Haberler |
KEMALİZM TEK TİP İNSAN MODELİ DAYATIYOR |
72 Sivil Toplum Kuruluşu tarafından ortaklaşa düzenlenen “Ufuk Turu Toplantıları”nda, Türkiye’de birlikte yaşamanın 1923’ten sonra zorlaştığı, yaşanan sorunların temelinde İttihat ve Terakki’den miras kalan ve Kemalizmin dayatmaya çalıştığı, tek tip insan modelini benimseyen ulus devlet yapısının yattığı ifade edildi. “MÜNÂZARÂT” BİRLİKTE YAŞAMA PROJESİ
Batının en önemli projesinin çok ırklı, çok kültürlü bir toplumu bir arada yaşatabilme olduğu belirtilerek, bizde bu noktada en çok çaba sarf eden ismin Bediüzzaman Said Nursî olduğuna dikkat çekildi. Onun, “Münâzarât” isimli eserinin çok kültürlü, çok dinli bir toplumun nasıl bir arada yaşayabileceğini anlatan sosyal bir proje olduğu vurgulandı.
Otoriter laiklik birliğe engel
KONYA'DA bulunan 72 Sivil Toplum Kuruluşu (STK) tarafından ortaklaşa düzenlenen Ufuk Turu Toplantıları’nda, Türkiye’de hakim olan otoriter laiklik anlayışının birlikte yaşamaya en çok zarar veren unsurlardan biri olduğu belirtildi. Ufuk Turu Toplantılarının altıncısı 15-19 Mayıs tarihleri arasında Nevşehir Kozaklı’da gerçekleştirildi. Bu yılki konusu “Birlikte Yaşama Kültürü”olan toplantıların açılışında konuşan Konya STK İcra Heyeti Başkanı Lâtif Selvi, Konya merkezli ya da Konya’da şubesi bulunan 72 adet STK ile 10 yıla yaklaşan süredir ortak çalışmalar yaptıklarını, toplumun genelini ilgilendiren meseleleri uzman görüşleri ışığında değerlendirerek kamuoyu oluşturmayı ve çözüm teklifleri sunmayı hedeflediklerini belirtti. Her yıl mutad olarak Mayıs ayında yapılan toplantıya bu sene, yurt içi ve yurt dışından çok sayıda akademisyen, gazeteci, yazar ve siyasetçi yanında, 25 vilayetten 100’ü aşkın STK’nın temsilcileri ve 200’ü aşkın misafir katıldı. Konya, Adana ve Bursa Yeni Asya Vakfı Temsilciliklerinin de katıldığı toplantı, 5 oturum ve özel sohbetler halinde gerçekleştirildi.
“MÜNÂZARÂT” BİRLİKTE YAŞAMA PROJESİ İlk gün yapılan birinci oturumda “Birlikte Yaşamanın İlkeleri (Yasal, Siyasal ve Sosyal Çerçeve)” konusu ele alındı. Prof. Dr. Alparslan Açıkgenç, Prof. Dr. Bünyamin Duran, Yrd. Doç. Dr. Adnan Küçük ve Gazeteci-Yazar Harun Tokak’ın konuşmacı olarak katıldıkları oturumda insanın fıtratı gereği birlikte yaşamaya muhtaç olduğu; birlikte yaşamanın anayasal bir zemine oturması gerektiği, anayasanın toplumsal bir sözleşme niteliğinde olduğu, bunun da sivil anayasa ile mümkün olduğu ifade edildi. Türkiye’de hakim olan otoriter laiklik anlayışının birlikte yaşamaya en çok zarar veren unsurlardan biri olduğu vurgulandı. Batının en önemli projesinin çok dinli, çok ırklı, çok kültürlü bir toplumu bir arada yaşatabilme projesi olduğuna, bizde bu noktada en çok çaba sarf edenlerden birinin Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri olduğuna ve “Münâzarât” isimli eserinin çok kültürlü, çok dinli bir toplumun nasıl bir arada yaşayabileceğini anlatan sosyal bir proje olduğuna dikkat çekildi.
IRKÇILIK, İSLÂM BİRLİĞİNE ZARAR VERİYOR İkinci günün ilk oturumda ise Prof. Dr. Abdullah Özbek, Prof. Dr. Şerafettin Gölcük, Prof. Dr. Ahmet Önkal ve Doç Dr. Ahmet Özel “İslâm tarihinde birlikte yaşamanın örnekleri”ni ele aldılar. İslâm’ın cihanşümul bir din olduğu, insanlığın hangi din ve ırktan olursa olsun aynı ana babadan doğan büyük bir dünya ailesi olduğu ifade edildi. Kur’ân-ı Kerim’de Yahudiler ve Hıristiyanlarla dostluğu yasaklayan âyetin yanlış anlaşıldığı, burada kastedilenin İslâm’ın aleyhine sonuçlar doğurabilecek birliktelikler olduğu vurgulandı. Peygamber Efendimiz (a.s.m.) tarafından hicretten sonra hazırlatılan Medine Vesikası’nın hiçbir kavmi ve inancı dışlamadığına, hepsine bir ümmet nazarıyla baktığına, bugün de Müslüman olmayanlara ümmet-i dâvet nazarıyla bakılması gerektiğine dikkat çekildi. Bugün Âlem-i İslâm’ın yaşadığı birlik ve beraberlik sıkıntısının temelinde ırkçılık veya kavmiyetçilik hastalığının tahrik edilmesi olduğu; aslında bu problemin çözüm temelinin hicretle birlikte Medine-i Münevvere’de muhacir ve ensar arasındaki “muahad” (kardeşleştirme) uygulamasıyla atıldığı vurgusuna yer verildi.
DAYATMACI LAİKLİK UYGULAMASI BİRLİKTE YAŞAMANIN ÖNÜNDEKİ EN BÜYÜK ENGEL Prof. Dr. Ömer Çaha, Prof. Dr. Şaban Çalış, Yrd. Doç. Dr. Necdet Subaşı ve Gazeteci-Yazar Roni Margulies’in konuşmacı oldukları 3. oturumda ise “birlikte yaşama konusunda Türkiye’deki durum” ele alındı. Türkiye’de birlikte yaşamanın 1923’ten sonra zorlaştığı, Müslümanların ve diğer azınlıkların yaşadığı sorunların temelinde İttihat ve Terakki’den miras kalan ve Kemalizmin dayatmaya çalıştığı, tek tip insan modelini benimseyen ulus devlet modelinden kaynaklandığı ifade edildi. Anayasa Mahkemesi’nin laiklik tanımının problemli olduğu, devletin din üzerinde tahakküm kurduğu ve dini kendi çıkarları doğrultusunda kullandığı laiklik uygulamasının, Türkiye’de birlikte yaşamanın önündeki en önemli engel olduğu vurgulandı. Öte yandan Türkiye’nin yıllardır kanayan yarası durumundaki Alevi-Sünnî meselesinin temelinde, her iki kesimin birbirleri hakkındaki peşin hükümleri, yanlış yönlendirmeler ve bunlara dayanan iletişim eksiklikleri olduğu tesbit edildi. En kısa sürede bir Alevi-Sünnî ortak müzakere zemini oluşturulmasının lüzumuna işaret edildi.
ABD VE AB İSLÂMİYETLE TAM YÜZLEŞMEDİ Dördüncü oturumun konusu “Batıda birlikte yaşama örnekleri” idi. Konuşmacılar Prof. Dr. İ. Erol Kozak, Prof. Dr. Yasin Aktay, Doç. Dr. A. Nuri Yurdusev ve Dr. Ertan Özensel, Avrupa Birliği ülkeleri, ABD ve Kanada’daki birlikte hayat tecrübelerini aktardılar. Avrupa ve ABD’nin geçmişte çok büyük savaşlara, kat- liâmlara, yıkımlara sahne olmasına rağmen bugün birlikte yaşama konusunda önemli adımlar attıkları ve bunu da kısmen başardıkları ifade edildi. Ancak hâlâ hem kendi geçmişleri ile, hem de İslâmiyet ile tam olarak yüzleşememiş olmaları sebebiyle, Müslümanların entegrasyon problemi yaşadığı belirtildi. Prof. Dr. İhsan Dağı, Prof. Dr. Mikail Bayram, Doç. Dr. Mustafa Demirci ve Gazeteci-Yazar Mustafa Armağan’ın yer aldığı 5. oturumda “Tarihimizden birlikte yaşama örnekleri (Selçuklu, Osmanlı ve Endülüs tecrübeleri)” paylaşıldı. |
23.05.2009 |