BURSALI Bekir Uslu, tam 30 yıldır tahta oymacılığı yapıyor. ‘San'at köprüsü’ olarak bilinen Irgandı Köprülü Çarşı’daki atölyesinde Anadolu halklarının el emeği, göz nuru olan geleneksel el san'atlarına sahip çıkan Uslu’nun en büyük sorunu ise, eleman yetiştirememek.
Bursa’nın san'at köprüsü Irgandı’daki atölyesinde oymacılığı yaşatmaya çalışan Bekir uslu, bunun bir sebebinin de devletin yeteri kadar bu san'ata sahip çıkmaması olduğunu kaydetti. Dösim’e verilen malların satılması halinde bedelinin ödenmesinin birçok san'atçıyı soğuttuğunu belirten Oyma san'atçısı Bekir Uslu, “Bugün Türkiye’de ahşap oyma san'atı ile alâkadar olan usta sayısı bir elin parmakları kadardır. Bu san'atkârların şevk ile çalışması, eser vermeye devam etmesi için müşterilerden rağbet gören bazı ürünler belirlenip sipariş verilebilir. Bakanlık bunların bedelini ürün tesliminde öder. Böylece san'atçılar da beğenilen ürünlerde çalışmaya devam ederler” dedi.
Oyma ve heykel türü eserlere ilk olarak Orta Asya’da rastlanıyor. Türklerin İslâmiyet’ten önce yaşadığı yer olan Orta Asya’da el san'atı olarak kabul edilen heykeller, İslâmiyet sonrası put olarak görülüp yasaklanmıştı. Böylece, heykelcilik san'atının yerini de tahta oymacılığı almıştı.
Oymacılık san'atının yolculuğu, Selçuklularla daha da gelişerek devam etti. Bu dönemde oymacılık san'atının en çok ilerlediği yerler Eşref, Karaman, Çandar ve Dulkadiroğlu beylikleri oldu. Bütün bina cephelerini, kapı-pencere kanatlarını oymalarla süslenerek mimarî eserler oluşturuldu. Selçuklular’da, hemen her yerde sıkça kullanılan oymacılık san'atı Osmanlı’da da devam etti. Tahta oymacılığı, Osmanlı’yla birlikte daha da zenginleşti ve çeşitlendi. Ağaç, taş ve maden üzerine de oymacılık yapılmaya başlandı.
OYMACILIK VE SEDEF,
DEĞERLİ BİR ZANAATTIR
Taş üzerine yapılan oymacılığa ‘senk-tıraşı’ veya ‘nakır’ denirken; ağaç ve tahta üzerine yapılan oymacılığa ‘kaatıcılık’ denildi. Tahta oymacılığı, Osmanlılar’da sadece göz alıcı denilecek belli başlı yerlerde kullanıldı. Osmanlılar, oymacılıkta hayvan şekillerini kesinlikle kullanmadılar. Oymacılık sanatının en orijinal ve muhteşem denilebilecek eserlerini ortaya koyan nice değerli oymacı ustaları bu dönemde yetişti. Oymacılık ve sedef işleme yüzyıllardan beri bilinen değerli bir zanaattır. Ahşabın oyularak şekil verilmesi ve bu oyukların içinin sedefle doldurulması geçmişten günümüze değin birçok kişinin ilgisini çekmiştir. Özellikle değerli ve sevilen eşyaların süslenmesinde kullanılmıştır. Uğraşı zor ve pahalı olan bu zanaat genellikle saraylıların ve zenginlerin ilgisini çekmiş. Hat san'atı, ebru sanatı gibi oymacılık ve sedef işleme de Osmanlı imparatorluğu döneminde rağbet görmüş, işlenmiş, geliştirilmiş ve günümüze taşınmıştır. İki türlü oymacılık vardır, aletler yardımı ile ahşap zemin üzerinde delikler açmadan belli bir desenin kazılması. Bu tür oymacılık genellikle sarayların kapılarında, padişahların tahtlarında, yağlıboya tabloların çerçevelerinde görmemiz mümkün. Oymacılığın bir başka türü de ince ve düz bir ahşaba küçük şekiller halinde deliklerinin açılmasıdır buna örnek olarak ta sitemizde tanıttığımız çeşitli kuş kafesleri ve süs eşyalarının üzerinde görebilirsiniz. Sedef işleme deniz kabuklarının, istiridyelerin janjanlı parlak kısımları üste gelecek şekilde oyulmuş yere doldurularak zımpara edilmesi ve verniklenmesi işlemidir. Günümüzde dolgu malzemesi toz halinde kullanılmakta işlenen ahşabın rengine göre değişik renkleri bulunmakta ve daha güzel sonuçlar alınmaktadır.
|