Ölüm haktır ve Hak’tan gelmiştir. Her nefis mutlaka ölümü tadacaktır. Şüphesiz biz O’ndan geldik ve yine O’na döneceğiz. “İnna lillah ve innâ ileyhi râciûn”.
1994 Ağustos’unda Şanlıurfa’ya taşındığımızda gazetemizin bürosunda tanıştık ilk olarak. Bir süre gazetemizin dağıtımında ve bir süre ise büro işleyişinde hizmet vermişti. Kendi hâlinde, konuşmayı pek tercih etmeyen, içine kapanık bir fıtrata sahipti. Adeta ağızdan cımbızla söz alıyorduk. Yayın komisyonu bizleri bir grup hâline getirdi. Ekip olarak çıkılan yolda, Güzelyayla’da (Soğukoluk) yaz programında üretilen bir proje ile Şanlıurfa’da uzun soluklu çalıştığımız, bir döneme damgasını vuran YAYGAP’ın çekirdeği atıldı birlikte. İsmailler, Habipler, Davutlar, Haliller, İbrahimler, Süleymanlar, Abdullahlar, Saidler, Veysiler eliflerin ittihadı gibi omuz omuza…
Bizim akademik çalışmamız, Davut’un Mardin’e tayini, uzun yıllar bizleri maddeten ayrı bıraktı. Eylül 2008’de Ramazan ayında akşam derste karşılaştık, musafahadan sonra tekrar Şanlıurfa’ya taşındığını öğrendim. Tayinini yaptırmış ve ailecek saadetini yaşamayı düşündüğü bir ev almıştı. Ramazan Bayramı’nda hem evi için hayırlı olsun ziyareti, hem bayramlaşmayı niyet etmiştik. Telefon görüşmemizde hastaneye kaldırıldığını öğrendik. Birkaç gün sonra hastalığının belirsizliği içinde yoğun bir öksürük kriziyle hastaneden çıkartılmıştı. Evinde ziyaretine gittik. Durumunun ciddiyeti yüzünden okunuyordu, adeta öksürük içini dışına çıkarıyordu. Ansızın fenalaşmasıyla uçakla Ankara’ya götürülmüştü. Çaresizlerin çaresi Şafi-i Hakîm’e sığınmaktan başka çare mi vardı? Telefonlaşmalarla ameliyat edildiğini, tedavi sürecinin işlediğini öğreniyorduk. Üç haftalık tedavi süresinden sonra Şanlıurfa’ya tekrar getirildi. Ziyaret ettiğimizde mecâlinin olmadığını gördük. Doktorlar pek ümit vermiyordu ama Allah’tan ümit kesilmezdi. Bir gün acilen ambulansla tekrar Ankara’ya götürüldüğünü öğrendik. Elden gelen her şey seferber ediliyordu. Bayramda yakınlarıyla görüşmemizde zayıf bir ümit de olsa, yurtdışına kalp nakli için gidileceği ifade edildi. Sonradan eşi ve ilkokul çağındaki bebeleri de götürülmüştü. Belki bu vedalaşma görüşmesiydi onlar için. Sayılı nefeslerin süresi tükenmiş ve Kurban Bayramı’nın bitiminde genç kardeşimiz Davut Dursun Hakk’ın rahmetine, Dar-ı Beka’ya yürümüştü.
Ölüm bir kez daha soğuk yüzüyle bir hakikatı çarptı geride kalanların yüzüne. Yıkandı, kefenlendi, namazı kılındı, taşıyıcıların hızlı taşımasıyla mezarına defnedildi. Ey Davut! Seni yalnız bıraktık, ama sen Rabbinle berabersin. Bir gün mutlaka görüşeceğiz İnşallah ebedü’l-âbâd tarafında.
Ölümle sabır birlikte anılır hep. Ölen kişinin ardından mekânı Cennet olsun denilirken, kalanlarına ise sabır dilenir. Çünkü ateş düştüğü yeri yakıyor.
Allah rahmet eylesin, mekânı Cennet olsun İnşallah.
|