Bütün NATO ülkelerinde gladyo örgütlenmeleri tasfiye edildi ama bizdeki Ergenekon, TSK içinde Özel Harekât birimi hâline getirildi ve bazı yorumcular bu yapılanmayı ‘derin devlet’ olarak adlandırdılar. Devletin bir kısım güvenlik birimlerinin, mafya ile karışık hukuk dışı eylemleri bu çerçevede icra edildi. Aslında bu, devletin ‘derin’ değil, ‘sathî’ ve patolojik yüzüydü.
DARBECİLER DE ÇETELEŞMİŞ UNSURLARDI
Efendim, ‘darbeci’ deyince aklımıza, TSK’nın kendi görevini istismar ederek siyasete müdahale eden illegal unsurları gelir. Aslında, bunlar da Prof. Dr. Mümtazer Türköne’nin ‘Batı Çalışma Grubu’ için kullandığı ‘çete’ nitelendirmesi içindedir. Bonapartist ‘ku de ta’ (coup d’ Ètats) yapan bir ‘cunta’nın ‘çete’den farkı, sadece bir boyut değişikliğinden ibarettir.
27 Mayıs’ta, ‘Millî Birlik Komitesi Çetesi’ vardı. Menşei Silâhlı Kuvvetler idi ama devlete isyan ederek bu vasıftan çıkmış, çeteleşmişlerdi. 22 Şubat’ta ‘Talat Aydemir Çetesi’, darbe teşebbüsünde başarısızlığa uğramıştı.
Şimdiki ‘Ergenekon Çetesi’nin bir ucu ‘Türk gladyosu’na, bir ucu da 12 Mart Muhtırası’na sebep olan ‘Madanoğlu Çetesi’ne dayanıyor. Doğan Avcıoğlu’nun ‘Devrim’ dergisi etrafında toplanan İlhan Selçuk, İlhami Soysal gibi isimler cunta ve darbe destekçiliği yapıyor ve ordudaki sosyalist çeteleşmeyi örgütlüyordu. Aynı kadrodaki Hasan Cemal, ‘Cuntacıydık; bir anda demokrasi kahramanı ilân edildik’ diyor ve 9 Mart’ta nasıl bir sosyalist devrim hazırlandığını anlatıyor.
12 Eylül’ün hazırlanışında da çete operasyonları önemli rol oynamıştır. Başbakanlık Müsteşar Yardımcısı iken, 11 Eylül 1980 günü Bakanlar Kurulu toplantı salonunun burnunun dibinde nasıl bombalar patlatıldığını dünmüş gibi hatırlıyorum. Bu eylemleri, 12 Eylül gerekçesi oluşturmaya çalışan militer kökenli çetelerden başkası yapmış olamazdı. Öte yandan, 12 Eylül’de özellikle 1. Ordu ve Sıkıyönetim Komutanlığı alanında polis ve istihbarat örgütlerinin faaliyetleri henüz ortaya çıkarılmış değildir.
28 Şubat’ta, ‘Batı Çalışma Grubu Çetesi’, TSK içinde etkili olmuş ve postmodern darbeyi uygulamaya koymuştu. Sincan’daki Filistin gecesinden sonra tanklar yürütüldü ve ‘balans ayarı’ yapıldı. Öyle ya, gene lâiklik elden gidiyordu...
ERGENEKON ÇETESİ NE YAPMAK İSTİYOR?
Susurluk Çetesi bir kaza(?) sonucu ortaya çıkınca, zamanın Başbakanı Erbakan, olayı ‘fasafiso’ olarak tavsif etti. Anlaşılan zavallı Hoca, irtica ithamlarından bunalmış, başına bir de çete meselesi çıkarmak istememişti. Halbuki, olayın üzerine gidilebilseydi, belki de 28 Şubat’ı geciktirebilirdi. O zaman ışık açıp kapama eylemi yapanların bir kısmı, şimdi ne yazık ki ‘Ergenekon Çetesi’ni himayeye çalışıyor...
AK Parti iktidarı, siyasallaşan yargının nefesinin yettiği kadar çetelerin üstüne gitmeye başladı. Susurluk Çetesi’nden sonra Küre Çetesi, Sauna Çetesi, VKGB Hareketi, Atabeyler Çetesi ve Ergenekon Çetesi. Aslında bütün bu örgütlenmeler birbirine bağlıydı ve tek amaçları vardı: Türkiye’yi bir askerî müdahale ortamına sürüklemek...
Bir taraftan da TSK’nın içi karıştırılmaya devam ediyordu.
28 Şubat’ın ‘Batı Çalışma Grubu Çetesi’ kalıntısı odaklar henüz dağıtılmamıştı. Zaman zaman ‘Genç Subaylar’ adıyla medyaya akseden ‘Erenler Grubu’, ‘Ay Işığı’ ve ‘Sarı Kız’ kod adlı darbe planları hazırlamaktaydı. Bu odaklar, önce Özkök Paşa’nın, daha sonra da Büyükanıt Paşa’nın demokrasiden yana tavır koymasıyla plânlarını gerçekleştiremediler.
BANA ŞU OLAYLARI YORUMLAR MISINIZ?
Efendim, biliyorum hepiniz ârif insanlarsınız. Yorumsuz olarak aşağıda sıraladığım şu olayları bana okur musunuz lûtfen?
- Danıştay’a yapılan saldırının, takdim edilmek istendiği gibi irtica ve başörtüsüyle ilgili olmadığı ortaya çıktı. Olayı Ergenekon Çetesi düzenlemişti.
- Daha önce işlenen birçok cinayetin de bu çete tarafından düzenlendiği söyleniyor.
- Ergenekon Çetesi ile diğer bağlantılı çetelerin bazı mensuplarının Özel Harekat birimlerinde çalışan muvazzaf ve emekli şahıslarla emniyet görevlilerinden oluştuğu; kullanılan silah ve mühimmatın da resmî kaynaklı olduğu görülüyor.
- Nokta Dergisi’nde yayınlanan, eski Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Özden Örnek’in hatıratının, kendi bilgisayarından çıktığı teknik olarak ispatlandı. Yani,hatıratta anlatılan darbe hazırlıklarının doğruluğu anlaşılıyor.
- Ergenekon Çetesi soruşturmasında gözaltına alınan bazı kişilerin 9 Mart 1971 darbe teşebbüsünün de tahrikçisi olduğu biliniyor.
- Yargıtay’ın krokisi, Ergenekon Çetesi ile ilgili görülen ve lideri tutuklanan İşçi Partisi’nde ele geçirildi. Danıştay suikastına benzer bir hazırlıktan şüphe ediliyor.
- İşçi Partisi’nin 6 bilgisayar diski, savcılığın eline geçmemesi için yakıldı.
- Ulusalcı ‘Türk Solu Dergisi’, yeni bir yapılanmaya gidiyor.
- En ilgi çekici olan da şu: Yargıtay Başsavcısı’nın hazırladığı mâlum iddianamenin, Anayasa Mahkemesi’ne verilmeden, yani henüz dâva açılmadan iki gün önce Aydınlık Dergisi’ne gönderildiği ortaya çıktı.
Sorarım size, bütün bunlar bir ‘Komplo Teorisi’nin uydurmaları mıdır, yoksa millî iradeye karşı hazırlanan gerçek bir komplo mudur?
Radikal, 30.3.2008
|