|
|
|
Cheney niye geldi |
ABD Başkan Yardımcısı Cheney, Afganistan’a Türk askeri gönderilmesi, İran’a karşı yaptırımlar ve Irak konusunu görüşmek üzere Türkiye’ye geldi. Konuyla ilgili bir açıklama yapan Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu, “ABD’nin bölge politikalarına destek istemeye gelen Cheney de tıpkı Bush gibi, bütün dünyanın gözü önünde Irak’ta, Afganistan’da işlenen savaş ve insanlık suçlarından sorumludur. Üstelik çantasında yeni insanlık suçlarına hazırlık planları var” dedi.
ABD Başkan Yardımcısı Dick Cheney, çıktığı bölge turu çerçevesinde temaslarda bulunmak üzere Ankara’ya geldi. Cheney ve beraberindeki heyet, Esenboğa Havaalanında Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Büyükelçi Ertuğrul Apakan, ABD’nin Ankara Büyükelçisi Ross Wilson, Ankara Valisi Kemal Önal ve Merkez Komutanı Tuğgeneral Naci Özdemir tarafından karşılandı. Cheney’e, Türkiye ziyareti sırasında, eşi Lynne Cheney ve ABD Dışişleri Bakanlığında müsteşar yardımcısı olan kızı Elizabeth de eşlik etti.
ABD BAŞKAN YARDIMCISI,
TÜRKİYE'YE NİYE GELDİ?
KÜRESEL Barış ve Adalet Koalisyonu Sözcüsü Tayfun Mater, yaptığı açıklamada, “ABD’nin bölge politikalarına destek istemeye gelen Cheney de tıpkı Bush gibi, bütün dünyanın gözü önünde Irak’ta, Afganistan’da işlenen savaş ve insanlık suçlarından sorumludur. Üstelik çantasında yeni insanlık suçlarına hazırlık planları var” dedi. Cheney’nin, ABD desteğiyle yapılan Kuzey Irak operasyonları karşılığında Türkiye’den Afganistan işgaline ve muhtemel İran harekâtına destek istediğini savunan Mater, “İncirlik Üssü geçtiğimiz günlerde 7 haftalığına kapatılıp bakıma alındı. Bu hazırlığın ABD’nin İran’a yönelik planıyla bir ilgisi var. ABD’nin İran’a yönelik saldırı tehdidi sürüyor ve Cheney Türkiye’ye İran saldırısına destek istemek için geliyor. AKP hükümeti Ortadoğu’da savaş ve gerilim politikalarının parçası kesinlikle olmamalıdır” açıklamasında bulundu.
CHENEY'YE “GO HOME” DENİLDİ
ABD Başkan Yardımcısı Cheney’in Türkiye ziyareti, bazı sivil toplum örgütleri tarafından Yüksel Caddesi’nde protesto edildi. Halkın Kurtuluş Partisi’nin gerçekleştirdiği ilk protesto eyleminde konuşan Ankara İl Başkanı Sait Kıran, Cheney’in Türkiye’ye “füze sistemi yerleştirme ve Afganistan’daki Türk askeri sayısının arttırılması” talepleriyle geldiğini iddia etti. Daha sonra DİSK, KESK, TMMOB ve TTB üyeleri, Yüksel Caddesi’nde Cheney’in Türkiye ziyaretine tepki gösterdi. Grubun dağılmasının ardından Haklar ve Özgürlükler Cephesi üyeleri de Cheney’in ziyaretini protesto etti.
|
/ ANKARA
25.03.2008
|
|
|
Yargı devletten bağımsız olmalı |
Reşat Petek: “Yargı mensuplarının bir kısmının devletin ajanı, devletin tarafını tutan bir görevli gibi hareket etmelerinden kaynaklanan sıkıntılar vardır. Yargı mensubu maaşını elbette devletten alır, devletin bir görevlisidir bir anlamda, fakat ifa ettiği görev açısından devletten de bağımsız ve tarafsız hareket etmesi gerekir.”
Konjonktüre göre güncel tartışmaların arasına zaman zaman hukukun girmesi normaldir. Yargıya konu olan meselelerde en az iki taraf olduğu için bir taraf karardan memnun olmayacaktır. Ancak yargının özellikle siyasi polemiklere konu olması olumsuz sonuçlar doğuracaktır. Yıllarca Cumhuriyet Başsavcılığı yapan Reşat Petek’e tartışmanın odağındaki yargıyı ve sonuçlarını sorduk.
*Yargının son zamanlarda olduğu gibi tartışmaların odağında bulunmasının nedeni nedir?
Yargının, yargı kararlarının, yargı mensuplarının gündemdeki diğer konular gibi sık sık tartışmaya alınması hukuk devleti açısından olumlu gelişmeler değil. Yargının gerçekten tarafsızlığı ve bağımsızlığı –bu iki kavram beraber telaffuz edilmesi lazım- yerleşmiş olsa tartışma konusu olmaz. Bu düzeye gelmesi hukukun üstünlüğünü, hukuk devleti anlayışının da yerleştiğini gösterir. Ülkemizde ise yargı gerçekten hep tartışılır olmuştur. Tabi sorumluluğu tek başına tartışanlara yüklemek haksızlık olur.
*Yargının da bunda katkısı var…
Maalesef. Öyle ki bizim kanunlarımızda yargının bütün kararları gerekçeli olması gerekirken verilen kararlar milleti tatmin etmemiştir. Bazen de kararlarda bağımsızlık ve tarafsızlık konularında hassasiyet gösterilmediği olmuştur. Özellikle yargı mensuplarının bir kısmı Türkiye’de devletin ajanı, devletin tarafını tutan bir görevli gibi hareket etmelerinden kaynaklanan sıkıntılar vardır. Yargı mensubu maaşını elbette devletten alır, devletin bir görevlisidir bir anlamda, fakat ifa ettiği görev açısından devletten de bağımsız ve tarafsız hareket etmesi gerekir.
*Bu tartışılmayı bitirir mi?
Daha az tartışılır olacaktır. Bunu derinleştirmek mümkün. Bir başbakanla iki bakanın idam kararını veren mahkemeden günümüze kadar tartışılan pek çok kararlar olmuştur. En son Anayasa Mahkemesi’nin verdiği 367 kararı gibi.
*Dâvâdaki gerekçelerin tatmin ettiği kararlar var mı?
Bir insana müebbet verirsiniz. “Ben bunu hak etmiştim, gerekçeleriniz yerinde” diye ilgili kişinin teşekkür ettiği de olmuştur. Adaletin işte o zaman tecelli ettiğini söyleyebiliriz.
*Gerekçelerin yetersiz olmasının sebebi ne olabilir? Aceleye mi geliyor?
Yargıda bir zihniyet değişikliği gerekli. Çağımız evrensel hukuk anlayışına ayak uydurmada sıkıntılar olduğu anlaşılıyor. Anayasanın 90. maddesine göre uluslararası anlaşmalar iç hukukumuzda uygulanabilecektir. Bu normların anayasaya aykırılığı iddia edilemez ilkesi 82 Anayasasında vardır. Yargımız kararlarını verirken üst normları dikkate alması gerekir. Teknik ve münakaşalar nereden kaynaklanıyor? Bir bakıyoruz yargı başörtüsü kararında Leyla Şahin dosyasını öne çıkarıp, “AİHM kararları üst normdur uyulmalı” diyor. Parti kapatma meselesine geldiği zaman, RP hariç diğer kapatılan tüm partilerde Türkiye AİHM tarafından sözleşmenin 11. maddesini ihlal ettiği için yaptırıma çarptırılmıştır. Bu konu değerlendirilmediği zaman “acaba çifte standart mı var” sorusu ister istemez tartışılıyor. Yargı zihniyet değişimini sağlayıp hakikaten hangi dava olursa olsun tutarlı, objektif, tarafsız ve bağımsız örnek kararlar vermeyi sürdürmeli. Bu yerleştiği oranda tartışmaların biraz daha dışında kalacaktır.
*Başsavcılık da yaptınız. Genel itibariyle yargıda bahsettiğiniz zihniyet çok mu yaygın yoksa kritik yerlerde olduğu için mi bu kadar göze çarpıyor?
Şahıslar bazında değil de ilke üzerinde konuşmak lazım. Bir dava açan veya soruşturma yapan yargı mensuplarının direk hedef alınıp yıpratılmasını doğru bulmuyorum. Ama bu konuda bir çifte standart da uygulanmamalı. Yargı mensuplarının göreve alınmasından yetiştirilmesine ve bu konuda tam uzman haline gelmeleri konusunda demek ki çok daha ciddi bir çalışma ve gayret gerektiği anlaşılıyor. Bu konuda yargıda da bir eksiklik olduğunu hissediyorum. Çünkü birbiriyle çok çelişkili kararlar ortaya çıkabiliyor. Adaletten şüphe doğmaya başladığı zaman “tuzun kokması” gündeme gelir. Güvensizlik artar.
*Halk nezdinde böyle bir intiba yaygınlaşırsa ne gibi sonuçları olur?
İnsanlarda hukuk yoluyla haklarını elde edemeyeceği kanaati yaygınlık ölçüsüne erişirse toplumda bir kaos ve kargaşa meydana gelir. Ne olursa olsun yargının saygınlığı korunmalı. Hakarete varmayan sınırlı ölçüler içinde yargının yanlışlıkları da dile getirilmeli ki daha iyi yargılama yapılsın ve adalet tecelli etsin.
*Yargı da buna katkıda bulunsun diyebilir miyiz?
Elbette. Yargıya büyük görev düşüyor.
|
Kemal BENEK
/ ANKARA
25.03.2008
|
|
|
Toptan’dan sağduyu çağrısı |
TBMM Başkanı Köksal Toptan, ‘’Yargıya kimsenin baskı yapması söz konusu olamaz. Burada yapılması gereken heyecanlarımızı, duygularımızı, ideolojilerimizi bir tarafa bırakıp aklımızla düşünmemiz gereğidir’ dedi.
İSLÂM Konferansı Örgütü Parlamento Birliğinin (İKÖPAB) İkinci Olağanüstü Konsey Toplantısı’nın açılışına katılan TBMM Başkanı Köksal Toptan, sorular üzerine ‘’Ergenekon soruşturması’’nda savcının baskı altında tutulduğu yönündeki açıklamalarla ilgili olarak, ‘’Yargıya kimsenin baskı yapması söz konusu olamaz. Burada yapılması gereken heyecanlarımızı, duygularımızı, ideolojilerimizi bir tarafa bırakıp aklımızla düşünmemiz gereğidir’ dedi. Herkesi sağduyulu olmaya davet eden Toptan, “Türkiye kalkınma yolunda, demokratikleşme yolunda, reform nitelikli çok önemli adımlar atmıştır. Kendisine çok da büyük bir hedef koymuştur. Şimdi bu hedefe varma yolunda tartışmalar yapılması gerekirken, başka alanlarda enerjimizi kaybetmememiz lazım. O nedenle herkese sağduyu, sükunet ve aklını kullanarak hareket etme çağrısı yapıyorum. Bu yapıldıktan sonra bu tartışmaları demokratik tartışma olarak nitelendirmek gerekir’’ diye konuştu.
|
/ ANKARA
25.03.2008
|
|
|
Perinçek cezaevine konuldu |
İP Genel Başkanı Doğu Perinçek, “Ergenekon terör örgütünün üst düzey yöneticisi olmak ve devlete ait gizli belgeleri temin edip elinde bulundurmak” suçlarından, sevk edildiği nöbetçi mahkeme tarafından tutuklanarak Bayrampaşa Cezaevine konuldu. Perinçek'le birlikte gözaltına alınan Serhan Bolluk, Ferit İlsever ve Adnan Akfırat da tutuklandı.
‘’ERGENEKON soruşturması’’ kapsamında tutuklanan İşçi Partisi (İP) Genel Başkanı Doğu Perinçek, Bayrampaşa Cezaevi’ne konuldu. Soruşturmayı yürüten Beşiktaş’taki İstanbul Cumhuriyet Savcılığı’nca ‘’Ergenekon terör örgütünün üst düzey yöneticisi olmak ve devlete ait gizli belgeleri temin edip elinde bulundurmak’’ suçlarından tutuklanması talebiyle sevk edildiği İstanbul Nöbetçi 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nce tutuklanan Perinçek, adliyedeki işlemleri tamamlandıktan sonra yoğun güvenlik tedbirleri altında polis aracına bindirildi. Güvenlik kuvvetleri, Perinçek’in bindirildiği polis aracını duruşma salonlarının bulunduğu bölümün bahçesine kadar sokarak ve önüne başka bir araç çekerek basın mensuplarının görüntü almasını engelledi. Perinçek’in içinde bulunduğu polis minibüsü, daha sonra Bayrampaşa Cezaevi’ne gitti. Cezaevine giriş yapan minibüsteki Perinçek, görevlilere teslim edildi.
Bu sırada, adliyenin önünde bekleyen İP’li bir grup, kararı protesto eden çeşitli sloganlar attı.
Öte yandan, Perinçek’in, adliyeden çıkartılmadan önce eşi Şule Perinçek ile görüştürüldüğü öğrenildi.
|
/ İSTANBUL
25.03.2008
|
|
|
Alemdaroğlu'na adlî kontrol |
‘’ERGENEKON soruşturması’’ çerçevesinde sevk edildiği nöbetçi mahkemece serbest bırakılan eski İstanbul Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Kemal Alemdaroğlu hakkında yurt dışına çıkış yasağı konuldu.
Beşiktaş’taki İstanbul Adliyesi’nde tutuklanmaları talabiyle mahkemeye sevk edilen Kemal Alemdaroğlu, Serhan Bolluk, Ferit İlsever ve Adnan Akfırat’ın nöbetçi İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nde tekrar ifadeleri alındı. Alemdaroğlu mahkemece serbest bırakılırken, diğer 3 kişi ise tutuklandı. Nöbetçi mahkemenin kararında, ‘’Kemal Alemdaroğlu’nun üzerine atılı olan suçu işlediğine dair kuvvetli üç şüphesinin varlığını gösteren olguların bulunduğuna’’ dikkat çekilerek, ‘’bunun tutuklamanın şartlarını oluşturacağı’’ ifade edildi. Kararda, ‘’şüphelinin yaşı ve sağlık durumu dikkate alınarak, CMK’nın 109. maddesinin 3. fıkrası uyarınca yurt dışına çıkışının yasakladığı’’ belirtildi.
Kemal Alemdaroğlu’nun aynı madde uyarınca, mahkemeye bildirdiği ikamet adresinin bulunduğu yerin polis merkezine her ayın 1. ve 15. günlerinde kendisi için uygun herhangi bir saatte başvurarak imza vermek şeklinde adlî kontrol altına alınmasına hükmedilen kararda, Alemdaroğlu’nun, ‘’bu uygulamaya bir gün bile uymadığı takdirde CMK’nın 112. maddesi gereğince hakkında hemen tutuklama kararı çıkarılabileceği’’ konusunda ihtar edildiği de kayda geçirildi.
Soruşturma kapsamında gözaltına alınan Cumhuriyet gazetesi imtiyaz sahibi İlhan Selçuk tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılmış, ancak hakkında yurt dışına çıkış yasağı konulmuştu.
|
/ İSTANBUL
25.03.2008
|
|
|
Nevruz olayları esnafı vurdu |
VATSO Başkanı Zahir Kandaşoğlu, esnafın Nevruz’u kutlamak isteyenlerle buna engel olmak isteyen yetkililer arasında savunmasız kaldığını söyledi.
VATSO Yönetim Kurulu Başkanı Zahir Kandaşoğlu, 22 Mart’ta büyük ölçüde maddi kayıplara uğrayan esnafın Nevruz’u kutlamak isteyenlerle buna engel olmak isteyen yetkililerin arasında savunmasız ve çaresiz kaldığını ifade etti. Kandaşoğlu, şunları kaydetti:
“Siyasi çevrelerin yaşananlar karşısındaki duyarsızlığı, ilgili il yöneticilerinin acizliği ve bir kısım sivil toplum kurum ve kuruluşlarının bugüne kadar olduğu gibi ve bu olaylar karşısındaki basiretsiz ve anlaşılmaz tarafgirliği olayların yaşanmasına çanak tutmuştur. Nevruz kardeşliğinin ve Bahar Bayramı başlangıcının ilimiz coğrafyasında bu şekilde karşılanmış olmasından derin üzüntü duymaktayız. İlimizin huzurlu ve güvenli geleceği için tüm kesimleri, derin bir sağduyu ile hareket ederek, provokasyonlara mahal verilmeden ve alet olmadan davranmaya davet ediyoruz. Önümüzdeki zaman diliminin sağduyu ile atlatılması için üzerimize düşen tüm görevleri yerine getireceğimizi taahhüt ediyor bu süreçte İçişleri Bakanı’mızın ilimize gelerek yaşanan olaylara el koymasını rica ediyoruz.”
|
/ VAN
25.03.2008
|
|
|
CHP, Vakıflar Kanununu da mahkemeye taşıdı |
CHP, Vakıflar Kanunu’nun 9 maddesinin iptali ve yürürlüğünün durdurulması talebiyle Anayasa Mahkemesi’ne başvurdu.
CHP, 5737 sayılı Vakıflar kanunu’nun 9 maddesinin iptali ve yürürlüğünün durdurulması talebiyle Anayasa Mahkemesi’nde dava açtı.
CHP Grup Başkanvekili Hakkı Süha Okay, başvuru dilekçesini Anayasa Mahkemesi’ne verdikten sonra gazetecilere açıklamalarda bulundu. Davayı CHP Grubu adına açtıklarını söyleyen Okay, yasanın 5, 6, 11, 12, 14, 25, 26, 41 ve 68. maddelerinin iptalini istediklerini kaydetti. Yasanın, Lozan Antlaşması’na, Cumhuriyet’in temel niteliklerine ve Anayasa’ya aykırı olduğunu ileri süren Okay, özellikle vakıfların şube ve temsilcilikler açması, vakıflara bağış ve yardım yapılabilmesi ve vakıf kurucularının iradesinin ortadan kaldırılmasının, Anayasa’nın ilgili maddelerine aykırı olduğunu savundu. Okay, şöyle konuştu:
‘’Türkiye’de bu yasa ile birlikte vakıflar, sosyal ve siyasal bir yapılaşmaya dönüştürüldü, sınırsız ve denetimsiz bir hale getirildi ve özellikle yabancı malî kaynaklara açık ve siyaseti denetim altına alabilecek bir yapılaşma oluşturuldu. Bütün bunlara baktığımızda cemaat vakıflarının eski yönetim biçimi olan Osmanlı yönetim biçimine dönüştürüldü. Oysa Cumhuriyet’in yeni yapılaşmasında böylesine bir vakıf anlayışına yer verilmemesi gerekiyordu.’’
CHP’nin Anayasa’ya aykırı olduğunu ileri sürdüğü maddeler, ‘’vakıfların kuruluşu, yönetim ve temsil şekli, idari para cezaları, vakıfların mal edinmesi, amaç ve işlev değişikliği, uluslararası faaliyet, iktisadi işletme ve şirket kurma, vakıf meclisinin oluşumu ve genel müdür’’ başlıklarını taşıyor.
|
/ ANKARA
25.03.2008
|
|
|
Kuraklık Meclis gündeminde |
TBMM Küresel Isınma ve Su Kaynakları Komisyonu tarafından hazırlanan 520 sayfalık Türkiye raporunda gelecekte yaşanacak muhtemel susuzluk tehlikesine dikkat çekildi.
TBMM Küresel Isınma ve Su Kaynakları Komisyonu Başkanı, Hatay Milletvekili Mustafa Öztürk, Türkiye’nin yağış rejiminde önemli bir değişim süreci başladığını belirterek, ‘’Bu konularda planlama yapanlar, yatırım yapanlar ve öngörüler üzerinde çalışanların hazırlıklı olması gerekir. Çünkü yağış rejimindeki değişiklik trendi artarak devam edecek’’ dedi. Mustafa Öztürk, komisyon tarafından hazırlanan ve tarımdan ulaşıma, sanayiden ormana, meteorolojiden su kaynaklarına kadar Türkiye’nin irdelendiği 520 sayfalık rapora ilişkin bilgi verdi. Öztürk, ülkedeki yağış rejimlerinde bölgesel bazda ciddi değişimlerin olduğunu gözlemlediklerini vurguladı.
Yağışlardan gelen 42 milyar metreküp suyun yüzde 94-98’inin tarımda kullanıldığına işaret eden Öztürk, tarımda kullanılan vahşi sulama yöntemlerinin aşırı miktarlarda su israfına sebep olduğunu vurguladı. Öztürk, tarımsal sulamanın doğru bir şekilde yönetilmesi gerektiğini ifade etti.
Kullanılabilir suyun şebekelerden konutlara ulaşana kadar katettiği yola ilişkin sağlıklı yönetim planlamaları yapılması gerektiğini belirten Öztürk, belediyelerin şebeke sistemini kontrol etmesinin önemini vurguladı. Şebekelerdeki sızıntılardan kaynaklanan kayıpların önlenmesinin, ilk yapılması gereken çalışma olduğunu kaydeden Öztürk, şöyle devam etti: ‘’Kaçak-kayıp oranlarının minimize edilmesi gerekiyor. Türkiye’de yaklaşık olarak 6.5 milyar metreküp su şebekeye veriliyor. Bunun yarısı, şebeke sisteminde kayboluyor. Belediyeler, bunu kendi yapamıyorsa kapasitesi güçlü firmalarla çalışarak şebekeleri kontrol edebilmeli, özelleştirmelerin önü açılmalı. Ülkemiz şartlarında 5 kişilik bir ailenin aylık su ihtiyacını 15 ton olarak kabul edersek, bunun üzerinde tüketiminin bedeli fevkalâde yüksek olmalıdır. Bu gidişe ‘dur’ diyebilmek için önce ilgili kurumlar görev ve sorumluluğunu yerine getirmelidir. Son olarak, Hatice Hanım, Fatma Hanım ve Ayşe Hanım’a iş düşüyor. Suyu daha az, verimli ve ihtiyacı olduğu kadar kullanmalılar.’’ Suyun, su kaynaklarının korunması, şehre getirilmesi, arıtılması, atık suyun şehirden uzaklaştırılması veya arıtılması, yatırım, işletme bedellerini karşılayacak şekilde ücretlendirilmesi gerektiğini anlatan Öztürk, ‘’Eğer bu bedelleri doğru bir şekilde kullanmıyorsak, şebekelerde ciddi kayıplar varsa vatandaşlarımıza sağlıklı su içirmemiz mümkün değildir. Kayıp ne kadar artarsa, sızıntı ne kadar çok olursa, bu suyun çevresel risklerle karşı karşıya kalması o kadar artar. Bu nedenle, belediyelerimizin su kaynaklarının doğru yönetilmesine özen göstermesi gerekmektedir’’ diye konuştu.
İÇ ANADOLU ZATEN KURAKTI...
İç Anadolu Bölgesi’nin, ülkenin en kurak bölgelerinden olduğunu hatırlatan Öztürk, ‘’Yani, yağış rejiminde bölgeler arasında çok ciddi farklılıkların olduğunu görüyoruz. Karadeniz bölgesindeki yağış rejimiyle, İç Anadolu’daki, Güneydoğu Anadolu’daki yağış rejiminde çok ciddi farklılıklar var. İç Anadolu’yu biz zaten kurak bölge olarak kabul ediyorduk. Şimdi, bu kurak bölgeye, Akdeniz, Ege ve Trakya’nın da eklendiğini söyleyebiliriz’’ diye konuştu.
Karadeniz ve Doğu Anadolu bölgelerinde yağış miktarında artışların olduğunun gözlemlendiğini anlatan Öztürk, şöyle devam etti: ‘’Türkiye’de toplam yağış miktarında az da olsa bir azalma var. Yıllık olarak metrekareye düşen 650 milimetre yağışın 640 milimetreye kadar indiğini biliyoruz. Türkiye’de özellikle toplam yağıştan gelen kullanılabilir su miktarı, 112 milyar metreküptür. Bu suyun ancak biz 42 milyar metreküpünü kullanabiliyoruz. Türkiye’nin barajlarının su tutma kapasitesi 66 milyar metreküp. Aktif depolama kapasitesi açısından yeterli miktarda olan bu suyun değerlendirilemediği, kullanılamadığı görülüyor. Türkiye’nin, bu suyun tamamı için kullanılabilir yapı ve yatırım oluşturması gereklidir. Kullanılmayan 70 milyar metreküp suyla ilgili gerekli yatırımlar yapılmalıdır. Türkiye’de su tutma kapasitesi artırılmalıdır. Su tutma kapasitesi artırıldıktan sonra havza bazında geçişler sağlanmalıdır. Yani A havzasındaki su, B havzasına aktarılabilmelidir. Havzalar arası geçişi sağlayıcı sistemler oluşturulmalı.’’
|
/ ANKARA
25.03.2008
|
|
|
Akgündüz: Bediüzzaman laikliğin tanımını yaptı |
Bediüzzaman Hazretleri’nin vefatının 48. yıldönümünde, Bolu Belediyesi Nikâh Salonunda düzenlenen panelde konuşan Rotterdam İslâm Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ahmet Akgündüz, Bediüzzaman’ın laikliğe karşı veya taraftar olmaktan ziyade, laikliğin tanımını yaptığını belirterek, “dinsize, sefahetçiye ilişilmediği gibi dindara da ilişmeyen bir anlayış” olarak uygulanması gerektiğini kaydetti.
Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri vefatının 48. yıldönümünde, Bolu Belediyesi Nikâh Salonunda düzenlenen bir panelde anıldı. Muammer Küçükseyman Hocanın okuduğu aşr-i şerifle başlayan toplantı salonunun duvarları vecizelerle, sahnesi ve çevresi de gelen çiçeklerle adeta bir çiçek bahçesine dönüştü.
Panelin sunuculuğunu yapan Selman Konyalıoğlu, programın başında ve aralarda Bediüzzaman’dan demokrasi ve hürriyete vurgu yapan vecizeler sundu.
Risâle-i Nur Enstitüsü Bolu Temsilciliği adına programın açış konuşmasını yapan Feyzullah Güneş, Bediüzzaman’ın te’lif ettiği Risâle-i Nur Külliyatı, Risâle-i Nur Enstitüsü ve amacı, Türkiye’de ve dünyadaki Nur hizmetleri hakkında özet bilgiler vererek toplantının anlam ve önemine değindi. Güneş, Risâle-i Nur Enstitüsünün, Mart ayının son haftasını yani 21 - 30 Mart arasını “Bediüzzaman Haftası” olarak belirlediğini ve her yıl bu tarihler arasında gerek ulusal ve gerekse uluslar arası, yurt içinde ve dışında çeşitli anma toplantıları tertiplediğini kaydetti. Güneş, “Bediüzzaman Haftası” olarak belirlenen bu haftanın, bütün dünyada Bediüzzaman Haftası olarak anılması için büyük gayret ve çabalar sarf edildiğini belirterek, her yıl değişik aktuel ve güncel konular esas alınmak suretiyle konu başlıklarının belirlendiğini ifade etti.
Güneş, 3 ay öncesinden ücreti yatırılarak İl Kültür ve Turizm Müdürlüğünce tahsis edilen Konferans Salonunun programa bir gün kala Valilik tarafından hiçbir gerekçe gösterilmeden iptal edildiğini belirterek, iptal kararının resmî yazı ile bildirmesinden sonra toplantının, Bolu Belediyesi Nikâh Salonunda gerçekleştirilmek zorunda kalındığını kaydetti.
Eğitimci, araştırmacı-yazar İbrahim Kaygusuz, konuşmasında meşrutiyetin ilan edildiği 3. gününde Bediüzzamanın, Sultanahmet Meydanı’nda “Hürriyete Hitap” nutkunu verdiğine dikkat çekerek aynı nutku daha sonra Selanik’te tekrar ettiğini kaydetti. Kaygusuz, o dönemin gazetelerinde yayınlanan bu nutukun toplumda, kamuoyunda ma’kes bulduğunu belirterek, Bediüzzamanın meşrutiyete bakışını, hürriyet anlayışını ve bu hususlarda vermiş olduğu mücadeleyi veciz bir ifadeyle anlattı.
Panelistlerden Rotterdam İslâm Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ahmet Akgündüz, Bediüzzaman’ın meşrutiyet, cumhuriyet ve demokrasi konularındaki çarpıcı ifadeleri’ni sıraladı. Akgündüz, konuşması boyunca katılımcılar tarafından sık sık alkış aldı. Akgündüz, Bediüzzaman’ın, meşrutiyet, cumhuriyet ve laiklik konularında kullandığı cümle ve kelimeleri çok hassasiyetle seçtiği ve kullandığını, bizlerin de bu hassasiyeti göstermemiz gerektiğini belirtti. Akgündüz, Bediüzzaman’ın Cumhuriyet kelimesinin başına “dindar” kelimesini, meşrutiyet kelimesinin başına “meşrua” kelimelerini ekleyerek kullandığını hatırlatarak, Bediüzzaman’ın laikliğe karşı veya taraftar olmaktan ziyade, laikliğin tanımını yaparak “dinsize, sefahetçiye ilişilmediği gibi dindara da ilişmeyen bir anlayış” olarak uygulanması gerektiğinin altını çizdi. Akgündüz ve Kaygusuz toplantı sonrasında özel olarak açılan standda kitaplarını imzaladılar.
Programın ilerleyen dakikalarında perdeye yansıtılan “Meşrutiyetten, Demokrasiye Bediüzzaman” adlı sinevizyon gösterisi, hislerin ve duyguların doruğa ulaştığı an oldu. Konuşmalar arasında üniversite öğrencisi Çağlar Oğuz’un fon müziği eşliğinde okuduğu Hasan Şen’in “Nur içinde yat aziz Üstadım” adlı şiiri, salonda duygulu anlar yaşanmasına sebep oldu. Toplantıda, ömrünü nur hizmetine adamış, Bediüzzaman’ın talebelerinden Mustafa Sungur’da bir selâmlama konuşması yaptı. Sungur’un konuşması salonda bulunanların duygulu anlar yaşamasına sebep oldu.
Programa TBMM Başkanı Köksal Toptan, Bayındırlık ve İskân Bakanı F. Nafiz Özak, Ziyaeddin Akbulut ve Hüsrev Kutlu telgraf gönderdi. Okunan telgraflar salondan alkış aldı.
|
MUHAMMED ASIM HUYUT
/ BOLU
25.03.2008
|
|
|
Said Nursî toplumun hafızasını tazeledi |
BEDİÜZZAMAN Said Nursî’yi vefatının 48. yıldönümü anma faaliyetleri çerçevesinde Yeni Asya Gazetesi Bursa Temsilciliği tarafından düzenlenen “Meşrutiyet’ten Cumhuriyete Demokrasi ” konulu panel Bursa Tayyare Kültür Merkezinde yapıldı. Paneli Prof. Dr. Abdulvahap Yiğit yönetti. “Meşrutiyetten Cumhuriyete Demokrasi” konulu panele, Prof Dr. Doğu Ergil, Prof. Dr. Ahmet Battal ve Araştırmacı Yazar Nihat Derindere konuşmacı olarak katıldı.
Yoğun bir dinleyici katılımıyla gerçekleştirilen panelde demokrasi ve cumhuriyet kavramları ele alındı. Sunuculuğunu Metin Yalçın‘ın üstlendiği panel, Muzaffer Çakır’ın Kur’ân tilâveti ile başladı. Panelin açılış konuşmasını yapan Yeni Asya Gazetesi Yönetim Kurulu Üyesi Mustafa Yılmaz, “Bu panelin amacı 1923’den beri cumhuriyet ile idare edilen bir ülkede cumhuriyetin neresinde olduğumuzu tesbit etmek, hayatı boyunca hürriyet ve meşrutiyet mücadelesi veren ve müsbet hareketten ayrılmayan Said Nursî ve talebelerinin hürriyete katkılarını dikkatlere sunmaktır” dedi.
Panele konuşmacı olarak katılan, Prof. Dr. Doğu Ergil, “Sivil toplum nedir? Sivil toplum resmî örgütlerin dışında örgütlenen, kendini devlet dışında tanımlayan, dayatmaya değil meşverete dayalı, gönüllülük niteliği taşıyan, resmî makamlardan emir ve para almayan bir örgütlenmedir” diyerek Risâle-i Nur hareketinin sivil yönüne vurgu yaptı.
CUMHURİYET DİNDARLARI DIŞLADI
Prof. Dr. Ergil, şöyle devam etti: “Ülkemizin ne kadar sivil veya resmî olduğu tartışmalıdır. Resmî örgütlenmeye, dayatmaya dayalı bir vesayet rejiminin egemen olması ‘Biz devletin milleti miyiz, devlet, milletin devleti midir?’ sorusunu doğurmuştur. Bu sorunun ülkemizde cevabı ne yazık ki ‘millet devletindir’ şeklinde uygulanmıştır. Yeni tarih oluşturulurken bu toplumda bir hafıza silinmesi yaşanmıştır. Ülkemizde demokrasinin yerleşmesinde önemli fay hatları bulunmaktadır. Birincisi ‘bu ülkede sadece Türkler vardır’ görüşüdür. Siyasal sistem yurttaşlık esası yerine soy esasını öne çıkarmıştır. Diğer fay hattı ise, kurucu ideoloji sorunudur. Kapsayıcı değil dışlayıcı olmuştur. Farklı ırkları ve dindarları dışlayıcı bir siyaset takip edilmiştir. Diğer bir fay hattı ise, kurucu ve elit bürokrasinin devlet aygıtlarını elinde tutarak, her şeyi diğerlerine dayatmaları, kendilerine göre şekillendirmek istemeleridir.”
TÜRKİYE’DE SALTANAT İSTEYEN YOK
“Cumhuriyet, imtiyazlı sınıfın olmadığı bir sistemdir. Ne yazık ki ülkemizde böyle uygulanmamaktadır” diyen Prof. Dr. Ahmet Battal ise şöyle devam etti: “Türkiye’de saltanat isteyen yoktur. Kaldırılan Hilafetin vazifesi Meclise kanunla devredilmiştir. İdeal olan katılımcı bir demokrasi ülkemizde sağlanamamıştır. Milliyetçi akım, İslâmcı akım ve İttihat Terakki akımları toplumu çok kültürlü kabul edemediğinden ve tek bir kalıba sokmak istemesi en büyük yanlışlardır. Mevcut cumhuriyet ve demokrasi etkileyici değil, tepkileyici olmuştur. Kendinden olmayanı dışlamıştır. Türkiye’de demokrasi yanlı uygulanmaktadır. Laik anti laik çatışması çıkarılmaktadır.”
KUVVA-İ MİLLİYEYE TARAF OLDU
Araştırmacı-yazar Nihat Derindere ise; “Cumhuriyetin kurulması ile silinmek istenen toplumun hafızasını Bediüzzaman tazelemiştir. Cumhuriyetten önce vermiştir. Buna karşılık Ankara’ya geldiğinde teklif edilen milletvekilliğini reddetmiştir. Bunun sonucu olarak mevcut idare tarafından büyük zulümlere uğramıştır. Çok partili dönemde ise iktidarın dönüşmesi için gayret etmiştir. Ülkemiz demokrasisinin en büyük problemi ise kurucu elit veya bürokratik elit tabakanın iktidarın dönüşümüne engel olma çabalarıdır. Ülkedeki gerginliğin ana sebebi de budur. Bu bürokratik elit tabaka toplumun bir kesimini kayırırken diğerini ise sindirmek istemektedir” dedi.
|
HÜSEYİN HİÇDURMAZ
/ BURSA
25.03.2008
|
|
|
Konya ve İstanbul'da 21 kişi ‘kapan’a kısıldı |
KONYA ve İstanbul polisinin ortaklaşa düzenlediği ‘’Kapan’’ adlı operasyon kapsamında gözaltına alınan 56 kişiden 21’i tutuklandı.
Paravan şirketler kurarak dolandırıcılık yapan bir şebekeyi 10 ay önce takibe alan Konya ve İstanbul emniyet müdürlükleri ekiplerinin düzenlediği operasyon kapsamında gözaltına alınan 56 kişi 4 günlük gözaltı sürelerinin ardından önceki gün sabah saatlerinde adliyeye sevk edildi. Gece 03.00’a kadar süren duruşma sonrası aralarında örgüt elebaşı olduğu iddia edilen Mert Ali A’nın da bulunduğu 21 kişi tutuklandı. 35 kişinin serbest kaldığı Adliye’de tutuklanan zanlılar geniş güvenlik tedbirleri altında Konya E Tipi Kapalı Cezaevi’ne gönderildi. Adliye çıkışında konuşan Mert Ali A, ‘’Beni kimse unutmasın. Bu komplonun hesabı sorulacak’’ dedi.
|
/ KONYA
25.03.2008
|
|
|
Profesör evinde öldürüldü |
ANKARA Üniversitesi Tıp Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Olcay Tiryaki (53), Beysukent’teki evinde öldürüldü.
Edinilen bilgiye göre, AÜ Tıp Fakültesi eski dekan yardımcısı, İmmünoloji Bilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Tiryaki, dün sabaha karşı evinde uğradığı bıçaklı saldırıda vefat ederken, kızı Başak Aydıntuğ ise hafif yaralandı. Başak Aydıntuğ İbna Sina Hastanesi’ndeki tedavisinin ardından taburcu edildi. Prof. Dr. Olcay Tiryaki’nin cenazesi ise Keçiören’deki Adli Tıp Kurumu’na kaldırıldı. Olayla ilgili soruşturma sürüyor.
|
/ ANKARA
25.03.2008
|
|
|
Çanakkale'ye ziyaretçi akını |
Çanakkale Zaferi’nin 93. yıldönümü dolayısıyla, Gelibolu Yarımadası ülkenin her yerinden vatandaşları ağırlıyor.
Gelibolu Yarımadası Tarih Danışma Kurulu Başkanı Kenan Çelik, yaptığı açıklamada, Çanakkale’ye yerli ve yabancıların ilgisinin her geçen gün arttığını söyledi. Türkiye’nin dört bir yanından gelen vatandaşların şehitlikler başta olmak üzere göğüs göğüse savaşların yaşandığı alanları gezdiklerini anlatan Çelik, geziye katılanların büyük bölümünün hüzünlenerek ağladıklarını kaydetti. Çanakkale 18 Mart Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı Öğretim Görevlisi iken bu görevinden ayrılan Çanakkale’de rehberlik yapmaya başlayan Çelik, Türk siyasetçiler başta olmak üzere çok sayıda yerli ve yabancı üst düzey yetkiliye Çanakkale’deki şehitlikleri gezdirdiğini anlattı.
|
/ ÇANAKKALE
25.03.2008
|
|
|
Berdimuhamedov’a Pembe Köşk’te karşılama |
CUMHURBAŞKANI Abdullah Gül, resmi ziyaret için Ankara’ya gelen Türkmenistan Devlet Başkanı Gurbangulu Berdimuhamedov’u Çankaya Köşkü’nde resmi törenle karşıladı.
İki ülke milli marşlarının çalındığı törende, 21 pare top atışı yapıldı. Milli Marşların çalınmasının ardından Cumhurbaşkanı Gül ve Türkmenistan Devlet Başkanı Berdimuhamedov, tören kıtasını selamladı. Törenden sonra el sıkışarak basın mensuplarına poz veren Cumhurbaşkanı Gül ve Türkmenistan Devlet Başkanı Berdimuhamedov, daha sonra baş başa görüşmelere geçtiler. Çankaya Köşkü’ndeki Yeni Hizmet Binası tadilatta olduğundan tören, yerleşkedeki Pembe Köşk’te yapıldı. Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanlığı döneminde Pembe Köşk’te ilk kez resmi karşılama töreni düzenlendi.
|
/ ANKARA
25.03.2008
|
|
|
Darülaceze'ye baklavalı ziyaret |
BAKLAVA ve Tatlı Üreticileri Derneği (BAKTAD) Yönetim Kurulu Üyeleri 18-24 Mart Yaşlılar Haftası dolayısı ile Okmeydanı Darülazece’deki yaşlıları ziyaret ederek baklava ikramında bulundu.
Yaşlılar haftası dolayısıyla ziyarete geldiklerini ifade eden BAKTAD Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Yıldırım, “Bizim inancımızda anne baba rızası Allah rızasından önce geliyor. Anne baba razı olmalı ki Allah da razı olsun. Büyüklerimize sahip çıkmalıyız. Neyse ki böyle güzel bir kurumumuz var bu kurum onların bakımlarını, her bir ihtiyaçlarını üstleniyor. Burada yaşlılara gereken önem verilmeli. Cennet annelerin ayaklarının altındadır” dedi. Ziyarette, Darülaceze sakinleriyle sohbet eden ve gönüllerini alan BAKTAD Heyeti, sosyal sorumluluk bilinci çerçevesinde toplumun bu konuda hassasiyet göstermesini istedi.
|
Ümit Kızıltepe
/ İSTANBUL
25.03.2008
|
|
|
MEB, OKS'yi kaldırdı, yerine SBS’yi getirdi |
Milli Eğitim Bakanlığı, Orta Öğretim Kurumları Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Sınavı’nın (OKS) gelecek yıldan itibaren kaldırılması ve yerine Seviye Belirleme Sınavı’nın (SBS) getirilmesi nedeniyle ilgili yönetmelikleri yeniden düzenledi.
Anadolu Liseleri, Fen Liseleri, Sosyal Bilimler Liseleri ile Anadolu İmam-Hatip Liseleri yönetmeliklerinde yapılan değişiklikler, Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girdi. Anadolu Liseleri Yönetmeliği’nin ‘’kontenjan tesbiti’’ başlıklı 4. maddesinde sıralanan kontenjan sebepleri arasına ‘’seviye tesbit sınavı’’ ile ‘’sınıf tekrarı’’ da eklendi. ‘
|
/ ANKARA
25.03.2008
|
|
|
Kullanmadıkları eşyalarını paylaştılar |
Antalya’nIn Gazipaşa ilçesinde lise öğrencileri, ‘’Kardeşinle Paylaş Kampanyası’’ kapsamında kullanmadıkları kitap, giysi ve kırtasiye malzemelerini ihtiyaç sahibi ilköğretim öğrencilerine bağışladı.
Gazipaşa Lisesi Öğrenci Meclisi’nde, Burcu Çelik adlı öğrencinin önerisinin kabul edilmesiyle ocak ayında başlatılan ‘’Kardeşinle Paylaş Kampanyası’’ ilgi görüyor. Kampanya kapsamında öğrenciler, giysi, kitap ve kırtasiye malzemelerini köy okullarındaki ilköğretim öğrencileriyle paylaştı.
|
/ GAZİPAŞA
25.03.2008
|
|
|
Turistlere namaz dersi |
ANTALYA'NIN şehrinin tarihî ve tabiî güzelliklerini görmeye gelen turistlere bot turu sonrası Külliye Camii’ni gezdiren rehberler, İslâmiyetle ilgili 55 dakika anlatımlı ve uygulamalı bilgilendirme yapıyor.
Kokartlı profesyonel turist rehberleri, turistlerle birlikte camiye girmeden önce şadırvanda Müslümanların namaz öncesi abdest alışını uygulamalı bir şekilde anlatıyor. Cami içinde ibadetle ilgili uygulamalı anlatımları, turistlerin daha dikkatlice ve can kulağıyla dinlediğini belirten Thistle Travel Turizm Seyahat Acentesi Rusça Turist Rehberi Murat Teğmen, turistlere mabet içinde A’dan Z’ye abdest alınışından namaz bitimine kadar hepsini uygulamalı gösterdiğini söyledi. Murat Teğmen, uygulamalı namaz kılınışını göstermeden önce bazı turistlerin kendisi ile birlikte abdest aldığını söyledi.
Namaz kılınışında İslâm dininin genel akideleriyle ilgili turistlere yanlış bilgi vermemek için İslâm âlimi Ömer Nasuhi Bilmen’in Büyük İslâm İlmihali kitabını 3 defa baştan sona okuduğunu ifade eden Teğmen, anlatım sonrası turistler inandıkları din ile İslâmiyet’teki ibadet, emir ve yasaklarda karşılaştırma yaptığını söyledi. Teğmen, “Ziyaret ettiğimiz camilerde din görevlisi varsa namazın kılınışını hocalarımıza yaptırıyoruz. Yoksa turist rehberleri yaptırıyor. Genelde Avrupalı ve Rus turistler bir konu anlatımında bol soru sorar. Anlatılanlarla ilgili kafasında soru işareti kalsın istemez. Uygulamalı namaz kılınışı ile turistler, Müslümanların ibadetlerini kimseden yardım almadan yapabildiğini görüyor. Turistler en çok imamlarda Hristiyan papazlar gibi camide günah çıkarıyor mu? sorusunu soruyor. Hayatında ilk defa Müslümanların mabedine giren turistlerin bazıları çıkışta, İslâm dini hakkında yanlış bilgiye sahibim diye itirafta bulunuyor” diye konuştu.
Ben Tur Turizm Firması Turist Rehberi Ali Kenan Gündüz de, yabancı konuklara İslâm dini ile ilgili genel bir bilgi verdiklerini söyledi. Camiye gelen turistlerin Müslümanların mabedine saygılarından ötü girişte şadırvanda ayaklarını yıkadığını ifade eden Ali Kenan Gündüz, cami içinde İngilizce, Almanca, Fransızca, Rusça, Felemenkçe ve Fransızca Kur’ân ile yabancı dillerde İslâmiyet’i anlatan kitapların bulunmasının işlerini kolaylaştırdığını söyledi.
Hayatında ilk defa eşi ile birlikte bir camiye girdiğini ifade eden Litvanyalı sınıf öğretmeni Marija Buhalter, İslâm dini ile ilgili genel bilgi sahibi olmak için Rusça Kur’ân aldığını söyledi. Camiye girmeden önce abdest alımını temizlik açısından ilginç bulduğunu belirten Marija Buhalter, mabede girişlerinin Paskalya Bayramı gününe denk gelmesinin kendisi için güzel bir anı olduğunu ifade etti.
|
/ ALANYA
25.03.2008
|
|
|
Kanserin kaynağını belirleyecek test bulundu |
BaşlangIç yerleri bilinmeyen kanser türlerinin kaynağını belirlemeye yarayan yeni bir test geliştirildiği bildirildi.
İsrail’deki Rosetta Genomics şirketi, geliştirdiği testte mikroRNA’ları bilinmeyen bir kaynaktan vücuda yayılan tümörleri belirlemek için kullandı. Birçok kanser türü önce bir organda başlayarak diğer organlara yayılırken, bazı kanserlerde görülen tümörlerin diğer organlara sıçramadan önce hangi organda ortaya çıktığı belirlenemiyor. Bu tür kanserlerin ABD’de görülen kanserlerin yüzde 2 ile 5’ini oluşturduğu sanılıyor. Hastalığın kaynağının belirlenmesi, tedavisi açısından kilit öneme sahip bulunuyor.
|
/ WASHİNGTON
25.03.2008
|
|
|
|