02 Ekim 2009 ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET VE ŞÛRÂDIR İletişim Künye Abonelik Reklam Bugünkü YeniAsya!

Eski tarihli sayılar

Günün Karikatürü
Gün Gün Tarih
Dergilerimiz

Basından Seçmeler

Irkçılık cinneti

SADECE bizde değil, dünyada da ırkçılık cinneti yayılıyor. Irkçılık, Avrupa’da etnik milliyetçilik ve yabancı düşmanlığı biçiminde ortaya çıkıyor.

Bizde ilaveten bir de kan akıyor!

Dahası, ayrışma, birbirimize yabancılaşma giderek tırmanıyor!

Akılla, bilgiyle ilgisi yok; mariz duygular...

Frekans’ın araştırmasına göre, yüzde 75’imiz, vatandaşımız olan Yahudilerle Rumlar ve Ermeniler hakkında bir şey bilmediklerini belirtiyorlar...

Ama yüzde 42’imiz Türk vatandaşı Yahudilerden komşu istemiyor!

Yüzde 35’imiz Türk vatandaşı Hıristiyanlardan komşu istemiyor!

Hem bilmiyor hem karşı!

Peki ülkemize turist gibi bir yabancı aile, mesela bir Avrupalı komşumuz olsun mu?

Hayır diyenler yüzde 18’e iniyor!

Kendi vatandaşı Hıristiyan ve Yahudilere karşı kuşkulu ama dışarıdan gelen yabancıya karşı daha açık!

Bunu nasıl izah edebiliriz? “İçimizdeki düşman” korkusuyla!

‘İçimizdeki düşman’

Yüzde 57’ye kadar varan büyük bir kesimimiz azınlık vatandaşlarımızın MİT, ordu, yargı ve emniyette görev almasına karşı!

Aynı korku yüzünden...

Şimdi sıkı durun, ankette soruluyor: “Gayrimüslim vatandaşlarımız Türkiye’ye ne derecede katkıda bulunmuşlardır?”

Ekonomi, sanat, spor, bilim ve eğitim alanında azınlık vatandaşlarımızın Türkiye’ye olumlu katkılarda bulunduğunu söyleyenlerimizin oranı yüzde 67’ye kadar çıkıyor!

Madem Türkiye’ye böyle katkıları var, niye kamu görevi de yapmasınlar?

Dedim ya, akli değil psikolojik bir tavır...

Anket gösteriyor ki, insanlarımız kimlikleri sebebiyle dışlandıklarını düşündükleri ölçüde “Kendinizi Türkiye Cumhuriyeti’ne ne kadar bağlı hissediyorsunuz?” sorusuna olumsuz cevap veriyorlar!

Bir “ulus” için en büyük tehlike, “vatandaşlık” aidiyeti duygusunun zaafa uğramasıdır.

Demek ki, her birimiz ancak “öteki”mize saygı duyduğumuz oranda Türkiye’nin bütünlüğüne hizmet etmiş oluruz!

Farklı kimliklere “içimizdeki düşman” gibi bakmak bizi çatıştırır, hatta böler!

Bursaspor maçındaki talihsiz gösteri Türkiye’nin bütünlüğüne hizmet etmemiş, aksine, ayrışmayı körüklemiştir!

Sebep ırk mı?

Irkçı eğilimler dünyada da yükseliyor. Küreselleşme insanlarda deprem ve köklerine sarılma psikolojisi yaratıyor, bir tür kabileleşme süreci ortaya çıkıyor.

Bizde ırkçı, kimlikçi duygulardaki kabarmaların bir sebebi budur.

Öbür sebebi, eğitim tarzımızdır. Hoşgörü ve beraber yaşama yerine türdeşliği vurgulayan eğitim...

Hikmet Bayur gibi bir tarihçi bile, 1912-1913 Balkan Harbi’ndeki faciaları anlatırken, Osmanlı Dışişleri Bakanı Noradunkyan Efendi Ermeni, Harbiye Nazırı Mahmut Şevket Paşa da Çerkez olduğu için, “Bu gibi yer ve işlerde Türk olmayanların kullanılması yanlıştır” diye yazabilmişti! (Türk İnkılap Tarihi, II/2, sf. 193, 289)

Okul kitaplarıyla yeni nesillere de aktarıldı bu bakış!

Halbuki facia ve hezimetlerimizin asıl sebebi genel ve mesleki eğitim yetersizliği, kurumlaşma sorunları, iktisadi geri kalmışlık gibi faktörlerdi, kişilerin ırkı değil... Nitekim Türkçü İttihatçılar iktidarı ele aldığında da aynı faktörler yüzünden facialar büyüyerek devam edecekti.

Dikkat; ırkçı, kimlikçi duygular eroin gibidir, esrar gibidir; çılgınca hazlar vererek felakete sürükler toplumları...

Hepimizin cankurtaran simidi, farklılıklarımıza hoşgörüdür.

Taha Akyol, Milliyet, 1 Ekim 2009

02.10.2009


‘AK Parti devrimi’

İZMİR’İN Bergama ilçesindeki bir etkinlikte konuşan Kültür Bakanı Ertuğrul Günay, “Atatürk nasıl devrim yaptıysa AK Parti’de devrim yapmak istiyor” demiş (Vatan, 28 Eylül). Bu haberi okuyunca ‘eyvah!’ dedim. Aslında, Bakan’ın sözleri tam bunlar değil, şöyle; “Nasıl bu yüzyılın başında Mustafa Kemal Atatürk, Cumhuriyet’le büyük devrim yaptıysa şimdi de biz AK Parti eliyle size sırtımızı dayayarak, millete sırtımızı dayayarak bir demokrasi devrimi, bir bütünlük devrimi yapmaya çalışıyoruz.”

Yine de, ‘eyvah!’ demek isterim. Atatürk’ün yaptığı gibi bir devrimi göze aldılarsa, ‘bazı kafaların gitmesini’de göze almışlardır. Bu ülkenin kurucusunu sevgi ve saygı ile anabiliriz, ama Cumhuriyet Devrim’i malum, demokrasi ile alakası yok, bildiğiniz devrim. İsteyen, ‘burjuva demokratik devrimi’, isteyen ‘halk devrimi’, isteyen başka bir şekilde tabir etsin, en genel anlamıyla, siyasal bir altüst oluş manasında bir devrim. O halde, AKP veya demokratik seçimle işbaşına gelmiş herhangi bir partinin devrim yapacağını ‘muştulamak’ neyin nesi?

Günay bu sözleri ‘Kürt açılımı’na izafeten söylemiş, “Kürt açılımı bölmeyecek, birleştirecek” diyor. Mustafa Kemal’li devrim de, demokratik açılıma güya siyasi meşruiyet sağlamak için kullanılıyor. Ancak, ‘Kürt açılımı’ veya ‘demokratik açılım’, adı üzerinde ‘demokratik açılım’, meseleyi devrimle çözmek söz konusu olursa işler değişir, biri bunu Bakan’a anlatmalı. Yok, lütfen kimse artık ‘yanlış anlaşıldım’, falan demesin! Söz konusu olan, belli ki, Kemalist popülizmin bir başka biçimi.

Mustafa Kemal, bu ülkenin kurucu lideri, ama yaptığı ‘demokratik açılım’ değildi. Milli Mücadele’de Meclis’in rolünden söz etmek, siyasal meşruiyetin temsil ilkesine titizlikle gönderme yapması gibi hususlar bu gerçeği değiştirmez. Bir dünya savaşı ardından, yıkılan bir imparatorluk ve onun yerine büyük altüst oluşu takip eden bir devrim sürecinden söz ediyoruz. Kürt açılımı veya demokratikleşme süreciyle bu süreci benzetmeye çalışmanın, popülist cingözlük dışında hiçbir anlamı yok.

Her siyasi eşikte, her siyasi çevrenin her türden popülizme savrulmasının, zora geldiğinde Atatürk’e müracaat etmesinin siyasi kültürümüze maliyetinin ciddiyetini halen anlamış değiliz. Demokratik siyasetin kendine has süreçleri ve kendine has meşruiyetinde ısrarlı olmadığımız sürece, bu ülkede demokrasi falan yerleşmeyecek, bunu kavrayalım. Hele, mesele popülizm değil, aklımız gerçekten de, her başımız sıkıştığında, ‘Atatürk gibi devrim yapalım’a yatıyorsa, bu daha da vahim bir durum. Bu durumda, gördüğümüz gibi, bazılarının aklı darbeciliğe, bazılarınınki, demokratik iktidarı devrim hükümeti gibi uygulamaya yatar, sonuç vahim olur/oluyor.

Günay’ın sözlerini bu açıdan fevkalade ‘önemli’ buldum. Demokrasi havarisi olan onca insanın bu sözlere takılmamasını da fazlasıyla garipsedim. Belki, takılan olmuştur, ben görmedim diye umutlanmak isterim. Ama zaten, birçokları, AKP iktidarına, başından beri bir ‘devrim hükümeti’ muamalesi yapmıyor mu? Hatta, hükümeti yeterince ‘devrim hükümeti’ gibi davranmadığı için eleştirmiyor mu? Hükümeti yeterince ‘cesur’ bulmadıkları eleştirilerinin ardında bu arzu yatmıyor mu?

Bakın, niyetiniz, hedefiniz ‘tam demokrasi’de olabilir, sosyalizm de olabilir başka şeylerde. Ama, bu hedefi gerçekleştirmek için ne türden bir siyasal süreç ve yöntem uyguladığınız fazlasıyla önemli. Demokrasi kurmak adına devrim yapmaya girişmek de mümkün. Bu durumda demokratik süreçler dışına çıkmayı da meşru sayabilirsiniz. Dersiniz ki, bu sistem öyle demokratik çerçeve içinden değişmiyor, daha radikal bir değişim gerekli. Ama, o zaman durum değişir, demokratik seçim ve demoktarik süreçler bu büyük hedef uğruna es geçilebilir. Genel kanaat buysa, bilelim, boşuna çene yormayalım.

Nitekim, AB süreci de, bir bakıma böyle bir eşikte tartışılmamışmıydı? ‘İç dinamikler’ Türkiye’yi demokratikleştimekte yetersiz, dış dinamik gerekli’ denmiyormuydu? Bu ülkenin demokratları, demokratik süreçlerden umudunu kesmişti. Kürt açılımı veya başka bir siyasal sürece aynı kafayla bakmak, demokratikleşme sonucu vermeyecek. Bu kestirmeci, bu gizli Jakoben kafa, tüm demokratikleşme imkânlarını birer birer yok edip gidecek diye korkuyorum.

Nuray Mert, Radikal, 1 Ekim 2009

02.10.2009

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

Gazetemiz İmtiyaz Sahibi Mehmet Kutlular’ın STV Haber’deki programını izlemek için tıklayın.
Dergilerimize abone olmak için tıklayın.
Hava Durumu
Yeni Asya Gazetesi, Yeni Asya Medya Grubu Yayın Organıdır.