Antakya'da düzenlenen konferansta konuşan Genel Yayın Müdürümüz Kâzım Güleçyüz, 23 Nisan 1920 günü Hacı Bayram Camiinde hep birlikte kılınan Cuma namazından sonra Meclis binasına gidilerek kurbanlar kesildiğini, dualar okunduğunu ve o şekilde yola çıkıldığını belirterek 23 Nisan’ı bu mânâdan koparıp tamamen farklı bir çerçeveye oturtan anlayışı kınadığını kaydetti.
Gazetemiz Antakya Temsilciliğinin düzenlediği “Bediüzzaman’ın Görüşleri Işığında, 100. Yılında Meşrûtiyetten Cumhuriyete Demokrasi Serüveni” adlı konferans, Antakya Kültür Merkezinde gerçekleştirildi. Yoğun katılımın olduğu konferansa çevre il ve ilçelerden de dinleyiciler katıldı. Sunuculuğunu Mustafa Tombal’ın yaptığı konferans, Türkiye Kur’ân-ı Kerim Yarışması birincisi Hafız Mehmet Bilir’in okuduğu aşr-ı şerif ile başladı. Açış konuşmasını Avukat Erol Sarı yaptı.
Güleçyüz konferansına, Kutlu doğum haftasına başladığımız şu günlerde, Müslümanların da Peygamberi olan Hz. İsa’nın (a.s.) üç güzide havarisini ve Habib-i Neccar Hz.lerini misafir eden mübarek bir beldede, dinî hoşgörü ve dinler arası barışın sembolü olan Antakya halkıyla beraber olmanın mutluluğunu ifade ederek başladı.
Demokrasimizin 100 yıllık serüveninin sonunda hangi noktada olduğumuzu gösteren ibret verici örneklerden birisi olarak, her yıl Kutlu Doğum haftasının 20 Nisan'da başladığını, fakat bu yıl geçen yılki 27 Nisan muhtırasından dolayı 14 Nisan'a alınmasını eleştiren Güleçyüz, 23 Nisan 1920 günü Hacı Bayram Camiinde hep birlikte kılınan Cuma namazından sonra Meclis binasına gidilerek kurbanlar kesildiğini, dualar okunduğunu ve o şekilde yola çıkıldığını belirterek 23 Nisan’ı bu mânâdan koparıp tamamen farklı bir çerçeveye oturtan anlayışı kınadığını kaydetti.
Güleçyüz, toplumda meşrutiyet kavramının bilinmediğini, okullarda yeterli şekilde anlatılmadığını ve meşrutiyetin demokratikleşme mücadelemizin serencamı içerisinde ne anlama geldiğine ilişkin en ufak bir anlatıcı bilgiye rastlamanın mümkün olmadığını, okullarda demokrasi tarihinin okutulmadığını, Cumhuriyet tarihi sadece inkılaplardan ibaretmiş gibi anlatılırken 1950 sonrasındaki 58 yıllık süreçte cereyan eden hadiselerin hiç yaşanmamış gibi gösterildiğini söyledi. Bunun nedeni olarak da 1950 sonrasının nasıl anlatılacağı konusunda devlette bir konsensüs oluşmadığını belirten Güleçyüz, devletin önemli bir kanadının çok partili demokrasi sürecine girilmesinden sonra bu süreci inkıtaa uğratan darbeleri alkışladığını ve bunun talihsiz örneklerini dile getirdi.
Said Nursî'nin Divan-ı Harb-i Örfi, Münazarat, Hutbe-i Şamiye gibi eserlerinin demokratikleşme sürecinde belge niteliğinde olduğunu belirten Güleçyüz, bu kitapların “Müslümanların yaşadığı bir toplumda demokrasiyi nasıl anlatmak lazım?” sorusuna orijinal izahlar getirdiğini söyledi. Bu eserlere yüz yıl önce yazılmış kitaplar olarak bakılmamasıı gerektiğini vurgulayan Güleçyüz, aksi takdirde eserlerden sağlayacağımız istifadelerden mahrum kalınacağını, demokratikleşme mücadelesine önem veriliyorsa ve bunun topluma mal edilmesi zarureti kabul ediliyorsa; fikrî temellerin sağlam inşa edilmesi lâzım gerektiğini ve bu eserlerin çok iyi okunup anlaşılması icab ettiğini, Bediüzzaman’ı anlama etkinliklerinin esas amacının, onun eserlerini anlama iştiyakını uyandırmak olduğunu vurguladı. Bediüzzaman’ın alışılmışın dışında bir âlim olduğunu belirten Güleçyüz, “Onun ‘Hürriyete Hitap’ adlı nutkunda, hürriyet inkılâbının ne mânâya geldiği ve bizlere neler kazandıracağı, istibdattan ne zararlar gördüğümüz, hürriyetin nasıl anlaşılması gerektiği, sınırsız bir hürriyetin mümkün olamayacağı, hürriyetin İslam’n adabına uymakla süslenmesi gerektiği gibi orjinal izahları vardır. İslam ulemasının büyük çoğunluğu meşrutiyet kavramına soğuk bakarken Bediüzzaman, hürriyetçi rüzgârların önünün alınamayacağını görüp meşrutiyete şeriat namına sahip çıkmış, Müslümanların ve azınlıkların insan olarak yaratılmış olmaktan gelen haklarının çiğnenemeyeceğini, hakkın azı çoğu olmadığını vurgulamıştır” diye konuştu.
Güleçyüz, AB’nin Genişlemeden Sorumlu Üyesi Gunter Verheugen’in “Sizin burada Hristiyan azınlık olarak ne gibi sıkıntılarınız var?” sorusuna Antakya Ortodoks Cemaati ileri gelenlerinden Josef Naseh’in verdiği “Siz bizden önce, Müslümanların çoğunluğu oluşturduğu bu toplumda onların bizden çok daha büyük olan sıkıntılarını görün, önce onlara bakın ve dertlerini dinleyin” cevabını takdirle karşılayarak, bu duyarlı yaklaşımından dolayı Naseh’i övdü.
Güleçyüz, demokrasimizdeki arızaları aşmanın yolunun toplum olarak demokrasiyi iyi anlamaktan geçtiğini belirterek, “Yüksek yargı organlarının başında hukukla, adaletle ve vicdanla bağdaşmayan bir zihniyetin hakim olması sonucu yargının siyasallaştığını, ideolojik kararlar verildiğini görme talihsizlikleri hâlâ yaşanmaya devam ediyorsa, siyasî tartışmaların dışında durması gereken asker hâlâ siyasete müdahil tavrını sürdürüyorsa, bunlar demokrasimizin ciddî arızalarını henüz aşamadığını gösteriyor. Tüm bunları aşmanın yolu toplum olarak demokrasiyi çok iyi anlayıp, meşrutiyetten itibaren geçirdiği aşamaları ders çıkararak ibret alma ve hataları tekrarlamama bilincini kazanacak şekilde kendimizi donatmaktan geçiyor” dedi.
Program çıkışında Kâzım Güleçyüz kitaplarını imzalarken, hanımların düzenlediği gıda kermesi de büyük ilgi gördü.
|