Ekonomik krizin yardımlaşma boyutu
Ziyâretime gelmişti arkadaşım.
Hoşbeşten sonra söz günlük olaylara, yaşadığımız hayata geldi.
Birçok şey anlattı hayata dair. Karşılıklı hâlleştik, sohbet ettik. Nihâyet, tanıdığı bir aileye geldi söz.
Eşi yokmuş. Dört beş aydır kirasını ödeyemediği bir evde barınıyormuş çocuklarıyla. Yaşıyorlarmış bir bakıma!
Kadının birkaç zamandır okula gitmeyen çocuklarına: “Okula neden gitmiyorsunuz” diye sormuş arkadaşım. Aldığı cevap içler acısı: “Beslenme götüremediğimiz için; öğretmenimiz kızıyor” diyor çocuklardan biri. “Onun için okula gidemiyoruz.”
Zaten, annelerinin sonbaharda aldığı bir çuval undan yapılma kuru yufkaları su ile ıslatıp yiyerek hayatlarını sürdürüyorlarmış. Bazen de konu komşunun yardımları yetişiyormuş imdada.
Ülkemizi “teet” geçen kriz, üstünde yaşayanları geçememiş; onların sıvazlamış sırtını!
İmtihanlardan imtihan…
Dostum, eşine: “Hanım! Her ay gelirimizin bir kısmını bu aile için kullanalım. Bize bir şey olmaz. Bütçemizi biraz daha kısar, bunun da altından kalkarız inşaallah” demiş ve böyle yapmaya karar vermişler.
Böylesine güzel duygular taşıyan sehâvet sahibi bir kardeşimiz ancak alkışlanır, tebrik edilir.
Ben de öyle yaptım, tebrik ettim onu.
Hz. Enes’den (r.a.) rivâyet edilen bir hadis-i şerifte Peygamber Efendimiz (asm): “Allah bir kul hakkında hayır dilerse, ona insanların ihtiyaçlarını gördürür” buyurmaktadır.
Eskiden, “Sadaka Taşları” varmış bu memlekette. Ecdat koyarmış akçesini, sadakasını; ihtiyaç sahibi de alırmış ihtiyacı kadarını birbirini görmeden; mihnet etmeden, mahcup olmadan o zamanlar.
Duâlar sel olurmuş insandan insana…
Bugün buna muhtâcız.
Bakkaldaki borç defterini, “şu sayfadan şu sayfaya kadar” deyip sildirenleri şükranla anmamak, imrenmemek mümkün mü?
Teâvün, İslâmda bir müessesedir.
Bugünkü yaşananlara ister kriz deyin, ister ekonomik darlık, ya da Allah’ın kahrı; fark etmez. Belli bir sıkıntı yaşıyor ya insanlar.
İşyerleri personel azaltıyor, bütçelerini daraltıyor hatta kullandığı mekânı değiştirerek daha küçük, daha az masraflı olan yerlere yöneliyorlar. Aynı işyerini müşterek kullananlar bile var.
Gazete sayfalarına akseden “kepenk indirme” haberleri herkese malûm.
Bazı aileler, eskiden olduğu gibi tekrar bir evi birlikte kullanma, bir çatı altına sığma çabası içinde. Hiç değilse “kazan” bir olur, “mekân” bir olur düşüncesiyle.
Gerçi, “Anayasa krizi”, “Küresel kriz” derken; hayli tecrübe (!) edindi bu millet.
Sıktıkça sıktık kemeri, üstünde bitti delik.
“Bir musîbet bin nasîhatten daha etkilidir” sözü, işte burada tam yerini buluyor.
Sıkıntılar, darlıklar belki biraz hırpalıyor; ama insana kanâatı, iktisâdı öğretiyor mecbûren.
Yardımlaşmayı, başkasına el uzatmayı talim ettiriyor, çokluktan sonra gelen yokluklar.
Paylaşmak ne güzel bir haslet, sahabeden kalma âdet.
Fakirin fukaranın, garibin gurabânın hâliyle hemhâl olmalı; yürekler genişlemeli, fazîletle dolmalı.
Boynu bükük, gönlü kırık insanlar himayeye muhtaç.
Şunu şöyle bilmeli: “Kıymetli hazineler, harâbelerin temellerinde saklıdır.”
Kimden gelecek duâ, derman olur bilinmez.
Eski bolluk, bereket elbet bir gün gelecek; uzatılınca ayak, yorganın boyuna kadar.
|