Muharrem ayı ve Âşûre
Aşûre Günü bizi bekliyor. Muharrem’in onuncu gününe yaklaşmaktayız.
Muharrem ayı, Müslümanlar için önemi ve değeri oldukça dikkate değer bir aydır.
İçinde barındırdığı olaylar ve zamanımıza kadar İslâm Ümmetinin ciğerini dağlayan tarihî olaylara kaynaklık yapması açısından da önem arz etmektedir.
O, Hicrî takvimin ilk ayı ve Allah’ın (cc) Tevbe Sûresinde bahsetmiş olduğu dört kutsal aydan birisidir.1
“Şehrullahi’l-Muharrem” olarak meşhur olan, yani “Allah’ın (cc) ayı Muharrem” diye bilinen Muharrem ayı, İlâhî bereket, bağış ve feyzin, Rabbânî ihsan, cömertlik ve keremin coştuğu, zulüm, vahşet ve dehşetin dünyayı sardığı, mazlûmiyet ve mağduriyetin kol gezdiği bir atmosferde, rahmetin bollaştığı bir aydır.
Bütün zaman ve mekân Allah’a aittir ve Rahmeti de ezelden ebede her yeri kuşatmıştır. Ancak Allah Teâlâ’nın rahmetine ermenin önemli bir fırsatı olduğu için Peygamberimiz (asm) tarafından bu şekilde ifade edilmiştir.
Âşûre Günü ise Muharrem’in 10. günüdür. Âşure Gününün Allah (cc) katında ayrı bir yeri ve değeri vardır. Bu önemli günde Cenâb-ı Hak peygamberlerine çeşit çeşit nimet ve ikramda bulunmuş ve bu günün kudsiyetine değer atfetmiştir. Bu günlerde oruç tutmak çok faziletli ve sevaptır. Bugüne “Âşûra” denmesinin sebebi, Muharrem ayının onuncu gününe denk geldiği içindir. Cenâb-ı Hakk’ın bu günde bol ikramı vardır. Bu ikramların aşağıdaki hususlardan kaynaklandığı belirtilmektedir:
1. Allah, Hz. Musa’ya (as) Âşûre Gününde bir mû'cize ihsan etmiş, denizi yararak Firavunun takibinden onu ve inananları kurtarmış, düşmanını sulara gömmüştür.
2. Hz. Nuh’un (as) gemisi Cûdi Dağının üzerine Âşûre Gününde demirlemiştir.
3. Hz. Yunus’un (as) balığın karnından kurtuluşu Âşûre Günü gerçekleşmiştir.
4. Hz. Âdem’in (as) tevbesi Âşûre Günü kabul edilmiştir.
5. Hz. Yusuf (as), kardeşleri tarafından atılmış olduğu kuyudan Âşure Günü çıkarılmıştır.
6. Hz. İsa (as) o günde dünyaya gelmiş ve o gün semâya yükseltilmiştir.
7. Hz. Davud’un (as) tevbesi o gün kabul edilmiştir.
8. Hz. İbrahim’in (as) oğlu Hz. İsmail (as) o gün doğmuştur.
9. Hz. Yakub’un (as), hasretinden dolayı kapanan gözleri o gün görmeye başlamıştır.
10. Hz. Eyyûb (as) hastalığından o gün şifaya kavuşmuştur.2
11. Ayrıca, Hz. İbrahim’in bugünde ateşten kurtulduğu.
12. Hz. Yakub’un (as), oğlu Hz. Yusuf’a (as) bugünde kavuştuğu kaynaklarda kaydedilen rivayetler arasındadır.
İşte bu kadar anlamlı ve kudsî hâdiselerin yıl dönümü olan bu mübarek gün ve gece, Saadet Asrından beri Müslümanlarca hep güzel bir tarzda değerlendirilmiş ve kutlana gelmiştir. Bugünlerde ibadet cihetiyle daha çok yoğun mesaî harcamışlar, daha müteyakkız ve şuurlu bir hayat geçirmeye, derûnî âlemlerini zenginleştirmeye daha çok gayret sarfetmişler, hasenât hanelerini zenginleştirmeyi bir mânevî kazanç olarak görmüşlerdir. Daha çok tefekkür, tezekkür, okuma/anlama gibi faaliyetlerini arttırmışlardır. Çünkü, Cenâb-ı Hakk’ın bugünlerde yapılan ibadetleri, edilen tövbeleri kabul edeceğine dair hadisler ve rivayetler mevcuttur.
Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselâm, Medine’ye hicret buyurduktan sonra orada yaşayan Yahudilerin oruçlu olduklarını öğrendi.
“Bu ne orucudur?” diye sordu.
Yahudiler, “Bugün Allah’ın Musa’yı düşmanlarından kurtardığı Firavun’u boğdurduğu gündür. Hz. Musa (as) şükür olarak bugün oruç tutmuştur” dediler.
Bunun üzerine Resûlullah Aleyhissalâtü Vesselâm da, “Biz, Musa’nın sünnetini ihyaya sizden daha çok yakın ve hak sahibiyiz” buyurdu ve o gün oruç tuttu, tutulmasını da emretti.3
Tirmizî’de de geçen bir hadiste Peygamberimiz (asm) şöyle buyurmuşlardır:
“Âşure Gününde tutulan orucun Allah katında, o günden önce bir senenin günahlarına keffaret olacağını kuvvetle ümit ediyorum.”4
İslâm bilginleri aşûre orucunun vacip değil, sünnet olduğunda görüş birliği etmişlerdir. Yalnız İslâm’ın başlangıcındaki hükmü konusunda, Ebû Hanîfe vacip derken, İmam Şâfiî müekked bir sünnet olduğunu söylemiştir. Ramazan orucu farz kılındıktan sonra, bu oruç müstehap olmuştur. Ayrıca Yahudiler’e benzememek için Muharrem’in 9, 10 ve 11’nci günlerinde oruç tutmak güzel görülmüştür.
Bu mânâdaki bir hadisi İbni Abbas rivayet etmektedir. Bunun için, müstehap olan, Aşure Gününü ortalayarak, bir gün önce veya bir gün sonra oruç tutmaktır.
Bu günler bize bir de Hz. Musa’nın (as) Firavun’a karşı mücadelesinin hikâyesini hatırlatıyor.5 Ve yaşanılan zamanın Firavunlarıyla mücadele yollarını anlatıyor.
Yine Allah (cc) bize Firavun’un nasıl insanlara zulmettiğini, insanları baskıyla küçük gruplara böldüğünü, insanların yeni doğmuş erkek evlâtlarını öldürdüğünü, insanlara nasıl baskı uyguladığını, inanç hakkı tanımadığını, zorbalık ve zulümle tek adam olarak hükmettiğini anlatmaktadır. Her devirde o devrin mütegallibeleri tarafından Tevhîd ehline uygulanabilecek işkence, zulüm, sürgün, hapis ve entrikaların zındıka komitasıyla işbirliği içinde ve Hamanların desteğiyle yapılacağına işaret edilmektedir.
“…Çünkü Firavun o ülkede son derece despot (ululuk taslıyan) ve çok aşırı gidenlerdendi” 6 âyetiyle nice diktatörleri feci ve acı âkibetlerin beklediğini vurgulamaktadır.
Günümüzde de bir çok modern Firavunlar, müsrifler/haddi aşanlar, hak/hukuk tanımayan zalimlerle karşı karşıyayız. Süfyanizmin kalıntıları ve onun tahribâtını/saltanatını koruma çabaları, rejim baskısına dönüşerek nice mazlûmların göz yaşlarını sel haline getirmiştir.
Bugün dünyanın küstah ve kibirli Firavunları ve süper zalimleri Musa’ları yok etmek, Îsevî nefesi kesmek, diriliş muştularını söndürmek için gaddarâne ve orantısız bir güç kullanmaktadırlar.
Rabbânî kafilelerin, nur kervanının seyr u seferini, firavunvârî engeller durduramayacaktır İnşallah…
Musa (as), İsrailoğullarını Firavun’dan kurtardı. Hak’da sebat edenler de İnşaallah Hz. Muhammed (asm) Ümmetini ve bütün insanlığı şirkten, sanemperestlikten, küfür ve delâletin dehşetinden, kapitalizmin sömürü düzeninden, ahlâksızlıktan, ebedî idam ve yokluktan, ihtilâf, cehâlet ve fakirlikten kurtarıp huzura, nura, ilme/ümrana, hakikî medeniyete, ebedî saâdet ve dirilişe kavuşturmak zorundadır.
Firavun’un saltanatı, bütün güçlerin elinde olduğuna inandığı halde fecî bir şekilde son buldu. İnşaallah devrimizin Firavunları, süfyan ve deccal ruhlu ergenekonvarî karanlık mihrakları da zaman gelecek ki, Müslüman dünyasında akıttıkları kan gölünde ve kustukları küfür deryalarında Muharrem ve âşûre hürmetine, aynı Firavun ve adamlarının okyanusta boğulduğu gibi boğulacaklardır.
Tıpkı bu günkü siyonist ve terörist İsrail’in yandaşlarıyla birlikte mazlûmların “ah”larında boğulacağı gibi.
Dipnotlar:
1- Tevbe: 9/36
2- Sahih-i Müslim Şerhi, 6:140
3- İbn Mâce, Siyam: 31.
4- Tirmizî, Savm, 47.
5- Kasas: 28/1-6
6- Yunus: 10/83
|