TÜRKİYE’NİN çetelerden kurtulmadan meselelerini halledebilmesi, düze çıkması ve refaha yürüyebilmesi mümkün değil” diyenlerden biriyim.
Üstelik de devlet içindeki bu örgütlenmelerin değişik dönemlerdeki faaliyetlerinden bizzat çok zarar görmüş biri olarak Ergenekon denilen devlet çetesinin göçertiliyor olması beni fazlası ile ilgilendiriyor.
Sonuç olarak devlet içindeki bazı odaklar tarafından yönlendirildiği sanılan bu çete ya da adı ne olursa olsun legal-illegal yapılanma, şahsen benim hayatımı 50 yıldır etkiliyor.
Bu örgütün değişik dönemlerdeki her faaliyetinden değişik ölçülerde zarara uğramış, zaman zaman hayatı altüst olmuş, her darbede ya da muhtırada işsiz kalmış bir bir çete mağduruyum.
Memleketimizde benim gibi milyonlarca insan yaşıyor.
İşte bu nedenle şimdi bazı arkadaşlarımız Ergenekon deyince ben çok heyecanlanıyorum.
Sonunda Ümraniye Çetesi’nin ortaya çıkarılmasıyla birlikte Danıştay Çetesi, Cumhuriyet Gazetesi’ne el bombası atan çete ile ulusalcı bazı örgütlenlemeler ve eski Susurluk artığı isimlerin biraraya gelmesi ile oluşan bir yapılanmanın aslında Ergenekon adlı derin devlet bağlantılı bir çete olduğu söyleniyor.
Bu çetenin şimdi de AKP’ye karşı darbe planları yaptığı konuşuluyor.
Hatta işin ucu 2003-2004 yıllarında bazı kuvvet komutanlarının düzenlediği bir darbe girişimine kadar gidiyor.
Yalnız benim anlamadığım bir husus var.
Onların Ergenekon dedikleri ile benim dediğim yapılanma acaba aynı şey mi?
Ben, memleketi darbeden darbeye götüren, rahat huzur yüzü göstermeyen ve hemen her meselenin çözümünü engelleyip memleketin sivilleşmesine, demokratikleşmesine karşı legal-illegal her türlü araçla her yolu deneyerek karşı duran malum bir yapılanmadan bahsediyorum.
Kendilerini bu ülkenin koruyucuları olarak ilan etmiş, ülkenin milli iradeye dayanan yasal yönetimine paralel bir bürokratik yönetim oluşturarak ve bu amaçla gizli bir anayasa da hazırlayarak, ülkeyi bu doğrultuda yöneten gizli iktidarın adı mı bu?
Yoksa başka bir şey mi?
Mesela Ümraniye Çetesi’nin cephaneliğinde bulunan el bombalarının ordu malı olduğuna ilişkin bilgilere Ergenekon’la ilgili yazılarda, haberlerde pek rastlamıyoruz artık.
Bu patlayıcılar, el bombaları bulundu, tamam da bunları bu çetelere kim servis yapıyor?
Bu dağıtım ve örgütlenme nasıl yönetiliyor?
Yoksa böyle bir şey olmadı da genelkurmayın bir ara iddia ettiği gibi bu patlayıcılar ordu depolarından çalınarak mı çetelere dağıtıldı?
Bunun gibi bir yığın soru var cevaplanması gereken.
Bir soru daha: Bazı kuvvet komutanlarının darbe planlarını açıklayan Nokta Dergisi’nin aranması ve bütün belgelerine el konulması emrini askeri savcıya hangi makam verdi?
Hangi makam bu darbe meselesinin kapatılmasını istedi?
Nedense Ergenekon yazarları işin bu tarafına girmekten ustaca kaçınıyor.
Çete uzmanı arkadaşların verdiği bilgilere bakılırsa yakında çetebaşlarının yakalanmasıyla bu soruların cevapları da ortaya çıkacak.
O zaman buna ancak sevinmek ve beklemek lazım.
Belki o zaman Şemdinli Çetesi’nin de aslında Egenekon’un uzantısı olduğu gerçeği ortaya çıkar ve bu vesileyle bu davanın kimin talimatıyla apar topar kapatıldığını da öğrenmiş oluruz.
Hatta belki daha eski olayların, cinayetlerin, katliamların ve tertiplerin de içyüzünü öğreniriz.
Ben bu Ergenekon tutuklamaları başlarken bir yazı yazıp, “Tamam, Türkiye’de çeteler meselesi kapanıyor” diye yazanları, “Hemen heyecanlanmayın arkadaşlar” diye uyarmıştım. ‘Burası Türkiye’
“Öyle bir kaç garnitürün ve deşifre olmuş ismin tutuklanması ile Türkiye’de çete olayı bitmez. Bunların arkasındaki resmi hüviyetli sorumluların ortaya çıkarılması lazım” demiştim.
Şimdi bu son gözaltılardan sonra, -İlhan Selçuk’un bırakılmasına rağmen- “Merak etmeyin, arkası geliyor, sıra kocabaşlarda” diyenlere daha fazla kulak veriyorum.
Madem şunun şurasında birşey kalmamış, biraz daha bekleyelim.
Bir bakarsınız çetenin elebaşları ile beraber karanlıkta kalan bütün olaylar ortaya çıkarılmış. Bir bakmışsınız, -masal gibi geliyor ama- ‘Bir numara’ya dahi dokunulmuş.
(Bunların bu yöntemlerle olacağına hiç ihtimal vermediğimi söylemekle birlikte)
Daha önce yazdıklarım için özür dilemek için nasıl sabırsızlandığımı bir bilseniz.
Yeni Şafak, 24.3.2008
|