Basından Seçmeler |
Kurmaylar, biraz bakar mısınız?
Eğer her şey normalse, bir çarpıklık yoksa ve askeriyeyi aslında “Özel Harp” yönetmiyorsa... Tüm dünyada silahlı kuvvetleri “kurmay subaylar” yönetir. Orduların “beyni” kurmaylardır. Bizim ordunun kurmayları da İstanbul Levent’teki Harp Akademileri’nde yetişir. Benim bildiğim, Kara Harp Okulu her yıl sekiz yüz civarında mezun veriyor... Her üç yıllık mezunlar arasından biri de genelkurmay başkanı oluyor. Demek ki askeriyenin “beyinsel kimliğini” ve “en üst düzeye” yükselteceği askerlerinin düzeyini buralardaki eğitim şekillendiriyor.
«««
Ben çeyrek asırlık bir üniversite hocası olmam hasebiyle, Türkiye’deki bütün üniversitelerin düzeyinin ve “insan kalitesinin” ne durumda olduğunu çok yakinen bilmekteyim... Nereden nereye doğru seyrettiğini de gözlemlemekteyim. Tabii “Harp Akademisi” hakkında da bir bilgim var... En azından kimlerin oralara hoca olarak çağrıldığını bilerek durumu kestirebiliyorum. Günümüzde ABD’deki “en iyi yüksek okul” sıralamasında, askeri kurumların Harvard’ın önüne geçtiğinden... Dünyanın en eski askeri akademilerinden biri olan ve Kara Kuvvetleri’ne subay yetiştiren Amerika Birleşik Devletleri Askeri Akademisi West Point’ten söz etmeye de niyetim yok. Bizim ve onların kurmay eğitimini derinlemesine kıyaslamakla da uğraşmayacağım.
«««
Çünkü amacım Balyoz Darbe Planı ardından ortaya çıkan tabloya dikkat çekmek. Bizim askerlerin, yeryüzü standartlarında, demokrasiye bağlı, teknoloji gücü yüksek, kısacası Saddam’ın Irak’ını değil de, bugünün Norveç’inin düzeyini benimseyen bir Silahlı Kuvvetler haline gelmek, daha çarpıcı bir ifade ile “içe” değil “dışa” dönük yüksek kalitede bir ordu yaratmak için gerekeni yapmak yerine, alt düzey bir husumet içinde olması şaşırtıcı. Çarpıcı bir örnek vereyim. Medyaya söylediklerinden anlaşıldığı kadarıyla Genelkurmay da “Balyoz Darbe Planı’nın” doğruluk ihtimalinin çok yüksek olduğunun farkında... Bunun sinyallerini daha çabuk verseydi ve “sağlıklı bir üsluba ve mantığa sahip” gözükmeyen eski generalini canlı yayınlara salmasaydı... O general de neler yapıp ettiğini en iyi kendisi bildiği halde pişkince “hodri meydan” blöflerine kalkışmasaydı, eminim ki Taraf Gazetesi önceki günkü nüshasında Fatih Camii’ni bombalayacak timdekilerin adlarını, sicil numaralarını yayınlamayacaktı... Askerler, gerçek demokrasilerde kabul edilemez olan imtiyazlarını var güçleriyle korumaya kilitlendikleri için “demokrasinin ilkelerini” hayata geçirmek için uğraşanların özenlerini anlamaktan da yoksunlaşıyorlar. Büyük bir öngörü eksikliği sergiliyorlar.
«««
Beni de şaşırtan nokta tam da burası. Kendisine ordu emanet edilmek üzere doğru dürüst yetiştirilmesi gereken insanların zekâ, üslup, zarafet konularındaki eksiklikleri. Cemal Tural, Cevdet Sunay, Kenan Evren isimlerinden giderek, “kurmay eğitiminin en parlak örnekleri bunlar mı” diye sormayacağım. Çünkü daha güncel bir merakım var.
«««
Mesela... Bugün görevdeki kurmaylar... Ve eğitimdeki kurmaylar... Bir saat içinde verdiği iki demeç bile birbirini tutmayan... Ayrıca “küfür kıyamet” bir üslupla konuşan... Ama pabucun pahalı olduğunu görünce de bir anda sırra kadem basan... Muhtemelen elinde silah varken darbe planlarına yansıttığı hormonlu cesaretini, silahını yitirince kaybediveren... Genelkurmay’ın da yalanlamaktan vazgeçtiği iddiaları yanıtlamak yerine, “sanıyorum ki kafasından hasta olanlar, ruhen hasta olanlar böyle bir senaryo yaparlar, bu senaryoyu da kafaları bozuk, hasta insanların gazetelerinde yayınlarlar” düzeyinde demagoji yapan bir kurmayı izleyince ne düşünüyorlar? Üstelik de bu kişi Birinci Ordu’nun tepesine kadar yükselmiş. Sizleri temsil eden bu gibi örneklerden hoşnut musunuz? Nitelikli, zarif ve zeki buluyor musunuz?
«««
Çapı ve düzeyi bu olan biri, West Point’den ya da Berlin Teknik’ten, Harvard’dan, Sorbonne’dan mezun olabilir miydi? Acaba bizdeki askeri eğitimi, buralardaki akademik personeli, kurmaylık sürecini dünya standartlarıyla kıyaslayarak yeniden sorgulama zamanı gelmedi mi? Bu soruyu, “çoktan geçti bile” dememek için soruyorum.
Mehmet Altan, Star, 24.1.2010 |
25.01.2010 |
1. Ordu’nun darbe planı
Ankara’dakİ Genelkurmay, Mart 2003’te İstanbul’da 1. Ordu Karargâhı’nda bir plan tatbikatı ve semineri olduğunu biliyordu ama Ankara’nın bildiği, daha doğrusu Ankara’ya bildirilmiş içerik ile günlerdir Taraf gazetesinin yayımladığı içerik birbirini tutmuyordu. Ankara’ya göre 1. Ordu, bir ‘dış tehdit’e karşı bu planlarını yenilemek için tatbikatı ve semineri yapmıştı, oysa eldeki bantkayıtları ve yazılı dokümanlar tam tersini söylüyordu: 1. Ordu, bir darbeyi planlamıştı, hem de gerekmeyen detaylarına kadar. Bu darbe planı için de bir ‘fikir egzersizi’ denebilir elbette; öyle ya, ordumuzun darbecilik virüsünden mustarip subaylarının da her daim göreve hazır tutulmaları lazım, o yüzden fikir egzersizleri hep yapılmalı, herkes nefret ettiği gazeteci ve gazetelerin listesini hazırlamalı, onları basma, derdest etme planları hazırlamalı. ‘Göreve hazırlık’ bunu gerektiriyor!
«««
Düşünün ki, 1960 darbesinden çıkara çıkara ‘Emir komuta zincirinin bozulması en fena şeydir’ dersini çıkartmış ve bu yüzden 12 Eylül 1980 darbesini övünürcesine ‘Emir komuta zinciri içinde emirle’ yaptığını daha ilk bildirisinde duyurmuş bir ordu, yeniden 50 yıl öncenin hastalıklarından etkilenmeye başlıyor. Genelkurmay’a yalan söyleniyor, darbe planlaması tatbikatı yapılıyor. Genelkurmay’a yalan söyleniyor, bir ‘kuvvet’ karargahında izin verilmemiş olan bir oluşum (Cumhuriyet Çalışma Grubu) bal gibi kuruluyor, brifingler veriyor, faaliyetler planlayıp uyguluyor. Genelkurmay’a yalan söyleniyor, Genelkurmay karargâhının içinde olmadık psikolojik harp planları yapılıyor, bunların ıslak imzalı versiyonları ortaya çıkıyor.
«««
Ben, 60’lı yıllarda ordu içinde cuntalaşmalar, bunların belgeleri, bu cuntaların faaliyetleri, o cuntaların rahat durmaması yüzünden başa gelen 12 Mart muhtırası gibi olayları; kitaplardan, gazetelerden, yazı dizilerinden okuyarak büyümüş, nedense bunların hep geride kalmış tarihi olaylar olduğuna inanmış biriyim. Ama şimdi görüyorum ki, ordumuz neredeyse 60’lı yıllardaki gibi kendi içinde çeşitli görüşler etrafında ayrılmış, demokrasi ve hukuk düzenine saygılı kalıp kalmayacağı öyle yüzde yüz kesin olmayan bir kuruma dönüşmüş. İnsan üzülüyor ister istemez.
İsmet Berkan Radikal, 24.1.2010 |
25.01.2010 |
Darbeci subaylar yetiştiren eğitim sistemi değişmeli
Darbeler ve 90’lardaki gibi yok etme planları bu topluma hiçbir şey kazandırmadı. Ne sorunları çözdü, ne işsizliği azalttı ne de iş ve aş yarattı. Tam aksine oluşturduğu anayasalarla işin içinden çıkamaz olduk. Türkiye’yi bu çıkmaz sokağa sürükleyen ise İttihat Terakki’den beri “iç düşman” sendromudur. “İç düşman”ın adı da ağırlıkla “bölünme ve irtica”ydı... Bu açıdan o kaotik 70’li yılların sonunda yapılan bir tatbikatı hatırlıyorum. O tarihte henüz PKK etkili değildi ve sivil Kürt hareketleri Diyarbakır ve Ağrı’da belediye başkanlıklarını kazanmıştı. Yani 1978’in yaz aylarıydı. Hakkâri-Kuzey Irak sınırında Jandarma Kanatlı 78 Askeri Tatbikatı yapıldı. O tatbikatta düşman güçlerine Kürt milli kıyafetleri giydirilmişti. Devletin kendi vatandaşı Kürtleri “düşman” görmesinin en çarpıcı örneğiydi. Sanıyorum basına da yansıdı ama fazla tartışılmadı. Bu iç düşman sendromu, Türkiye’nin bir perestroykaya yani yeniden yapılanmaya ihtiyacı olduğunu gösteriyor. Bunun da iki önemli ayağı var: Bir: Yeni ve özgürlükçü bir anayasa yapmak. İki: Ordu’da darbeci subaylar yetiştiren eğitim sistemini kökten değiştirmek... Enerjisini iç düşmana yönelten, kendi halkını tehlike gören bir orduyla Türkiye bölgesinin güçlü ve demokratik ülkesi olabilir mi? Türkiye’nin dış savunmaya göre örgütlenen, çağı yakalayan bir orduya ihtiyacı var, ikide bir darbe yapana değil.
Mahmut Övür Sabah, 24.1.2010 |
25.01.2010 |