu. İçişleri Bakanlığı ile İngiltere’nin Ankara Büyükelçiliğinin ortaklaşa organize ettiği “İçişleri Bakanlığı personelin AB fonlarının etkin kullanımında desteklenmesi projesi” seminerinde konuşan Bağış, Türkiye’nin 81 ilinde AB ilişkileri irtibat noktaları olarak atanan vali yardımcıları bulunduğunu hatırlatarak, “Sizler bizim gözlerimiz, kulaklarımız, sesimiz, tüm duyularımız olarak varsınız. Artık AB süreci Ankara’daki, İstanbul’daki 5 yıldızlı otellerin toplantı salonlarından çıkmış Türkiye’nin bütün köylerine, ilçelerine, mahallelerine yayılmış durumdadır” dedi. Türkiye’nin AB sürecinde ne kadar kararlı ve azimli olduğunu 51 yıldır gösterdiğini belirten Bağış, Türkiye’nin bıkmadan, usanmadan, içerideki ve dışarıdaki direnç odaklarına rağmen AB yolunda kararlılıkla yoluna devam ettiğini söyledi. |
25.05.2010 |
İNGİLİZ ELÇİ: ÜYELİK İKİ TARAFA FAYDA SAĞLAR |
İNGİLTERE'NİN Ankara Büyükelçisi David Reddaway ise programda yaptığı konuşmada, Türkiye’nin AB üyeliğine İngiltere’nin her zaman çok güçlü destek verdiğini belirterek, Türkiye’nin üyeliğinden hem Türkiye’nin hem de AB’nin büyük faydalar sağlayacağını ifade etti. “Bu tip projelere verdiğimiz destekle Türkiye’nin üyelik sürecine katkı sağlamaktan memnuniyet duyuyoruz” diyen Büyükelçi, AB üyelik sürecinin uzun, yorucu ve zor olduğunu kendi tecrübelerinden bildiklerini belirterek, “Fakat gözleri nihai hedefe kilitlemek çok önemli. Ancak kendi tecrübelerimden söyleyebilirim ki buna değer” dedi. |
25.05.2010 |
ATALAY: İŞKENCE DÖNEMİ BİTTİ |
İÇİŞLERİ Bakanı Beşir Atalay da AB reformları ve demokratikleşme konularında İçişleri Bakanlığının yürüttüğü çalışmalara değindi. “Bağımsız Kolluk Denetim Mekanizması” ile yeni bir mekanizma kurduklarını belirten Atalay, şunları söyledi: “Bununla, güvenlik birimleri üzerinde yeni bir denetim, şikâyet mekanizması getiriyoruz. Tasarı, bakanlar kurulundan çıktı, TBMM’de görüşülecek. Bunun yanında şunu gönül rahatlığıyla ifade ediyorum, işkence, kötü muamele gibi suçlamalar ve bu konularla ilgili ülkenin uluslar arası gündeme gelmesi dönemi bitti. Şu anda kötü muamele, işkence gibi konularla ilgili açılan dâvâ sayısı artık bir elin parmağı kadar sınırlı. Türkiye bu lekeden kurtulmuştur. Uluslar arası mahkemelere artık Türkiye bu konularla gitmiyor.” |
25.05.2010 |
“Gazetecilere Özgürlük” kampanyası |
GAZETECİ meslek örgütleri, cezaevlerindeki tutuklu gazetecilerin serbest bırakılması ve Türk Ceza Kanunu ile Terörle Mücadele Kanunu’nun basın ve ifade özgürlüğünü kısıtlayan hükümlerinin kaldırılması talebiyle “Gazetecilere Özgürlük” kampanyasını başlattı. Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) Başkanı Ercan İpekçi, Türk-İş Genel Merkezi’nde düzenlediği basın toplantısında, 11 gazeteci meslek örgütünün ortak bildirisini okudu. “Gazetecilere Özgürlük” kampanyasını ulusal düzeyde başlattıklarını kaydeden İpekçi, kampanyayla konuyu hem kamuoyunun hem parlamentonun, hem de hükümetin gündemine taşımak istediklerini belirtti. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları çerçevesinde, insanlığın evrensel kabul görmüş değerleri, temel insan hakları, demokratik hukuk devleti ilkeleri dikkate alındığında, Türkiye’de “gerçek anlamda basın ve ifade özgürlüğünün olmadığını” kaydeden İpekçi, gazeteci meslek örgütlerinin, 2005’teki Türk Ceza Kanunu değişiklikleri sırasında yaptıkları eleştiriler karşısında hükümetin ileri sürdüğü, ‘Uygulamaya bakalım, yargının vereceği içtihatları görelim’ savunmasının iflas ettiğini söyledi. Aradan geçen 5 yılın sonunda, bugün Türk cezaevlerinde 46 gazeteci ve basın çalışanının bulunduğunu, bunların çoğunun henüz hüküm giymeden tutuklu olarak yargılandığını belirten İpekçi, 15 gazeteci ve basın çalışanının da ortalama 6 ay cezaevinde tutuklu kaldıktan sonra tahliye edildiklerini ve haklarında hapis cezası talebiyle açılmış davalarda tutuksuz yargılanmalarının sürdüğünü bildirdi. Cezaevlerindeki tüm tutuklu gazetecilerin derhal salıverilmesini talep ettiklerini belirten İpekçi, Türkiye’nin demokratik dünyadan kopmasına yol açabilecek bu tehlikeli gidişatın durdurulabilmesi için hükümeti ve parlamentoyu ilgili yasalarda köklü değişiklikler yapmaya çağırdı. |
25.05.2010 |
İç huzura ihtiyaç var |
TÜRK Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) Başkanı Ümit Boyner, adaleti yüksek, çoğulcu bir parlamenter sisteme geçmedikçe gerginliklerin, çatışmaların devam edeceğini belirterek, “Oysa iç huzur hepimizin en büyük ihtiyacı” dedi. Boyner, Gaziantep’te ilki gerçekleştirilen ‘’Bölgesel Kalkınma ve İş Dünyasının Rolü’’ konulu toplantının açılışında, Türkiye’de en önemli sorunlardan biri olan bölgesel kalkınmışlık farklarını yoğun bir şekilde bu bölgenin içinde bile görebilmenin mümkün olduğunu söyledi. Bu hafta kendisini en çok düşündürenin bu farklılıkların nasıl azaltılabileceği, hangi boyutlarla ele alınması gerektiği olduğunu ifade eden Boyner, şöyle konuştu: ‘’Konuyu salt ekonomik kalkınma perspektifi ile ele almak yeterli değil. Türkiye’nin çözmesi gereken daha derin siyasîve sosyal sorunlar da ekonomik gelişmenin önünde ciddî engeller yaratıyor. Tüm Türkiye’nin sorunu olan ama özellikle Güneydoğu’daki ekonomik gelişmenin önünü tıkayan Kürt sorununu çözmek zorundayız. Kaldı ki Kürt sorununa da bölgesel bir sorun olarak yaklaşmak son derece yanlış olur. Kürt sorunu Türkiye’nin demokratikleşme sorununun bir yansımasıdır. Türkiye ancak demokrasi açığını kapattıkça bu soruna çözüm bulmaya yaklaşacaktır. Artık Güneydoğu’yu feodal yapının neden olduğu sorunlar ile, Kürt sorunu ile, terör, şiddet, töre cinayetleri ile anmak istemiyoruz. Onun yerine Mezopotamya’nın bereketli toprakları, kültürel ve etnik zenginliğinin yarattığı potansiyeli ve fırsatları değerlendirmiş bir Güneydoğu hayal ediyoruz. Biliyoruz ki bütünlüklü bir demokratikleşme anlayışı çözüm için gerekli. Türkiye temsil adaleti yüksek, çoğulcu bir parlamenter sisteme geçmedikçe gerginlikler, çatışmalar devam edecek. Oysa iç huzur hepimizin en büyük ihtiyacı.’’ |
25.05.2010 |
Gül’e fahri profesörlük unvanı |
Cumhurbaşkani Abdullah Gül’e, Ahmet Yesevi Uluslararası Kazak-Türk Üniversitesi tarafından fahri profesörlük unvanı verildi. Kazakistan’daki temaslarına başlayan Gül, Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev’le ülkenin güney batısındaki Çimkent’ten, şehrin yaklaşık 170 kilometre batısındaki Türkistan’a helikopterle geçti. Ahmet Yesevi Uluslararası Kazak-Türk Üniversitesini ziyaret eden Gül’e, üniversite maketi üzerinde tanıtım yapıldı. Üniversitenin tıp fakültesi hastanesi binasının açılışını Nazarbayev ile yapan Gül, fahri profesörlük unvanı törenine geçti. Üniversite rektörü tarafından cübbesi giydirilen ve kepi takılan Cumhurbaşkanı Gül, konuşmasında, ‘’Türklerin kutsal yurdu Türkistan’da ve bu üniversitede bulunmaktan büyük heyecan ve mutluluk duyuyorum’’ dedi.Gül, Türkiye ile Kazakistan arasında eğitim konusundaki her türlü işbirliğini destekleyeceklerini belirterek, ‘’Bu sadece ülkelerin kalkınması için değil, dostluk, kardeşlik bilincinin yeni nesillere taşınması için de gerekli’’ diye konuştu. Gül, daha sonra üniversite senatosu tarafından verilmesi kararlaştırılan beylik tuğunu Nazarbayev’e takdim etti. Gül, üniversitedeki programının ardından, yerleşkeye yaklaşık 100 kilometre uzaklıktaki Ahmet Yesevi Türbesi’ni ziyaret etti. |
25.05.2010 |
Üst kurullar etki altında |
Devlet Denetleme Kurulu’nun (DDK), düzenleyici ve denetleyici kurumlara ilişkin raporunda, ‘’Bazı üst kurulların asli görevlerini yerine getirme hususunda kurulduğu günden bu yana başarılı sonuçlar ortaya koyamadığı, özerklik uygulaması ile oluşturulan çalışma ortamının yeterince değerlendirilemediği, düzenlenmesi ve denetlenmesi öngörülen sektörün ve/veya siyasî tartışmaların etkisi altında kalındığı tespit edilmiştir’’ denildi. DDK, ‘’Düzenleyici ve Denetleyici Kurumların Oluşumu, Teşkilatı, Yetki ve Görevleri, Denetlenmeleri ve Kurul Üyeleri ile Çalışanlarının Statüsüne İlişkin Hususların İrdelenmesi’’ başlıklı Araştırma ve İnceleme Raporunu tamamladı. Raporun sonuç bölümü Cumhurbaşkanlığının internet sitesinde yayımlandı. Bağımsız idari otoriteler, bağımsız idari kurullar, üst kurullar, düzenleyici kurullar, düzenleyici ve denetleyici kurullar olarak adlandırılan idarelerin, temel hak ve özgürlükler ile piyasa mekanizmalarının daha düzenli işleyişini sağlama ve güvence altına alma amacıyla kuruldukları ifade edilen raporda, dünyadaki bu tür kurum ve kurulların yapıları, gelişim süreçlerine ilişkin bilgi verildi. Türkiye’deki uygulamalara da değinilen raporda, DDK’nin, Cumhur başkanlığının talimatı üzerine Radyo ve Televizyon Üst Kurulu, Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu, Sermaye Piyasası Kurulu, Rekabet Kurumu, Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurumu, Kamu İhale Kurumu ve Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu’nun faaliyetlerini incelediği hatırlatıldı. Çalışmalar sonucunda, düzenleyici ve denetleyici kurumlardan bazılarının etkinlik ve verimliliği genel olarak olumlu bulunurken bazılarının ise olumsuz bulunduğu kaydedilen raporda, şöyle denildi: ‘’Bazı üst kurulların asli görevlerini yerine getirme hususunda kurulduğu günden bu yana başarılı sonuçlar ortaya koyamadığı ve özerklik uygulaması ile yaratılan çalışma ortamının yeterince değerlendirilemediği ve düzenlenmesi ve denetlenmesi öngörülen sektörün tam olarak kavranamadığı, düzenlenmesi ve denetlenmesi öngörülen sektörün ve/veya siyasi tartışmaların etkisi altında kalındığı, kurul kararlarında içtihat birliği ve istikrarının sağlanamadığı ve özerkliğin gerektirdiği bağımsız ve tarafsız davranışlar/uygulamalar ortaya konulamadığı, zaman içerisinde oluşan hatalı idari ve mali özerklik algılaması ile kurum imkanlarının etkili, ekonomik ve verimli şekilde kullanılmamasına yol açıldığı ve hesap verilebilirlikten uzak bir çalışma kültürünün geliştiği tespit edilmiştir. Bu nedenle, kamu yararının gerektirdiği bir biçimde ve sektör beklenti ve ihtiyaçları doğrultusunda her bir üst kurulun sorumluluğunda yer alan sektörlerin/faaliyetlerin etkin bir şekilde düzenlenebilmesi ve denetlenebilmesi amacıyla üst kurulların yapısal sorunlarının ve üst kurul uygulamalarında ortaya çıkan sorun ve eksikliklerin giderilmesi gerekmektedir.’’
‘’ÇERÇEVE KANUN HAZIRLANMALI’’ Önerilere de yer verilen raporda, düzenleyici ve denetleyici kurulların/kurumların faaliyet ve sorumluluk alanları ile varlık sebeplerinin, uluslararası uygulamalar ve AB normları dikkate alınarak yeniden değerlendirilmesi ve belirlenmesi istendi. Raporda, faaliyetlere ilişkin görevlerin genel ifadeler yerine ayrıntılı olarak düzenlenmesi gerektiği de vurgulandı. Kurumsal yapılardaki eksikliklerin giderilmesi ve zaman içerisinde ortaya çıkan gelişmelerin ve sonuçların kavranması amacıyla mutlaka bir çerçeve kanuna ihtiyaç olduğu kaydedilen raporda, ‘’Üst kurullarla ilgili çerçeve bir kanuni düzenleme yapılması gerektiği düşünülmektedir’’ görüşü ifade edildi. |
25.05.2010 |
Ergin: Ses kayıtları araştırılıyor |
Adalet Bakanı Sadullah Ergin, Yargıtay üyelerine ait olduğu iddia edilen ses kayıtlarına ilişkin, ‘’Konu, ilgili organlarca takip ediliyor. Araştırmalar devam ediyor’’ dedi. Ergin, Türkiye Adalet Akademisi ve İsveç Mahkemeler İdaresince düzenlenen, ‘’Çağdaş Demokrasilerde Yargı ve Medya İlişkileri’’ sempozyumundan ayrılırken gazetecilerin sorularını cevapladı. Ergin, bir gazetecinin ‘’Yargıtay ile ilgili bazı ses kayıtları haber olmuştu. Konuyla ilgili takip açısından bir girişimde bulunuldu mu’’ sorusu üzerine, ‘’Konu, ilgili organlarca takip ediliyor. Araştırmalar devam ediyor’’ diye konuştu. Bir başka gazetecinin ‘’Ses kayıtlarının ilgililer tarafından yalanlanmadığını’’ ifade etmesi ve ‘’Konuşulanları yargıya müdahale olarak değerlendirip değerlendirmediğini’’ sorması üzerine Ergin, şunları söyledi:‘’Bütün bunlarla ilgili süreç işliyor. Şu aşamada işleyen bir sürece yorum yapmak suretiyle müdahalede bulunmak istemiyorum. Bu konularda adil yargılanma hakkına ve bağımsız, tarafsız yargı ilkesinin ihlaline dönük olabilecek her türlü yorum ve değerlendirmeden kaçınmak benim birinci görevim.’’ |
25.05.2010 |
TEKEL işçileri,Türk-İş binasını işgal etti |
TEKEL işçcileri, Türk-İş başkanlar kurulunun ve konfederasyonlarının aldığı kararı protesto için, Türk-İş İstanbul 1. bölge temsilciliğini işgal ettiler. Taksim Gümüşsuyu İnönü Caddesi 28 numaradaki Türk-İş İstanbul 1. Bölge Temsilciliğine, öğle saatlerinde gelen aralarında TEKEL ve itfaiye işçilerinin de yer aldığı bir grup, binanın caddeye bakan ön camına ‘’Sorumsuz Türk-İş yönetimi ve Mustafa Kumlu istifa’’ ile ‘’İşçiler ölüyor, sendikalar susuyor, 26 Mayısı satan Türk-İş’ten hesap soracağız’’ yazılı pankartlar astı. Binanın balkonuna çıkan ve başlarında siyah bant bulunan işçiler megafonlarla ‘’İşçiler ölüyor, sendikalar susuyor’’ şeklinde sendika aleyhine slogan attı. Bu arada işçiler 2 günlük açlık grevi başlattı. Öte yandan Türk-İş İstanbul 1. Bölge Temsilcisi Faruk Büyükkucak da TEKEL ve diğer işçilerin konfederasyon yönetimini protesto ettiğini belirterek, ‘’Bu, işçilerin sendikayı işgali değil. Kendi evlerine geldiler. Güvenlik için polisten destek istemedik’’ dedi. |
25.05.2010 |
Atalay: Tiraj denetimi yapabiliriz |
Basin İlan Kurumu Genel Müdürü Mehmet Atalay, ''Tiraj denetimi de yapan bir kurum olabiliriz. Onun da altyapısını oluşturmaya çalışıyoruz'' dedi. Basın İlan Kurumunca Darıca ilçesindeki Bayramoğlu Tatil Köyü'nde düzenlenen 1. Yerel Basın Tecrübe Paylaşım Seminerin açılışında konuşan Atalay, gazete okuma alışkanlığıyla ilgili olarak da şunları söyledi: ''70 milyonu aşan bir nüfusta 4 milyon 800 bin tiraj, tiraj değil. Japonya'da bir gazetenin 17 milyon tirajı, bir başka gazetenin 13 milyon tirajı varken Türkiye'de toplam tirajın bu kadar olması izah edilemez. Okuma oranımız çok düşük,” Tiraj verileriyle ilgili tartışmalara da değinen Atalay, ''Tiraj denetimi de yapan bir kurum olabiliriz. onun da alt yapısını oluşturmaya çalışıyoruz. Tiraj denetimi yapan firmalara ne yazık ki güven yok demeyeyim, haksızlık etmiş olurum. Onlarla ilgili tartışmalar bitmiyor bir türlü. Belki bunu herkesin kabul edeceği kurumlar yapabilir. Basın İlan kurumu bunun altyapısını oluşturursa böyle bir göreve de soyunabilir'' diye konuştu. |
25.05.2010 |
Facianın sorumluları cinayetten yargılansın |
Hak-İş Genel Başkanı Salim Uslu, Karadon'daki kazayı değerlendirirken, “Raporlar ortaya çıktığında açık ve net bir tedbirsizlik ve kusur tesbit edilirse, sorumlular taammüden cinayetten yargılanmalıdır’’ dedi. Sorumlular cinayetten yargılansın
HAK-İŞ Genel Başkanı Salim Uslu, iş kazalarından ders alınabilmesi için sorumluların taammüden cinayetten yargılanması gerektiğini söyledi. Uslu, yapığı açıklamada, Türkiye Taşkömürü Kurumu Karadon Müessesesi Müdürlüğü maden ocağındaki kazayı ve Türkiye’de iş sağlığı ve güvenliği alanında yapılması gerekenleri değerlendirdi. Tedbir alınmayınca kazaların kader değil ‘’cinayet’’ olduğunu ifade eden Uslu, ‘’Raporlar ortaya çıktığında açık ve net bir tedbirsizlik ve kusur tespit edilirse iş kazalarının olduğu iş yerlerindeki sorumlular taammüden cinayetten yargılanmalıdır ki bu ders olsun’’ dedi. Uslu, eğitim sisteminin işçilere nitelik kazandırmaktan yoksun sadece performansı dikkate alması, işverenlerin aşırı kâr hırsıyla ucuz işçilik adına niteliksiz ve kayıtsız taşeron işçilerini tercih etmeye devam etmesi, cezaların caydırıcılığının olmayışı ve sosyal güvenceleri göz ardı eden, istihdam meydana getirmeyen insansız ve insafsız ekonomi politikalarının adeta kazalara davetiye çıkardığını vurguladı. ‘’Cinayetler yaşandıktan sonra yapılan açıklamalar ve üzüntü beyan etmenin timsah gözyaşları dökmenin ötesinde hiçbir anlamı ve değeri bulunmamaktadır’’ diyen Uslu, çünkü yaşanan tabloda payı olan herkesin, iş cinayetlerinin birinci derecede sorumlusu olduğunu ifade etti. Uslu, ‘’Ölümler cinayet şeklinde olduğu için bu kapsamda yeni bir bakış açısı geliştirmek artık zorunluluk haline gelmiştir’’ dedi. Uslu, ‘’İşçilerin canı pahasına çalışmasının önüne geçilmelidir. Bilinmelidir ki kazaları önlemek için yapılacak yatırım ve önlemler kazalar sonucu ortaya çıkacak kaybı tazmin etmekten çok daha kolay olacaktır’’ dedi. İş Sağlığı ve Güvenliği Kanun çalışmasını ve metnin uzlaşmayla sonuçlandırılması gayretini memnuniyetle karşıladıklarını dile getiren Uslu, bu konuda Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının sosyal diyalog sürecini etkin bir şekilde işletmesinin memnuniyet verici olduğunu ifade etti. Kanunun akıbeti henüz belli olmadığını belirten Uslu, bu çalışmanın kısa sürede yasalaşmasını beklediklerini söyledi. |
25.05.2010 |
“BİR GÜN MADENDE, BİR GÜN TERSANEDE” |
SALİM Uslu, masum gerekçelerle başlatılan taşeron uygulamasının, 25 yıldır bir türlü değiştirilemeyen ve örgütlenmenin önünde en büyük engel olan sendikal mevzuatın, kamunun denetim zaaflarının, kimi işçi ve işveren örgütlerinin sendikal mevzuatı değiştirmek istiyormuş gibi yapıp mevcut sendikal mevzuatın sağladığı statükodan vazgeçmemelerinin ve iş kazalarına karşı örgütlü tedbir almayanların yaşanan ‘’iş cinayetlerinin’’ sorumlularının adresini tarif ettiğini söyledi. ‘’Madenlerde yaşananlar göstermektedir ki Türkiye’de iş sağlığı ve güvenliği konusunda kör noktalar bulunmaktadır’’ diyen Uslu, şunları kaydetti:’’Sanayi bölgeleri iş sağlığı ve güvenliği bakış açısıyla yeniden gözden geçirilmelidir. İş sağlığı ve güvenliği konusundaki ihmallerin, eksikliklerin ve hataların faturası doğrudan ölümdür. Bu bir gün madende, bir gün tersanede, bir gün kimya fabrikalarında, bir gün tekstil fabrikalarında görülmektedir. Tersanelerdeki ve madenlerdeki faciayı, diğer sektör, bölge ve fabrikalardaki faciaların habercisi olarak almak gerekmektedir. Tersaneler ve madenler için geliştirilecek bir çözüm modeli, diğer konulara da uygulanacak ilkeleri oluşturabilir ve Türkiye bir ilerleme gerçekleştirebilir.’’ |
25.05.2010 |
Camiler toplumu birleştiren yerlerdir |
Hollandalı ressamlar, başkent Amsterdam’daki Fatih Camii için yardım amaçlı sergi açtı. Hollandalı ressam ve yazar Irene van der Linde bir sanatçı duyarlılığı ile Amsterdam Fatih Camii için başlatılan bu kampanyaya tüm kalbiyle katıldığını dile getirerek, “Camiler birleştirici ve bütünleştirici yerler” diye konuştu. Hollandalı san’atçılardan cami yararına kermes
HollandalI ressamlar, başşehir Amsterdam’daki Fatih Camii için yardım amaçlı sergi açtı. Fatih Camii İmamı Mehmet Yürek, ressamların bu hareketini takdirle karşıladığını söyledi. 1929 yılında kilise olarak inşa edilen ve 1982’de Türk toplumu tarafından satın alınarak camiye çevrilen yapının tamiratı ve halılarının yenilenmesi projesine ressamlardan destek geldi. Cami yararına yapılan kermese destek veren ressamlardan Nicole Segers, camileri ilk olarak İstanbul’da tanıyıp sevdiklerini dile getirdi. Segers, tablolarıyla camiye destek vermekten mutlu olduğunu kaydetti. Hollandalı ressam ve yazar Irene van der Linde ise bir sanatçı duyarlılığı ile Amsterdam Fatih Camii için başlatılan bu kampanyaya tüm kalbiyle katıldığını dile getirdi. Kilise olarak inşa edilen muhteşem eseri koruyan Hollandalı Türkleri takdir ve tebrik eden Van der Linde, “Camiler birleştirici ve bütünleştirici yerler” dedi. |
25.05.2010 |
Urfa, ressamların yeni adresi oluyor |
DünyanIn en eski şehri, tarihin beşiği, medeniyetlerin merkezi olarak bilinen Şanlıurfa, dünya ressamlarının ilgisini çekmeye devam ediyor. Birçok tarihi değeriyle dikkatleri üzerinde toplayan şehirde dünyanın en ünlü ressamları bir araya gelerek Şanlıurfa’yı dünyaya resim kareleri ile tanıtacak. Son dönemin en hareketli günlerini yaşayan Şanlıurfa, Ziraat Türkiye Kupası, Dünya Akrobatik Motokros Şampiyonası ve Uluslararası Halil İbrahim Buluşmaları’nın ardından şimdi de ‘Göbeklitepe Resim Çalıştayı’nda dünyaca ünlü ressamları ağırlayacak. Şanlıurfa Belediyesi’nin ev sahipliğinde 24-31 Mayıs tarihleri arasında düzenlenecek çalıştayda ünlü ressamlar bir hafta boyunca Şanlıurfa’nın Göbeklitepe, Harran, Atatürk Barajı, Halfeti, Tarihi Konaklar ve Konukevleri gibi tarihi ve turistik mekânlarında resim çalışmaları yapacak. |
25.05.2010 |
ABD’den BP’ye sert tepki |
ABD İçişleri Bakanı Ken Salazar, Meksika Körfezi’ndeki petrol kirliliğinin, İngiliz petrol grubu BP için bir “varoluş krizi” olduğunu söyledi. Salazar düzenlediği basın toplantısında, “BP’nin bu sorunu çözmek için elinden geleni yaptığından şüphe duymuyorum, çünkü bu durum dünyanın en büyük şirketlerinden birisi için bir varoluş krizi haline geldi. Ne yaptıklarını iyi bildiklerini düşünüyor muyum, hayır, tam olarak değil. BP’nin hampetrol sızıntısını ve kirliliğin yayılmasını durduramamasından dolayı öfkeli ve şaşkınım” diye konuştu. Kazanın üzerinden 33 gün geçtiğini, mühlet üstüne mühlet verildiğini ve İngiliz şirketinin denizaltına sızan petrolü kontrol edemediğini söyleyen Amerikalı bakan, “Eğer yapmaları gerekeni yapmadıklarını tespit edersek, onların uygun bir şekilde ayaklarını kaydırırız. Başta söz verdiğim gibi çizmemizi BP’nin boğazında tutmayı sürdüreceğiz” dedi. |
25.05.2010 |
Kendi protezini 10 liraya mal etti |
Gazİantep’te, 5 yaşında geçirdiği trafik kazası sonrasında sol bacağının diz kapağından aşağısını kaybeden 7. sınıf öğrencisi Deniz Kazak, 10 liraya mal ettiği protezle TÜBİTAK’ın ‘’Bu Benim Eserim’’ yarışmasında 70 bin proje arasında ilk 100’e girmeyi başardı. Yavuzeli İlköğretim Okulu 7. sınıfta okuyan 14 yaşındaki Deniz Kazak, 5 yaşında geçirdiği trafik kazası sonrasında sol bacağının diz kapağından aşağısını kaybettiğini, sağ ayağında da çeşitli sorunlar oluştuğunu ve sağlıklı yürüyemediğini söyledi. Kazanın ardından birçok operasyon geçirdiğini ve daha sonra sol ayağı için devletin yardımıyla protez aldığını ifade eden Kazak, ‘’Protezi bir süre kullandım. Daha sonra rahatsızlık vermeye başladı. Bir süre koltuk değnekleriyle yürüdüm. Daha sonra bacağın alt kısmının boruya benzediğini fark ederek plastik boru ile bir protez yapmaya karar verdim. 8 yıldır bu protezi kullanıyorum ve şimdiye kadar hiçbir sorun yaşamadım’’ dedi. |
25.05.2010 |
Deniz dalgalarından elektrik ürettiler |
İznİklİ mucit öğrenciler, “Beyaz Enerji Projesi” ile deniz dalgalarından elektrik üretti. İznik Çakırca İlköğretim Okulu 8. sınıf öğrencilerinden Emirhan Balaban ve Cihat Cengiz tarafından hazırlanan proje büyük ilgi gördü. Projelerinde kaldıraç sistemi, mıknatıs ve bobinlerden yararlanan öğrenciler, suyun dalga hareketini de kullanarak elektrik enerjisi üretmeyi başardı. Öğrenciler ‘Beyaz Enerji’ adlı projeleriyle Bursa İl Millî Eğitim Müdürlüğü tarafından gerçekleştirilen Bilim Şenliği’nde de birinci olma başarısını gösterdi. Projeyi hazırlarken çok yönlü düşündüklerini ifade eden öğrenciler, “Ülkemizin enerji bakımından dışa bağımlılığının azaltılması ve fosil yakıt tüketimi sonucu oluşan çevre kirliliği, küresel ısınma gibi sorunların en aza indirilmesi gerektiğini düşündük” dedi. |
25.05.2010 |
Zekât Fonu ile kurtuldular |
BİRLEŞİK Arap Emirlikleri'nin başşehri Abu Dabi'de basılan The National’daki habere göre, Zekât Fonu görevlileri, tek kişinin verebileceği en yüksek zekât miktarı olan 13 bin 600 doların bu yıl için 19 bin dolara çıkarılacağını ve toplanan zekâtların daha fazla Müslümanın serbest kalması için tasarruf edileceğini söyledi. Fon görevlisi Muhammed El Beluşi, programın borçları temizlemenin de ötesinde amaçları olduğunu ve aile yapısı ile istikrarı korumak için çalıştıklarını belirtti. El Beluşi, borcundan dolayı hapse düşen kişinin hapisten çıkar çıkmaz ailesine döneceğini ve aile üyelerine bakmak için bütün gücüyle çalışacağını belirtti. MUHTAÇLARA DAĞITILIYOR Zekât Fonu, özellikle borçlular kategorisiyle ilgileniyor. El Beluşi, borçlu kişilerin fonun yardım ve desteğine en çok ihtiyaç duyanlar olduğunu ve bu sebeple geçen yıldan beri borcunu ödeyemeyip zor duruma düşen Müslüman mahkûmlara yardımcı olduklarını vurguladı. Fon sayesinde 2009’da 49 kişinin hapisten kurtulduğu kaydedildi. 2003’te kurulan fonun gayesi, maddî durumu iyi her şahsın malından vermesi gereken yüzde 2,5’lik miktarı toplamak ve ihtiyacı olanlara dağıtmak. Zekât yardımlarında milliyet gözetilmiyor, genelde Müslüman kişilere yardım ediliyor. |
25.05.2010 |
Fazla mesai kalbe zararlı |
İngİlİz bilim adamlarının 25 yıldır sürdürdükleri çalışma, iki saati aşan fazla mesainin, kalp damar hastalıkları bakımından ciddî risk artışına sebep olduğunu gösterdi. 10 binden fazla çalışanın 25 yıl izlendiği ‘’Whitehall II’’ adlı araştırmanın sonuçları, ‘’Avrupa Kalp Dergisi’’nin 12 Mayıs 2010 tarihli sayısında yayımlandı. Araştırma, normal mesainin üzerinde çalışanların, kalp krizine bağlı ölüm, ölümcül olmayan kalp krizi ve kalp risklerini yüzde 60 oranında artırdıklarını ortaya koydu. |
25.05.2010 |