Görüş |
Hastalıklar
Hastalıkları menfî bir olay gibi görsek de, bizlere sayısız faydaları da vardır. Hastalık deyip geçmemeliyiz. Hastalıkları da bir nevî ibadet olarak görmeliyiz. İbadetlerimizi müsbet veya menfî ibadet olarak iki türlü düşünmeli,1 algılamalıyız. Hastalıklar, menfî ibadet dediğimiz ibadet türüne girerler. Malûmunuz namaz gibi ibadetler ise normal veya müsbet ibadet türüne girerler. Peygamberimiz (asm) bir hadis-i şerifinde, hastalıktan şikâyet etmemek şartı ile, ibadet olduğunu belirtmiştir.2 Hastalıkların diğer faydalarına gelince, şöyle sıralayabiliriz: 1- Acizliğimizi, zayıflığımızı ve ne kadar çok şeye ihtiyaç duyduğumuzu bizlere hatırlatır, hissettirir. Hastalıklarla aczimizi, zayıflığımızı anlayarak, her şeyin yaratıcısı Yüce Rabbimize sâfî olarak yöneliriz. İltica ederiz. Bir anlamda yakınlaşırız. 2- Ölümü, dolayısıyla ahireti düşündürür. Hatırlatır. 3- İyi bir nasihatçidir. İkaz edicidir. ‘Bir musîbet bin nasihattan iyidir.’ Vaizlik, irşad görevini üstlenir. 4- Allah’ın rahmet nazarlarının üzerimize çevrilmesine vesile olur. 5- Dünyaya dalmamızı engeller, dünyanın fani yüzüne olan sevgimizi azaltır. 6- Gafleti dağıtır. 7- Gayr-ı meşrû keyiflere, lezzetlere engel olur. 8- Günahları temizler. Keffâretü’z-zünup olur. Bir hadis-i şerifte: ’Ermiş ağacı silkmekle nasıl meyveleri düşerse; imanlı bir hastanın titremesi de öyle günahları silker’ 3 buyuruluyor. 9- Hastaya ve bakıcısına sevap kazandırır. 10- Hata yapmaktan alıkor, engel olur. 11- Hayatımızı mânen yükseltir, terakki ettirir, saflaştırır. Sabun gibi bizleri geçmiş günahlardan temizler. Melekvârî bir hayata kavuşturur. 12- “Her şey zıddıyla bilinir” kaidesiyle hastalık olmasaydı sıhhatin kıymetini bilemezdik. Sağlığımızın bizler için büyük bir nimet olduğunu hatırlamazdık. 13- İbadetteki gayemiz olan “takva”yı kazandırır. 14- Ömrümüzü bir sermaye olarak görürsek, hastalıklar o sermayemizi meyvelendirir, taçlandırır. Uzun bir ömrü semere verir. Neticede kârlı, faydalı bir ticaret yapmamızı sağlar. Bizleri kazançlı çıkarır. 15- Hastalıklara dayanmak için, sabır kuvvetimizi—geçmişi ve geleceği düşünmeden—sadece bulunduğumuz güne ayırırsak, tahsis edersek, kazanacağımız sevabı düşünürsek; dayanma gücümüz yeterli olur. 17- Allah’a, güzel isimlerine, Esmâ-i Hüsnaya modellik görevini iyi yapmamızı, eksiksiz yerine getirmemizi sağlar. Kazanacağımız ücret ve sevabı düşündürür. 18- Hastalık çoğu insan, özellikle de gençler için bir nimettir. Çünkü çoğu sağlıklı insan, gaflet ile ahiretini düşünmezken veya düşünemezken, hastalıklı insan ve gençler, hastalığın ikazı ile ahirete yönelmiştir. Ahiretini düşünmeye başlamıştır. Onun muhasebesini, hesabını yapar. Aslında hastalık ararsak; namaz gibi ibadetleri terk etmek, yapmamak başlı başına hastalıktır. Ebedî hayatımızın mahvına sebeptir. Bu yüzden mânevî hayatları olmayan insanları, asıl ve gerçek hasta olarak görmeliyiz. Müslüman olduğumuza şükretmeliyiz. Ayrıca, musibetlerin/hastalıkların; mükâfat veya mükâfatların mukaddimesi, başlangıcı4 olduğunu unutmamalıyız.
Dipnotlar:
1- Bediüzzaman Said Nursî, Hastalar Risâlesi, 25. Lem’a, 2. Deva, Yeni Asya Neşriyat, s. 471-472. 2- Bediüzzaman Said Nursî, Hastalar Risâlesi, 25. Lem’a, 2. Deva, Yeni Asya Neşriyat, s. 472. 3- Bediüzzaman Said Nursî, Hastalar Risâlesi, 25. Lem’a, 8. Deva, Yeni Asya Neşriyat, s. 478. 4- Bediüzzaman Said Nursî, Tarihçe-i Hayat, İlk Hayatı, Rüyada Bir Hitabe, Yeni Asya Neşriyat, s. 205.
CİHAT ERDOĞ - cihaterdogyahoo.com |
25.01.2010 |
Hicret
Hicrî 1431. yılın girmesiyle fikir dünyamda HİCRET eksenli tefekkürler arz-ı endam etmeye başladı. Habeşistan’ın (Etiyopya) hayatımda hep ayrı bir yeri vardır. Çünkü Müslümanların ilk hicret ettikleri yerdir orası. Yalnız haritadan tanıdığım o beldeyi çok ayrı severim. Yerini yurdunu ana babasını, çocuğunu geride bırakan ilk muhacirlere kucak açmıştır Habeş Kralı Necaşi. Necaşi! Ona da ayrı bir sevgim var asırlar ötesinden. Sonra iki cihan Serverinin (a.s.m) ve Kur’ân’da iki kişiden biri olarak tesmiye edilen Hz. Ebu Bekir Efendimizin o mübarek yolculuğu. Yatağına Hz. Ali Efendimizi bırakıp dışarıdaki müşriklerin gözüne bir avuç kum serperek başlamıştı mübarek yolculuk. O yatağa bırakılan kişi daha sonra "hayatımda uyuduğum en tatlı uykuydu“ diyecekti. İki kişiden biri olan Hz. Ebu Bekir Efendimiz malûm mağarada ayağını deliğe kapatmıştı da yılan soktuğunda acıdan akan gözyaşları Efendimizin (a.s.m) mübarek yüzünü ıslatmıştı. Ya Süreka‘nın atı! Medine tarafına giderken kumlara gömülüyor, Mekke tarafına yönelince dörtnala uçuyordu. Süreka’ya Mekke‘ye dönünce ne gördüğünü unutturan Rabbim Kuluna (a.s.m) hicreti emretmişti. Efendimiz garip; doğup büyüdüğü, evlendiği, çoluk çocuk sahibi olduğu mübarek beldeyi arkasında bırakarak başlamıştı bu yolculuğa. Siyer kitaplarında ayrıntılarıyla anlatılan Hicretin satırlarında gezerken oraları hiç görmesem de bir film gibi zihnimde canlandırmaya çalışıyorum. Maddî zorluklarını hayal bile edemem. Manevî tarafına geline! O da çok ağır. Ancak Efendimiz ve sahabelerinin katlanabileceği bir mübarek yolculuk. HİCRET. Lügat karşılığı: göç. Peki, hicret siyer sayfalarında mı kalacak? Ben yâ da bu zamanın insanları hicreti nasıl algılamalı? Bu zamanda da hicret niyeti ile dünyanın dört bir yanına dönmemek üzere giden, buna teşvik edilen, gittikleri yerlerde ölen, halen hayatını sürdüren insanların olduğunu duydum. HİCRET! GÖÇ! Benim dünyamda yansıması maddî bir hicreti gerçekleştiremeyeceğim için manevî oldu. Kendimi, çevremi, dünyayı, hâsılı zerreden güneşe kadar her şeye hicret nazarıyla bakmaya başladım. Risâle-i Nur’u Hicret nazarıyla okumaya başladım. Her şey buram buram hicret kokmaya, hicret haberleri vermeye başladı. Boşuna dememiş Üstadım: 40 yıllık ömrümde, 30 yıllık tahsil hayatımda dört kelime öğrendim. Niyet, nazar, mânâ-yı harfi, mânâ-yı ismi. Kendime baktım. Bir anım bir anımın aynısı değil. Hem bedenen, hem ruhen dönmemek üzere göçüyorum. Bu yolculuk ruhlar âleminden başladı, anne karnından bu dünyaya konakladı. Kendi kıyametim kopunca hicret mahalline ulaşmış olacağım. Dünyamız içindekilerle beraber dalgaları karardide olmuş sema denizinde yaratıldığı andan beri, bir geçtiği yerden bir daha geçmemek üzere bu göç yolculuğunda… Bu yolculuk büyük kıyamet kopunca bitecek. Hicret, göç gerçekleşmiş olacak. “Kimin hicreti Allah (c. c) ve Resulü (a.s.m) için ise onun hicreti Allah (C.C) ve Resulünedir (a.s.m). Kimin hicreti elde edeceği bir dünyalık veya nikâhlayacağı bir kadın için ise, onun hicreti o şeyedir“ buyuruyor Efendimiz (a.s.m). Hiç kimsenin bu yolculuğu yapmamak gibi bir seçeneği yok. Aynı gemide, aynı yolda gidip de farklı mahallere varmak da niyet ile gerçekleşiyor. Allah’a iman ve emrettiklerine itaat ederek bu yolculuğu tamamlarsam hicret gerçekleşecek. Ama yolculuk esnasında ayağıma takılan önüme düşen çok çetin diken, taş, kaya ve tehlike var. Bunlara takılıp bu yolculukta başarısız olmamak için DUA silâhım var. Yanlış yolları seçip yolu uzattığımda ise İSTİĞFAR silâhım var. Yaptığım hatadan yanlıştan hicret silâhı: İSTİĞFAR! Bir daha yapmamak üzere istiğfar! Bir daha yapsam da yine İSTİĞFAR! Bu mübarek yolculukta DUA ve İSTİĞFARdan dokunmuş iki kanadı olan bir kuş gibi selâmetle mahall-i maksuda ulaşmayı nasibeyle Yarabbi! Dua ve istiğfar kanatlarım ne kadar yaralı, ne kadar kırık da olsa; hicretini tamamlamış ama geriden gelenleri bekleyen iki cihan serveri Sultanımın hatırı için, ondan sonra gelen evliyalarının hatırı için, asırlar öncesinden asrın bediisinin başını okşayan Abdülkadiri Geylani Hazretlerinin hatırı için, asrın bediisi Said Nursî Hz.‘leri ve sadık talebelerinin hatırı için hicretim, hicretimiz Sana ve Resulüne olsun. Hicretin sahibinin sıcak kucağı bizleri hasretle sarsın. Hoş geldiniz! Hicretiniz mübarek olsun. Desin. Amin.
ESİN FİŞEK - [email protected] |
25.01.2010 |
Balıkesir Barosu 90. yıl dönümünü kutluyor
Balıkesir Barosu kuruluşunun 90. yıl dönümünü kutlamaktadır. Yakın tarihe kadar Balıkesir Barosunun 1923 yılında kurulduğuna dair bilgimiz bulunuyordu. Uzun zaman buna itibar etmiştik. Bunun sağlıklı bilgi olmadığını, dokümanlar, gazete kupürleri ve alınan kararlar ve Balıkesir Valiliğinin belgeleri, o tarihte yayınlanan gazete ilânları ile 1 Şubat 1920 olduğunu tarihçi yazar, değerli öğretmenimiz Aydın Ayhan’ın bize gönderdiği bilgiler ve belgeler öğrenmiştik. Baro yönetim Kurulu olarak, Baronun kuruluşunu 01 Şubat 1920 olarak kabul etmiştik. Baronun kurulduğundan bu yana, bilinen başkanları tarih sırasına göre bunlar arasında başkanlığı en uzun sürdüren ve bugün baronun duayen avukatı olarak biz kabul edilmekteyiz. En kısa süre Baro başkanlığını Av. Arif Güvenç yapmıştır. Yaşayan Baro Başkanları Av. Muzaffer Mavuk’tan ileriden geriye doğru Av. Kemal Çelikboya, Av. Erbuğ Delituna, Av. Önder Kırlı Av. Turgut İnal. Av. Nadir Serpen, Av. Hurşit Kangal, Av. Sami Duyum, Av. Muzaffer Başaran, Av. Esat Budakoğlu, Av. Arif Güvenç, Av. Tevfik Başaran (iki dönem) baro başkanlığı yapmışlardır. Av. Tevfik Başaran’ın başkanlığa başladığı 1930’dan 1920’ye kadar, ilk başkan Süleyman Sadi Bey hariç bundan sonraki başkanları geriye doğru henüz belirlenememiştir. Dileğimiz, üniversitemizin tarih bölümündeki bilim adamları ve Aydın Ayhan bu eksikliğimizi tamamlayabilirlerse mutluluk duyarız. Balıkesir Barosu kurulduğu yıllarda, kurucular, cephe komutanı sıfatları ile ulusal kurtuluşta kan revan içerisinde görev sürdürürlerken bir taraftan da baroyu kurmuşlardır. Baronun 1980 yılındaki askerî ihtilâle, askerî yönetime karşı aldığı tavırlar, yaptığı hukuk mücadelesi, ülke içinde ve dışında geniş yankılar bulmuş, onay görmüştür. O yıllarda Baro Yönetim Kurulu Başkanının yaptığı açıklama, yazdığı yazılar, verdiği demeçler, 50’ye varan ve üç bin sayfayı aşan Balıkesir Barosu dergileri, ayrıca bir çok illerdeki hukuk konferanslarındaki konuşmaları yüzünden sayısız defa sanık yapılmıştır. Balıkesir Barosu Başkanlığını 12 yıl sürdüren Av. Turgut İnal’ın sanıklık sayısı adeta sayılmaz boyuta girmiştir. Ama Balıkesir Barosu o yıllar ve daha sonraki yıllar Türk ve dünya hukuk ve siyaset kamuoyundan daima destek görmüş, taraftar bulmuştur. 12 Eylül İhtilâli sırasında 10 yılı geçen süre içerisinde Balıkesir Barosunun dâveti üzerine yüzlerce eski ve yeni siyasetçi, yüksek mahkeme başkanlarının tamamı, yüksek mahkemelerin daire başkanları ve üyeleri, üniversitemizden çok sayıda öğretim üyesi, yaptıkları yüzlerce konferans ve kongrelerle, Balıkesir’i bir konferans şehri ve ihtilâle hukuken karşı gelen merkez haline getirmişlerdi. Bugün Balıkesir Barosu 713 üyesi ile çalışmalarını sürdüregelmektedir. 26 Ocak 2010’da 90. yılını dolduracak olan Baro, anma çalışmalarını sürdürmektedir. Bugün Balıkesir Barosu Türkiye’de ve uluslar arası hukuk çevresinde hukuka, yargıya ve adalete hizmetleri ile tanınmış bulunmaktadır. Baro, en çok ödül alan baroların içinde ve başında gelmektedir.
AV. TURGUT İNAL |
25.01.2010 |