Görüş |
Said Nursî üzerinden II. Abdülhamid düşmanlığı
Ailesi öldürülen, kendisi de ölümden son anda Bediüzzaman tarafından kurtarılan “Serkis” adlı bir Ermeni gencinin hayatını konu alan bir roman. “Alevî” bir yazarın kaleme aldığı eserin adı okuyucuyu yanıltabilir; zira Bediüzzaman’ı temsilen “Derviş” adı verilen kişi, burada “ikincil/yardımcı bir karakter” konumunda. Serkis’in ona olan hayranlığından hareketle, eserin adı pekâla “Son Dervişin Hayranı” olabilirmiş! Eserde “yoğun bir şekilde Ermeni propagandası” ve “bariz Osmanlı düşmanlığı” söz konusu. Bu tabirleri biraz açalım... “Ermeni propagandası” ibaresinden kasıt, özellikle Hamidiye Alayları müntesibi Kürtler eliyle Ermeni soykırımı yapıldığının defaeten iddia edilmesi. (Tarafsız/mutedil/ hakperest gözlemcilerin görüşü, “Ermeni soykırımı” tabirinin ağır kaçtığı, ancak her iki tarafın da I. Dünya Savaşı’nın özel koşulları gereğince birbirine önemli zayiat verdirdiği yönündedir.) “Osmanlı düşmanlığı”na gelince… Sultan II. Abdulhamid’in kurucusu olduğu “Hamidiye Alayları” üzerinden genelde Osmanlı Devleti özelde de II. Abdulhamid kötülenmiş. (Yine müşahitlere göre, tarihe geçmiş büyük devletlere nazaran Devlet-i Osmaniye âdil idi. Keza Bediüzzaman’a göre her biri bir “veli” mertebesinde olan Osmanlı sultanlarından II. Abdulhamid, her şeye rağmen ve de iddiaların aksine fevkalâde müşfik bir devlet adamıydı.) Özellikle bu “üslûp problemi”nin Türk ya da Kürt milliyetçilerinin damarına dokunma ihtimali gözardı edilemez. Bu satırların yazarı açısından tahammül sınırlarını zorlayan husus ise, 126 ve 128. sayfalarda Bediüzzaman Said Nursî’nin dilinden Sultan II. Abdülhamid’i hedef alan, en hafif tabiriyle “tuhaf/garip” şeyler söyletilmesi. Özetle “II. Abdülhamid’in, adını verdiği süvari alayları vasıtasıyla Kürtleri birbirine kırdırdığı” ve “din adamlarının, II. Abdülhamid’in zulmünü, adaletsizliğini, cinayetlerini alkışladığı /sineye çektiği” söylemleri hem muhtevası, hem de söyletileni açısından tartışmalı. Çünkü bildiğimiz kadarıyla, iddialar doğru olmamakla birlikte, Bediüzzaman’da bu derece II. Abdülhamid aleyhtarlığı vaki değil. Yani tarihî gerçekler çarpıtılmış, hattâ Bediüzzaman üzerinden II. Abdulhamid düşmanlığı yapılmış. Özellikle ikincisi için, “sağ gösterip sol vurmak” nitelemesi yapılabilir! Keza Ermenilerin, özellikle Ezidilerin yaşayışı, inançları, ibadetleri vs. kültürü o kadar ayrıntılı ele alınmış ki, “Üstad Bediüzzaman’ı konu aldığı” ismiyle/kapağıyla belli olan bir kitapta bunlar “fazla kaçmış.” Eser başladıktan 32 sayfa sonra (58. sayfa) Üstad’la karşılaşıyor okuyucu. Sonra mı? Üstad bir görünüyor, bir kayboluyor… Hiç kaybolmayan sadece “anlatıcı;” o ise Ermeni gencinin ta kendisi. Eserde mantık hatalarına tek bir örnek vermek gerekirse, “inzivaya çekildiği Kubbe-i Hasiye’de 20 gün yerinden hiç kımıldamaması” (98. sayfa) gösterilebilir. Böyle insanüstü bir hâli tarihler kaydetmiyor; doğrusu müthiş bir muhayyile… Dikkatli bir göz, böylesi başka mantık hataları bulabilir. Sonuç olarak, olay örgüsü açısından epey zengin ve amacından saptığı için tartışmalı, ancak farklı okumalara açık(*) bir eser, karşımızdaki. Test etmek size kalmış!
(*)Tabiî ki burada “sıradan okuyucu” gözüyle eleştiri yapıldı. Eserin edebiyatçılara, tarihçilere, hususan Nur hadimlerine bakan yönleri var; onların değerlendirmeleri de önemli ve gerekli!
«««
SON DERVİŞ: SAİD NURSÎ Metin Aktaş, Roman, Alternatif Düşünce Yayınevi, Ekim 2009
ORHAN GÜLER [email protected]
|
06.03.2010 |