Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 25 Mart 2008

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Basından Seçmeler

 

Artık geçmiş olsun

TÜRKİYE’NİN ateşi yükseldi. Yüksek ateşin, antibiyotikle tedavi edilecek kadar basit bir enfeksiyondan kaynaklanmadığını biliyoruz. Mutasyona uğramış kanser hücresi gibi her yeri sarıp sarmaladığının farkındayız. Bu durumlarda ameliyat kaçınılmazdır. Ancak, vücudun bu ameliyatı kaldıracak dirençte olması lazım. Ayrıca unutulmasın, vücudun direnci azaldıkça başka hastalıklara da davetiye çıkarılmış olur.

Bugün geldiğimiz noktada gördüğüm manzara şudur; Kapatma davasıyla iktidar partisi ‘topal ördek’ durumuna düşürülmüş, AB süreci baltalanmış, savcılar kuşatılarak Ergenekon soruşturmasının önüne uzun bir bariyer çekilmiş ve daha derinlere ulaşması imkanı mum ışığı kadar zayıflamıştır.

14 Mart tarihli yazımın ışığında şunu söyleyebilirim. Artık geçmiş olsun. Bu yasama döneminde yeni ve sivil bir anayasanın çıkarılması imkansız hale gelmiştir. Bu mevcut haliyle, bu parlamentodan yeni anayasa çıkmaz.

Hakkında kapatma davası açılmış bir siyasi partiden, sadece ara rejim dönemlerinde çıkarılmış anayasalarla yönetilen Türkiye’nin bu geleneğini ters yüz etmesini ve bunu başarmasını bekleyebilir misiniz?

Aynı şekilde, AB reformlarının büyük ölçüde kesintiye uğratılması kaçınılmazdır. Türkiye’nin AB sürecinde elini zayıflatan TCK’nın 301. maddesindeki basit bir değişiklik bile epeyi baş ağrıtabilir.

Ya üniversitelerdeki türban serbestisi... AK Parti hakkındaki kapatma davası iddianamesine konu olan türbanla ilgili düzenleme ve açıklamalara bakacak olan Anayasa Mahkemesi, bu konudaki anayasa değişikliğinde nasıl bir karar verir sizce?

Ayrıca, son yaşananlara bakarken Ergenekon soruşturmasında daha derinlere inilebileceğini düşünüyor musunuz? Bruce Wills’in baş rolünü oynadığı Armageddon filminde gördüğümüz ve dünyayı tehdit eden Teksas büyüklüğündeki meteor gibi Türk demokrasisinin üzerinde Demogles’in Kılıcı gibi sallanan Ergenekon’un göbeğinde 800 feet derinlikte kazı yaparak nükleer patlayıcıyı yerleştirmek mümkün mü?

Savcıları çok cesur buluyorum ama hem çalışma koşulları ve mevcut mevzuat, hem devlet içinde karşılaştıkları ilgisizlik ve etraflarında oluşturulan kuşatma nedeniyle soruşturmada arzu ettikleri derinliğe inebileceklerini düşünemiyorum. İşte, Ergenekon’un istediği de budur; AK Parti’yi etkisiz hale getirmek, nihai olarak hangi yoldan olursa olsun iktidardan uzaklaştırmak ve AB reformlarını durdurmak.

KRİZDEN ÇIKIŞ YOLU

O halde çözüm nedir?

Hep söylüyorum, çözüm yeri siyasettir. Çözecek olan siyasilerdir. Önce ateşin düşürülmesi ve teşhisin konması, ardından tedaviye geçilmesi gerekir. Ahmet Hakan gibi ‘Ondan da değilim, bundan da değilim’ kolaycılığına kaçarak kenara çekilemezsiniz. Aksi halde, puslu havalardan medet umanların amacına hizmet etmiş olursunuz.

Önerilerim şöyledir;

-Erken seçime gidilmeli, yerel seçimlerle milletvekili genel seçimleri mümkünse birleştirilmeli, zorunluluk doğarsa buna referandum sandığı eklenmelidir. Yani, halkın önüne üç sandık konmalıdır.

-Referandum konusu, parti kapatmayı yeni esaslara bağlayan anayasa değişikliği olmalıdır. Eğer bu düzenlemeye ilişkin 367 ve üzerinde destek bulunamazsa, referandum nihai çözüm olmalıdır.

-Bu süreçte sadece acil kanunlar çıkarılmalı, diğer konular seçim sonrasına bırakılmalıdır. Bunlardan biri de sosyal güvenlik reformudur. Bu kanunda acil olarak yürürlüğe sokulması düşünülen düzenlemeler varsa onlarla sınırlı olmak üzere daraltılmış bir tasarı gündeme getirilebilir.

-Yüksek öğretimde türban yasağını kaldıran anayasa değişikliğine ilişkin Anayasa Mahkemesi’nin vereceği karara göre hareket edilmelidir.

-Ergenekon soruşturmasında yaşananlar dikkate alınarak ‘süper savcı’ modelini esas olan düzenleme acilen hayata geçirilmelidir.

KAZAN KAZAN MODELİ

Tabi tüm bu önerilerim, güçlü reformlar yapma sevdasıyla doğru orantılıdır. Başbakan Erdoğan’ın ‘Eğer Türkiye kazanacaksa ben kaybetmeye hazırım’ ifadesini, bu çerçevede doğru bulmuyorum.

İktidara geldiği günden bu yana, özellikle dış politikada ‘kazan kazan’ modelini esas alan Erdoğan, iç politikada da bu kuralı düşünmelidir. Türkiye de kazanabilir kendisi de...

Star, 24.3.2008

Şamil Tayyar

25.03.2008


 

Cheney’in listesi

KOMPLO teorilerinin değişmez başrol oyuncusu (Çünkü teorilerin senaristlerine göre o “Washington’ daki derin devletin patronu!”) ABD Başkan Yardımcısı Dick Cheney bugün 9 günlük turunun son durağı olan Ankara’ ya geliyor.

Cheney, bu uzun soluklu gezisinde uğradığı başkentlerde cebinden 6 maddelik gündem çıkardı:

1- Petrol: Suudi Arabistan’daki görüşmelerin ağırlıklı konusu oldu. Çünkü Batı dünyası finansal depremin yanı sıra, petrol fiyatlarındaki tırmanışın yol açtığı enflasyonla da boğuşuyor. Cheney, petrol arzının artırılarak fiyatların düşmesi, böylece enflasyonun tehdit olmaktan çıkması için girişimlerde bulundu. Türkiye’yle bağlantısı: Başarırsa canımıza minnet; cari açığımızın azalmasına katkıda bulunmuş olur.

2- Ortadoğu: Filistin-İsrail sorunundan Suriye’ye, Lübnan’a, Gazze’ye, yani Filistinliler arası çatışmaya kadar geniş bir yelpazeyi kapsıyor. Şimdilik somut olarak bilinen tek sonuç şu: Cheney, İsrail’e güvenliğini sağlaması için “Açık çek” verdi. Türkiye’nin konumu: Muhatap olarak masaya ilişmeye çalışıyoruz ama ABD ceketimizden çekiyor.

3-Irak: Son dönemde göreceli bir istikrarın ortaya çıkması, Beyaz Saray’ın umutlarını ve cesaretini artırdı. Bölge ülkelerine Irak’la daha sıkı işbirliğine gitmeleri çağrılarını sürekli tekrarlıyor. Türkiye’nin rolü: Sınır ötesi operasyonun ardından Bağdat’la ilişkilerin epeyce normalleşmesi, bu dosyadaki gücümüzü, etkimizi ve sorumluluğumuzu artırıyor.

İRAN’DAN AFGANİSTAN’A

4- Füze kalkanı sistemi: ABD, İran ve Kuzey Kore’nin uzun menzilli füzelerini gerekçe göstererek Polonya ve Çek Cumhuriyeti’nde kurmak istediği kalkan sistemine Rusya’nın misillemesini önlemek için epey ödün verdi. Türkiye ile ilgisi: ABD’nin bu projenin üçüncü ayağı olarak bizi düşündüğü neredeyse kesinleşti. “Evet” dersek, İran’la kriz kaçınılmaz.

5- İran: Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’nın raporuyla nükleer silaha sahip olma çabaları kanıtlanan İran’a karşı BM Güvenlik Konseyi’nin yaptırımlarının etkisiz kalması, “Öbür seçenekler”in kapısını araladı. Giderek daha çok destek bulan senaryoya göre, ABD bu yaz İran’ı vuracak. Belki bizzat, belki -Cheney’in senaryosu-İsrail’i devreye sokarak. Türkiye’yle bağlantısı: ABD vurmaya kalkarsa topraklarımızdaki üslerden yararlanabilir. Ayrıca böyle bir saldırıda Ankara’nın yanında yer almasını talep edebilir. Bu da kapatma davasıyla boğuşan AK Parti hükümetini çok ciddi biçimde köşeye sıkıştırabilir.

6- Afganistan: Cheney’in görüşmelerinde bu konu önceliğin önceliği olacak. NATO ve ittifakın belkemiğini oluşturan ABD uzun süredir Türkiye’den Afganistan’daki askeri varlığını artırmasını istiyor. Dahası, bu takviyenin “Muharip güç” olması, yani “Savaşması” için baskı yapıyor. Kime karşı? Cevap: Taliban’a. Nerede? Yanıt: Afganistan’ın doğusunda ve Kandahar merkezli güneyinde. Neden? Cevap: Çünkü Taliban ülkenin bu iki bölgesini, yani yarısını ele geçirdi geçirecek. Bu da hem Afganistan’ın bölünmesi, hem de NATO’nun Soğuk Savaş sonrası dönemin ilk ciddi sınavından yenik çıkması anlamına gelecek. Dahası, yeniden Taliban denetimine geçen Afganistan’ı ElKaide’nin üssüne dönüştürecek.

Peki bu el ve can yakan sorunda Türkiye’ nin tutumu ne? Cevap: Genelkurmay Başkanı Org. Büyükanıt göreve geldiği günden beri “Afganistan’daki birliklerimizin terörle mücadele misyonu yok. Biz eğitim ve yeniden inşa için oradayız. Taliban’la savaş için tek askerimizi bile oraya göndermeyiz” diyor. Ancak hükümetin kafası karışık; örneğin Dışişleri Bakanı Babacan “Düşünüyoruz” diye konuşuyor, kararın 2-4 Nisan’da Bükreş’te yapılacak NATO zirvesinde belli olacağını belirtiyor. Hükümet gerçekten sıcak yaklaşırsa, Genelkurmay’la arasında çok ciddi bir krizin çıkması kaçınılmaz.

Ama bize sorarsanız; Cheney’in ziyaretinde en önemli konu İran dosyası olacak. Çünkü beyefendi 19 Mart 2002’de Ankara’ya geldiğinde, “İsrail-Filistin sorunu çözülmeden Irak’ta harekete geçmeyi düşünmüyoruz” demişti. Bir yıl sonra Irak’a girdiler.

Bu kez de “İsrail-Filistin sorunu çözülmeden İran’a operasyon düşünmüyoruz” derse, korkun!

Sabah, 24.3.2008

Erdal Şafak

25.03.2008


 

Devrim ile karşı devrim

Sanıyorum şöyle şeyler oldu:

1. 83 yaşındaki “gazeteci-yazar”ı sabahın dördünde “yakalayıp” sonraki gece bırakarak, cuma ve cumartesi itibariyle “darbe” önlenmiş oldu!

2. Yine düşüncelerine artık pek katılamadığım sevgili bir meslektaşın deyişiyle aslında o sabaha karşı dörtte “karşı-devrim” oldu!

Belki de hepimiz baş aşağı dolaşıyoruz ortalıkta.

“Darbeye karşı, karşı devrim... Karşı-devrime karşı darbe... Darbeye karşı, karşı darbe”.

Kadere bak be!

Ergenekon’da adı geçen, kimi kıdemli Susurlukçu kimi tecrübeli overlokçu bazı elemanlar, askeri darbe yolunun bireysel veya kitlesel eylemlerle açılabilmesi için, fikir ve bomba cimnastiği yapmış olabilir.

Fakat, “askeri darbe” için, birkaç “emekli asker” yeterli değil; çok sayıda “asker”, hatta ihtilalciliği dahi rütbeli resmiyete bindiren büyük Türk devlet geleneğine göre “emir komuta düzeni” gerekiyor.

Oysa Ergenekon listesinin oralarla alakası yok.

Ya öyle bir alaka yok yahut öyle bir alaka kuran yok.

Çünkü durum bir garip:

Nokta dergisi, “darbe günlükleri” rumuzuyla, şimdi emekli en üst düzey komutanlara atfedilen notları yayınladığı için kapanmak zorunda kaldı.

Yani, “darbe önlenen” memlekette, “küçük”ler bir yana, “darbe heveslisi” oldukları iddia edilen büyükler değil, o hususta belgeler olduğunu iddia edenler yargılanıyor şu anda.

Gariplik bir değil:

Ergenekon ağı, şebekesi, cemaatinde... artık nasıl derseniz, bağlantılı isimlerde kritik unsurlardan biri, “bombalar”.

Fakat hale bakın:

1. Ergenekon’da kuvvetli delil, aynı tertip el bombalarına rastlanması.

2. Başka birkaç yere atılanlar dışında, en meşhurları Cumhuriyet Gazetesi’ne atılanlar.

3. Nitekim çok sayıda gözaltı ve tutuklamayı başlatan da, bir evde aynı tip bombalardan ele geçmesi.

4. Lakin; Cumhuriyet’e bombaları atanlardan Arslan, “Danıştay katili” olarak mahkum ama henüz Ergenekon’la bağlantısız durumda. Hatta, kimilerine (ve kendi dış sesine göre) “şeriat” isteyen bir şahıs.

5. Yine lakin; bombayı atanın Ergenekon’la bağlantısı kurulmadı ama bomba atılan gazetenin başyazarı Ergenekon’dan gözaltına alındı.

6. Daha tuhafı; bombalar tarlada yetişmedi. Makine Kimya açıkladı ki, “bombalar Kara Kuvvetleri’ne verilmişti”.

7. O bombalar bir “terör örgütü” ne işaret ve delil sayılıyor; ancak başta mahkemeler, pek kimse bombaların Kara Kuvvetleri’nden nasıl çıktığını, kim tarafından uçurulduğunu ve Cumhuriyet’e kadar hangi yolu kat ettiğini bilmek istemiyor!

8. O yüzden, Cumhuriyet avukatları “Bombalar nasıl çıktı” diye sorunca cevap alamıyor, Cumhuriyet Gazetesi bombaları atanın şeriatçı (karşı-devrimci) olduğunu kabul ediyor, ama bombaların benzerleri darbeci şahıslarda bulunuyor ve bombaların ilk kaynağını kurcalamayan hukuk, bombaların atıldığı gazetenin en öndeki ismini darbecilikten (bir manada bombacılarla ilişkiden) sorguluyor.

9. Ergenekon eylemi diye de değerlendirilen Dink suikastındaki en önemli “ihmal” mercilerinden Emniyet Müdürü’nün şu anda Ergenekon için en önemli istihbarat mercii olması ayrı gariplik zaten.

O zaman kafalar hep karışık.

“İlhan Ağbi” sabahın köründe götürüldüğünde, ama ertesi gece bırakıldığında “karşı-devrim” ise;

37 yıl önce götürülüp generalin köşkünde günlerce işkenceden geçirildiğinde veya 28 yıl önce kışlaya alındığında neydi?

Belki de 12 Mart askeri müdahalesi en karşı-devrimdi.

Belki de 12 Eylül askeri darbesi daha da karşı-devrimdi.

Belki o yüzden önce “devrimciyim” diyeni ezmeyi vazife bildiler.

O zaman; zaten epey “karşı-devrim”i olmuş ülkede, kimin devrimci, kimin darbeci, kimin karşı-devrimci, kimin “sabaha karşı-devrimci” olduğu karışmasın da ne olsun!

Azıcık iyi şeyler olsun.

Sabah, 24.3.2008

Umur Talu /

25.03.2008


 

Ergenekon’da nereye kadar?

TÜRKİYE’NİN çetelerden kurtulmadan meselelerini halledebilmesi, düze çıkması ve refaha yürüyebilmesi mümkün değil” diyenlerden biriyim.

Üstelik de devlet içindeki bu örgütlenmelerin değişik dönemlerdeki faaliyetlerinden bizzat çok zarar görmüş biri olarak Ergenekon denilen devlet çetesinin göçertiliyor olması beni fazlası ile ilgilendiriyor.

Sonuç olarak devlet içindeki bazı odaklar tarafından yönlendirildiği sanılan bu çete ya da adı ne olursa olsun legal-illegal yapılanma, şahsen benim hayatımı 50 yıldır etkiliyor.

Bu örgütün değişik dönemlerdeki her faaliyetinden değişik ölçülerde zarara uğramış, zaman zaman hayatı altüst olmuş, her darbede ya da muhtırada işsiz kalmış bir bir çete mağduruyum.

Memleketimizde benim gibi milyonlarca insan yaşıyor.

İşte bu nedenle şimdi bazı arkadaşlarımız Ergenekon deyince ben çok heyecanlanıyorum.

Sonunda Ümraniye Çetesi’nin ortaya çıkarılmasıyla birlikte Danıştay Çetesi, Cumhuriyet Gazetesi’ne el bombası atan çete ile ulusalcı bazı örgütlenlemeler ve eski Susurluk artığı isimlerin biraraya gelmesi ile oluşan bir yapılanmanın aslında Ergenekon adlı derin devlet bağlantılı bir çete olduğu söyleniyor.

Bu çetenin şimdi de AKP’ye karşı darbe planları yaptığı konuşuluyor.

Hatta işin ucu 2003-2004 yıllarında bazı kuvvet komutanlarının düzenlediği bir darbe girişimine kadar gidiyor.

Yalnız benim anlamadığım bir husus var.

Onların Ergenekon dedikleri ile benim dediğim yapılanma acaba aynı şey mi?

Ben, memleketi darbeden darbeye götüren, rahat huzur yüzü göstermeyen ve hemen her meselenin çözümünü engelleyip memleketin sivilleşmesine, demokratikleşmesine karşı legal-illegal her türlü araçla her yolu deneyerek karşı duran malum bir yapılanmadan bahsediyorum.

Kendilerini bu ülkenin koruyucuları olarak ilan etmiş, ülkenin milli iradeye dayanan yasal yönetimine paralel bir bürokratik yönetim oluşturarak ve bu amaçla gizli bir anayasa da hazırlayarak, ülkeyi bu doğrultuda yöneten gizli iktidarın adı mı bu?

Yoksa başka bir şey mi?

Mesela Ümraniye Çetesi’nin cephaneliğinde bulunan el bombalarının ordu malı olduğuna ilişkin bilgilere Ergenekon’la ilgili yazılarda, haberlerde pek rastlamıyoruz artık.

Bu patlayıcılar, el bombaları bulundu, tamam da bunları bu çetelere kim servis yapıyor?

Bu dağıtım ve örgütlenme nasıl yönetiliyor?

Yoksa böyle bir şey olmadı da genelkurmayın bir ara iddia ettiği gibi bu patlayıcılar ordu depolarından çalınarak mı çetelere dağıtıldı?

Bunun gibi bir yığın soru var cevaplanması gereken.

Bir soru daha: Bazı kuvvet komutanlarının darbe planlarını açıklayan Nokta Dergisi’nin aranması ve bütün belgelerine el konulması emrini askeri savcıya hangi makam verdi?

Hangi makam bu darbe meselesinin kapatılmasını istedi?

Nedense Ergenekon yazarları işin bu tarafına girmekten ustaca kaçınıyor.

Çete uzmanı arkadaşların verdiği bilgilere bakılırsa yakında çetebaşlarının yakalanmasıyla bu soruların cevapları da ortaya çıkacak.

O zaman buna ancak sevinmek ve beklemek lazım.

Belki o zaman Şemdinli Çetesi’nin de aslında Egenekon’un uzantısı olduğu gerçeği ortaya çıkar ve bu vesileyle bu davanın kimin talimatıyla apar topar kapatıldığını da öğrenmiş oluruz.

Hatta belki daha eski olayların, cinayetlerin, katliamların ve tertiplerin de içyüzünü öğreniriz.

Ben bu Ergenekon tutuklamaları başlarken bir yazı yazıp, “Tamam, Türkiye’de çeteler meselesi kapanıyor” diye yazanları, “Hemen heyecanlanmayın arkadaşlar” diye uyarmıştım. ‘Burası Türkiye’

“Öyle bir kaç garnitürün ve deşifre olmuş ismin tutuklanması ile Türkiye’de çete olayı bitmez. Bunların arkasındaki resmi hüviyetli sorumluların ortaya çıkarılması lazım” demiştim.

Şimdi bu son gözaltılardan sonra, -İlhan Selçuk’un bırakılmasına rağmen- “Merak etmeyin, arkası geliyor, sıra kocabaşlarda” diyenlere daha fazla kulak veriyorum.

Madem şunun şurasında birşey kalmamış, biraz daha bekleyelim.

Bir bakarsınız çetenin elebaşları ile beraber karanlıkta kalan bütün olaylar ortaya çıkarılmış. Bir bakmışsınız, -masal gibi geliyor ama- ‘Bir numara’ya dahi dokunulmuş.

(Bunların bu yöntemlerle olacağına hiç ihtimal vermediğimi söylemekle birlikte)

Daha önce yazdıklarım için özür dilemek için nasıl sabırsızlandığımı bir bilseniz.

Yeni Şafak, 24.3.2008

Koray Düzgören

25.03.2008

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

Bütün haberler


 Son Dakika Haberleri