"Gerçekten" haber verir 20 Ağustos 2008
Anasayfam Yap | Sık Kullanılanlara Ekle | Reklam | Künye | Abone Formu | İletişim
ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET ve ŞÛRÂDIR

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Aile

YANIKLARA MÜDAHALEDE YANLIŞLAR VE DOĞRULAR

Yanıklarda, yanan bölgenin soğuk su ya da buz ile soğutulmaması, soğutmanın ılık su ile yanmayı takiben 15-20 dakika süreyle yapılması gerekiyor.

VEHBİ Koç Vakfı Amerikan Hastanesi Acil Servis Bölüm Şefi Prof. Dr. Rıfat Tokyay, yanıklarda, yanan bölgenin soğuk su ya da buz ile soğutulmaması gerektiğini belirterek, soğutmanın ılık su ile yanmayı takiben 15-20 dakika süreyle yapılması gerektiğini bildirdi.

Tokyay, yaptığı yazılı açıklamada, yanıkların, ‘’dokunun kendi ısısından daha sıcak veya daha soğukla, yakıcı kimyasal maddelerle veya elektrik akımıyla ya da radyoaktif ışınlarla teması sonucu ortaya çıkan ve oldukça sık görülen bir yaralanma olduğunu’’ belirtti.

Yanıkların çoğunun genellikle çocuklarda görüldüğünü, 8 yaş altı çocuklarda haşlanma yanıklarına sık rastlanırken, daha büyük çocuklarda ve erişkinlerde alev yanıklarının sık olduğunu kaydeden Tokyay, yanıkların yüzde 90’ından fazlasının dikkatli ve tedbirli davranmakla önlenebileceğini vurguladı.

Tokyay, haşlanmanın en sık karşılaşılan yanıklar olduğunu, 44 derece gibi düşük bir ısının bile temas süresinin uzun olması halinde doku ölümüne yol açabileceğini, 60 derecede ise suyun üç saniyede derin yanığa yol açtığını dile getirerek, 69 derecedeki ısıdaki suda ise aynı derecede yanığı bir saniye içinde, 70 derece ve üzerindeki ısılarda da doku hasarının çok hızlı oluştuğunu kaydetti.

Çocuk ve yaşlılarda derinin daha ince olması sebebiyle yanık derinliğinin fazla olduğuna dikkati çeken Tokyay, birinci derecede yanıkların sadece derinin yüzeysel tabakasını hasarlandığını, yanık alanının başlangıçta kırmızı göründüğünü, 7 gün içinde iz bırakmadan tam iyileştiğini, yüzeysel ikinci derece yanıkların derideki canlı sinir uçlarının açığa çıkmasına bağlı olarak çok ağrılı olduğunu bildirdi.

Tokyay, derin ikinci derece yanıkların renginin kirli beyaz olduğu ve sinir uçlarının yanması sebebiyle ağrının olmadığını, üçüncü derece yanıkların ise kahverengi, beyaz ve siyah görünümlü olduğunu, sinir uçları da yandığından ağrının bulunmadığını dile getirdi.

Yanıklara nasıl müdahale edilmeli?

YANIK tedavisinin yanığın genişliği, derinliği, yanan vücut bölümünün özelliği ile yanan kişinin yaşı ve genel beden sağlığına göre, olay yerinde, acil serviste, polikliniklerde ya da hastanede yatarak yapıldığını ifade eden Tokyay, şu bilgileri verdi: ‘’Yanan kişi koşuyorsa hemen durdurulmalı, yere yatırılmalı, üstü örtülerek hava ile teması kesilmeli, eğer su varsa üzerine dökülmelidir. Üzerinde yanan elbiseleri varsa bunlar çıkarılmalıdır. Sonra, hemen yanık yarası soğutulmalıdır. Erken soğutma ile o bölgedeki sıcaklık düşürülerek yanık derinliği ve ağrı azaltılır, ödem oluşumu en aza indirilir. Yanan bölge soğuk su ya da buz ile soğutulmamalıdır. Soğuk travması, ödemin artmasına, yara iyileşmesinin gecikmesine ve yanığın daha derinleşmesine neden olur. Bundan dolayı soğutma, ılık su ile ve yanmayı ta-kiben 15-20 dakika süreyle yapılmalıdır. Ilık su ile ıslatılmış bezlerin yara üzerine konulmasıyla yapılan soğutma şekli, etkili bir yöntemdir. Sonra yanan bölge üzerine temiz bir bez ya da havlu sarılır ve hava ile teması kesilerek ağrısı azaltılır. Hastanın üzerinde bulunan yüzük, saat, bilezik çıkarılmalıdır. Bunlar parmaklarda ve bilekte hem kan akımını azaltır, hem de ısınmış metal olarak yanığın derinleşmesine neden olur.’’ Prof. Dr. Rıfat Tokyay, elektrik yanıklarında da hastanın ilk önce elektrik akımından kurtarılması, kimyasal yanıklarda ise hastanın kimyasal madde bulaşan elbiselerini hemen çıkarması ve bol su ile yıkanması gerektiğini bildirdi.

20.08.2008


Kalp krizi aniden gelmiyor

Uzmanlar, kalp krizinin aniden gelmediğini, sigara kullanımı, yüksek kolesterol ve yüksek kan basıncı gibi sebeplerle yıllar süren bir hayat tarzının sonucu olduğunu belirtti.

KİLO aldıkça kalp krizi riskinin büyüdüğünü kaydeden Genel Cerrahi Uzmanı Op. Dr. Ömer Kurt, kalp krizinin aslında yıllar süren bir hayat tarzından kaynaklandığını söyledi. Dr. Kurt; “Bizler göbeği hep estetik bir sorun olarak gördük. Göbek için ‘insanın nefesini tıkayan, görüntüsünü çirkinleştiren şey’ dedik. Ama göbekte bulunan yağ dokusunun farklı özellikleri olduğu anlaşıldı. Göbek orada sessiz sessiz durup, sadece estetik kaygı oluşturmuyor, orada salgılanan bazı maddeler hem pankreasta bozukluk yapıp şeker hastalığının gelişmesine sebep oluyor hem de koroner kalp hastalığının ve kalp krizinin ortaya çıkmasına aracılık ediyor. Göbeğiniz büyüdüğü zaman bir yandan da bilmelisiniz ki kalp hastalığı riskiniz de büyüyor” dedi.

“Bir gün kalp krizi geçiriyorsunuz ve dönüp baktığınızda, ‘aniden oldu’ demeye hakkınız yok. Aslında yıllar süren bir hayat tarzının sonucunda bu gerçekleşiyor” şeklinde konuşan Kurt, şöyle devam etti: “Kalp hastalığı çok nankördür. Kalp damarınızın içinde bulunan yağ tabakasına eklenen bir pıhtı, 5 ile 10 dakika arasında kalp krizi geçirmenize neden oluyor. Önce maraton koşacak kadar iyi olmanız da hiçbir şey ifade etmiyor. Sigara kullanımı, yüksek kolesterol ve yüksek kan basıncının, metabolik sendromun nedenleri arasında. Bazıları kalp krizi geçirenler için ‘bugüne kadar aspirin bile almamıştı’ diyor. Bunun sebebi hiçbir şekilde açıklanamaz. ‘Birdenbire oldu, nasıl oldu’ diyecek birşey değil, zemininde yıllar süren metabolik sendrom var.”

20.08.2008


Bebeğiniz doyuyor mu?

BESLENME ile sağlık durumu arasında karşılıklı bir etkileşim olduğunu belirten uzmanlar, beslenmesi iyi olmayan çocukta bağışıklık sisteminin etkilendiğini, hastalıklara karşı yatkınlık oluştuğunu, her hastalık sonrasında beslenme biraz daha bozulabildiğini söyledi.

Beslenmesi iyi olmayan çocuklarda büyüme ve gelişmenin beklenilen seviyede olmadığını belirten uzmanlar, “Anne sütü yeterli ise ilk 6 ayda bebeğin tüm ihtiyaçlarını tek başına karşılayabilmektedir. Bebeğin doyduğunun en iyi göstergesi yeterli kilo almasıdır. İlk 6 ay içinde 150-200 gram ya da her ay 600-800 gram kilo alımı anne sütünün yeterli olduğunu gösterir. Bunun dışında bebeğin günde 5-6 kez altını ıslatması, günde 1- 2 kez kakasını yapması anne sütünün yeterliliği konusunda bize fikir verir” uyarısında bulundu.

Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Bülent Öztürk, anne sütünün yetersiz olduğu durumlarda, bebeğin aç kaldığında kan şekeri düzeyinin düşmesine bağlı olarak bebeğın uyuklayabildiğini ve ağlamayabileceğini kaydetti. Dr. Öztürk; “Bu sakin görünüm yanlışlıkla bebeğin doyduğu izlenimini verebilir. Bu nedenle bebeğin kilo alımı ilk 1 yaşta yakından izlenmelidir. Sütün bol olmasını sağlayan en önemli faktör bebeğin emmesidir. Bebek doğumdan sonra en kısa sürede (en geç yarım saat içerisinde) emzirilmeye başlanmalıdır. Bebeğin emmeye en istekli olduğu bu dönem geçirilirse bebek uzunca bir süre emmeye isteksizlik gösterecek ve ilk emzirme gecikecektir. Süt gelmese bile erkenden emzirilmelidir. Bu, refleksin oluşmasını ve sütün salgılanmasını başlatacaktır. Takip eden süreçte ise bebek anne memesini her aradığında gece ve gündüz sık sık emzirilmelidir. Annenin emzirme döneminde estetik kaygı ile yada kilo verme amacıyla diyet uygulaması süt oluşumunu azaltacaktır. Bu nedenle anne, emzirme döneminde diyet yapmamalı, her gün tüm besin gruplarından düzenli olarak yemeli, ortalama 4 litre kadar sıvı tüketmeli, aşırı miktarda çay ve kahve tüketmemeli, sigara kullanmamalıdır. ” dedi.

20.08.2008

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 
GAZETE 1.SAYFA

Site yöneticisi | Editör
Yeni Asya Gazetesi Gülbahar Cd. Günay Sk. No.4 Güneşli-İSTANBUL T:0212 655 88 59 F:0212 515 67 62 | © Copyright YeniAsya 2008.Tüm hakları Saklıdır