Aile-Sağlık |
Uzmanından başarı tüyoları PSİKOTERAPİST Ayla Ketre, başarı için sadece ‘çalış çalış’ felsefesinin asla doğru kabul edilemeyeceğini ifade ederek, başarının çalışmak, dinlemek ve eğlenmenin birleşimiyle elde edilebileceğini söyledi. Çocuğun başarısı için uzmanından tüyolar
Ketre, bu sebeple de çocuklara sürekli çalışacağını empoze edilmesinin ciddî bir tükenmişlik duygusuna sebep olacağını uyarısında bulunarak, derse acı duygusunu da bağlamaları halinde öğrencilerin henüz işin başında dersten uzaklaşabileceğini vurguladı. İnsanın biyo-psiko-sosyal bir varlık olduğunu hatırlatan Ketre, bu nedenle de başarısızlık sebepleri ele alınırken birçok faktörün de irdelenmesi gerektiğini vurguladı. Bazen de dikkat dağınıklığının bir vitaminin eksikliği ya da herhangi bir değerin kandaki seviyesinin azlığı veya fazlalığının da öğrencinin okul ve ders başarısında etkili olabildiğine işaret eden Ketre, kimi zaman okula adapte olamamak, sosyal arkadaşlık ilişkilerinde uyum sağlanamaması, karşı cins ilişkileri, öğretmenlerle ilişkiler, aile içi ilişkilerinde başarı ya da başarısızlıkta bir psiko-sosyal faktör olarak ortaya çıkabildiğini dile getirdi.
ANNE VE BABALAR OKULUN ACI VERİCİ OLDUĞU İZLENİMİNİ KIRMALI Ayla Ketre, “Ancak yine de klinik gözlemlerimiz neticesinde başarısızlık nedenlerine baktığımızda sıklıkla karşımıza; öğrencilerin nasıl ders çalışmaları gerektiğini bilmedikleri, başarıya yönelik; ‘başaramam’ veya ‘ya başaramazsam’ kaygısı taşıdıkları, niçin okudukları ya da okula gitmeye yönelik nihaî belirgin bir hedeflerinin olmadığı, okul ile ilgili birtakım olumsuz yaşantıları olmuşsa bunu sürekli olarak anılarında canlı tuttukları ve her okula gittiklerinde aynı olumsuz duygulara yöneldikleri, ders çalışma ile haz duygusunu birleştirmek yerine ders çalışmayla acı duygusunu birleştirdiklerini gözlemlemekteyiz” dedi. Psikolojide temel kuralın; insanların bir davranışı herhangi bir sebepten dolayı yaptığı olduğunu hatırlatan Ketre, insanların ya acıdan kaçmak ya da hazza ulaşmak için bir eylemde bulunabileceğini belirterek, konuyu bir öğrencinin gözünden açıklamaya çalıştı. Ketre, “Bir öğrenci okula gitmek, derslerine çalışmak için kendi içinde bir neden bulamazsa o zaman saatlerini uykuda, bilgisayar başında, televizyon karşısında ya da cep telefonuyla geçirir. Yani özetle insanoğlu aslında hep bir haz arayışı içinde. O halde önce anne-babalar olarak, çocuklarımızın okulun acı verici olduğu izlenimini kırmakla başlayalım işe. Eğer okul, ödevler ve ders çalışmak zevkle değil de acıyla birleştirilmişse çocuğunuz hep bu işlerden kaçacaktır. Ve siz hayatınız boyunca derse, okula, ödevlere doğru çocuğunuzu iteceksiniz. O da acı duyduğu bu aktiviteden kaçacak. Bu savaş aranızda hep sürüp gidecek. Bu döngüyü mutlaka kırmalısınız” diye konuştu.
ÇOCUK OKULA NEDEN GİTTİĞİNİ BİLEREK HAREKET ETMELİ
OKUL ve ders başarısının birbiriyle iç içe geçmiş süreçler halince işlediğini belirten Ketre, sabah öğrenci yatağından kalkarken okula neden gittiğini bilerek hareket etmesi gerektiğini, bu sebeple de öğrencinin bir amacı ve belirli bir hedefi olması gerektiğini vurguladı. Bazen bireylerin ‘kaçınmacı’ motivasyona sahipken bazı insanlarda ‘yaklaşmacı’ motivasyona sahip olabileceğini anlatan Ketre, açıklamasını da şöyle sürdürdü: “Eğer çocuğunuz yaklaşmacı motivasyona sahipse ona; ‘Okula gitmezsen adam olmazsın sürünürsün, açlık sefalet çekersin, şöyle kötü olursun böyle kötü olursun’ diye hayatın içinde başına gelebilecek kötü şeyleri göstermenizin bir anlamı yok. Çocuğunuza bunun yerine eğer okula giderse okursa eğitimine doğru düzgün devam ederse iyi bir iş ve geleceğe sahip olabileceğini, bu sayede istediği ve hayal ettiği gelire ve hayat tarzına sahip olabileceğini, tatillere gidebileceğini anlatırsanız. Bu durum onun okula gitmesi için bir anlam ifade edecektir. Bu nedenle çocuğunuzu iyi tanımadan rastgele öğütlerde bulunmaktan sakınınız. Aksi halde sizi dinlemeyecektir ve giderek aranızda iletişim kopuklukları oluşacaktır.” Sabah okula istekli giden bir öğrencinin, devamında dersi dinlemesi, not alması, soru sorması, söz alması, derse katılmasının yanında sosyal ilişkiler kurmasına bağlı olarak başarı zincirleri de kurmaya devam edeceğini ifade eden Ketre, bu zincirin halkalarından birinin eksik olması halinde anne ve babaların bunu en iyi şekilde tahlil ederek çözüm yolunda da gereken adımı atması gerektiğini söyledi. Ayla Ketre, öğrencinin görsel kökenli bir bireyse ders sırasında mutlaka çeşitli renkte kalemlerle notlar tutması, aksi takdirde çok kısa bir süre sonra dersten koparak, kendi hayal dünyasına kapılabileceği uyarısında bulundu. Dokunsal bir öğrenciyse de bireyin mutlaka dersin içinde aktif bir biçimde katılımcı olmak isteyeceğinin altını çizen Ketre, bir matematik dersinde soruyu tahtada çözmek, bir fen dersinde bizzat soğanı mikroskop altında incelemek isteyeceğini belirtti. |
06.03.2010 |
İnternet nükleer bomba gibi RUSYA Ortodosk Kilisesi Patriği İkinci Aleksi internetin insanoğlunun hayatında büyük değişikliklere sebep olduğunu ve insanlığın büyük bir sınavla karşı karşıya olduğunu söyledi. Bütün dünyada tek tip insan modeli oluşmaya başladığına dikkat çeken Kirill, yeni bir yıkımla karşı karşıya kalınabileceğini ifade etti. Moskova’da öğrencilerle bir araya gelen Kirill, “Günümüzde internet bir çeşit keskin insan tipinin oluşturulduğu laboratuvara dönüşmüş durumda. Özgün yaklaşımlara bir meydan okuma var. İnsanoğlu internet aracılığı ile yalana, azgınlığa, ahlâksızlığa kolayca düşebiliyor. İnsanların kişisel haklarına saldırının sınırı yok” eleştirisi getirdi. Kirill internetin doğru kullanılması durumunda faydaları da olabileceğine dikkat çekerek ilginç bir benzetmede bulundu: “İnternet nükleer bomba gibi. İnsanoğlunun çöküşünü de, muhafazasını da sağlayabilir.” Rusya Patriarkı’na Moskova Fizik Mühendisliği Enstitüsü Nükleer Araştırmalar bölümü tarafından fahri doktora diploması verildi. Rusya’da özellikle çocuk pornografisine karşı savaş başlatıldı. Rusya iletişim kurumları bu tür ahlâksız yayınların engellenmesi ve bunların sağlayıcılarına en yüksek seviyede cezaların verilmesi konusunda çalışmalar yürütülüyor. |
06.03.2010 |
TV’lerde en çok ihlâl çocuklara yönelik
RTÜK Başkanı Prof. Dr. Davut Dursun, Radyo Televizyon Yayıncıları Meslek Birliği’nin (RATEM) aylık yayın organı Canlı Yayın’a konuştu. Prof. Dr. Dursun, tv kanallarının en çok ihlâl ettiği ilkenin 4. maddenin “z” fıkrası olduğunu belirterek, “Çocukların sosyal, psikolojik, ruhî durumunu olumsuz etkileme potansiyeli olan programların, çocukların ekran karşısında olduğu saatlerde yayımlanmaması ilkesi var. Genellikle prime-time diye ifade edilen zaman aralığında bu tür programlar yayınlandığında çocukları olumsuz etkiliyor” diye konuştu. Hukukun üstünlüğüne gerekli özenin gösterilmemesinin de sıkça rastlanan bir durum olduğunun altını çizen RTÜK Başkanı, “Reklâmlarla ilgili, reklâm sürelerinin ve yerleştirilmesinin dikkat edilmemesi bir başka ilke ihlâli olarak karşımıza çıkıyor. Türkçenin özellikleri dikkate alınmaksızın yapılan yayınlar, argo-küfür ihlâlin başka türü olabiliyor. Kişilerin manevî şahsiyetlerini eleştiri sınırlarını aşacak şekilde eleştirmek, şiddeti özendirici yayınlar da ihlâl türleri” ifadelerini kullandı. |
06.03.2010 |
Stress, çeneye de zarar veriyor
GÜNÜ stresli geçirmesi sebebiyle kişinin, gece uyurken dişlerini sıkmasının baş, boyun, bel ağrılarına yol açtığı bildirildi. Ege Üniversitesi (EÜ) Diş Hekimliği Fakültesi Dekan Yardımcısı Prof. Dr. Nurselen Toygar, birçok rahatsızlığın ana sebebi olarak bilinen stresin çeneye ve dişlere de zarar verdiğini anlattı. Prof. Dr. Toygar, stresli gün geçiren kişinin uyurken bilinçsizce dişlerini sıktığını, bunun da hem dişlere hem de vücudunun diğer bölgelerine zarar verdiğini ifade etti. Birçok kişide stresin yöneldiği ilk yerin çiğneme kasları olduğunu, gün içerisinde çenenin sıkılabildiğini ancak bu durumun gece uykuda daha sık yaşandığını anlatan Toygar, şöyle konuştu: ‘’Derin uykuya dalma sırasında, duyuların iletildiği beyin bölgesine stres ne kadar yoğun iletilirse çiğneme kaslarının o oranda sıkımı güçleşir ve kişi farkında olmadan dişlerini gıcırdatmaya, sıkmaya başlar. Kişi ancak uyandığında çenesindeki ağrıdan bunu fark edebilir. Diş sıkma, çocukluk çağında başlar, erişkinlikte artar. Yaşanan stres nedeniyle de devam eder. Yapılan araştırmalar bir kişinin diş sıkma gücünün 5 tona kadar ulaşabildiğini gösteriyor. Çene kasları çok güçlüdür. Diğer kaslara göre yorulmaz. Bu kasın histolojik yapısı farklıdır. Kasılma gücü fazladır. Bu kadar güçlü ısırma kuvveti dişlerde aşınmalara, çene kemiğinde kırılmalara, travmalara neden olur. Çiğneme ekleminde de deformasyon oluşur.’’ Stres sonucunda derin uykuda yaşanan çene sıkmanın, hastanın sosyal hayatını bozduğunu, rahat kaliteli uykuyu engellediğini, yaşam enerjisini düşürdüğünü dile getiren Prof. Dr. Toygar, bu rahatsızlığın özellikle ‘’hassas, endişeli, içine kapanık ve duygularını dışa vuramayan kişilerde’’ görüldüğünü kaydetti. |
06.03.2010 |