|
|
|
Cumhuriyet ve eşitlik |
EĞER Ergenekon diye bir örgüt varsa, -ki olduğu anlaşılıyor-sadece siviller işin içinde değildir. İddiaların, bazı askerlere de uzanmasını tabii karşılamak gerekir. Ama, bu istikamette en ufak bir haber çıktığında, Sayın Genelkurmay Başkanı, hop oturup hop kalkıyor; haberi yazanları, “kötü emelli kişiler” olarak tarif etmek bir yana, neredeyse “Türk Silâhlı Kuvvetleri’ne düşman” ilân ediyor.
Bence artık, “siyah-beyaz” mantığından sıyrılmalı insanlar ve etrafa “dost” veya “düşman” penceresinden bakmamalı.
18 Temmuz’da, Akşam gazetesi, Hava Kuvvetleri bünyesinde askeri savcılığın soruşturma yaptığını manşetine taşımıştı. Neticede, Milli İstihbarat Teşkilâtı veyahut savcı Zekeriya Öz, şüphelileri Genelkurmay Başkanlığı’na bildirmemiş mi? Zaten, Genelkurmay Başkanlığı, Hava Kuvvetleri savcılığının, uzun süredir bu konuda soruşturma yürüttüğünü kabul ediyor. Sadece “Ergenekon’la ilgili değil” diyor.
Son olarak, Yeni Aktüel’de, bazı subayların ve general mertebesine yükselmiş 4 askerin “karargah evleri” bünyesinde faaliyet gösterdiği haberi yayınlanınca, Genelkurmay Başkanlığı, gene tonu hayli sert bir açıklama yaptı. Bu açıklamada, ihbarda bulunan Serdar Cem’in iddia edilenin aksine TSK mensubu olmadığı belirtildikten sonra, belgelerden çoğunun bilgisayar teknikleriyle kurgulandığı, taklit edildiği ileri sürülüyor. “Belgelerden çoğu sahte” demek, bir kısmının doğru olabileceği ihtimalini de akla getiriyor. Üstelik Türkiye, darbe çalışmalarına, “cumhuriyeti koruma kollama” çabalarına yabancı değil. Kimse, “Hayret, orduda bazı subaylar darbe hazırlığında mıymış?” diye şaşırmaz.
Genelkurmay Başkanı buyurgan eda yerine daha yumuşak bir üslup kullanarak, bu gibi haberlerin, darbe işlerine bulaşmış kişileri tedirgin ettiğini, orduda sıkıntı yarattığını, TSK’nın zaten sorumluluk bilinci içinde hukuka aykırı hareket edenleri tasfiye edeceğini vurgulasaydı, mutabakat daha kolay sağlanırdı.
Lütfen, “asarız, keseriz, siz düşmansınız” gibi bir beyan tarzından artık vazgeçelim. Hepimiz Türkiye Cumhuriyeti’nin eşit vatandaşlarıyız. Unutmayalım ki, cumhuriyetin en önemli ilkelerinden biri eşitliktir.
Sabah, 2 Ağustos 2008
|
Nazlı Ilıcak
03.08.2008
|
|
|
Şimdi ne olacak? |
PARTİ kapatılmadı. Bu karar, Türk siyasi hayatı bakımından iyi oldu. Bu kararın alınmasında, hem Amerika’nın hem de Avrupa’nın devamlı baskılarının büyük rolü vardı. Demek ki, tarihte benzerleri görüldüğü gibi, iç işlerimize karışılmaya devam ediliyor. Dışişleri Bakanı bile, Türkiye’yi dış odaklara şikâyet etmişti.
(...)
Hükümet, ekonomideki kötü gidişi parti kapatmaya bağlamaya çalışıyordu. Şimdi, ekonomideki bütün sorumluluk hükümetin üzerinde ve asıl sınav yeni başlıyor. Bu hükümet gerçekte, ekonomi bakımından pek fazla bir şey yapamadı.
Ekonomiye, dibe vuruştan sonraki zorunlu toparlanma ve küresel gelişmeler yardım etti. Hiçbir yapısal değişiklik yapılamadan, devam ediliyor. Sıcak para-yüksek faiz-düşük kur “şeytan üçgeni” sürdürüldü.
İTHAL MALLAR PAHALANACAK
Merkez Bankası’nın her şeyden fedakarlık etme pahasına direttiği Enflasyon hedefi de iflas etmek üzere. Çünkü, şimdi sıcak para gelmeye devam edecek. Gelen dövizler, zorunlu olarak Merkez Bankası’na satılacak ve karşılığında para basılacak.
Bu para, enflasyonu daha da artıracak ama yine de iyi. Çünkü, likidite yokluğundan bunalmış olan ekonomi, biraz rahatlayacak. Asıl enflasyon baskısı, ithalatla gelecek. İthal malları ciddi biçimde pahalanacak; çünkü, küresel enflasyon her yeri kasıp kavuruyor. Böylece, enflasyon hedefine de elveda denilecek; yüzde 15’lere yaklaşılabilecek.
Peki şimdi, ekonomide ne olacak? Sıcak para girişi devam edecek. Borsa artacak. Döviz fiyatı, bir süre daha yükselemeyecek. IMF ile yeniden anlaşma yapılacak. Merkez Bankası, minik faiz değişiklikleriyle vaziyeti idare edecek, milleti oyalayacak, böylece, “ekonomi yönetiliyor” havası verilecek.
Kriz bize sıçrayıncaya kadar oyun ve ülkenin yabancılar tarafından ütülmesi devam edecek. Kriz bize gelince de, “Ne yapalım, küresel kriz yüzünden krize yakalandık. El ile gelen, düğün bayram” denilecek.
YATIRIMA ARA VERİLDİ
Business Week’in bu haftaki sayısında, bizimki gibi gelişmekte olan piyasalara yapılan yatırımların öncüsü sayılan Mark Mobius bakınız neler diyor:
- En çok Türkiye ve Çin yüzünden yaklaşık yüzde 16 (dolar bazında) kazançtan olduk.
- Türkiye’deki zararımız, politik gelişmelerden kaynaklandı. Büyüme beklenenin üzerinde gerçekleşmesine rağmen, borsada beklenen çıkış olmadı.
- Krizin hallinden sonra, yatırıma devam edeceğiz.
- Türkiye’de bizi içeride tutmak adına iyi bir yönetim var.
- Gelişmiş ülkeler yüzde 1 büyürken, gelişmekte olan ülkelerin büyümesi yüzde 6’yı buluyor. Bu yüzden, kazanç gelişmekte olanlarda daha fazla.
- Doların euro’dan fazla değer kaybedeceğini, altın fiyatlarının daha da artacağını düşünüyorum.
Yabancıların, AKP’nin kapatılmamasını ve siyasi krizin bir an önce bitmesini neden hararetle destekledikleri belli olmuyor mu? Bizim gibiler dışında, para yatıracak bol kazançlı yer kaldı mı?
Milliyet, 2 Ağustos 2008
|
Yaman Törüner
03.08.2008
|
|
|
Çehov’un silâhı patlamadı |
RUS hikáyeci ve tiyatro yazarı Anton Çehov’un altın bir kuralı var.
Zaten bu kurala yabancı dilde “Çehov’un silahı” adı veriliyor.
Çehov diyor ki; eğer birinci perde açıldığında duvarda bir tüfek asılıysa...
Veya oyunculardan birisinin belinde tabanca görülüyorsa...
O tüfek patlamalı, o tabanca kullanılmalı, yoksa seyirci şaşırır.
Siyaset sahnesinde de tehdidin gerisi gelmeli.
Aksi halde ya gülünç duruma düşülür veya kafalar karışır.
Bakın bu ülkede son birbir buçuk yıldır bilek güreşi yaşanıyor.
Hükümete geçen yıl 27 Nisan’da muhtıra verildi, yanıtı ertesi gün geldi.
Geçen Meclis cumhurbaşkanı seçemedi, mecburen seçime gidildi, AKP kazandı.
AKP önce Abdullah Gül’ü seçti, ardından türbanı denedi, kapatma davası açıldı.
Şimdi dava sonucuna bakanlar diyor ki: “Ortak akıl çalıştı, artık barış zamanı...”
Haklı olabilirler, hatta dilerim haklılar, ama ya yanılıyorlarsa?
YA TARAFLAR ANLAŞMAYA YANAŞMAZSA?
O zaman bu karar çıkabilecek en kötüsüdür.
Muz niyetine her amaca, ağız tadına hizmet eder.
Muhalifler, “Demek ki yüzde 46’lık AKP laiklik karşıtı odakmış” diye korkutulur.
AKP, aynı oy oranına ve alternatifsizlik teziyle “feda edemezler” havasına girer.
Bu tez ve antitezden, Türkiye’yi rahatlatacak, sağlıklı sentez çıkar mı... Umarım.
Ama temkini elden bırakmamak gerek.
Unutmayın daha tüfek patlamadı, tabanca hálá belde!
* * *
Siyaseten izahı mümkün olmayan davaya yakışır sakillikte karar çıktı.
Muhtemel üç sakıncasını hemen sıralayabilirim:
1) İktidara ipotek:
AKP açısından türban, katsayı eşitliği ve benzeri alanlarda politika üretmek adeta imkánsız hale geldi. Bırakın icraatı söylem bile kapatma gerekçesi... AKP her an mayına basma tehdidi altında siyasete razı gelecek mi, boyun eğecek mi?
YOKSA ANAYASA'YI DEĞİŞTİRİP
BİLDİĞİNİ OKUYACAK MI?
2) Çankaya sorunu:
Bu kavgada atılan ilk taş Çankaya seçimine rastladı. Eğer bugünkü karar barış ilanıysa, gerisinde Dolmabahçe mutabakatı varsa, ilk anlaşma maddesi Çankaya’ya dairdi, unutmayın.
Çankaya için iki taraf varsa... Öyle varsayılıyorsa. Bir tarafın seçimi hálá geçerli ve değişmiyorsa adına uzlaşma denilemez.
3) Karar süreci: Ben de tıpkı Başkan Haşim Kılıç gibi Türkiye’de hiçbir gücün Yüksek Mahkeme’yi etki altında bırakamayacağından emin olmak isterim.
Ne var ki, kararla ilgili spekülasyon daha ilk günden çıktı. Çukurambar zirvesine katıldığı ileri sürülen üçüncü bir ismi sağır sultan duydu. Yabancıların tahmin başarısı kuşku yarattı.
* * *
Neticede kabul etmek lazım ki, bugünkü Türkiye düne göre çok daha az gerilim yaşıyor.
Yani şikáyet etmenin alemi yok. Uyarımız sadece yarınki potansiyel riskle ilgilidir.
Hürriyet, 2 Ağustos 2008
|
Enis Berberoğlu
03.08.2008
|
|
|
Ceyhan Mumcu: “Org. Güreş ile Org. Büyükanıt da dinlensin” |
ERGENEKON meselesi “Uğur Mumcu suikastına kadar” uzanıyor mu?
“Abi” Ceyhan Mumcu ne diyor?
“İddianameye” nasıl bakıyor?
Ceyhan Mumcu dedi ki: - Sayın savcının “bazı kişileri daha” dinlemesi lazımdı... Dava görüşülürken mahkeme “bazı kimseleri” mutlaka dinlemeli.
- Örneğin kimleri?
- Eski Genelkurmay Başkanlarından Doğan Güreş’i... Genelkurmay Başkanı Org. Yaşar Büyükanıt’ı... Eski MİT Müsteşarı Sönmez Köksal’ı... Eski MİT mensubu Mehmet Eymür’ü.
Dedik ki “ne alaka?”
Avukat Ceyhan Mumcu da dedi ki: - İddia ile söylediğime göre elbet var bir alaka.
Ceyhan-Uğur Mumcu kardeşlerin “anneanne tarafı Çerkez’miş.”
Mumcuların “teyzesinin kocası tarafı” da, Doğan Güreş’le “hısımmış.”
Ceyhan Mumcu:
- Doğan Paşa, teyzemin oğluyla samimiydi.
Biz yine “ne alaka” diye araya girdik.
Ceyhan Mumcu anlattı: - Uğur öldürüldü, 2 saat sonra Genelkurmay Başkanı Org. Doğan Güreş, Uğur’un evindeydi.
- Yanında Genelkurmay Genel Sekreteri Yaşar Büyükanıt Paşa da vardı.
- Doğan Paşa suikasttan önce Emniyet’i uyarmış: “Uğur’a bir şey yapacaklar, aman iyi koruyun” diye... Demek ki Genelkurmay’ın istihbaratı iyi çalışmış... O nedenle Güreş ve Büyükanıt Paşalar mutlaka dinlenmeli.
Ceyhan Mumcu “o tarihte Hurşit Tolon kurmay albaydı... Doğan Güreş’in yaveriydi... Eve o da gelmişti” diye anlatmaya devam ederken...
“Sönmez Köksal... Mehmet Eymür” diye sözünü kestik.
Mumcu: - Sönmez Köksal, MİT müsteşarıydı... Mülkiye’de büyüğümdü... İyi bir şairdi... Varlık dergisinde şiirleri çıkardı... Uğur’un öldürülmesiyle ilgili söyleyecekleri olmalı.
- Mehmet Eymür, MİT’te önemli bir görevdeydi... Onun da çok şey bildiğini düşünüyorum.
***
İlan
Abdullah Çatlı Susurluk’taki kazada ölünce...
Gazetelere “ilan verenler” olmuş.
Olabilir, doğaldır.
Ceyhan Mumcu: - Ama bir ilan çok önemliydi.
- Neden?
- İlanın altında imza olarak ne yazılıydı, biliyor musun?
- Ne yazılıydı?
- Tek kelime: Ergenekon.
- Yok deve.
- İstersen bir gün oturalım, uzun konuşalım... At mı deve mi, koyun mu keçi mi, sana belgeleriyle anlatayım.
Sabah, 2 Ağustos 2008
|
Yavuz Donat
03.08.2008
|
|
|
|