"Gerçekten" haber verir 14 Kasım 2008
Anasayfam Yap | Sık Kullanılanlara Ekle | Reklam | Künye | Abone Formu | İletişim
ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET ve ŞÛRÂDIR

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi

adresine bekliyoruz.

 

Lahika

Hadis-i Şerif Meâli

Kim din kardeşini tevbe ettiği bir günahından dolayı ayıplarsa, aynısını işlemedikçe ölmez.

Câmiü's-Sağîr, No: 3701.

14.11.2008


Oruç ve zekâtı terk etmenin getirdiği musibet

Fakirlere gelen acı açlık ve kahtın sebebi, orucun tatlı açlığını çekmedikleri ve zenginlere gelen hasaret ve zayiâtın sebebi de, zekât yerinde ihtikar etmeleridir.

Hakikatli bir rüya-yı hayaliyede, Harb-i Umumînin beşinci senesinde, bir acip rüyada benden soruldu:

“Müslümanlara gelen bu açlık, bu zayiât-ı maliye ve meşakkat-i bedeniye nedendir?”

Rüyada demiştim:

“Cenâb-ı Hak bir kısım maldan onda birHAŞİYE-1 veya bir kısım maldan kırkta bir,HAŞİYE-2 kendi verdiği malından birisini bizden istedi—tâ bize fukaraların duâlarını kazandırsın ve kin ve hasetlerini men etsin. Biz, hırsımız için tamahkârlık edip vermedik. Cenâb-ı Hak, müterakim zekâtını, kırkta otuz, onda sekizini aldı.

“Hem senede yalnız bir ayda, yetmiş hikmetli bir açlık bizden istedi. Biz nefsimize acıdık; muvakkat ve lezzetli bir açlığı çekmedik. Cenâb-ı Hak, ceza olarak, yetmiş cihetle belâlı bir nevî orucu beş sene cebren bize tutturdu.

“Hem yirmi dört saatte birtek saati, hoş ve ulvî, nuranî ve faydalı bir nevî talimat-ı Rabbâniyeyi bizden istedi. Biz tembellik edip o namazı ve niyazı yerine getirmedik. O tek saati diğer saatlere katarak zayi ettik. Cenâb-ı Hak, onun kefareti olarak, beş sene talim ve talimât ve koşturmakla bize bir nevî namaz kıldırdı” demiştim.

Sonra ayıldım, düşündüm, anladım ki, o rüya-yı hayaliyede pek mühim bir hakikat vardır. Yirmi Beşinci Sözde, medeniyetle hükm-ü Kur’ân’ı muvazene bahsinde ispat ve beyan edildiği üzere, beşerin hayat-ı içtimaîsinde bütün ahlâksızlığın ve bütün ihtilâlâtın menşei iki kelimedir:

Birisi: “Ben tok olduktan sonra başkası açlıktan ölse bana ne?”

İkincisi: “Sen çalış, ben yiyeyim.”

Bu iki kelimeyi de idame eden, cereyan-ı ribâ ve terk-i zekâttır. Bu iki müthiş maraz-ı içtimaîyi tedavi edecek tek çare, zekâtın bir düstur-u umumî sûretinde icrasıyla, vücub-u zekât ve hurmet-i ribâdır.

Haşiye-1: Yani, her sene taze verdiği buğday gibi mallardan onda bir.

Haşiye-2: Yani, eskiden verdiği kırktan ki, her senede galiben ve lâakal ribh-i ticarî ve nesl-i hayvanî cihetiyle, o kırktan taze olarak on adet verir.

Mektûbât, 22. Mektub, 2. Mebhas, s. 264

zayiât-ı maliye: Malın zayi olması.

meşakkat-i bedeniye: Bedeni sıkıntı, zorluk.

tamahkârlık: Açgözlülük.

muvakkat: Geçici.

talimat-ı Rabbâniye: Herşeyi terbiye eden Rabbimizin talimâtı.

ihtilâlât: İhtilâller.

cereyan-ı ribâ: Faiz cereyanı.

hurmet-i ribâ: Faizin haram kılınması.

müterakim: Birikmiş, yığılmış.

hasaret: Zarar etme, ziyan, kayıp.

Harb-i Umûmi: Dünya savaşı.

kaht: Kıtlık, kuraklık.

ihtikar: Karaborsacılık.

Bediuzzaman Said Nursi

14.11.2008


Şeâir-i İslâmiye

Şeâir kelimesi, Arapça bir kelime olup “şiâr” kökünden gelmektedir. Hissetmek, bilmek, şiâr edinmek, yaymak, bildirmek, şuur haline getirmek, bir şeyi diğerlerinden ayıran alâmet-i farika, sembol, bir topluluğu tanıtan simge, hisleri etkisi altında bırakan alâmet gibi anlamlarda kullanılmaktadır.1

Türkçe’de kullanılan şuur kelimesi de bu kökten gelmektedir.

Şeâir, çoğul bir kelime olup simgeler, alâmetler… gibi kullanılmaktadır.

Şeâir, toplumun genelini kucaklayan hatırlatıcı, öğretici, davranış haline getirici simgelerdir. Bu yönü ile ferdî olmaktan çıkıp geneli içine almaktadır. İcraatı, belki toplumun bütün fertleri yapmaz. İçinden bazı kişiler yapsa da sonuçta herkesin ortak istifade ettiği, sevabını veya sorumluluğunu ortaklaşa paylaştığı işlerdir.

En büyük şeâir, tevhid inancıdır. Tevhidi anlatan veya onu hatırlatan teferruât denilecek şeyler bile şeâirden sayılmıştır. Osmanlı’daki mezar taşları bile bu mânâda şeâir kabul edilmiştir.2

Arkasından diğer iman esasları gelmektedir. Bunların devamını sağlayan ibadetler de şeâirdir. Bu yönü ile İslâm dinini içine almaktadır.

Gökteki hilâl, yaptığı hizmetleri itibariyle şeâir kabul edilmiştir. Namaz, oruç, hac gibi temel dinî ibadetler ona göre ayarlanmaktadır. “..kubbe-i semâda kameri zamanın saat-i kübrâsına bir akrep yapmak; mütefâvit çok hilâller sûretinde her geceye güyâ ayrı bir hilâl bırakıp, sonra dönüp kendine toplamak; menzillerinde kemâl-i mîzanla, dakîk hesapla hareket ettirmek; ve kubbe-i semâda parlayan, tebessüm eden yıldızlarla göğün güzel yüzünü yaldızlamak, elbette nihayetsiz bir saltanat-ı rubûbiyetin şeâiridir, zîşuura onu iş’âr eden muhteşem bir ulûhiyetin işârâtıdır; ehl-i fikri imâna ve tevhide dâvet eder.”3

Bir mekâna bağlı olarak yapılan ibadetler ve onların yapıldığı mekânlar da şeâir kabul edilmektedir. Safa - Merve tepeleri ve onda yapılan Sa’y gibi. Topluma, toplum olma özellikleri veren, toplum bilincini geliştiren ve toplu yapılan ibadetler ile onların yapıldığı mekânlar, o mekânlarla bütünleşen şeyler de şeâir kabul edilmektedir. Namazın cemaatle kılınması, camiler, minareler, ezanlar; oruç, özellikle Ramazan ayındaki sosyal yönü, toplumun yardımlaşmasına ve kaynaşmasına olan katkısı; sosyal yardımlaşma özelliği olan zekât ve kurbanlar toplumun ortak yaşama şuurunu geliştirdiği için şeâirler arasında sayılmaktadır.

Bütün dünya Müslümanlarının senelik kongresi olan hac göze ve gönle hitap eden en büyük şeâirdendir. Onda halis bir iman, çok yüksek bir ibadet şuuru, en yüksek seviyede kaynaşma vardır. Bu kadar yüksek seviyeli yapılan ibadetin icrâ edildiği mekânlar da bu şeâirler arasında zikredilmektedir. Hacdaki bu yüksek mehâbete dikkat çekmek için Kur’ân-ı Kerim dört yerde bu şeâirlere işaret etmekte ve “şeâir” olarak isimlerini de koymaktadır.

1- Safa ve Merve tepeleri Allah’ın alâmetlerindendir…4

2- Ey iman edenler! Allah’ın (koyduğu din) nişanelerine, haram aya, hac kurbanına, (bu kurbanlıklara takılı) gerdanlıklara ve de Rab’lerinden bol nimet ve hoşnutluk isteyerek Kâ’be’ye gelenlere sakın saygısızlık etmeyin...5

3- Bu böyle. Her kim de Allah’ın nişânelerini (kurbanlıklarını) yüceltirse şüphesiz ki bu kalplerin takvasından (Allah’a karşı gelmekten sakınmasından)dır.6

4- Kurbanlık büyük baş hayvanları da sizin için Allah’ın dininin nişânelerinden kıldık. Sizin için onlarda hayır vardır.7

Dinî boyutu olan şeâirler olduğu gibi millî boyutu olanlar da vardır. Buradaki şeâiri, simge, alâmet-i farika olarak anlamak gerekmektedir. Bu mânâda, minare, ezan birer dinî simge olurken, Bayrak, İstiklâl Marşı gibi simgeler de milleti temsil etmektedir.

Şeâir, iskele babaları veya yere çakılmış demir kazıklar gibidir. Toplumu fırtına ve sarsıntılardan korur. Toplum denen yolcuların inançlarını muhafaza eder. Şeâir olmadan toplumun dinî hayatının devamı çok zordur. Şeâir ortadan kalktığı zaman, kısa süre sonra çözülme ve gevşeme başlayacaktır.8 Onun için şeâirin sünnet kabilinden olan meseleleri şahsî farzlardan daha önemli hale gelmektedir. “Sünnet-i Seniyyenin içinde en mühimi, İslâmiyet alâmetleri olan ve şeâire de taallûk eden sünnetlerdir. Şeâir, adeta hukuk-u umumiye nev’înden, cemiyete ait bir ubudiyettir. Birisinin yapmasıyla o cemiyet umumen istifade ettiği gibi, onun terkiyle de umum cemaat mes’ul olur. Bu nev'î şeâire riyâ giremez ve ilân edilir. Nafile nev’înden de olsa, şahsî farzlardan daha ehemmiyetlidir.”9

Cami, cemaatle namaz, ezan, minare gibi unsurlar şeâir olan sünnetlerdendir. Biri çıksa dese ki, namaz kılmak için bunlar şart değildir, namazı herkes evinde de kılabilir, evinde kıldığı zaman farzı da yerine getirmiş olur, o zaman camiye, cemaate, ezana, minareye gerek yoktur. Evet, evinde namazını kılan insan farzı yerine getirmiş olur. Ama ilânâta dönük olan kısmını yerine getirmemiştir. Caminin, cemaatin, minarenin, ezanın kişinin şahsî ibadetini yerine getirmenin dışında tevhidi ilân eden mânevî cihadı yapan bir yönü daha var. Bu yönü toplumun dinî hayatını ilgilendirmektedir. Sakıp Sabancı, Allah rahmet etsin, ABD’de tedavi olurken gönderdiği mesajda “Vatanımı, bayrağımı, ezan sesini, sevenlerimi ve sokakta beni gördüğünde sevecen bakışlarıyla bana güç veren her yaştaki vatandaşlarımı çok özledim” demişti. Şeâirin, toplumun sosyal hayatına çok önemli olumlu katkıları bulunmaktadır.

Şeâir yerine getirildiği takdirde, iki şey yapılmış olur. Birisi, şahsî ibadetini yapmış olur. İkincisi, tevhid hakikatini ilân etmiş olur. İlân vasıtası sünnet bile olsa, yapılan tevhidi ilân işi farz olduğundan toplum ve kâinat için çok önemli ve önceliklidir. Ezanı dinlemek sûreti ile nice insanlar İslâm’ı seçmişlerdir. Bunlar, bu yönüyle mânevî cihadın önemli bir sembolüdür.

Şeâir, ibadet hayatının canlanmasında ve sağlam olarak devamında çok önemli bir görev ifa etmektedir. Müslümanların, şeâir olmadan, evinde yerine getireceği farzlar zaman içinde ihmâle müsaittir. Bu yönü ile de şeâirin önceliği vardır. Evindeki ibadetin devamlılığını da şeâirin ihyâ edilmesi koruyacaktır. Cumhuriyetin başında ezanın yasaklanmasının ardından camiler ihmal edilmiş, birçoğu depo haline getirilmiş, memuruna namazı da yasaklama noktasına gelmiştir. Şeairin yasaklanması, şahsî farzların yasaklanması noktasına gelmiştir. Bu yönü ibret vericidir.

Bugün, başörtüsünde yaşanan kargaşaya ibretle bakmak lâzım. Çünkü burada bir şeâirin yok edilmeye çalışılması vardır. Şahsî farz olan ilim tahsilini öne çıkarıp, şeâiri ihmâl etmek ne kadar doğru bir harekettir?

İdareciler için toplumun huzur ve sükûnunu korumak, taşkınlık ve kargaşaları önlemek önemli bir görevdir. Kendi şahıslarına ait farz bir vazife olmasa da toplumu ilgilendirdiği için, hep öne çıkmışlardır. Çünkü, devletin o görevleri yapacak birimleri vardır. Osmanlı padişahları bu hassasiyetten dolayı şahıslarına farz olduğu halde hacca gitmemişlerdir. Yerlerine bedel göndermişlerdir. Yolun uzaklığı, zamanın uzunluğu gibi sebepler onlara bu şahsî farzı yerine getirme fırsatı vermemiş, gitmemeleri için de fetvâ verilmiştir. Bugün için böyle bir sıkıntı söz konusu değildir. Halkın inançlı olan kısmının, devlete ve devlet ricâline güven duyması, onların şeâiri ihyâ etmelerine bağlıdır. Şimdiki sıkıntının temelinde bu da vardır. Güneydoğu meselesinin çözümsüz kalmasının temelinde var olan etkenlerden biri de budur.

Dipnotlar:

1- Mu’cemu’l-Vasit, ilgili kelime; el-Mu’cemü Müfredati elfazı’l-Kur’ân, ilgili kelime

2- Nursî, Bediüzzaman, Mektubat, s. 420

3- Nursî, Bediüzzaman, Sözler, s. 553

4- El-Bakara 2/158

5- El-Maide 5/2

6- El-Hac 22/32

7- El-Hac 22/36

8- Nursî, Bediüzzaman Said, Sözler, s. 647

9- Nursî, Bediüzzaman Said, Lem’alar, s. 58

ALİ SARIKAYA

14.11.2008

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 
Ufo ısıtıcılar, infrared ısıtıcı, kumtel ısıtıcılar.
GAZETE 1.SAYFA

Sitemizle ilgili görüş ve önerileriniz için adresimiz:
Yeni Asya Gazetesi Gülbahar Cd. Günay Sk. No.4 Güneşli-İSTANBUL T:0212 655 88 59 F:0212 515 67 62 | © Copyright YeniAsya 2008.Tüm hakları Saklıdır