Güncel |
Toplum baskısı yakalattı |
Münevver Karabulut cinayetinin katil zanlısı Cem Garipoğlu teslim oldu. İstanbul Valisi Muammer Güler, katil zanlısının ele geçirilmesinde en önemli etkenin toplumun bu konuya gösterdiği duyarlılık olduğunu belirtti. Yaptığı açıklamada Güler, ‘’Bu konudaki asıl baskı, toplumun duyarlılığıdır. Türk toplumunun bu konuda birlik içerisinde bu olaya karşı duyduğu öfke ve tepkiyle, şüphelinin bir an önce yakalanması konusunda emniyet teşkilâtımızın üzerinde olumlu bir etki mekanizması gelişti” dedi. İstanbul Valisi Muammer Güler, Münevver Karabulut’un katil zanlısı C.G’nin yakalanmasına ilişkin, ‘’Böyle bir sonuca gidecek olan her yöntem titizliklikle yerine getirildi’’ dedi. Gayrettepe’deki Asayiş Şube Müdürlüğü’nde yaptığı açıklamanın ardından basın mensuplarının sorularını cevaplayan Güler, basın mensuplarının, ‘’Aileye sık sık çağrıda bulundunuz. Bu açıdan değerlendirebilir misiniz?’’ şeklindeki sorusu üzerine, bunun hem hukuki hem de manevi sorumluluğu içeren bir davet olduğunu belirterek, aileye TCK gereğince de manevi sorumluluklarının hatırlatıldığını bildirdi. Bazıları için hukuki sorumluluğun da hatırlatıldığını belirten Güler, sözlerine şöyle devam etti: ‘’Elbette ki bu, çemberi daraltan önemli bir konudur. Ama bu konudaki asıl baskı, toplumun duyarlılığıdır. Türk toplumu bu konuda birlik içerisinde bu olaya karşı duyduğu öfkeyi, tepkiyi, şüphelinin bir an önce yakalanması konusunda emniyet teşkilatımızın üzerinde olumlu bir etki mekanizması gelişti. Basının bunda da çok önemli bir etkisi var. Ailesinin bu konuda yaşadığı acıları zaman zaman değişik şekillerde yansıttığını gördük. Bunu, bir babanın duyduğu acı şeklinde değerlendirerek her zaman anlayışla karşıladık. Ailesine de sabır tavsiye etmiştik. Sabrın sonucunda böyle bir neticeye ulaşılmış olması bakımından da bu sabır telkininin yerine ulaştığını söylemek istiyorum.’’ İ |
18.09.2009 |
GİDİŞ GELİŞLER DAHA DA SIKLAŞACAK |
Hatay sorunu sebebiyle ilişkilerimizin soğuk olduğu, bir zamanlar topraklarında Apo'yu ve terör örgütü elemanlarını barındırdığı için de ciddî gerilimler yaşadığımız, hattâ bir ara savaşın eşiğinden döndüğümüz Suriye ile ilişkilerimizde tam bir bahar havası yaşanıyor. Esad'ın son ziyaretinde açıklanan karşılıklı olarak vizeyi kaldırma kararından sonra, iki ülke arasında giderek artan gidiş gelişlerin daha da sıklaşması bekleniyor. YAKIN AKRABALIK İLİŞKİLERİMİZ VAR
İki ülke arasında taşımacılık yapan tırlara uygulanan vergilerin kaldırılması da kararlaştırıldı. Kararlar Türkiye ve Suriye halkları ve işadamları tarafından memnuniyetle karşılandı. Türk Arap Ülkeleri İşadamları Derneği Başkanı Doğan Narin, “Suriyeliler, Türklerle çalışmayı seviyor'' diyerek, Suriye başta olmak üzere tüm komşu ülkelerle birçok ortak kültür ürünümüz ve yakın akrabalık ilişkilerimiz olduğunu hatırlattı.
Asıl açılım Suriye ile
DIşİşlerİ Bakanı Ahmet Davutoğlu, Türkiye ile Suriye arasında vizelerin tamamıyla kaldırılmasına karar verildiğini belirterek, ‘’Buradan kardeş Suriye halkına seslenmek istiyorum; Türkiye sizin ikinci memleketinizdir ve Türk halkı vizesiz bir şekilde sizlere kucağını açmaktadır’’ dedi. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esad’ın katılımıyla gerçekleşen heyetler arası görüşmelerin sonunda Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ile Suriye Dışişleri Bakanı Velid Muallim tarafından ‘’Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi Anlaşması’’ imzalandı. İmzaların atılmasının ardından Suriye Dışişleri Bakanı Muallim ile ortak basın toplantısı yapan Dışişleri Bakanı Davutoğlu, Türkiye ile Suriye’nin iki dost ve komşu ülke olduğunu belirterek, Suriye Devlet Başkanı Esad ve Başbakan Erdoğan başkanlığında gerçekleştirdikleri toplantıların sonunda iki ülke arasındaki vizelerin tümüyle kaldırılmasına karar verdiklerini söyledi. Davutoğlu, artık Türkiye ve Suriye vatandaşlarının vizeye ihtiyaç duymadan iki ülke arasında seyahat edebileceklerini ifade etti. Türkiye ile Suriye arasındaki ilişkilerin bölge için ve uluslar arası alanda örnek bir komşuluk ilişkisi haline dönüştüğünü vurgulayan Davutoğlu, alınan kararın taraflar arasındaki karşılıklı güven ilişkisinin göstergesi olduğunu söyledi. İkinci önemli tarihi adımın, iki ülke arasında Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi kurulması kararının alınması olduğunu ifade eden Davutoğlu, bu mekanizmayla her yıl iki ülkenin başbakanlarının eş başkanlığında her iki hükümetin en önemli bakanlarının katıldığı ortak kabine toplantıları yapılacağını anlattı.
KARAR İŞADAMLARINI SEVİNDİRDİ
Türkİye ile Suriye arasındaki vize uygulamasının karşılıklı olarak kaldırılması ve Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyinin kurulmasına karar verilmesi, Arap ülkeleriyle ticarî ilişkilerde bulunan işadamlarını sevindirdi. Mersin’de kurulu bulunan Türk Arap Ülkeleri İşadamları Derneği (TURAB) Başkanı Doğan Narin, Türk Cumhuriyetleri ile Arap ülkelerinden oluşan 29 ülkede toplam 460 milyonluk bir nüfusa hitap eden sivil toplum örgütü olarak, uygulamayı desteklediklerini kaydetti. Yer aldıkları tüm platformlarda komşu ve çevre ülkelerle olan ticari ve kültürel ilişkilerin daha iyi noktalara getirilmesi gerektiğini dile getirdiklerini anlatan Narin, alınan kararın da bu kapsamda kendileri için sevindirici olduğunu vurguladı. 2009 yılının 7 aylık döneminde ise yine aynı ülkeye 733 milyon dolarlık ihracat, 170 milyon dolarlık ise ithalat gerçekleştirildiğini bildiren Narin, ‘’2008 yılında 1 milyar dolar olan ihracat, uygulamanın da etkisiyle 2010 yılında 2 milyar doları bulur’’ dedi. Narin, Suriyeli iş adamlarının Türklere karşı sempati duyduklarını gözlemlediklerini belirterek, ‘’Suriyeliler, Türklerle çalışmayı seviyor’’ dedi. Uygulamayla bu sempatinin güç kazanacağını, yakın mesafelerin daha samimi bir hal alacağına inandığını dile getiren Narin, ‘’Suriye başta olmak üzere tüm komşu ülkelerimizle, bir çok ortak kültür ürünümüz ve yakın akrabalık ilişkileri var. O nedenle artık herkes canı istediğinde küçük bütçelerle Türkiye’ye gelebilecek ve dolayısıyla ister istemez, Türk insanına daha fazla para kazandıracaktır’’ diye konuştu. |
18.09.2009 |
Her ezanda Menderes’e sevap gidiyor |
İstanbul eski Milletvekili ve merhum Adnan Menderes’in oğlu Aydın Menderes, yaptığı açıklamada “Başta bu semalarda ezanların her Allahuekber diye okunuşlarında olmak üzere Adnan Menderes ve Demokrat Partinin bütün hizmetlerinden hasıl olan sevap onların amel defterlerine işlenmektedir. İlâhî adalete inancımız sonsuzdur. Büyük acımızın da en büyük tesellî kaynağı budur” dedi. Adnan Menderes, her ezanda sevap alıyor
İstanbul eski Milletvekili Aydın Menderes, başta babası Adnan Menderes olmak üzere bütün Demokrat Partililer’in (DP) Türkiye için çok büyük maddî ve manevî hizmetlerde bulunduklarını belirterek, “Başta bu semalarda ezanlar her Allahuekber diye okunuşlarında olmak üzere Adnan Menderes ve DP’nin bütün bu hizmetlerinden hasıl olan sevap onların amel defterlerine işlenmektedir” dedi. Aydın Menderes, Adnan Menderes, Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan’ın idamlarının 48. yılı dolayısıyla yaptığı açıklamada, 1950 ile 1960 yılları arasındaki DP’nin iktidarı döneminde siyasî amaçla bir darağacı kurulmadığını, yargısız infaz gerçekleşmediğini, faili meçhul cinayetler işlenmediğini ifade ederek, “Bırakın anarşi ve terörü, Doğu ve Güneydoğu’da en basit eşkıya eylemlerine bile neredeyse rastlanmamıştır. Bu yönüyle Demokrat Parti’nin iktidarı dönemi onlarca yüzyıllık tarihimiz içinde hiçbir benzeri olmayan bir dönemdir” dedi. 27 Mayıs’tan itibaren “Türkiye’nin bir kan deryasının üzerinde oturmakta olduğunu” ifade eden Menderes, “50 yıl geçmiş olmasına rağmen bugün Türkiye’de karşılaştığımız her meselenin, her zorluğun, her acının, her sancının ve her müsibetin temelinde 27 Mayıs darbesi bulunmaktadır. 27 Mayıs sonrasında Yassıada, vicdanların unutamayacağı bir işkence dönemi ve İmralı’daki üç idam ise doğrudan doğruya darağacı kullanılmak suretiyle işlenmiş birer cinayettir” diye konuştu. Başta Adnan Menderes olmak üzere bütün Demokrat Partililer’in Türkiye için çok büyük maddi ve manevi hizmetlerde bulunduklarını kaydeden Aydın Menderes, şunları kaydetti: “Başta bu semalarda ezanlar her Allahuekber diye okunuşlarında olmak üzere Adnan Menderes ve Demokrat Parti’nin bütün bu hizmetlerinden hasıl olan sevap onların amel defterlerine işlenmektedir. İlâhî adalete inancımız sonsuzdur. Büyük acımızın da en büyük teselli kaynağı budur. En büyük temennimiz ve Cenâb-ı Hak’tan niyazımız bir daha böyle acı günleri milletimize asla yaşatmamasıdır. Bu münasebetle Adnan Menderes ve Demokrat Parti’nin bütün hatıralarını en taze bir şekilde yaşatmış olan aziz milletimize bir kere daha şükranlarımı sunmak isterim.” |
18.09.2009 |
Doğu isyanları DP ile bitti |
“Siyasî hayatımızda Doğu isyanlarının olmadığı dönem 1950 ile 1960 yılları arasıdır’’ diyen Demokrat Parti Genel Başkanı Hüsamettin Cindoruk, ‘’Yani DP dönemidir. Bu dönemde isyan, anarşi, terör yok. Çünkü şefkat var. Doğuya hizmet var. Bizim siyasî hayatımızda vatandaşlarımızı bölmek yok, birleştirmek var’’ diye konuştu. DOĞU İSYANLARI DP İLE BİTTİ
Demokrat Parti (DP) Genel Başkanı Hüsamettin Cindoruk, “Siyasî hayatımızda Doğu isyanlarının olmadığı dönem 1950 ile 1960 yılları arasıdır’’ dedi. Samsun İl Teşkilâtının düzenlediği iftar yemeğine katılan Cindoruk, yemek sonrası partililere seslendi. Türkiye’de ‘’Kırat’ın eksikliğinin her alanda hissedildiği’’ görüşünü ifade eden Cindoruk, iktidarda oldukları dönemlerde Türkiye’de ‘’şefkat ve huzur bulunduğunu’’ söyledi. ‘’Siyasî hayatımızda Doğu isyanlarının olmadığı dönem 1950 ile 1960 yılları arasıdır’’ diyen Cindoruk, ‘’Yani DP dönemidir. Bu dönemde isyan, anarşi, terör yok. Çünkü şefkat var. Doğuya hizmet var. Bizim siyasî hayatımızda vatandaşlarımızı bölmek yok, birleştirmek var’’ diye konuştu. DP’nin siyasî misyonunda ve hizmet aşkında ‘’dinsiz-dinci, laik-antilaik gibi ayrımların olmadığını’’ kaydeden Cindoruk, ‘’kimsenin Müslümanlığını da sorgulamak gibi anlayışları bulunmadığını’’ ifade etti. ‘’Biz, DP olarak, Cumhuriyetin bekçisi olmak için ortaya çıkıyoruz. Biz, bu vatan topraklarının bölünmesini söyleyenlere karşı çıkıyoruz’’ diyen Cindoruk, Türkiye’nin geleceği için, birlik ve beraberlik için herkesin ‘’Kırat’’a sahip çıkması gerektiğini, bunun için de tek çarenin DP olduğunu dile getirdi. |
18.09.2009 |
DEMOKRASİ ŞEHİTLERİ DUÂLARLA ANILDI |
Demokrasi şehitleri eski Başbakan Adnan Menderes, eski Maliye Bakanı Hasan Polatkan ve eski Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu, ölümlerinin 48. yıl dönümünde Anıtmezar-Topkapı’daki mezarları başında Demokrat Parti (DP) İstanbul İl Başkanlığı tarafından düzenlenen törende duâlarla anıldı. Törene, çok sayıda partili ve vatandaş katıldı. DP İstanbul İl Başkanı Tekin Enerem, törende yaptığ konuşmada, Türkiye’de bugün iyi güzel ne varsa bunun temelinde Demokrat Parti’nin emeğinin olduğunu belirterek, “Demokrasi şehitlerimiz, Menderes ve arkadaşları Türkiye’de demokrasinin temellerini attılar. Demokrat Parti misyonu dün vardı. Bugün de var. Gelecekte de var olacak. Demokrasi şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyorum” diye konuştu. Anma töreni okunan Kur'ân-ı Kerim’in ardından yapılan duâ ile sona erdi. 27 Mayıs darbesi ile tutuklanıp Yassıada Mahkemesi tarafından idama mahkûm edildilen Hasan Polatkan ve Fatin Rüştü Zorlu 16 Eylül 1961 günü, merhum Menderes ise 17 Eylül 1961 günü Millî Birlik Komitesi tarafından idam edilmişlerdi. |
18.09.2009 |
Medeniyetler vahdet arıyor |
Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, medeniyetler arasında derinde bir yerde kavga olmadığını belirterek, “Derinde bir yerde bir birlik, bir vahdet ve bir ortak arayış vardır” dedi. Günay: Medeniyetler vahdet arıyor
Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, medeniyetler arasında derinde bir yerde kavga olmadığını belirterek, ‘’Derinde bir yerde bir birlik, bir vahdet ve bir ortak arayış vardır’’ dedi. Günay, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve İspanya Başkanı Jose Luis Rodriguez Zapatero öncülüğünde başlatılan ‘’Medeniyetler İttifakı’’ projesi kapmasında Kültür ve Turizm Bakanlığı Kütüphaneler ve Yayınlar Genel Müdürlüğü tarafından Türk ve İslâm Eserleri Müzesi’nde açılan ‘’Ortak Kültürel Miras: Birlik İçinde Çokluk’’ sergisini gezerek, yetkililerden bilgi aldı. Bakan Günay, açılışta yaptığı konuşmaya, Yunus Emre’nin ‘’Sen kendine ne istersen, başkasına da onu iste. Dört kitabın mânâsı budur, elbet var ise. Dört kitabın mânâsı bellidir ki elifte’’ sözleriyle başladı. Bu serginin bu sözleri anlattığını dile getiren Bakan Günay, bütün dinlerin, bütün kitapların, bütün bu gayretlerin, medeniyetlerin mânâsının bir elifte, bir yaradanda, yarattığının tümünün bir olduğunu bilmekten geçtiğini dile getirdi. İnsanların bunun tersini düşündüğünü, kesret içerisinde vahdet demeye alıştığını ifade eden Günay, aslında bir evren içinde yaşanıldığını, bir birliğin içinde, ancak nice farklılıklar bulunduğunu, ama evrenin bir köşesine zarar verildiğinde o zararın herkese mutlaka geleceğini kaydetti. Evrenin sonsuzluğu içinde bir zerreden ibaret bir kürenin içinde yaşanıldığını, ama uzaktan bakıldığında tek görünen kürenin içinde çok büyük bir çoğulculuk bulunduğunu aktaran Bakan Günay, herkese teker teker verilen bir bedende bile çok şeyin bulunduğunu, bunu ancak insanın kendisinin sorgulayabileceğini anlattı. Bu çağda, ‘’medeniyetler çatışması’’ diye kavgaların üretildiğini, bu serginin buna bir cevap olduğunu kaydeden Bakan Günay, şöyle devam etti: ‘’Medeniyetler arasında derinde bir yerde kavga yoktur. Derinde bir yerde bir birlik, bir vahdet ve bir ortak arayış vardır. Dinler arasındaki ayrımlar birtakım din savaşçılarının söylediği gibi değil. İnsanlar arasındaki ayrımlar bazı gerginleştirmeci siyasetçilerin söylediği gibi değil. Kültürler arasında, ırklar arasında, inançlar arasında uçurumlar yok. Bu sergi, içinde yaşadığımız çağa çok uymuş.’’ |
18.09.2009 |
Nurslular: Köyümüze ismini geri verin |
Yerel seçimlerden önce Bitlis İl Genel Meclisinin Bediüzzaman Said Nursî’nin doğduğu yer olan ve adı Kepirli olarak değiştirilen köye yeniden “Nurs” denilmesi ile ilgili aldığı kararın uygulanıp uygulanmayacağı köy halkı tarafından merakla bekleniyor. Nurs köylüleri, Nurs ismini geri almak için aralarında imza toplayarak İçişleri Bakanlığına gönderdi. Nurs'ta yaşayan ve Bediüzzaman'ın amcasının torunu olan İsmail Okur, “Köyün camisinde, çeşmelerinde, mezarlıklarında, girişinde, her yerinde Nurs ismi geçiyor. Kepirli hiçbir yerde yok” dedi. Nurslular: Köyümüzün ismini geri verin
Yerel seçimlerden önce Bitlis İl Genel Meclisi’nin Bediüzzaman Said Nursî’nin doğduğu köy olan Kepirli Köyüne yeniden “Nurs” denilmesi ile ilgili aldığı kararın uygulanıp uygulanmayacağı köy halkı tarafından merakla bekleniyor. Demokratik açılım ile ilgili gündeme gelen değiştirilen köy isimlerinin eski isimlerine kavuşması yönündeki girişimler, eski adıyla Nurs, yeni adıyla Kepirli köylülerini de beklenti içersine soktu. Kepirli (Nurs) köylüleri, köyün eski ismi olan Nurs ismini geri almak için aralarında imza toplayarak İçişleri Bakanlığı’na gönderdi. Bediüzzaman Said Nursî’nin Risâle-i Nur kitaplarında da yer verdiği doğduğu köyün adı olan Nurs, “ışık saçan, karanlığı aydınlığa çeviren” anlamına geliyor. Bitlis İl Genel Meclisi yerel seçimlerden önce aldığı kararla, Kepirli’nin yeniden Nurs olarak anılmasını istemişti. Alınan kararın yürürlüğe girmesi için İçişleri Bakanlığı’nın kararı onaylaması gerekiyor. Şimdi bütün Bitlisliler İçişleri Bakanı’nın Kepirli ya da Nurs Köyü ile ilgili alacağı kararı merak ediyor. |
18.09.2009 |
Ezandan çok etkilendim |
Bavyera eyalet hükümetinin uyum sorumlusu Martin Neumeyer, iftar zamanını da bildiren akşam ezanını ilk kez dinlediğini ve çok etkilendiğini belirtti. İslâm Toplumu Millî Görüş (IGMG) derneğinin Bavyera eyaleti bölge teşkilâtı tarafından Münih şehrindeki verilen iftar yemeğine yaklaşık 200 davetli katıldı. İftar yemeğinde, Türkiye’nin Münih Başkonsolosu Ali Rıfat Köksal, yeni Din Hizmetleri Ataşesi Ali Ünal, Bavyera eyalet hükümetinin uyum sorumlusu Martin Neumeyer ve Sosyal Demokrat Parti (SPD) Bavyera Eyalet Meclisi Üyesi Isabell Zacharias ile çok sayıda Türk dernek temsilcisi yer aldı. Neumeyer, iftar zamanını da bildiren akşam ezanını ilk kez dinlediğini ve çok etkilendiğini belirterek, orucun sadece Müslümanlarda değil, diğer tek tanrılı dinlerde de mevcut olduğunu söyledi. İslamiyet, Hristiyanlık ve Yahudiliğin de tek tanrı fikrinde birleştiğine işaret eden Neumeyer, temel değerlerin de bu dinlerden kaynaklandığını sözlerine ekledi. |
18.09.2009 |
Son teravih, son sahur |
Ramazan ayının son ‘’cuma namazı’’ ile son ‘’teravih namazı’’ bugün kılınacak. Bu akşam son teravih namazını kılıp, son sahura kalktıktan sonra yarın da son iftarımızı yapacağız. Pazar günü ise bayramın ilk günü. Ramazan Bayramı namazı, Ankara’da 07.15, İstanbul’da 07.30, İzmir’de 07.37, Hakkari’de ise 06.30’da kılınacak. Diyanet İşleri Başkanlığından aldığı bilgiye göre, illerdeki bayram namazı saatleri şöyle: ‘’Adana: 07.04, Adıyaman: 06.52, Afyonkarahisar: 07.24, Ağrı: 06.34, Aksaray: 07.09, Amasya: 07.03, Ankara: 07.15, Antalya: 07.22, Ardahan: 06.36, Artvin: 06.39, Aydın: 07.34, Balıkesir: 07.34, Bartın: 07.17, Batman: 06.41, Bayburt: 06.45, Bilecik: 07.26, Bingöl: 06.44, Bitlis: 06.37, Bolu: 07.20, Burdur: 07.24, Bursa: 07.30, Çanakkale: 07.40, Çankırı: 07.12, Çorum: 07.06, Denizli: 07.29, Diyarbakır: 06.45, Düzce: 07.22, Edirne: 07.40, Elazığ: 06.49, Erzincan: 06.48, Erzurum: 06.41, Eskişehir: 07.24, Gaziantep: 06.56, Giresun: 06.52, Gümüşhane: 06.48, Hakkari: 06.30, Hatay: 07.00, Iğdır, 06.30, Isparta: 07.23, İstanbul: 07.30, İzmir: 07.37, Kahramanmaraş: 06.58, Karabük: 07.16, Karaman: 07.12, Kars: 06.34, Kastamonu: 07.11, Kayseri: 07.04, Kilis: 06.57, Kırıkkale: 07.12, Kırklareli: 07.38, Kırşehir: 07.09, Kocaeli: 07.26, Konya: 07.15, Kütahya: 07.26, Malatya: 06.52, Manisa: 07.36, Mardin: 06.42, Mersin: 07.07, Muğla: 07.32, Muş: 06.40, Nevşehir: 07.07, Niğde: 07.07, Ordu: 06.55, Osmaniye: 07.00, Rize: 06.44, Sakarya: 07.25, Samsun: 07.01, Siirt: 06.38, Sinop: 07.06, Sivas: 06.58, Şanlıurfa: 06.50, Şırnak: 06.36, Tekirdağ: 07.36, Tokat: 07.00, Trabzon: 06.47, Tunceli: 06.47, Uşak: 07.28, Van: 06.32, Yalova: 07.29, Yozgat: 07.07, Zonguldak: 07.19.’’ KKTC’nin başşehri Lefkoşa’da bayram namazı saat 07.11’de kılınacak. |
18.09.2009 |
Kapalı misafirhane yeniden hizmete açıldı |
Gevherhan Sultan Misafirhanesi’nde hasta yakınlarının tüm ihtiyaçlarını karşılamayı amaçlayan Deniz Feneri Derneği, bir süredir kapalı bulunan misafirhaneyi tekrar hizmete açtı. Önceki gün basın mensuplarına özel düzenlenen iftar yemeğine birçok basın mensubu katıldı. Yemek sonrasında konuşan Genel Sekreter Recep Koçak, 1 Eylül 2008’den 1 Eylül 2009’a kadar geçen süre içerisinde 100 bin hayırsever vasıtasıyla yardıma muhtaç kişilere ulaştıklarını belirtti. Karalama çalışmalarından bir miktar olumsuz etkilendiklerini, bu karalama çalışmaları sonucu yalnızca Deniz Feneri değil diğer yardım kurumlarının da zan altında bırakıldığını ve el birliğiyle karşı konulması gerektiğini ifade eden Recep Koçak, son bir yılda 100 bin kişinin bağış yapmış olmasının da rastlantı olamayacağını ifade etti ve kendilerine güvenen ve zor günlerinde yanında bulunan herkese teşekkür etti. |
18.09.2009 |
İsrail’den yine aynı iddia |
İsraİl’İn eski Savunma Bakan Yardımcısı Efraim Sneh, Batı ülkelerinin yaptırımlarla İran’ı durdurmamaları halinde ülkesinin bu yıl sonuna kadar İran’a saldıracağını iddia etti. İngiliz Daily Telegraph gazetesinde yayımlanan açıklamasında Sneh, İran’ın nükleer silâh sahibi olmasının “kabul edilemeyeceğini” ve “hiçbir İsrail hükümetinin kaderini Tahran’ın nükleer çalışmalarını masada çözme uğraşı veren Barack Obama yönetiminin eline bırakamayacağını” belirtti. Savunma bakanlığındaki görevi 2007 yılında sona eren Sneh, “Yahudi halkının mevcudiyetinden sorumlu olan tek varlık İsrail hükümetidir” diye konuştu. Sneh, İran’ın İsrail’e düşmanlığını açıkça beyan ettiğini, bu ülkenin nükleer silah kapasitesi olduğuna inandıklarını ve bu silâhların zamanı geldiğinde İsrail’e karşı kullanılacağını söyledi. “Harekete geçmek için iki ay süreleri kaldığını” kaydeden Sneh, İran’ın nükleer silâh sahibi olmasının bölgede silâhlanma yarışına da neden olacağını ifade etti. |
18.09.2009 |
Kredi kartında faiz TL’de indirildi |
Merkez Bankası, kredi kartı işlemlerinde uygulanacak azamî akdi faiz oranları ile aylık azamî gecikme faiz oranlarını Türk Lirası işlemlerde düşürdü. Dünkü Resmî Gazete’de yayımlanan Tebliğ’e göre, aylık azami akdi faiz oranı, 1 Ekim’den itibaren TL işlemlerde yüzde 3,49 yerine yüzde 3,26 olarak uygulanacak. ABD Doları ve avro ile yapılan işlemlerdeki aylık azamî akdi faiz oranı ise değişmedi. Söz konusu oran, 1 Ekim’den sonra da ABD Doları için yüzde 2,54, avro’da da yüzde 2,30 olacak. Merkez Bankasının yeni düzenlemesinde, kredi kartı işlemlerindeki aylık azamî gecikme faiz oranı da TL için yüzde 4,24’den yüzde 4,01’e indirildi. Aylık azamî gecikme faizi, ABD Doları için şimdi olduğu gibi yüzde 3,11, avro için de yüzde 2,82 olarak uygulanmaya devam edecek. |
18.09.2009 |
Karakol polisleri de trafik cezası yazıyor |
Ankara Emniyet Müdürü Orhan Özdemir’in talimatıyla karakol polislerine de ihbar tutanağı dağıtılmasının ardından, karakol polisleri 1 Eylül’den itibaren araç plakalarına yaklaşık 20 bin ihbar tutanağı düzenledi. Karayolları Trafik Yönetmeliği’nin, “Trafik Zabıtası Dışındaki Polis Hizmet Birimlerinin Görev ve Yetkilerini” belirleyen 7 maddesi kapsamında, Ankara Emniyet Müdürü Özdemir’in talimatıyla karakol polislerine de ihbar tutanağı dağıtıldı. Tutanakların dağıtılmasının ardından 1 Eylül tarihinden itibaren karakol polisleri, 12 binden fazla aracın plakasına ceza yazdı. Genellikle kırmızı ışık ve park ihlali yapan araçların plakalarına düzenlenen ihbar tutanakları, Fahri Trafik Müfettişlerinde olduğu gibi Trafik Denetleme Şube Müdürlüğü’ne gönderilerek trafik cezasına dönüştürüldü. |
18.09.2009 |
Ayasofya türbeleri açılıyor |
İL Özel İdaresi, İstanbul’un kültür mirası olan bütün eski eserlerin restorasyonlarını birer birer ziyarete açıyor. Ramazan ayının hemen öncesinde I. Abdülhamit Türbesi’ni ziyarete açarak, “Eski eserler gün yüzüne çıkıyor” sloganıyla İstanbul’un kültür mirasına sahip çıkan İl Özel İdaresi, önemli bir çalışmaya imza atarak, Osmanlı sanat tarihi açısından çok büyük önem taşıyan Ayasofya türbelerinin kapılarını açıyor. Restorasyonu tamamlanan Ayasofya türbeleri, 5 padişaha ev sahipliği yapıyor. İstanbul’da en çok padişahın, hanım sultanın, valide sultanın, padişah kızlarının ve şehzadelerin gömülü olduğu hanedan türbelerini artık herkes görebilecek ve gezebilecek. Mimarlık ve sanat tarihi açısından büyük önem taşıyan; üstad Mimar Sinan’ın, Mimar Davut Ağa’nın ve Mimar Dalgıç Ahmed Ağa’nın eserleri olan, Şehzadeler Türbesi (XVI. yy) , II. Selim Türbesi (1577), III. Murad Türbesi (1599) ve III. Mehmed Türbesi (1608) bugün saat 11.00’de düzenlenecek açılış töreni ile kapılarını açacak. İstanbul’da Osmanlı ölüm kültür ve medeniyetinin örneklerinin sergilendiği bu türbeler; mimarî tasarımı bakımından birer şaheser olmakla beraber; en iyi taş ve mermer işçiliğine, en güzel İznik çinilerine sahip olmakla beraber, hat san'atının usta kuşak yazılarını, ince ağaç işçiliğinin sedef kakmalı kapı ve pencere örneklerini barındırıyor. |
18.09.2009 |
İslâm dünyası için duâ edelim |
BAĞCILAR Belediyesi’nin Kazakistan’da düzenlediği iftar programlarında “Kardeşlik Protokolü” imzaladığı Kazakistan’ın Çimkent Belediyesi Bağcılar’da bir iftar programı düzenledi. Bağcılar Belediyesi Halk Sarayı’nda gerçekleştirilen programa Kazakistan ekibinin yanı sıra AKP İstanbul Milletvekili Feyzullah Kıyıklık, Bağcılar Kaymakamı Veysel Yurdakul, Bağcılar Belediye Başkanı Lokman Çağırıcı ve çok sayıda dâvetli katıldı. İftarın evsahibi olarak programın açış konuşmasını yapan Çimkent Meclis Başkanı Makaşev Cangelidi, Türkiye’de bulunmaktan büyük mutluluk duyduğunu söyledi. Daha sonra söz alan Bağcılar Belediye Başkanı Lokman Çağırıcı, Bağcılar eski belediye başkanı Feyzullah Kıyıklık döneminde başlayan Kazakistan’da iftar geleneğinin bugün de sürdürüldüğünü söyledi. Kazakistan’ın 4 şehrinde iftar programları düzenlendiğini hatırlatan Başkan Çağırıcı, Mevlânâ’ya atıfta bulunarak, “Aynı dili konuşan insanlar değil aynı duyguyu paylaşan insanlar anlaşabilir” dedi. Çimkent Vali Vekili Berdaş Amangeldi de yaptığı konuşmada, “Bugün sadece Kazakistan için değil, Türkiye için, Türk dünyası ve İslâm Dünyası için duâ edelim” çağırısında bulundu. |
18.09.2009 |
Osmanlı kültürünü dünyaya tanıtıyoruz |
Ben Makedonya Üsküplü Türk asıllı bir ailedenim. Tabiî müzik hayatımın ilk destekleyicisi ailemdi. Müzik hayatım boyunca da en iyi ikinci destekçim hep ailem oldu, hâlâ da öyledir. Müzikle ilk tanışmanızda ailenizin bir etkisi oldu mu?
Ben Makedonya Üsküplü Türk asıllı bir ailedenim. Tabiî müzik hayatımın ilk destekleyicisi ailemdi. Müzik hayatım boyunca da en iyi ikinci destekçim hep ailem oldu, hâlâ da öyledir.
Neden ikinci dediniz?
San'atla çok küçük yaşta ailemin sayesinde tanıştım. Onların birikimiyle Türk-Osmanlı kültürü ve san'atı olan kaside ve ilâhilerle ilgili ilk bilgilerimi aldım. Türk doğu makamlarıyla da tanışmam o yaşlarda başladı. Sonra ilkokulda iken Üsküp ilâhi grubunun bir üyesi olarak Balkanlarda ve Türkiye’de faaliyetlerimiz oldu. Aynı zamanda lise müzik grubunda da dört yıl çalıştım ve birçok konser ve san'at faaliyetlerinde bulundum. Benim bu dönemde yapmış olduğum bütün faaliyetler bana birçok tecrübe kazandırdı diyebilirim. Ve geleceğe daha iyi adımlar atmama vesile oldu. Müzik hayatım süresincede ailem en iyi ikinci destekçim oldu çünkü, dinleyicilerimden o kadar güzel yorumlar ve eleştiriler alıyordum ki; müzik hayatımın en büyük ve en iyi destekçisi dinleyicilerimdir diyebilirim.
Müzik evrenseldir denir. Bu biraz da san'atçıya bağlı değil mi? Müziğin bu evrensel olma misyonu hakkında ne düşünüyorsunuz?
San'atı icra ederken bilinç önemlidir. Ama san'atçı ne kadar bilinçli olursa olsun; müziğin evrensel ritüelinden yararlanamazsa kendi kendini kısıtlamış olur. Aynı zamanda san'atçının bilinci san'atçının amacına da hizmet eder. Benim yaptığım müzik bir iletişimdir. Dinleyicilerimle en güzel müzik yoluyla anlaşıyorum. O kadar yorucu ve uzun uğraşlar sonunda dinleyicilerimle eserlerimi paylaşıyorum ki bazen eserlerimin o iç dokusunu, yaptığım müziğin güzelliğini dinleyicilerime yansıtabiliyor muyum diye kaygıya düştüğüm oluyor. Ama dinleyicilerimden gelen yoğun ilgi ve beğeni karşısında düştüğüm kaygının sadece kuruntu olduğunu görüyorum. Bu da beni mutlu ediyor. Müziğimin evrensel dili de burada başlıyor. Aslında evrensel olan iletişim kurmaktır. Ben de müzik yoluyla dinleyicilerimle iletişim kuruyorum. Ben san'atımı icra ederken san'atıma nakşettiğim bilinç, aynı zamanda amacıma da hizmet etmeli diye düşünüyorum. İlk albümüm bu düşüncem doğrultusunda oluştu. O dönemlerde de Avrupa’da yaşayan Müslümanlar ve gayrimüslimler için doğu ve batı tarzı çalışmalar yeni yapılanmaya başlamıştı. Bizi de doğu kültürünü Batıya nasıl en iyi şekilde tanıtabilirizin amacındaydık ve benim ilk çalışmam bu şekilde meydana geldi.
Salâvat albümünüz Türkiye'de de büyük ilgi gördü. Albümünüzün sizden önce sınırları aşıp ülkeleri fethetmesini nasıl yorumluyorsunuz?
Eserlerimin sevilmesi tabiî ki bir san'atçı olarak beni mutlu ediyor. Sizin tabirinizle sınırları aşıp ülkeleri fethetmesinden çok; beni sevindiren kulakları aşıp gönülleri fethetmesiydi. Bunu da başardığıma inanıyorum. Salâvat albümünde üç ayrı dilde seslendirdim eserlerimi. İngilizce, Türkçe bir de Arapça olunca, farklı toplumlar tarafından büyük ilgi gördü. O kadar ki albümümün korsan hali Arap dünyasında ve Türkiye’de de satılmaya başladı. Ve bu hareket bize Türkiye ve Arap dünyasının kapılarını açtı diyebilirim. Kısa zamanda “kaside-i bürde” için bir klip çektik. Piyasaya sundum ve bu şekilde dünyanın muhtelif yerlerinde tanınmaya başladım.
BEN BİR KÜLTÜR ELÇİSİYİM
Konser için gittiğiz her yerde yoğun izdiham ve sevgi seliyle karşılaşıyorsunuz. Siz konserlerinizi nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bence konserler albümümün bir tür ete kemiğe bürünme biçimidir. Söyleyecek bir şeyleriniz varsa dinleyecek kimseniz yoksa ne işe yarar ki, Aksi de öyle. San'atçı eser ile dinleyici arasında bir elçidir aslında, benim müzik anlayışım işteş bir yapıdadır. Yani dinleyicilerimle benim aramda bir diyalogla gerçekleşir. Bu diyaloğun en canlı, en heyecanlı bölümünü de konserlerim oluşturur. Dünyanın birçok yerinde konserler verdim. Konserlerim dinleyicilerimin bana gösterdikleri ilgi ve sevginin bir ödülü değil de, asıl verdiğim konserlerde gösterilen sevgi, çalışmalarım karşılığında dinleyicilerimin bana verdiği en büyük ve en güzel armağan diye yorumlamak daha doğru olur.
Çalışmalarınızda Türkiye’yi ve Türk kültürünü nasıl konumlandırıyorsunuz?
Aslında Türkiye’de pek faal olmadığımı söyleyebilirim. Ama şunu da gönül rahatlığı ile söyleyebilirim ki; “Sevgili” albümü tamamıyla Türkiye için özel hazırlanmış bir albümdür. Türk kültürünü dünyanın muhtelif yerlerinde tanıtmak çok güzel.
Yeri gelmişken son albümünüz “Sevgili”den bahseder misiniz?
“Sevgili” albümü benim profesyonel mânâda “Salâvat” albümünden sonra çıkarttığım ikinci albümüm ve yaklaşık bir yıldır üzerinde titizlikle çalıştığım en güzel eser diyebilirim. Çünkü bu albümü beni dinleyen ve çalışmalarımı takip eden dünyadaki bütün hayranlarım için hazırladım. Dolayısıyla albümü yine üç dilde seslendirdim. Kayıtlar esnasında birçok değerli müzisyenin tecrübelerinden yararlandım diyebilirim. Bu albümde Peygamber Efendimize (asm) yazılan naatlar dışında toplumsal konular da ele aldım ve bizi dinleyen değerli kardeşlerime güzel mesajlar sunmaya çalıştım. Aynı zamanda kendimi Osmanlı kültürünü Avrupa’ya ve Arap dünyasına tanıtan bir elçi olarak da görüyorum. Ve bunun için de yaptığım işten dolayı gurur duyuyorum..
Mesut Kurtis kimdir?
Mesut Kurtis 1981 yılında Makedonya’nın Üsküp şehrinde doğmuştur. Türk asıllı bir ailenin çocuğudur. Çok genç yaşta İngiltere’ye okumak için gelen Mesut Kurtis, çok güzel ve güçlü bir sese sahiptir. Beş dil bilen Kurtis, profesyonel anlamda ilk albümü olan Salavat’ı ünlü müzisyen Sami Yusuf direktörlüğünde çıkarmıştır. |
18.09.2009 |