19 Ocak tarihi merhum bestekârımız Yesâri Asım Arsoy’un vefat yıl dönümüdür.
Bu sebeple yazımızda dilerseniz 20. yüzyıla eserleriyle iz bırakmış bestekârımızı tanımaya çalışalım. 19 Ocak 1992 yılında kaybettiğimiz Yesâri Asım Bey 1900 yılında Drama da doğmuştur. Ataları Avrupa’ya yapılan akınlar sırasında göç ederek Konya’dan Drama’ya yerleşmiştir. Prizren’de bir tekke yaptıran babasının dedesi Şeyh Ömer Efendi, sol eli ile yazı yazan tanınmış bir hattattır. Gerek bestekârımız gerekse ablası sol ellerini kullandıklarından “solak” anlamında “Yesâri” sıfatını almışlardır. Maliye memurluğu, kâtiplik, muhasebecilik gibi pek çok işe girip çıkmışsa da hiçbirinde devamlı çalışmamıştır.
Sesi güzel olduğu için çocukluk yıllarında mahallenin camiinde ezan okumuş, dindar olan babasının arzusuna rağmen hafız olmamıştır. Fehmi Tokay, Zeki Arif Ataergin, Hafız Osman Efendi den müzik bilgisini ilerletme de yararlandı. ‘’ Yar saçların lüle lüle, Menekşe gözler hülyalı, Biz Heybelide her gece mehtaba çıkardık, Sazlar çalınır Çamlıca’nın bahçelerinde, Ömrüm seni sevmekle nihayet bulacaktır" gibi 250 civarında sevilen bestesi vardır. İstanbul’da 92 yaşında iken vefat etmiştir. Yesâri Asım Arsoy’un talebelerinden ve önemli ud sanatkârlarından Osman Nuri Özpekel bir sohbetimizde bize, hocanın manevî dünyasının, iç âleminin zenginliğinden, Rabbine karşı duyduğu muhabbetten bahsetmişti. Sanırım okuyacağınız Sami Özey’in aktardığı yandaki hatıra da bunu teyid etmektedir. Vefat yıl dönümünde merhum bestekârımıza Allah’tan rahmet diliyoruz.
GEÇMİŞ ZAMAN OLUR Kİ... / YASERİ ASIM ARSOY’DAN BİR HATIRA
Gazeteci Sami Özey anlatıyor...
“1960’LI yılların başıydı. O zamanlar Çamlıca’da oturuyorduk. Arkadaşlarla top oynadığımız pırıl pırıl bir Nisan gününde İstanbul asilzadesi olduğu her halinden belli, şık giyimli kravatlı, ayakkabıları boyalı ve bastonu gümüş gibi parlayan altmış küsur yaşlarında bir zat bizden 40-50 metre ileride bir ağaca dayanmış vaziyette oturmuş, ellerini kavuşturmuş öylece duruyordu. Kim ola ki bu tertemiz kıyafetli nur yüzlü insan diye kendi kendime sordum. Onunla tanışmak için can atmaya başladım. Kendimi topladım yanına gitmeye karar verdim. ‘İyi günler amca’ dedim. Fakat sanki beni duymamıştı. Sonra doğruldu, ‘Söyle yavrum ne istiyorsun, beni merak ediyorsun değil mi?’ Vay canına dedim, amca her şeyi nasıl da tahmin ediyor. Bana sorular sordu. Mûsıkî ile alâkalı olup olmadığımı da sordu. Kendimi anlattım. ‘Peki siz kimsiniz bey amca’ dedim. ’’Yavrum benim adım Yesâri Asım. Ben bestekârım evlâdım. Bu mevsimde buralara gelir bu güzellikleri temaşa eder ve Cenâb-ı Hakkı düşünürüm. O'nun verdiği nimetlere şükrederim, eğer O lutfederse de bir şeyler mırıldanırım.’ Çok heyecanlanmıştım. Üstad Yesari Asım’la tanışmamızı ve konuşmamızı arkadaşlarıma da anlattım. Sonraki günlerde konuşmaya devam ettik. Daha sonra üstad görünmedi. Sonra anladım ki bu insanlar bal arıları gibidir. Nerede bal veren çiçekler varsa oraya giderler. Üç beş yıl önce bir Ramazan gecesi televizyon kanallarından birinde sahur programı izliyorum. Güzel sesli bir icracı ‘Ömrüm seni sevmekle nihayet bulacaktır’ şarkısını okumaz mı? Tabiî bu hüzzam eserin bestesi Yesari Asım Arsoy’a aitti. O programda eseri okuyan icracı tarafından açıklandı ki o unutulmaz şarkının güzel sözleri Peygamberimiz Hz. Muhammed (a.s.m. )için yazılmıştı. Demek biz yıllardır o eseri dinlerken boşuna haz duymamışız.”
Efendim, benim de çok sevdiğim güftesi Fitnat Duyar’a bestesi Yesari Asım Arsoy’ a ait hüzzam şarkının sözleri şu şekildedir:
Ömrüm seni sevmekle nihayet bulacaktır
Yalnız senin aşkın ile ruhum solacaktır.
Son darbe-i kalbim yine ismin olacaktır
Yalnız senin aşkın ile ruhum solacaktır.
|