01 Aralık 2009 ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET VE ŞÛRÂDIR İletişim Künye Abonelik Reklam Bugünkü YeniAsya!

Eski tarihli sayılar

Günün Karikatürü
Gün Gün Tarih
Dergilerimiz

Lahika

Âyet-i Kerime Meâli

Namazı dos doğru kılın ve zekâtı verin. Kendiniz için ne hayır işlerseniz, Allah katında onu bulursunuz. Şüphesiz ki Allah, yaptıklarınızı hakkıyla görür.

Bakara Sûresi: 110

01.12.2009


Dünya, büyük bir mânevî buhran geçiriyor

Dünya, büyük bir mânevî buhran geçiriyor. Mânevî temelleri sarsılan garp cemiyeti içinde doğan bir hastalık, bir veba, bir tâun felâketi, gittikçe yeryüzüne dağılıyor. Bu müthiş sârî illete karşı İslâm cemiyeti ne gibi çarelerle karşı koyacak? Garbın çürümüş, kokmuş, tefessüh etmiş, bâtıl formülleriyle mi? Yoksa İslâm cemiyetinin ter ü taze iman esaslarıyla mı? Büyük kafaları gaflet içinde görüyorum. İman kalesini, küfrün çürük direkleri tutamaz. Onun için, ben yalnız iman üzerine mesaimi teksif etmiş bulunuyorum.

Risâle-i Nur’u anlamıyorlar. Yahut anlamak istemiyorlar. Beni, skolastik bataklığı içinde saplanmış bir medrese hocası zannediyorlar. Ben, bütün müsbet ilimlerle, asr-ı hazır fen ve felsefesiyle meşgul oldum. Bu hususta en derin meseleleri hallettim. Hattâ bu hususta da bazı eserler telif eyledim. Fakat ben öyle mantık oyunları bilmiyorum. Felsefe düzenbazlıklarına da kulak vermem. Ben, cemiyetin iç hayatını, mânevî varlığını, vicdan ve imanını terennüm ediyorum. Yalnız Kur’ân’ın tesis ettiği tevhid ve iman esası üzerinde işliyorum ki, İslâm cemiyetinin ana direği budur. Bu sarsıldığı gün, cemiyet yoktur.

Bana, ‘Sen şuna buna niçin sataştın?’ diyorlar. Farkında değilim. Karşımda müthiş bir yangın var. Alevleri göklere yükseliyor. İçinde evlâdım yanıyor, imanım tutuşmuş yanıyor. O yangını söndürmeye, imanımı kurtarmaya koşuyorum. Yolda biri beni kösteklemek istemiş de ayağım ona çarpmış; ne ehemmiyeti var? O müthiş yangın karşısında bu küçük hâdise bir kıymet ifade eder mi? Dar düşünceler, dar görüşler!

Beni, nefsini kurtarmayı düşünen hodgâm bir adam mı zannediyorlar? Ben, cemiyetin îmânını kurtarmak yolunda dünyamı da fedâ ettim, âhiretimi de. Seksen küsûr senelik bütün hayatımda dünya zevki nâmına birşey bilmiyorum. Bütün ömrüm harb meydanlarında, esâret zindanlarında, yâhut memleket hapishânelerinde, memleket mahkemelerinde geçti. Çekmediğim cefâ, görmediğim ezâ kalmadı. Dîvân-ı harblerde bir câni gibi muâmele gördüm, bir serseri gibi memleket memleket sürgüne yollandım. Memleket zindanlarında aylarca ihtilâttan menedildim. Defalarca zehirlendim. Türlü türlü hakaretlere mâruz kaldım. Zaman oldu ki, hayattan bin defa ziyâde, ölümü tercih ettim. Eğer dînim intihardan beni menetmeseydi, belki bugün Said topraklar altında çürümüş gitmişti.

Benim fıtratım, zillet ve hakarete tahammül etmez. İzzet ve şehâmet-i İslâmiye beni bu halde bulunmaktan şiddetle meneder. Böyle bir vaziyete düşünce, karşımda kim olursa olsun, isterse en zâlim bir cebbâr, en hunhar bir düşman kumandanı olsa tezellül etmem. Zulmünü, hunharlığını onun suratına çarparım. Beni zindana atar, yâhut îdam sehpâsına götürür; hiç ehemmiyeti yoktur. Nitekim öyle oldu. Bunların hepsini gördüm. Birkaç dakika daha o hunhar kumandanın kalbi, vicdânı zulümkârlığa dayanabilseydi, Said bugün asılmış ve mâsumlar zümresine iltihak etmiş olacaktı.

İşte benim bütün hayatım böyle zahmet ve meşakkatle, felâket ve musîbetle geçti. Cemiyetin îmânı, saadet ve selâmeti yolunda nefsimi, dünyamı fedâ ettim; helâl olsun. Onlara bedduâ bile etmiyorum. Çünkü, bu sâyede Risâle-i Nur, hiç olmazsa birkaç yüz bin, yâhut birkaç milyon kişinin—adedini de bilmiyorum ya, öyle diyorlar. Afyon Savcısı beş yüz bin demişti, belki daha ziyâde—îmânını kurtarmaya vesîle oldu. Ölmekle, yalnız kendimi kurtaracaktım, fakat hayatta kalıp da zahmet ve meşakkatlere tahammül ile bu kadar îmânın kurtulmasına hizmet ettim. Allah’a bin kere hamd olsun.

Tarihçe-i Hayat, s. 543-544 LÜGATÇE: buhran: Bunalım, kriz. garp: Batı. tâun: Veba. sârî: Bulaşıcı. tefessüh: Çürüme, bozulma, kokuşma. teksif: Yoğunlaştırma. asr-ı hazır: Şimdiki asır. terennüm: Yavaş ve güzel bir sesle söyleme.

Bediuzzaman Said Nursi

01.12.2009


En metin bir nokta-i istinad: İhlâs

Yhlâs; bir mü’min, bilhassa bir Nur Talebesi için en temel unsurdur. Çünkü ubudiyetin ruhu ve esasıdır. Bu yüzden Üstad Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri, yüz otuz parçadan müteşekkil Risâle-i Nur Külliyatı’nda “Bu lem’a lâakal her onbeş günde bir defa okunmalı” ibaresini sadece “İhlâs Risâlesi” olan 21. Lem’a’nın başına koyarak bütün amellerimizde ihlâsın olmazsa olmazlığını göstermiştir. İhlâsın sırrını ve muhtevâsını en güzel bir şekilde yine o keşfedip ortaya koymuştur.

Yirmi Birinci Lem’a’ya daha başlarken “Ey ahiret kardeşlerim ve hizmet-i Kur’âniyede arkadaşlarım! Bilirsiniz ve biliniz..” sözleriyle ihlâsa her daim muhtaçlığımızı nazikâne bir üslûpla vurgulamıştır. Devamında ise, “Bu dünyada, hususan uhrevî hizmetlerde en mühim bir esas, en büyük bir kuvvet, en makbul bir şefaatçi, en metin bir nokta-i istinad, en kısa bir tarîk-ı hakikat, en makbul bir duâ-yı manevî, en kerâmetli bir vesile-i makasıd, en yüksek bir haslet, en safi bir ubudiyet ihlastır”1 diyerek bu büyük hakikati ilk etapta özetlemiştir.

Bu ifadelerde dikkat çeken noktalardan biri ihlâsın en metin bir nokta-i istinat özelliğini taşımasıdır. Üstad Hazretleri Sünûhat adlı eserinde, “Meşhurdur ki, biri demiş; eğer bir nokta-i istinad bulsam, küre-i zemini yerinden oynatırım. Bu faraziyede acib bir nokta vardır. Demek bu küçücük insan nokta-i istinad bulsa, küre gibi büyük işleri çevirebilir”2 sözleriyle nokta-i istinad yani dayanak noktasının ehemmiyetine dikkatleri çekmiştir.

O zaman ehl-i iman insanların dayanak noktası ihlâs olmalıdır. Yani Allah’ın rızası ve emirleri dairesinde samimiyetle çalışmaktır. Çünkü “insan için en mühim âlî maksat, Cenâb-ı Hak’kın muhabbetine mazhar olmasıdır.”3 Bu da ancak ihlâsı kazanmakla mümkündür. Ve Cenâb-ı Hak’kın rızası ihlâs ile kazanılır. İhlâs ve rıza-i İlâhî yolunda zerre yıldız gibi olur. İhlâsı kazanan vazife-i uhreviyesini yani kulluğunu hakkıyla ifa eder. Bu itibarla, “medar-ı necat ve halas, yalnız ihlâstır. İhlâsı kazanmak çok mühimdir. Bir zerre ihlâslı amel, batmanlarla halis olmayana müreccahtır”4 ve ihlâs amel-i salihin de ruhudur ve esasıdır.

Birinci Söz’de, Allah namına hareket eden insanın nihayetsiz olan aczini, fakrını nihayetsiz kudrete, rahmete rabtedip Kadir-i Rahim’in dergâhında aczi, fakrı en makbul şefaatçi yapması ve tohumların, çekirdeklerin başlarında koca ağaçları taşıması... Ve yine, her bir nebat ve ağaç ve otların ipek gibi yumuşak kök ve damarları sert taş ve toprağı delip geçmesi ve en şiddetli hararete karşı aylarca nazik, yeşil yaprakların yaş kalmasının sırrı da samimî bir ihlâsın göstergesidir.

Kur’ân’ımızın günümüz insanına sunduğu son dersi olan Risâle-i Nur’un yolu da ihlâs yoludur.

Bütün peygamberlerin, evliyaların ve kutupların yolu da ihlâs yoludur. Bu yüzden, “elbette herkesten ziyade bütün kuvvetimizle ihlâsı kazanmaya mecbur ve mükellefiz. Ve ihlâsın sırrını kendimizde yerleştirmek için gayet derecede muhtacız.”5 Üstad Bediüzzaman Hazretleri, ihlâsı kazanmak ve muhafaza etmek ve manileri defetmek için dört düsturluk mükemmel bir reçeteyi bizlere sunuyor. Bu düsturlarda “bütün kuvvetinizi ihlâsta ve hakta bilmelisiniz. Evet kuvvet haktadır ve ihlâstadır. Sırr-ı ihlâs ile samimî tesanüd ve ittihad, hadsiz menfaate medar olduğu gibi, korkulara hatta ölüme karşı en mühim bir siper, bir nokta-i istinattır”6 diyerek bu arada ihlâs yolunda ilerlerken karşımıza çıkacak olan manilere de dikkat çekiyor. Bu manileri 29. Mektub’un 6. Risâle olan 6. Kısmı diğer adıyla “Hücumat-ı Sitte” olan risâlede izah ediyor. Kısaca, 1- Hubb-u cah yani makam, mevki vs. sevgisi, 2- Hiss-i havf yani korku damarı, 3- Tama ve hırs, yani aç gözlülük, 4- Menfî milliyetçilik. 5- Enaniyet, 6- Tenbellik ve tenperverlik ve vazifedarlık damarı olarak niteliyor ve çarelerini ortaya koyuyor.

Öyle anlaşılıyor ki, lâyıkıyla bir Nur Talebesi olmak için evvelâ bu manileri aşmak gerekiyor. Sonra acz, fakr, şefkat ve tefekkür ile bu hakikat mesleğine girilebilir. Bunlar yapılmadan ihlâs sırrını yakalamak oldukça zordur. Çünkü, nefs-i emmare devamlı olarak bu manileri karşımıza çıkarıyor. Bu yüzden Hz. Üstad, “Nefis ve heva ve his ve vehim bazen aldatıyorlar, onun için bazen şiddetli ikaz olunuyorsunuz. Bu şiddet, nefis ve heva ve his ve vehme bakıyor; ihtiyatlı davranınız”7 diye ikaz ediyor. Bence, Yirmi Birinci Lem’a olan İhlâs Risâlesi’ni okurken buna bağlı olarak Yirminci Lem’a, Yirmi İkinci Mektub, Onuncu Lem’a, On Dokuzuncu Lem’a ve Hücümat-ı Sitte Risâleleri birlikte mütalâa edilmelidir.

Evet, ihlâsı kazanmak bize çok şeyler kazandırıyor. Bu kazanımlardan biri de uhuvvet yoluyla “fenâ fil ihvan’ meziyetiyle ‘iştirak-i a’mal-i uhreviye’ noktasında tezahür eden sevablardır. Fena fil ihvan, yani kardeşlerde fani olmak, yani onların meziyet ve faziletlerini kendimizde gibi kabul edip onların şerefleriyle şakirane iftihar etmektir. Bu güzel meziyeti elde ettikten sonra Hz. İbrahim Aleyhisselâm’ın gölgesine, yani ‘hıllet’ makamına çıkılıyor. Bunun muhtevası ise, “En yakın dost ve en fedakâr arkadaş ve en güzel takdir edici yoldaş ve en civanmert kardeş olmak iktiza eder. Bu hılletin üssü’l-esası samimi ihlastır” 8 şeklindedir.

Cenâb-ı Erhamürrâhimin’den bütün esmâ-i hüsnâsını şefaatçi yapıp niyaz ediyoruz ki, bizleri ihlas-ı tâmme muvaffak eylesin. Âmin.

Dipnotlar:

1- Lem’alar, s. 390. 2- Sünûhat, s. 79.

3- Lem’alar 186. 4- Age, s. 323.

5- Age, s. 390, 6- Age, s. 393,

7- Age, s. 401, 8- Age, s. 395

[email protected]

AHMET DEMİRDÖĞMEZ

01.12.2009

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

Dergilerimize abone olmak için tıklayın.
Hava Durumu

Yeni Asya Gazetesi, Yeni Asya Medya Grubu Yayın Organıdır.
Kurumsal Linkler: Risale-i Nur Kongresi - Bediüzzaman Haftası - Risale-i Nur Enstitüsü - Yeni Asya Vakfı - Demokrasi100 - Yeni Asya Gazetesi - YASEM - Bizim Radyo
Sentez Haber - Yeni Asya Neşriyat - Yeni Asya Takvim - Köprü Dergisi - Bizim Aile - Can Kardeş - Genç Yaklaşım - Yeni Asya 40. Yıl