ÖSS sonuçları açıklandı. Her zaman olduğu gibi gençlerin bir kısmı sevinirken, büyük çoğunluğu üzüldü. Yüksek puan alanlar sadece istediği üniversiteyi değil, hayat sınavını kazandım diye sevinirken, düşük puan alanlar hayatım söndü diye üzülüyor.
Çünkü, gençler üniversite diplomasını her kapıyı açan sihirli bir anahtar gibi görüyorlar. Herkesin gözünü devlet kapısına diktiği zamanlar için bu doğruydu. Gençler üniversiteyi bitirir bitirmez işe giriyorlardı. Ancak, dünyanın bir bilgisayar ekranı kadar küçüldüğü bu zamanda birçok üniversite diplomasının sihri bozuldu. Üniversiteyi kazandım diye sevinen çokları, birkaç sene sonra diplomayı alırken kaybettiğini anlıyor. Öte yandan, üniversiteyi kazanmadığı halde, bilgi çağının fırsatlarından istifade eden gençler, hayat sınavını kazanmanın başka yolunu keşfediyor. O halde gençler için önemli olan üniversite sınavını değil, hayat sınavını kazanmaktır.
Bilgi çağının dünya kadar büyük fırsatlarından istifade etmek için, üniversiteyi kazanan ve kazanmayan gençler, birkaç konuda kendilerini çok iyi yetiştirmelidir. Birincisi, bilgi çağının iletişim dili olan İngilizceyi öğrenmelidir. Hem bilimsel gelişmeleri takip edip, donanımını yenilemek hem de küresel dünyanın her yerindeki fırsatlardan istifade etmenin birinci ve en önemli koşulu İngilizce bilmektir. İyi derecede İngilizce bilmek dört yıllık bir üniversite diplomasından daha çok işe yarar. Çünkü, dünyanın her tarafına açılma, oradaki fırsatlardan haberdar olup, değerlendirme imkânı sağlar.
İkincisi, gençler bilgi çağının bilgi işlem aracı bilgisayarı kullanmayı öğrenmelidir. Bununla herkesin kendi uzmanlık alanıyla ilgili bilgisayar programlarını bilmeleri ve kullanmalarını kastediyorum. Çünkü, bilgisayar kullanarak kendi alanında daha üretken olan gençler, dünyanın her tarafındaki akranlarıyla rekabet gücü kazanır. Köyde yaşayıp geçimini tarımla sağlayan için traktör ne önemdeyse küresel köyün parçası olmak isteyenler için de bilgisayar aynı öneme sahiptir.
Üçüncüsü, gençler bilgi çağının “bilgi okyanusu” veya “bilgi otobanı” olan interneti etkin bir şekilde kullanmayı öğrenmelidir. Bununla her gün büyüyen bu okyanusta boğulmadan, istediği cevherleri çıkartmayı öğrenmeyi kastediyorum. Yoksa birçok gencin yaptığı gibi, avare bir şekilde internette dolaşmayı kastetmiyorum. Çünkü ne aradığını, nereye gideceğini bilmeden internet okyanusunda dolaşanların boğulma veya sanal köpekbalıkları tarafından yutulmaları kuvvetle muhtemeldir. Christopher Columbus’un okyanusları aşıp yeni dünyayı keşfettiği gibi, bu zamanın gençleri de internet okyanusunu en iyi şekilde değerlendirip yeni dünyalar keşfedebilir. Yeni fırsatlar yakalayabilir. Bilgi otobanını kullanarak dünyanın her tarafına ulaşabilir.
Dördüncüsü, gençler bir mesleki uzmanlık alanı seçip o alanda uzmanlaşmayı sağlayacak, bilgi ve beceriyi kazanmaya çalışmalıdır. Çünkü, tarım toplumunda bir kişi her şeyi bilebilir, her işi yapabilirdi. Ancak, bilgi toplumunda her şey o kadar kompleks hale gelmiş ki, herkesin her şeyi bilmesi, her şeyi yapabilmesi mümkün değildir. Onun için her iş için uzmanlık alanları gelişmiş. Herkes kendi başının çaresine bakmak yerine, başı sıkıştığında bir uzmana başvuruyor.
Üniversiteyi kazanan biri, okulunda verilen eğitimle yetinmemeli. Bilgi çağının sunduğu imkânları kullanarak dünyanın her tarafındaki gençlerin eğitim standartlarını yakalamaya çalışmalıdır. Bu anlamda internet büyük fırsatlar sunuyor. Örneğin, eğitim kalitesi çok düşük olan bir üniversiteyi kazanan bir genç, internetteki imkânları değerlendirdiğinde dünya standartlarında bir eğitimle okulundan mezun olabilir. Böyle biri, günümüzde Standford, Duke ve MİT gibi dünyanın sayılı üniversitelerinin sağladığı bilgiyi beş kuruş bile ödemeden elde edebilir. Apple firmasının “iTunes Üniversitesi” (iTunes University) projesinden haberdar olanlar abartmadığımı biliyorlar. ABD’nin en saygın üniversiteleri Apple ile anlaşma yaparak kampüste verilen derslerin dijital video kayıtlarını yapıp, ders bittikten beş dakika sonra dünyanın her tarafındaki internet kullanıcılarına bedava kullanma imkânı veriyorlar. Örneğin, Muğla Üniversitesi’ni kazanan bir öğrenci, İngilizce bilmek kaydıyla, MİT hocalarının derslerini iTunes’da takip ederek fiilen MİT mezunu olabilir. Harran Üniversitesi’ndeki bir öğrenci, bilgi çağının fırsatlarını kullanmak kaydıyla Harvard eğitimine sahip olabilir.
Üniversiteyi kaybedenler ne yapmalı?
Üniversite sınavını kazanmak, hayat sınavını kazanmak manasına gelmediği gibi, üniversite sınavını kaybetmek de hayat sınavını kaybetmek manasına gelmiyor. Bilgi çağında kabiliyetlerini yeşertmek isteyenler için geleneksel üniversite dışında başka birçok seçenek var. Eskiden olduğu gibi, gençler üniversiteye mahkûm değiller. Çünkü üniversitede elde edilen bilgi ve beceriyi kazanmanın başka yolları var.
Birincisi, “sanal üniversite” ile Oxford dâhil olmak üzere dünyanın birçok meşhur üniversitesinden ders alabilirler. Özellikle İngilizceyi öğrenen biri, coğrafî kısıtları aşarak dünyanın birçok yerindeki üniversitenin sanal kampüslerine girip eğitim görebilir. Kendi alanında otorite olan üniversite hocalarından ders alabilir. Bilişim teknolojisindeki hızlı gelişmeler, sanal eğitimi gün geçtikçe daha da etkin hale getiriyor. Sanal üniversiteler, yazı, ses, görüntü, animasyon ve simülasyonlarla bilgiyi etkin bir şekilde milyonlarca öğrenciye ulaştırıyor. Lisans ve yüksek lisans seviyesindeki sanal eğitim programları, bilginin dağıtımında bir devrim yaparak geleneksel eğitim programlarıyla ciddi anlamda rekabet ediyor. Doğrusu, Türkiye’de üniversite önündeki yığılmayı çözmenin gerçek yolu “sanal üniversite”den geçiyor. Üniversiteli olmanın yolu artık küçük bir azınlığa değil herkese açılıyor.
İkincisi, üniversiteyi kazanmayanlar, belirli alanlara yönelik bilgi ve beceri vermeyi amaçlayan çeşitli meslek edindirme kurslarına katılabilirler. Bazı özel şirketler, belediyeler, meslek kuruluşları, dernek ve vakıflar tarafından sunulan bu kurslara gidenler, birçok üniversite mezunundan daha kolay iş bulabiliyorlar. İstanbul’da İSMEK, Ankara’da BELTEK, Antalya’da ASMEK, İzmir’de İZMEB belediyeler tarafından verilen kurslardan birkaçı. Microsoft ve Oracle gibi firmalarının sertifika programları ise dünya çapında iş bulmakta yardımcı olabilecek niteliktedir.
Üçüncüsü, Türkiye’de üniversiteyi kazanamayanlar, eğer maddî imkânları elveriyorsa yurtdışını tercih edebilirler. Özellikle dil öğrendikten sonra Avrupa ve ABD’de üniversiteye girmeleri kolay olduğu gibi, mezun olduklarında ise iş imkânları, Türkiye’deki üniversite mezunlarından daha geniştir. Yurtdışında okumak aslında Türkiye’deki özel üniversitelerde okumaktan bile daha avantajlı olabilir. Çünkü aynı öğrenim harcıyla yurtdışında okumak mümkündür. Üstelik yurtdışında okuyan birçok öğrenci yarım zamanlı iş bularak masraflarını kısmen karşılayabilir. Çin gibi Uzakdoğu ülkelerinde çok az bir masrafla çok iyi üniversitelerde okuma imkânını da unutmamak gerekir.
Yukarıda saydıklarımın hiçbirini yapamayan bir üniversite sınavı mağduru, kendi kendine çalışarak birçok üniversite mezununun bile sahip olamadığı bilgi ve beceriyi edinebilir. Maksat bilgi edinmekse isteyen, ilgi duyduğu alandaki bilgilere farklı yollardan ulaşarak bir üniversite mezunundan daha çok bilgi sahibi olabilir. Kısacası tarihin hiçbir döneminde, kabiliyetlerini inkişaf ettirmek isteyen gençler, günümüzdeki kadar, zengin imkânlara sahip değildi. Ne yapacağını bilen ve kendine hedef belirleyen gençler, hiçbir devirde bu kadar talihli değildi. Önemli olan, günübirlik basit meselelere takılmadan, bilgi çağının dinamiklerini anlayıp kendini yetiştirmektir. Üniversiteyi kazandım deyip yan gelip yatmak yerine bilgi çağının gerektirdiği donanımları kazanmaktır. Üniversiteyi kaybettim diye matem tutmak yerine çağın sunduğu imkânları araştırmaktır. Devlet kapısına değil, dünyanın dört yanındaki fırsat kapılarına göz dikmektir. Avuç içi kadar küçülen dünyada, ufkunu ve hedefini büyük tutup, dünya kadar büyüyen fırsatları görüp değerlendirmektir.
Zaman, 13.7.2008
|